EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Velîlerin büyüklerinden ve
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı
Ahmed bin Hanbel (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin nesebi, Şeyban
kabîlesine dayanır ve Nizar kabîlesinde Peygamber efendimizin soyu ile birleşir.
Ahmed bin Hanbel'in babası,
daha o çok küçük yaşta iken, vefât etti. Otuz yaşında vefât eden babasından,
önemli bir mîrâs da kalmadı. Onun yetişmesi ile annesi ilgilendi. Küçük yaşta,
ilim tahsiline başladı. Bu sırada Bağdat önemli bir ilim merkeziydi. Burada
hadîs ve kırâat âlimleri, tasavvufta yetişmiş büyük zâtlar ile diğer ilimlerde
yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu. Önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Bundan
sonra lügat, hadîs, fıkıh, Sahâbî ve Tâbiîn rivâyetlerini öğrendi.
Ahmed bin Hanbel, emsâli
arasında ciddiyeti, takvâsı, sabrı, metânet ve tahammülü ile meşhûr oldu.
Henüz 15 yaşlarında İmâm-ı
A'zâmın talebesi olan Ebû Yûsuf'tan fıkıh ve hadîs dersi aldı. Bundan sonra da
üç sene Huşeym'in derslerine devâm ederek ondan hadîs-i şerîf dinledi. Bundan
başka Bağdat'ta bulunan meşhûr âlimlerden de ders aldı.
7 yıl Bağdat'ta ilim öğrenen
Ahmed bin Hanbel daha sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Önce
Basra'ya, bir yıl sonra da, Hicaz'a gitti. Böylece Kûfe, Basra, Mekke-i
mükerreme, Medîne-i münevvere, Şam ve el-Cezîre'ye giderek hadîs ilmini öğrendi.
Hadîs râvilerini bizzât görerek, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. Basra ve
Hicaz'a beşer defâ seyahat yaptı. Hicaz'a yaptığı ilk seyâhatinde, fıkıh ilminde
hocası olan, İmâm-ı Şâfiî ile görüştü. Bu görüşme Mekke'de Mescid-i Harâm'da
oldu. İkinci defa ise, Bağdat'ta buluştular.
Ahmed bin Hanbel hac
seferlerinden birinde, hac yaptıktan sonra bir müddet, mücâvir olarak Mekke'de
kaldı. Bu zaman zarfında hadîs-i şerîf öğrenme faâliyetlerini sürdürdü. Sonra
Yemen'in San'a şehrinde bulunan meşhûr hadîs âlimi Abdürrezzâk bin Hemmam'dan
hadîs-i şerîf öğrenmek için San'a'ya gitti. İlim öğrenmek için çıktığı bu
yolculukta çok sıkıntı çekti. Yolda yiyeceği bitti. Parası da olmadığı için,
San'a şehrine varıncaya kadar, nakliyecilerin yanında ücretle hamallık yaptı.
Ticâret ve kazanç için elverişli olmayan San'a'da iki sene kalıp, sıkıntılara
katlandı. Abdürrezzâk bin Hemmam'dan hadîs-i şerîf dinledi. Böylece İmâm-ı Zührî
ve İbn-i Müseyyib yoluyla rivâyet edilen, birçok hadîs-i şerîfi işitip öğrendi.
Ahmed bin Hanbel, ilim
öğrenmek için pekçok İslâm beldesini dolaştı ve bu uğurda pekçok meşakkate
katlandı.
Ahmed bin Hanbel hazretleri,
ders ve fetvâ verme işine, kırk yaşında başladı. Bundan sonra hadîs rivâyetinde
ve fetvâda başvurulan önemli bir kaynak oldu.
İki çeşit ders halkası
(meclisi) vardı. Biri, talebelerine verdiği muntazam dersler, diğeri, hem
talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katıldığı derslerdi. Onun ilim
meclisine pekçok kimse katılırdı.
Allahü teâlâya olan bağlılığı
sebebiyle son derece tevâzu sâhibiydi. İnsanlara yardım etmeyi severdi. Herkesin
derdine derman olmaya çalışırdı. Yoksulları korurdu. Son derece halîm selîm,
yumuşak huyluydu. Aceleci değildi. Çok alçak gönüllüydü. Ağır başlı ve
vakarlıydı. Câmiye gittiği zaman ön safa geçmeye çalışmazdı. Mecliste nerede yer
bulursa oraya otururdu.
Ahmed bin Hanbel çok ibâdet
ederdi. Her gece Kur'ân-ı kerîmin yedide birini okur, her yedi günde bir
hatmederdi. Yatsı namazını kılınca biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha
kadar ibâdet ve tâatla meşgûl olurdu. Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka dâimâ
kolaylık yollarını gösterir, ağır vazîfeleri yüklemezdi. Acıktığı zaman bir şey
bulamazsa, kimseden yiyecek istemez ve rahatsız etmezdi. Çoğu zaman ekmeğine
sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok,
mescidde, cenâze namazında ve hasta ziyâretinde görürlerdi. Giydiği elbiseyi en
ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer; "Ölecek kimse için bunlar çok
bile." derdi.
Allahü teâlâdan korkması,
verâ ve takvâsı çoktu. Fakir bir hayat yaşadı. Haram şüphesi olan şeyi
reddederdi. Haram mala sâhib olmaktansa, onu almamayı tercih ederdi. Borç
karşılığı bir malı alacaklıya rehin bıraktı. Parayı bulunca alacaklıya gidip
borcunu verdi. Rehin bıraktığı malı alacağı zaman alacaklı olan iki mal
gösterip, rehin bıraktığının hangisi olduğunu kesin bilmediğinden; "Bunlardan
birini seç, ikisi de aynı." dedi. Fakat Ahmed bin Hanbel rehin bıraktığı malın
hangisi olduğunu bilemediği için kendi malı yerine başkasının malını almış
olurum korkusu ile ikisini de bıraktı, almadı. Başkasının hakkı geçer diye kendi
hakkından vazgeçti.
Ahmed bin Hanbel, Peygamber
efendimizin sünnetine son derece bağlıydı; "Hiç bir hadîs-i şerîf yazmadım ki,
onunla amel etmeyeyim." buyururdu.
Ahmed bin Hanbel talebeliği
sırasında bir grup kimseyle bir su kenarında bulunuyordu. Onlar soyunup, suya
girdiler. Ahmed bin Hanbel ise, Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîfine uyarak
soyunmadı: "Kim Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa, hamama (avret yerlerini
örtmeden) girmesin." O gece rüyâsında bir kimse ona; "Ey Ahmed! Sana müjdeler
olsun! Zîrâ Allahü teâlâ, Resûlullah'ın sünnetine uyduğun için seni bağışladı.
Seni imâm kıldı. İnsanlar sana tâbi olurlar." dedi. "Siz kimsiniz?" diye sorunca
o zât; "Cebrâil'im." cevâbını verdi.
Ehl-i sünnet îtikâdından aslâ
tâviz vermezdi. Bağdat'ta Mu'tezile fırkası mensupları; "Kur'ân-ı kerîm
mahlûktur." diyerek, bu yanlış îtikâdlarına Abbâsî halîfesi Me'mûn'u da
inandırdılar. Bunu kabûl etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp,
Me'mûn vâsıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptılar ve 28 ay hapsettiler.
Bütün bunlara rağmen O; "Kur'ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk
değildir." dedi. Bu sırada kendisine İmâm-ı Şâfiî Mısır'dan mektup göndermişti.
Okuyunca ağladı. Sebebi sorulunca; "Rüyâsında Resûlullah efendimizi görmüş,
Ahmed bin Hanbel'e mektup ile benden selâm yaz ve de ki, Kur'ân-ı kerîmin mahlûk
olup olmadığı kendisinden sorulacak. Cevâb vermesin buyurmuş." Dedi
|