|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Osmanlılar zamânında
Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden, tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi
fıkıh âlimi Behâeddînzâde (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin ismi,
Muhammed bin Behâeddîn bin Lütfullah, lakabı Muhyiddîn'dir. Behâeddînzâde ve
Behâî diye tanınır. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. H.952 senesinde
Kayseri'de vefât edip, hocasının hocası Şeyh İbrâhim-i Kayserî hazretlerinin
yanına defn olundu.
Çocukluğundan îtibâren tam bir edeb ve terbiye ile yetiştirilen Muhyiddîn
Efendi, ilim öğrenmek çağına geldiğinde, ilk tahsîlini zamânının âlimlerinden
olan babası Behâeddîn bin Lütfullah'ın huzûrunda yaptı. Ayrıca; Mevlânâ
Hatîbzâde, Müslihuddîn Kastalanî ve Sultan Bâyezîd Han Gâzinin hocası Mârûfzâde
gibi devrin meşhûr âimlerinden ilim öğrendi. Bu mübârek zâtların bereketli
sohbetlerinde bulunmakla, kısa zamanda yetişip ilim ve fazîlette emsâl ve
akrânından ileri geçti. Zâhirî ilimlerin tahsîlini tamamladıktan sonra, tasavvuf
yoluna yönelerek, büyük âlim ve evliyâ Şeyh Muhammed İskilibî'nin huzûr ve
hizmetlerine vâsıl oldu. Bu yolda ilerlemek için çok gayret etti. Hocasının
bereketli nazarlarına kavuşmak için bir an yanından ayrılmadı. Verdiği her emre;
"Baş üstüne." deyip sarıldı. Bu ihlâs ve samîmî gayretlerinin mükâfatı olarak,
tasavvuf yolunda da kemâle gelip, parlayan sabah güneşi misâli etrafı
aydınlatmaya, feyz ve nûr saçmaya başladı. Evliyâlık derecelerinin
yüksekliklerine, mânevî kemâlâta kavuştu. Talebeleri yetiştirmek üzere
hocasından icâzet aldı. Bundan sonra asıl vatanı olan Balıkesir'e yerleşti ve
orada bir mikdâr insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl oldu. Talebe
yetiştirdi.
Bu arada, Muhammed
İskilibî'nin talebelerinin en yükseği ve halîfesi olan Abdürrahîm Müeyyedî de,
hocasının İstanbul'daki zâviyesinde talebe yetiştirmekle meşgûl idi. Onun
vefâtından sonra Behâeddînzâde, hocasının mânevî işâreti üzerine İstanbul'a
geldi. Hocasının zâviyesine yerleşerek ders vermeye başladı.
Behâeddînzâde hazretlerinin sohbetleri gâyet tatlı idi. Dinleyenlerin gönlünü
çeker, bağlananların kalplerini mânevî kirlerden temizlerdi. Allahü teâlânın
nîmetlerinin kendisinde tecellî ettiği bir kimse idi. Mübârek sînesi ilim
hazînesi idi. Dili hep hakkı söylerdi. Her sözü hikmet dolu idi. Mübârek vücûdu
mutlak nûr idi. İslâmiyetin emir ve yasaklarını gözetmekte gâyet titiz ve
gayretli idi. Bunun için çok çalışırdı. Hakkı, doğruyu söylemekten çekinmezdi.
Hakkı ve bâtılı ayırmakta keskin kılıç gibi idi. Kimseden korkmazdı. Bu hususta
başkalarının ayıplamalarından çekinmezdi.
|
|