CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER

Yemen'de yetişen evliyânın büyüklerinden olan Alevî bin Ali (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Ümmî" bir zât olup, okuması yazması yoktu. Bir müddet memleketinde kaldıktan sonra bulunduğu Terîm beldesinden çıkıp, Yemen'in diğer beldelerine ve Haremeyn'e (Mekke ve Medîne'ye) gitti. Önceleri ticâret ile meşgûl olurdu. Gittiği yerlerde âriflerden, evliyâdan olan birçok kimseyle görüşüp sohbetlerinde bulundu. Onlardan çok istifâde etti. Bir Kadir gecesinde, Allahü teâlâya, rızkının ve ömrünün bereketli olması için duâ etti. Ayrıca;

"Allah'ım! Beni de hidâyete kavuşturduğun kullarından eyle!" diye yalvardı. Allahü teâlâ onun bu samîmî duâsını kabûl buyurdu.

Seyyid Alevî hazretleri, bundan sonra ticâreti terk ederek, tamâmen evliyâlık yoluna yöneldi. Mekke-i mükerremede yerleşti. Orayı vatan edinip evlendi. Çoluk-çocuğu oldu. Âlim ve evliyâ zâtların huzur ve sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda yetişip kemâle geldikten sonra, insanlar onun sohbetlerine devâm etmeye başladılar.

Seyyid Alevî, öyle yüksek oldu ki, diğer insanların yanında Mekke-i mükerremenin ileri gelenleri, yöneticileri de, bereketlerinden ve duâlarından istifâde etmek için yanına gelirler, sohbetinde bulunmak için can atarlardı. O ise, şöhrete, parmakla gösterilmeye sebep olur endişesiyle, insanların fazla gelip gitmelerini hoş karşılamazdı. Devamlı olarak kendi nefsini kötüler ve ayıplar, kendisinin hal ve makam sâhibi olduğunu hiçbir zaman belli etmezdi. Ahlâkı, Resûlullah efendimizin ahlâkına uygun olup, o güzel edeb ile edeblenmiş idi. O zamânın Mekke şerîfi olan zât da, Seyyid Alevî'yi çok sever, hürmet eder, sohbetlerinde bulunurdu.

Her kim ki, Seyyid Alevî'ye îtirâz eder, ona eziyet verir veya büyüklüğünü inkâr ederse, yaptığının cezâsını kısa zamanda mutlaka görürdü. İnkâr eden kimse, kısa zamanda ya hastalanır, ya ölür, ya malı çalınır, ya çok yakınlarından ve sevdiklerinden biri ölür, yâhut vatanından ayrılmak durumunda kalırdı. Hâsılı, kısa zamanda bunlara benzer bir musîbet ile karşılaşırdı.