İBRÂHİM ŞİRVÂNÎ
Evliyânın büyüklerinden. İsmi İbrâhim'dir. İran'daki Şirvân şehrinde doğdu.
Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Kendisine Hibetullah da denildi.
Böyle denilmesi, babaları doksan yaşlarında iken Allahü teâlânın ona bir evlâd
ihsân etmesi sebebiyleydi. 1462 (H.867) târihinde hacca giderken Tebük'te vefât
etti. Oraya defnedildi.
İbrâhim
Şirvânî gençliğinde çeşitli sanatlarla uğraşırdı. Daha sonraları Sadreddîn
hazretlerinin sohbetlerine katılıp ondan feyz aldı ve mânevî ilimlerde
yükseldi.Hocası kendisine icâzet, diploma verip irşâda mezun kılınca, Sivas
taraflarındaki ahâliye hak yolun bilgilerini anlattı. Dülkadiroğullarından
Alâeddîn Bey çok hürmet ettiğinden, ona bir dergâh ve mescid yaptırdı.
İbrâhim
Şirvânî, sanatla uğraştığı sıralarda bir gün dükkanında alış-veriş ile
meşgûlken, Sadreddîn Hayavî hazretleri gelip dükkanın önüne oturdular ve
dinlenmek istediler. Çok geçmeden birisi gelip İbrâhim Şirvânî'ye; "Ne
duruyorsun. Şimdi dükkanda oturmak zamânı mıdır? Oğlun evde oynarken kuyuya
düştü. Var git." dedi. İbrâhim Şirvânî bu haber üzerine telaşlanıp dükkanın
önünde oturan Sadreddîn hazretlerine hitâb edip; "Efendim lutfedip kalkınız.
Dükkanı kapamam lâzım." dedi. Sadreddîn hazretleri ona bakıp yumuşaklıkla ve
tebessüm ederek; "Korkma oğlunun vefâtı haberi doğru değildir. Üzülme." buyurdu.
Bunun üzerine İbrâhim Şirvânî; "Efendim! Ne çâre artık olan olmuş." dedi ve
dükkanı kapatıp evine yöneldi. Sadreddîn hazretleri arkasından seslenip; "İnşâallahü
teâlâ oğlun arslandan kurtuldu. Korku ve telâşı gönülden çıkar." buyurdu.
İbrâhim
Şirvânî koşarak evine geldi. Bahçede bir kalabalık vardı. Hemen yanlarına gitti.
Orada oğlunu aklı başına gelmiş bir halde gördü. Hemen onu kucakladı ve ona;
"Sana ne oldu oğlum?" diye sordu. Çocuk da; "Babacığım. Şurada oynarken beni bir
arslan aldı ve götürüp kuyu ağzına bıraktı. O esnâda nûr yüzlü bir zât beni
tutup kuyudan çıkardı." dedi ve o zâtın vasıflarını söyledi. İbrâhim Şirvânî
bunları duyunca, bu zâtın dükkanı önüne gelen Sadreddîn hazretleri olduğunu
anlayıp doğruca onun dergâhına koştu ve talebesi oldu.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât, Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4536, v.129
|