|
NÛREDDÎNZÂDE MUSLİHUDDÎN
Osmanlı
ālimlerinden ve büyük velīlerden. İsmi; Muslihuddīn bin Nūreddīn'dir.
Nūreddīnzāde diye bilinir. 1502 (H.908) senesinde Filibe'ye bağlı Anbarlı
köyünde doğdu. 1573 (H.981) senesinde İstanbul'da vefāt etti. Kabri, İstanbul'da
Edirnekapı dışında,Sırt Tekkesi bahēesindedir.
Küēük
yaşından ītibāren, zamānının ālimlerinden aklī ve naklī ilimleri tahsīl ettikten
sonra, Kānūnī Sultan Süleymān Hānın kadıaskerlerindenMīrim Kösesi diye meşhūr
olan Muhammed Efendinin hizmet ve sohbetlerinde bulunup, ilmī yüksek derecelere
kavuştu. Bu sırada dünyādan ve dünyā makamlarından yüz ēevirip, tasavvuf
ehlindenSofyalı Bālī Efendinin dergāhına gidip, ona talebe oldu. Hizmetinde ve
sohbetinde uzun müddet kalıp, feyz aldı. Tasavvufta yükselip, insanları Allahü
teālānın yüce dīnine dāvet etmek ve Resūlullah efendimizin sallallahü aleyhi ve
sellem güzel ahlākını öğretmekle meşgūl oldu. Allahü teālāya muhabbetinden
dolayı, dünyāya hiē önem vermez oldu. Onun bu durumunu anlayamayan bāzıları
pādişāha şikāyet ettiler. Pādişāh meselenin tahkīk edilmesini emretti. Tahkīkat
iēin İstanbul'a geldi. Tahkīkat sonunda berāat etti ve hakkındaki ithamlardan
kurtuldu.
Nakledilir ki: Tahkīkatla ilgili haberin Filibe'ye ulaşmasından sonra gösterişi
olmayan elbiseler giyerek İstanbul'a geldi. Zeyrek Cāmii civārında bulunan
hücrelerden birinde kalmak istediği zaman, cāminin imāmı onu misāfirliğe kabūl
etti. Onun gelişinin bir nīmet olduğunu, hayır ve berekete vesīle olacağını
düşünerek ikrāmlarda bulundu. Nūreddīnzāde Muslihuddīn Efendi oradan ayrılmak
isteyince, imām onun ayrılmasına müsāade etmedi.NihāyetCumā günü namaz
kılındıktan sonra, alışıldığı üzere Şeyhülislām Ebüssü'ūd Efendi cāminin önünde
bulunanlarla müsāfeha ettiği esnāda, Nūreddīnzāde de yolun kenarında ve
müslümanların arasındaydı. Ebüssü'ūd Efendi onunla da müsāfeha edince, yakınlık
duyup tanışmak üzere fetvā odasına dāvet etti. Fetvā odasında başkaları da
vardı. İlmī konuşmalar yapılıyordu. O sırada Ebüssü'ūd Efendinin tefsīrinden bir
yer okunup müzākere edildi. Müzākere ve sohbet esnāsında Nūreddīnzāde'ye konuşma
sırası gelince, āyet-i kerīmedeki hakīkatleri ve incelikleri anlattı. Bunun
üzerine Ebüssü'ūd Efendi kalkıp hürmet gösterdi. Kim olduğunu ve memleketini
sordu. O da; "Nūreddīnzāde dedikleri āsī ve günahkār kimse bu fakīrdir"
dedi.Ebüssü'ūd Efendi, sadrāzama haber gönderip; "Nūreddīnzāde dedikleri
muhterem kimse gelmiş, fetvā makāmımızı teşrīf etti. Yüksek şānını ve irfānını
gördüm. Bu kıymetli zāt hakkında söylenilenler iftirādır. Böyle bir kimsenin
devlet merkezine gelmesi büyük şereftir" dedi. Bunun üzerine sadrāzam,
Şeyhülislām Ebüssü'ūd Efendinin söylediklerine uyup, Nūreddīnzāde Muslihuddīn
Efendi'ye ihtimām ve iltifāt gösterdi. Âilesini ve ēocuklarını getirmek üzere
memleketine gönderildi. Döndükten sonra Küēük Ayasofya Dergāhına yerleştirildi.
Orada Allahü teālānın dīnini ve Peygamber efendimizin güzel ahlākını insanlara
anlatmakla vazifelendirildi. Vāz ve sohbetlerinin yanında, hadīs-i şerīf ve
tefsīr okutmakla da meşgūl oldu. Onun sohbet ve ilim meclislerinde ālimler hazır
bulunuyor ve istifāde ediyorlardı. Bir kısım ālimler ona talebe olup feyz
aldılar. Vezīr-i āzam Sokullu Mehmed Paşa onun talebeleri arasındaydı. Osmanlı
pādişāhı Kānūnī Sultan Süleymān da ona muhabbet edip, sohbet meclislerinde
bulundu. Bāzan da saraya dāvet edip, sohbetleriyle şereflenirdi.
Nūreddīnzāde Muslihuddīn Efendi, zamanında yetişen ālimlerin en yükseklerinden,
aşk ve muhabbet ateşi ziyādesiyle fazla, Allahü teālānın dīnini insanlara
anlatmakta son derece gayretli bir zāt idi. Sahābe-i kirām, Tābiīn, Tebe-i
tābiīn ve daha sonra gelen müfessirlerin Kur'ān-ı kerīmden anladıklarını bilen,
bātını (kalbi) ve zāhiri (dış görünüşü) temiz, ālim, fazīletli, kāmil bir yol
göstericiydi. Vāz ve sohbetlerinde her ilimden nice konuları aēıklar ve
insanlara faydalı olurdu. Dergāhında ilmī müzākereler yapılır, insanların
ihtiyaēları giderilir, dīnī ilimler öğretilirdi. Yiyip iēmede ve giyinmede,
gösterişten ve başkalarını külfete sokmakdan uzaktı. Fakirlere ve ihtiyaē
sāhiplerine yardım etmeyi severdi. Birēok kıymetli eserleri vardır. Bunlardan
bāzıları şunlardır: 1)
Kur'ān-ı kerīmde, En'ām sūresi sonuna kadar olan kısmın tefsīri, 2) Şerh-un-Nüsūs
li Sadreddīn Konevī, 3) Menāzil-üs-Sāirīn Tercümesi: Tasavvuf ve ahlākī
hikmetlerden bahseden bir eserdir. Evliyānın büyüklerinden Abdullah-i Ensārī
Hīrevī'nin eseridir. Birēok kimseler şerh yazmıştır. 4) Risāle-i Mi'rāc, 5)
Risāle-i Vahdet-i Vücūd.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
ÜMİD BEKLER
Bir
gece Nūreddīnzāde Muslihuddīn Efendi, fener hazırlatıp saraya gitti. Saraya
varınca, kapıda bulunan görevliler iēeri aldılar. Pādişāha durumu arzedilince,
kendisini kabūl etti. Pādişāhla uzun müddet sohbet ettikten sonra şu rüyāsını
anlattı: "Bu gece Resūlullah efendimizi rüyāmda gördüm. Emir buyurdu ki:
"Süleymān'a bizden selām söyle; İslāmın düşmanlarıyla farz olan cihādı niēin
terk etti? Benim şefāatimden ümit bekler ve rızāmı almak isterse, İslām askerini
hazır bulundurup, İslām düşmanlarını ihtar etmekten uzak durmasın!" Bunun
üzerine Pādişāh yerinden saygı ile kalkıp, şevkle ve gözleri yaşararak nīmete
şükür ettikten sonra; "Efendim, şimdi Peygamberlerin Sultānı bu tākatsız ve
güēsüz kölesine ismiyle zikr edip emir buyuruyorlar. Bu emre boyun eğmemiz
gerekmez mi? Buna binlerce hamd olsun" deyip, gazāya gitmek üzere niyet etti.
Ertesi gün Zigetvar seferine gitmek üzere hazırlıklar yapıldı. Ordu, İslāmın
düşmanlarıyla cihād etmek üzere yola ēıktı.Kānūnī Sultan Süleymān bu sefere
katılıp, orada vefāt etti. Şehīd olmak sūretiyle Resūlullah efendimizin
muhabbetine lāyık oldu. Kānūnī'nin Zigetvar seferine, Nūreddīnzāde Muslihuddīn
Efendi de katılmıştı. Sultan Selīm'in İstanbul'da tahta ēıkıp Belgrat'ta orduyu
ve babası Kānūnī'nin cenāzesini karşılamasından sonra, cenāze, Muslihuddīn
Efendi ve yanındaki dört yüz kişiye teslim edilip İstanbul'a gönderildi.
KAYNAKLAR
1)
Şakāyik-ı Nu'māniyye Zeyli (Atāī); s.212
2)
Osmanlı Müellifleri; c.1, s.171
3)
Tezkire-i Halvetiyye, Süleymāniye Kütüphānesi, Es'ad Efendi Kısmı, No: 1372, vr.
17a
4)
İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.294
|
|