EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Ahmed Mekkî Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) âlim, ârif, veliy-yi kâmil olan Seyyid
Abdülhakîm Arvâsî'nin büyük oğludur. Annesi büyük velî, kerâmetler sâhibi,
Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerinin büyük oğlu M. Reşid Arvâsî'nin kızı Âişe
Hanımdır. Küçük yaştan îtibâren fazîletli babalarından ve amcası Seyyid Tâhâ
Efendiden ilim tahsîline başladı. Medrese tahsîlini bitirdikten sonra yine
babasından zâhirî ilimlerin inceliklerini alarak icâzetle şereflendi. Yüksek
teveccühlerine ve himmetlerine mazhar olarak evliyâlık yolunda kemâl mertebelere
ulaştı.
Ahmed Mekkî Efendi, din
ilimlerindeki bu üstün derecesine rağmen son derece edeb ve tevâzu sâhibi idi.
Bu hâli ile kendisini diğer insanlardan gizlerdi. Görünüşte herhangi bir kimse
gibi insanlar arasında bulunur, ancak gerçekte, devamlı cenâb-ı Hak ile olurdu.
Ahmed Mekkî Efendi uzun
yıllar Üsküdar ve Kadıköy müftülüklerinde bulunup, sağlam fetvâlar verdi. Bu
vazîfeleri sırasında temiz ruhlu yüzlerce genci ilim ve fazîletle süsledi. Cenâb-ı
Hak, İstanbul halkını bu feyz ve bereket kaynağından yıllarca faydalandırdı.
İlim öğretmek için ekseri zamanlarda talebelerine kendisi giderdi. Şâyet
talebesi okumak istemezse, tatlı dili ile onu iknâ edip okuturdu. Bu işleri sırf
cenâb-ı Hakk'ın rızâsı için yapar, hiç bir karşılık beklemezdi.
Yakınlarından birisi çocuklarını küçük yaşta okumaları için Ahmed Mekkî Efendiye
gönderdi. Bir müddet sonra çocuklar derse girmekte gevşek davrandılar. Nasihat
da fayda vermedi. Bu husûsu Mekkî Efendiye arz ettiğinde buyurdu ki: "Onlara her
ders için para vereceğini vâd et. Her gün benden dersini okuduğuna dâir imzâlı
kâğıt getirene şu kadar para vereceğini söyle." O yakını dediği gibi yapınca,
çocuklar derslere severek geldiler ve çok şeyler öğrendiler. Küçük yaştaki
çocukları bu yolla okutmanın kolay ve faydalı olduğu anlaşılmış oldu.
Cumartesi ve Pazar günleri
öğleden sonra Fâtih Câmiinde vâz verirdi. Bu vâzlarında Beydâvî Tefsîri'ni
şerhleri ile birlikte, baştan sonuna kadar dinleyenlere anlatıp îzâh etti. Bu
şekilde başlayıp bitirmek babalarından sonra bir de kendilerine nasîb oldu.
Ahmed Mekkî Efendi kendisine suâl sormaya gelenlere, Ehl-i sünnetin gözbebeği
İslâm âlimlerinin eserlerine bakmadan cevap vermezdi. Hattâ bâzan aynı suâli
sormak için değişik zamanlarda farklı kimseler geldiğinde, hepsinde de; "Hele
bir kitaba bakalım." der ve kitaptan okuyarak cevâbını verirdi.
Çok cömert idi. Gece-gündüz
kapısı sevenlerine, gelenlerine açıktı. Misâfirlerine karşı her zaman ikrâm
edilecek bir şeyler de bulurdu. Kendisi de çağırılan, dâvet edilen yere gider ve
gittiği yerlerde büyüklerin hallerinden, yaşayışlarından bahsederdi. Müftülük
yaptığı zamanlarda din görevlilerine dâimâ şefkatli davranır, hal ve hatırlarını
sorup gönüllerini alırdı. Maddî durumu iyi olmayanlara elinden geldiği kadar
yardımcı olurdu. Bu sebeple emrinde çalışanlar onu bir müftü olarak değil,
şefkatli bir baba gibi görürlerdi. Bir gün genç bir müezzin askere giderken vedâ
maksadıyla yanına geldi. Ahmed Mekkî Efendi, ona duâ ederek; "Evlâdım gidince
adresini bana bildir." diye tenbih etti. Müezzin, asker olduktan sonra, Ahmed
Mekkî Efendiye bir mektup göndererek adresini bildirdi. Bir ay kadar sonra
komutanı kendisini arayarak İstanbul'dan parası geldiğini ve almasını istedi.
Müezzin çok şaşırmıştı. Çünkü İstanbul'dan kendisine para gönderecek hiç kimsesi
yoktu. Sonra parayı gönderen zâtın, Ahmed Mekkî hazretleri olduğunu öğrendi.
Dînî ilimleri öğrenip
hâfızlığa çalışan bir genç, Üsküdar Müftülüğünde imâmlık imtihânı açıldığını
işitti. Fakir ve garipti. İmtihan günü müftülüğe gittiğinde mürâcaat edenlerin
çok kalabalık olduğunu gördü. "Bana burada iş vermezler. Elbiselerim eski, yaşım
küçük, tecrübem de yok." diye düşünerek tam geri dönmeye karar vermişti ki, o
sırada müftülüğün kapısı açıldı ve dışarıya çıkan bir kişi gerilerden onu
çağırarak; "Oğlum sakın imtihana girmeden gitme." dedi ve içeri girdi. Genç bu
işte bir hayır var deyip imtihana girdi ve kazandı. Sonra bu zâtın müftü Ahmed
Mekkî Efendi olduğunu öğrendi.
Devamlı abdestli olurdu.
Dünyâ malına, mülküne değer vermezdi. Bâzı sevdiklerine sık sık şu sözü tekrar
ederdi:
"Mâla mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi?
Bir muhâlif yel eser, savrulur harman gibi."
Ahmed Mekkî Efendi 71 yaşında
iken H.1387'de âhirete irtihâl eyledi. Son sözü "Elhamdülillah." oldu. Cenâze
namazına binlerce kişi katıldı. O zamâna kadar İstanbul böyle bir cemâati az
görmüştü. Edirnekapı kabristanlığına defnedildi.
Ahmed Mekkî Efendinin kabri
üç yıl kadar sonra çevre yolu yapılması sebebiyle Ankara, Bağlum'a babalarının
yanına nakledildi. Bu üç sene içinde cesedi aynen duruyordu. Kefeninin de kabre
konduğu gündeki gibi bozulmamış olduğu görüldü.
|