|
EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Bedî'uddîn Sehârenpûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) İmâm-ı
Rabbânî hazretlerine talebe olmadan önce memurluk yapıyordu. Zaman zaman
hazret-i İmâm'ın yâni İmâm-ı Rabbânî'nin sohbetlerini dinlemeye giderdi. Bu
sırada bir kıza âşık oldu. Sâlih amelleri yapmak, haramlardan kaçınmak gibi
mühim amellere pek dikkat etmiyordu. Hazret-i İmâm, ona; "Bedî'uddîn, niçin
namaz kılmıyorsun ve günahlardan sakınmıyorsun?" buyurdu. O da; "Çoklarından
böyle nasîhatler dinledim. Eğer bu hususta teveccüh buyurursanız ve beni bu
hâlden teveccüh ve tasarrufla kurtarırsanız, buyurduklarınızı yapabilirim, yoksa
bana nasîhat tesir etmiyor." diye arzetti. Bir an teveccüh edip; "Yarın bu niyet
ve emniyetle buraya gel." buyurdu. Ertesi gün, çok sevdiği kız onlara misâfir
geldi. Onunla konuşmaya dalıp, hazret-i İmâm'a gidemedi. İki-üç gün sonra İmâm-ı
Rabbânî'nin sohbetine gitti. Buyurdu ki: "Verdiğin sözü tutmadın. Ama mâdem ki
bugün geldin, yine iyi ettin. Git abdestini yenile, iki rekat namaz kıl ve
yanıma gel." Buyurdukları gibi yaptı. Onu husûsî odalarına götürdü ve teveccüh
buyurdu. Kendinden geçip yere yıkıldı. O hâlde onu kaldırıp eve götürdüler. Bir
gün bir gece sonra kendine geldi. Kalbini yoklayınca, o tutkunluktan bir iz
kalmadığını gördü. Kalbini temizlenmiş, belki bütün tutulma ve bağlardan kopmuş
buldu. Bundan sonra hocasının sohbetlerine devâm etti. O istekler hazînesinin
yüksek teveccühlerinin bereketi ile sonsuz yükselme ve derecelere kavuştu.
Bedî'uddîn Sehârenpûrî,
İmâm-ı Rabbânî hazretlerine memuriyeti bırakıp, hep hizmetinizle şerefleneyim
diye arz ettiğinde; "Bu sefer bırakma." buyurdu. Ne kadar ayrılmayı söylediyse
râzı olmadılar. Bir ara yıllık izne ayrılmıştı. Saltanat merkezi Ekberâbâd'dan
ayrıldığı ilk gün, Burhânpûr'a gidinceye kadar, her gün sabahtan akşama kadar,
hocası hazret-i İmâm'ı yanında görürdü. Gelirler, insanlar arasında onun elini
tutup kenara çekerler ve terbiye ederlerdi. Bu günlerde hiçbir gün ve hiç bir
zaman ondan ayrılmadılar.
Bedî'uddîn Sehârenpûrî
Ecbin'e gittiğinde, kâfirlerin râhiplerinden istidrâc ehli olup, zamânın
pâdişâhının ve emirlerinin kendisine îtikâdı olduğu ve görmeye gittikleri Ecyed
Rub Çükî'ye adlı biri vardı. Devlet ileri gelenleriyle birlikte onu görmeye
gitti. Râhip onu görür görmez; "Ey Bedî'uddîn! Bugün dünyâda kendisinden daha
büyük velî bulunmayan hocanı bırakıp da böyle nereye geldin?" dedi. "Sen onu
nereden biliyorsun?" diye sorunca; "Bu asırda senin hocan gibisinin bulunmadığı
bana keşf ve mâlum oldu." dedi. Bunun üzerine; "Mâdem ki öyledir, sen niçin onun
hizmet ve sohbetine gitmiyorsun?" dedi. "Ben kendi dînimde olgunlaşmışım, ona
ihtiyâcım yoktur." cevâbını verdi ve küfründe ısrâr etti.
|
|