EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Buhârâ'da yetişen evliyâdan
olan Alâeddîn Goncdüvânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) gençliğinde Behâeddîn-i
Buhârî hazretlerinin talebelerinden oldu. Behâeddîn-i Nakşibend vefât edinceye
kadar, onun hizmet ve sohbetinde bulundu. Yanından hiç ayrılmadı. Şâh-ı
Nakşibend vefât edince, Hâce Muhammed Pârisâ ve Ebû Nasr-ı Pârisâ hazretlerinin
sohbetlerine devâm etti.
Ömrünü ilim öğrenmek ve
öğretmek yolunda harcayan Alâeddîn-i Goncdüvânî, bu yolun edeb ve usûlüne
uymakta son derece gayretli idi. Tasavvuf halleri kendisini o derece kaplamıştı
ki, söz söylerken kendinden geçtiği olurdu. Tasavvuf ve hakîkat yolunda emek
sarfedip uğraşanlar içinde, yükseklik bakımından, görülen az kimselerden biri de
Alâeddîn-i Goncdüvânî'dir. Zamânını o kadar kıymetlendirirdi ki, boşa geçirdiği
bir ânı yoktu. Bir an Allahü teâlâdan gâfil olmazdı. Kendini bildiği andan
îtibâren uykuda olsun, uyanık iken olsun, bir serçe kuşunun başını suya sokup
çıkaracağı zaman kadar bile gaflette olmadı. Nâdir insanlarda görülen, gâyet
derin, kendinden geçme hâlleri vardı.
Muhammed Pârisâ Buhâra'da
bulunduğu sırada, Alâeddîn Goncdüvânî doksan yaşlarında idi. Birgün Şâh-ı
Nakşibend hazretlerinin kabrini ziyâret için Kasr-ı Ârifân şehrine gitti.
Ziyâretten dönerken, yolda Alâeddîn Goncdüvânî'ye rastladı. Alâeddîn Goncdüvânî
ona;
"Ben de sizi, geceyi kabrin
başında geçirir zannetmiştim. Buraya onun için geldim." dedi. Bu söz üzerine
Muhammed Pârisâ ona katıldı ve geri döndü. Birlikte Kasr-ı Ârifân'a gelip yatsı
namazını berâber kıldılar. Namazdan sonra;
"Sizin gibi Hak yolunda bir
merde bu geceyi uyumadan ihyâ edip, ibâdetle geçirmek düşer." dedi. Kendisi de,
yatsıdan sabah namazına kadar öyle bir kendinden geçme ve teveccüh hâliyle diz
çökerek oturdu ki, dizleri bile kıpırdamadı. İnsanın rûhunda kendinden geçme
hâli olmadan, iki diz üstünde kımıldamadan sabaha kadar durması hiç kimsenin
harcı değildir. Muhammed Pârisâ genç olmasına rağmen, o gece o kadar yorgun ve
hâlsiz düştü ki oturduğu yerde uyuyup kalmamak ve biraz açılmak için ayağa
kalktı. Alâeddîn Goncdüvânî ona;
"Ağırlığını atmaya mı
çalışıyorsun?" dedi. Sonra yine murâkabeye vardı."
|