ŞEYH AHMED AKVÂVÎ
On
sekizinci asırda yaşayan meşhûr velîlerden. Osmanlı sultanlarından Sultan Üçüncü
Ahmed Hanla görüştü.
Bir
gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz ona; "Sultan
Ahmed'e git, Mora Adasını fethedeceğini müjdele. Hemen asker gönderip, orayı
fethetsin." buyurdu. Bunun üzerine İstanbul'a doğruca Pâdişâhın sarayına gidip
huzûruna çıktı. Hiç kimse ona mâni olmadı. Pâdişâha gâyet tesirli bir sesle;
"Sultan Ahmed! Harekete geç! Ben Resûlullah'ın elçisiyim!" deyince, Sultan Ahmed
derhal sefer hazırlığına başladı. Mora Adasını bütün çevresiyle birlikte üç ayda
zaptetti.
Şehirli
Ahmed Paşa Rumeli vâlisi olup, Manastır'da ikâmet ettiği sırada Ahmed Akvâvî
hazretleri ile eskiden dostluğu olduğundan dolayı onu dâvet etmişti. Sohbet
sırasında velîlerden bâzılarının bâzı meyveler ortaya çıkardığından bahsedildi.
Şeyh hazretleri o işler mârifettir, kerâmet değildir. Kemâl ehli arasında bu
nevi işler makbul değildir." buyurdu. Sonra bir karpuz çekirdeği getirtip,
ocakta yanan ateşin içine attı. Karpuz çekirdeği ateş içinde filizlenip büyüdü.
Ateşten dışarı taştı. Koca bir karpuz kökeni oldu. Bir saat içinde karpuz
yetişti. Bu karpuzu koparıp kestiler ve yediler. Çekirdeklerini ve kabuklarını
ateşe atıp yaktılar. Sonra buyurdu ki: "Bu gibi işler kerâmet değildir. Böyle
şeylere aldanıp gönül vermeyiniz. Böyle şeyler riyâzetle de meydana gelebilir.
Kemâl ehli böyle şeylerle meşgûl olmamalıdır."
KAYNAKLAR
1) Bahr-ül-Velâye,
Süleymâniye Kütüphânesi, H.Hüsnü Kısmı, No: 579, v.344-A
|