EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Evliyânın büyüklerinden
Seyyid Alevî bin Muhammed (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin
huzurlarına hac mevsiminde bir kâfile gelip, hacca gitmek üzere kendilerinden
izin istediler. Seyyid hazretleri;
"Haccınızı gelecek seneye
tehir edin." buyurdular. Lâkin gelenlerin reisi kabul etmedi ve; "Mutlakâ bu
sene Hicaz'a gitmemiz lâzım." cevâbını verdi. Seyyid hazretleri de; "Mâdem bu
sene gitmek arzusundasınız, o halde gidip dönünüz." buyurdular.
Bu topluluk, Seyyid
hazretlerinin yanından ayrılarak, bir gemi ile yola çıktı. Rüzgâr esmediği için
gemi zamânında gidemeyince haccı yapamadılar. Hac farizasını yerine getiremeden
dönmüş oldular. Bunun, Seyyid Alevî hazretlerinin sözünü dinlememekten ileri
geldiğini anladılar. Ertesi sene yine hacca gitmeye karar verip Seyyid
hazretlerinin duâsını taleb ettiler. Seyyid hazretleri; "Bu sene gitmenizde bir
beis yoktur, gidiniz. Hak teâlâ size selâmet nasîb etsin. Murâdınıza nâil
olunuz." buyurdu ve ellerindeki tesbihi birine verdi.
"Mekke-i mükerremede Makâm-ı
İbrâhim'de buluşuruz, orada bu tesbihi sizden alırım." dedi. Hacılar Mekke-i
mükerremeye vardıklarında, Seyyid Alevî hazretlerini orada gördüler.
Buyurdukları gibi tesbihi eline verdiler. Milibar'a döndüklerinde Seyyid Alevî
hazretlerini ellerindeki aynı tesbih ile buldular.
Arabistan Yarımadasının
Hadramut bölgesinde yetişen evliyâdan Ali bin Alevî bin Muhammed (rahmetullahi
teâlâ aleyh) küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi.
Kırâat ilmini yâni Kur'ân-ı kerîmi okuma ilmini babasından öğrendi. Babası ona
başka ilimleri de öğretti. Büyük hadîs âlimlerinden hadîs-i şerîf dinledi.
İlimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra Allahü teâlâya çok ibâdet etmekle meşgûl
oldu. Sözleriyle ve yaşayışıyla çevresindeki insanlara güzel örnek oldu. Güzel
ahlâk sâhibi olup, cemiyet içinde seçilmiş kimselerdendi. Bir müddet doğup
büyüdüğü ve ilim öğrendiği şehirden âlim ve sâlih kimselerin çok olduğu Terîm'e
gidip geldi ve oraya yerleşti. 1127 senesinde kardeşleri ve amcaoğullarıyla
birlikte yirmi bin dînara bir yer satın aldı. Buraya, Basra'da bulunan bir yer
adı olan Kasem adını verdi. Oraya hurma ağaçları diktiler ve hasat mevsiminde
kalabilecekleri bir ev yaptılar. Sonra birçok kimse o evin çevresinde evler
yapıp yerleştiler. Nihâyet, "Kasem" adıyla meşhur büyük bir köy meydana geldi.
Bundan dolayı Ali bin Alevî'ye "Hâliu Kasem" lakabı verildi. O bölgede herkes
ona çok saygı gösterdi. Ona gösterilen saygı, hükümdarlara gösterilmiyordu.
Terîm'e yerleştikten sonra insanlar ona yakın ve uzak beldelerden gelip
sohbetinde bulundular. Onlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatıp seâdete
kavuşmalarına vesîle oldu. İnsanlar onun kendilerine emir olmasını istediler.
Fakat dünyâya, makam ve mevkîlerine önem vermediği için bu teklifi kabûl etmedi.
O şehrin insanları meclislerini, mescidlerini ve medreselerini onunla süslediler
pekçok kimse ondan hadîs-i şerîf dinledi. Terîm şehri onun ilim ve mârifet
nûrlarıyla aydınlandı.
Ali bin Alevî hazretleri
güzel ahlâk sâhibi idi. Cömert olup çok ikram ve ihsânda bulunurdu.
Kendisine ihtiyâcı için gelip de geri gönderdiği kimse olmamıştı. Herkes
tarafından çok saygı gösterilmesine rağmen o, yaşayışında, giyinişinde ve
konuşmasında mütevâzî idi. Hiç bir kimseden kendini üstün görmezdi. Onun
meclisinde halk ile ileri gelen kimselerin birbirlerinden farkı yoktu.
Kendisinin büyük bir âlim olduğu fark edilmezdi. Ancak ilmî konularda sohbet
ederken, anlattıklarından yüksek bir âlim olduğu anlaşılırdı. Pekçok kerâmetleri
görülmüştü. Resûlullah efendimizi rüyâda veya uyanıkken görür, müşkül
meselelerini O'na arz eder, bunları aldığı cevaba göre, açıklardı. Namazda
oturunca "Ettehıyyâtü"yü okurken veya başka zamanlarda "Esselâmü aleyke
eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh" dediği zaman, Peygamber efendimiz
sallallahü aleyhi ve sellem ona;
"Ve aleyküm selâm yâ Şeyh ve
rahmetullahi ve berekâtühü." diye cevap verirdi. Bâzan bu selâmı tekrarlayınca,
yanında bulunanlar; "Niçin bunu tekrar tekrar söylüyorsun?" diye sorarlardı.
Onlara; "Ben, Resûlullah efendimizin selâmıma cevâb verdiğini duyuyorum."
buyururdu.
|