CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER

Osmanlılar zamânında Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden, tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi Behâeddînzâde (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin ismi, Muhammed bin Behâeddîn bin Lütfullah, lakabı Muhyiddîn'dir. Behâeddînzâde ve Behâî diye tanınır. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. H.952 senesinde Kayseri'de vefât edip, hocasının hocası Şeyh İbrâhim-i Kayserî hazretlerinin yanına defn olundu.

Çocukluğundan îtibâren tam bir edeb ve terbiye ile yetiştirilen Muhyiddîn Efendi, ilim öğrenmek çağına geldiğinde, ilk tahsîlini zamânının âlimlerinden olan babası Behâeddîn bin Lütfullah'ın huzûrunda yaptı. Ayrıca; Mevlânâ Hatîbzâde, Müslihuddîn Kastalanî ve Sultan Bâyezîd Han Gâzinin hocası Mârûfzâde gibi devrin meşhûr âimlerinden ilim öğrendi. Bu mübârek zâtların bereketli sohbetlerinde bulunmakla, kısa zamanda yetişip ilim ve fazîlette emsâl ve akrânından ileri geçti. Zâhirî ilimlerin tahsîlini tamamladıktan sonra, tasavvuf yoluna yönelerek, büyük âlim ve evliyâ Şeyh Muhammed İskilibî'nin huzûr ve hizmetlerine vâsıl oldu. Bu yolda ilerlemek için çok gayret etti. Hocasının bereketli nazarlarına kavuşmak için bir an yanından ayrılmadı. Verdiği her emre; "Baş üstüne." deyip sarıldı. Bu ihlâs ve samîmî gayretlerinin mükâfatı olarak, tasavvuf yolunda da kemâle gelip, parlayan sabah güneşi misâli etrafı aydınlatmaya, feyz ve nûr saçmaya başladı. Evliyâlık derecelerinin yüksekliklerine, mânevî kemâlâta kavuştu. Talebeleri yetiştirmek üzere hocasından icâzet aldı. Bundan sonra asıl vatanı olan Balıkesir'e yerleşti ve orada bir mikdâr insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl oldu. Talebe yetiştirdi.

Bu arada, Muhammed İskilibî'nin talebelerinin en yükseği ve halîfesi olan Abdürrahîm Müeyyedî de, hocasının İstanbul'daki zâviyesinde talebe yetiştirmekle meşgûl idi. Onun vefâtından sonra Behâeddînzâde, hocasının mânevî işâreti üzerine İstanbul'a geldi. Hocasının zâviyesine yerleşerek ders vermeye başladı.

Behâeddînzâde hazretlerinin sohbetleri gâyet tatlı idi. Dinleyenlerin gönlünü çeker, bağlananların kalplerini mânevî kirlerden temizlerdi. Allahü teâlânın nîmetlerinin kendisinde tecellî ettiği bir kimse idi. Mübârek sînesi ilim hazînesi idi. Dili hep hakkı söylerdi. Her sözü hikmet dolu idi. Mübârek vücûdu mutlak nûr idi. İslâmiyetin emir ve yasaklarını gözetmekte gâyet titiz ve gayretli idi. Bunun için çok çalışırdı. Hakkı, doğruyu söylemekten çekinmezdi. Hakkı ve bâtılı ayırmakta keskin kılıç gibi idi. Kimseden korkmazdı. Bu hususta başkalarının ayıplamalarından çekinmezdi.