MUHAMMED REŞÎD
Büyük
âlim ve velî. Seyyiddir. Babası Fehîm-i Arvâsî'dir. On dokuzuncu asrın sonlarında
Gevaş'ta vefât etti. Bütün ilimleri babasından gâyet mükemmel bir şekilde
öğrendi.Tasavvufta babasının sohbetlerinde kemâl derecelerine ulaştı.
Babasının derslerine devâm edip, medreselerde
okutulan bütün kitapları okuyup, tamamladı. Sâdece belâgat ilminde meşhûr bir
kitap olan Mutavvel kitabını
okumamıştı. Sıra gelince, bu kitabı, Şemdinli tarafındaŞinû adındaki köyde çok
meşhur bir hoca olan Molla Abdurrahîm adında bir müderristen okumayı arzu etti.
Bunun için babası Seyyid Fehîm Arvâsî hazretlerinden izin istedi. Babası bu
hususta emsâlsiz bir âlim olmasına rağmen içine böyle bir arzu doğdu. Babası;
"Oğlum buraya kadar seni okuttum. O kitabı da okuturum." buyurdu ise de müsâde
etmesini çok arzu ediyordu. "Efendim bunda şüphem yoktur. Ne olur bu şevkimi
kırmayınız, lütf buyurunuz da müsâde ediniz." deyince müsâde etti.
Müderris Molla Abdurrahîm'in yanına gidip durumu anlattı. Bir sabah ders
okuyacağı sırada Mutavvel kitabını hocasının önüne koydu. Hoca okumaya
başlayınca; "Efendim bizim usûlümüzde talebe dersi okur, anlatır, hoca dinler.
Eğer talebenin bir müşkülü olursa, hoca halleder." dedi. Bunun üzerine hoca
müsâde etti ve onun dersi okumasını ve anlatmasını dinledi.Hoca onu dinlerken,
ilimdeki derecesine ve dersi anlatmaktaki üstün mahâretine hayran kaldı.Hemen
kitabı kapatıp; "Siz bu ilmi kimden öğrendiniz?" dedi. Seyyid Muhammed Reşîd;
"Babamdan öğrendim." dedi. "Babanız sizden âlim midir?" deyince; "Babam o kadar
ilim sâhibi ki, benimle hiç mukâyese edilemez." dedi.
Molla
Abdurrahîm bu sözleri dinleyince; "Şu söylediğiniz sözlere ve ilimdeki
derecenize göre ben değil size ders vermeye, talebe bile olmaya lâyık değilim!
Size bir şey okutamam. Öyle bir dahiyi bırakıp buraya gelmişsin. İlmimden fayda
göreceğinize kâni değilim! Fakat buraya kadar gelmişken birkaç gün burada kalın
da ilimde pekçok müşkül meselelerimiz vardır. Bunları lütfen halledin, sonra
gidersiniz." dedi. Kabûl edip kaldı. Onların ilimdeki müşkül meselelerini
hallederken, hastalandı. O köyden Nehri köyüne gönderdiler. Nehri köyünden onu
Seyyid Ubeydullah Arvâsî Van'a oradanda halası Cevâhir Hanım onu Gevaş'ın Tığnîz
köyüne götürdü ve orada vefât etti. Hacı Zive ismindeki kabristana defnedildi.
Cenâzesinde gaybdan pekçok kuş toplandı.
Babası
Seyyid Fehîm hazretleri onun hasta olduğunu işitince, Arvas'a getirmeleri için
birkaç kişi gönderdi. Ancak vardıklarında vefât etmişti.Cübbesini ve diğer
elbiselerini bir bohçaya sarıp Arvas'a getirdiler. Bu sırada Seyyid Fehîm
hazretleri misâfirhânede sohbet ediyordu.Muhammed Reşîd'in elbiselerinin sarılı
olduğu bohçayı evin harem kısmına götürdüler. Fakat Seyyid Fehîm hazretleri;
"Bohçayı buraya getirin." buyurdu. Emri üzerine götürdüler. Bohça önüne
konulunca; Muhammed Reşîd vefât etti! İnnâ lillah..." diyerek bohçayı açtı.
Kendi sarığını ve cübbesini çıkarıp Muhammed Reşîd'in sarığını ve cübbesini
giydi. "Beni bu cübbeye vâris kılan Allahü teâlâya hamd olsun." buyurdu. Sonra
onun cübbesini ve sarığını çıkarıp tekrar bohçaya koydu ve kıymetli sohbetine
devâm etti.
Muhammed Reşîd hazretlerinin Muhammed Bâkır isminde bir oğlu ile Âişe Hanım
isminde bir kızı vardı. Bu kızı Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri ile evlenmiş,
daha sonra Birinci Cihân Harbinde hicretlerinde Musul'da vefât etmiştir. Seyyid
Ahmed Neyyîr Mekkî, Seyyid Ahmed Enver ve Seyyid Ahmed Münîr merhûmların
vâlideleridir.
KAYNAKLAR
1)
İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; c.2, s.811
|