SADREDDÎN HAYÂVÎ
Evliyânın büyüklerinden. İsmi Sadreddîn'dir. Şirvan yakınında Hayâve denilen
köyde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1455 (H.860) târihinde Şirvan
kasabalarından Kebûd'da vefât etti.
Sadreddîn Hayâvî önceleri ticâretle uğraşırdı. Bu sebeple çok zengin olmuştu.
Bir gün Hayâve ileri gelenleri o civarda meşhûr olanŞeyh İzzeddîn hazretlerinin
sohbetlerinden istifâde etmek için onu bir eve dâvet ettiler. Bu meclise
Sadreddîn Hayâvî de katıldı. Sohbette Şeyh İzzeddîn hazretlerini bir heybet
kapladı.
Sadreddîn Hayâvî anlatır: "İzzeddîn Türkmânî'yi öyle bir hâl kapladı ki,
heybetine tahammül edemeyip, feryâd ettim. O zaman yanıma geldi ve; "Sadreddîn
bu ne hâl? Bizim buraya gelişimiz senin içindir." buyurdu. Sonra sâkinleştim.
Gönülden ona sevgi bağı ile bağlandığımı anladım."
Sadreddîn Hayâvî, Şeyh İzzeddîn Türkmânî hazretlerinin sohbetleriyle olgunlaştı.
İcâzet, diploma alıp Hayâve'de ilim ve edeb öğretmeye başladı. Hocası onun
mânevî üstünlüklerini bildiğinden yanında ismi geçse hürmetle söylenmesini
ister, kendisi Hayâve'ye dâvet olunsa, dâvet edenlere; "Orada Sadreddîn vardır.
Bize ihtiyaç olmaz." buyururdu. Hayâve'den gelip de kendisine talebe olmak
isteyenlere; "Niçin bize geliyorsunuz? Sadreddîn'e gidin. Ondan istifâde etmeye
bakın." buyururdu.
Sadreddîn Hayâvî hazretleri güzel halleri ve ahlâkıyla meşhûr oldu. Çok
kerâmetleri görüldü.
Sadreddîn-i Hayâvî hazretlerinin Hacı Muhammed Cilvânî adında Mısırlı bir
talebesi vardı. Bu talebe ilimde yüksek bir derecedeydi. Bir gün arkadaşları
arasında ilmiyle övünüp, hocası için; "O bir ümmî kişidir. Eğer bizim gibi ilim
sâhibi dervişleri olmasaydı, adı sanı hiç duyulmazdı." deyiverdi. Tam o sırada
yanlarına Sadreddîn Hayâvî hazretleri geldi ve; "Bâzan küçük çocuğunu babası
tutup elleriyle yukarı kaldırıverir. O sırada çocuk kendini çok yükseklerde
görür, hattâ babasından bile yüksek olduğunu zanneder. Halbuki babası kendisini
bırakıverse, bir tarafının kırılıp helâk olacağını bilmez." buyurdu.Sonra
talebeler dağıldılar. Muhammed Cilvânî de dergâhtaki odasına gitti. Çok geçmeden
hastalanıp vefât ettiği haberi geldi.
Seyyid
Yahyâ anlatır: "Şiddetli bir kış mevsimi idi. Çok üşümüştüm. Isınmak için
Tennûr'a (Tandır'a) girdim. Orada üzerime rehâvet çöktü ve câmiye yatsı namazını
cemâatle kılmaya gidemedim. Sonra kalkıp namazımı bulunduğum yerde kılmak
istedim. Lâkin iki ayağım çalışmaz olmuş ve şiddetli bir ağrı başlamıştı.
Hayâtımda böyle ağrı görmemiştim. Bu halde iken epey zaman geçti. Bir gece
karşımda Sadreddîn hazretlerini gördüm. Sanki bacadan girmişti. Bana; "Niçin
yatarsın? Kalk." buyurdu ve elimden tutup ayağa kaldırdı. Sonra gözümden
kayboldu. Hakîkaten ayak üzeri durabiliyor ve yürüyebiliyordum. Ayaklarımdaki
ağrılar da dinmişti. Câmiye gittim. Orada Sadreddîn hazretlerini gördüm. Bana;
"Bundan sonra namaza gecikme." buyurdular.
Sadreddîn Hayâvî hazretleri bir sohbetinde; "Yüzü bize karşı dönük olup da bize
taş atan yine bizdendir. Eğer bize arkasını çevirirse o zaman başka."
buyurdular.
Talebelerinin en üstünleri; Pîrzâde, İbrâhim Şirvânî, Pîr İlyâs ve Seyyid Yahyâ
hazretleridir.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
SENİ
BEKLİYORDUK
Sadreddîn Hayâvî hazretlerini sevmeyen biri vardı. Bir gece kendi kendine;
"Sadreddîn dedikleri kişi şehrimizin gençlerini başına topluyor ve onlara bir
şeyler anlatıyor. Bu gece onun kapısını çalıp dışarı çıkarayım ve bir güzel
döveyim." niyeti ile yola düştü. Sadreddîn hazretlerinin kapısına geldiğinde onu
kapı önünde durur gördü. Şeyh Sadreddîn hazretleri ona hitâben; "Ey kişi! Biz
senin niyet ettiğin şey yerine gelsin diye hayli zamandır burada bekliyoruz. Çok
geciktin." buyurdu. Gelen kişi bu sözleri duyunca pişman oldu ve onun büyük bir
zât olduğunu anlayıp ellerine kapandı, özür diledi sonra da ona talebe olmakla
şereflendi.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât, Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4536, v.126
2)
Nefehât-ül-Üns (Osmanlıca); s.572
|