|
MUHYİDDÎN-İ DÛSTÎ
Seyyid
Cemâleddîn Muhammed Ezherî'nin halîfelerinden. Büyük velî. İsmi Muhammed,
künyesi Ebü'l-Kâsım ve lakabı Muhyiddîn'dir. Nisbeti Geylânî olup, Muhyiddîn-i
Dûstî diye tanınmıştır. İran'da, Hazar Denizinin güneybatı sâhili boyunca uzanan
Geylân bölgesinde yetişti. Doğum târihi bilinmemektedir. 1360 (H.762) senesinde
yine Geylân bölgesinde bulunan İsâr köyünde vefât etti. Oraya defnedildi, kabri
oradadır.
İlk
zamanlarında tasavvuf yolundan habersiz yaşayan Ebü'l-Kâsım Geylânî, sonra
Seyyid Cemâleddîn hazretlerine intisâb edip, talebelerinden oldu. Onun huzûrunda
yetişip, talebelerinin önde gelenlerinden ve halîfelerinden oldu.
Seyyid
Cemâleddîn hazretleri, vefâtı yaklaştığında, halîfesi olan talebelerine ayrı
ayrı nasîhat ve vasiyet ederek, vazifelerini, nerelerde hizmet edeceklerini
bildirdi. Bu vasiyetinde, huzûrunda bulunan Muhyiddîn-i Dûstî'ye hitâben; "Ey
Dûstî! Sen bedenen zayıf olduğun için, diyar diyar dolaşıp insanlara vâz ve
nasîhat edemezsin, vücûdun buna tahammül etmez. Onun için sen, Geylân civârında
bulun. Oranın nâhiye ve köylerinde hizmete devâm edersin. Geylân Nehri kenarına
vardığında, Allahü teâlânın izni ile bâzı ilâhî sırlara kavuşursun. Oradan
nehrin akışının ters istikâmetine doğru, yâni yukarıya doğru gidince bir düzlüğe
varırsın. İşte orası senin vazife yerin olacak. Orada Allahü teâlânın kullarına,
iki cihan saâdetine kavuşturan yolu anlatacaksın. İnsanlar senden çok istifâde
edecek. Allahü teâlâ yardımcın olsun." buyurdu.
Hocası
Seyyid Cemâleddîn'in vefâtından sonra yola düşüp, târif edilen şekilde hareket
eden Muhyiddîn-i Dûstî, Geylân Nehri kenarına geldi. Ayaklarını suya sokar
sokmaz, nehir, normal istikâmetinin tersine yukarıya akmaya başladı. Bu akıntıyı
tâkib ederek hocasının târif ettiği düzlüğe gelince, orada durdu. Bu sırada,
Geylân Nehri normal olarak akmaya başladı. Hocası tarafından kendisine
bildirilen yerin burası olduğunu anladı ve İsâr isimli bu köyde yerleşti.
Yaptığı
bütün işlerde Allahü teâlânın rızâsını gözeten Dûstî, emir ve yasaklara uymakta
ve başkalarının da uymasını sağlamakta çok gayretliydi. Dâimâ mahzûn ve
düşünceli bir şekilde bulunurdu. Sebebini suâl edenlere; "Bu insanlar, bu
dünyânın neyi ile sevinip neşelenirler ki? Burada sevinip neşelenenler, âhirette
gamlı ve sıkıntılı olacaklarını düşünmüyorlar mı? Ama biz, âhiretteki sonsuz
nîmetleri ve dayanılmaz acıları düşünüyoruz ve ona göre düzgün yaşamaya gayret
ediyoruz. Bunun için düşünceli ve mahzûn bir hâlimiz var. Aslında böyle olmak,
iki cihân saâdetinin sebeplerindendir ve bu da rahatlıktır." buyururdu.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât (Süleymâniye Kütüphânesi Hâlet Efendi kısmı 281 numaralı kitap)
2)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.332
|
|