CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

EBÜ'L-ABBÂS EL-GAMRÎ

Şâfiî mezhebi âlimlerinden ve büyük velîlerden. İsmi, Ahmed olup, babasınınki Muhammed'dir. Künyesi Ebü'l-Abbâs ve lakabı Şihâbüddîn'dir. Ebü'l-Abbâs el-Gamrî diye tanınmıştır. Aslen, Mısır'da Kâhire ile Dimyât arasında bulunan Mahalle beldesindendir. Doğum târihi ve yeri tesbit edilememiştir. Daha çok Kâhire'de ikâmet ederdi. 1499 (H.905) senesinde orada vefât etti.

Ebü'l-Abbâs el-Gamrî, çok küçük iken, babası ile birlikte Mekke-i mükerremede Ebü'l-Feth el-Merâgî gibi âlimlerin sohbetlerinde bulundu. Çocuk yaşta iken babası vefât etti. Kendisi ilim öğrenmek gayreti içinde yetişti. Ebû Cüleyde'nin yanında Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. İbn-i Hacer-i Askalânî hazretleri ile görüşüp, sohbetinde bulundu. Ders aldı. Ayrıca; Alemüddîn-i Bülkînî, Şâvî, Hicâzî ve İmâm-ül-Kâmiliyye gibi zâtlardan ilim öğrendi. Birçok âlimden icâzet aldı. Eskiden ezberlemiş olduğu şeyleri (kitapları), 1448 (H.852) senesinde Hayreddîn İbn-ül-Kasbî'ye dinletirdi. Durup dinlenmeden çalışmış ve zamânının büyük âlimlerinden olmuştur.

İlk önceleri Mahalle ve Kâhire beldelerinde tanındı. Sonra meşhûr olup, şöhreti her tarafa yayıldı. Birkaç defâ hacca gitti. Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede bir miktar mücâvir olarak kaldı.

Ebü'l-Abbâs el-Gamrî'nin yazı kâbiliyeti pek fazla idi. Pekçok kitabı yazarak çoğaltmıştır. İlim ve mârifette; sağlam, kuvvetli ve dayanıklı bir dağ misâli idi. Vekâr sâhibi, gâyet ağırbaşlı ve heybetli bir zât idi. Çok hayır ve hasenât yapardı. Çok câmi ve mescid yaptırmakla tanınmıştır. Çeşitli yerlerde câmi ve mescid yaptırmış olup, bunların en tanınmışı, kendi adıyla bilinen ve kendisinin medfûn bulunduğu câmidir. Kerâmetleri pekçoktur.

Bir defâsında, Ebü'l-Abbâs el-Gamrî'nin talebelerinden bâzıları bir gemide yolculuk yapıyorlardı. Yanlarında, kendilerine lâzım olacak gümüş paraların bulunduğu bir büyük kese bulunuyordu. Deniz dalgalı ve fırtınalı olduğundan, gemi zorla yol alıyor, batacak gibi oluyordu. Para keseleri denize düştü. Fakat onlar bu hâli, Semmânûd nâhiyesine vardıklarında anladılar. Hocaları olan Ebü'l-Abbâs da orada bulunmakta idi. Ona durumu arzettiler. O da gemi ile birlikte geri dönün. Falan yere vardığınızda ağı sarkıtın. İnşâallah keseyi orada bulursunuz" dedi. Dediği gibi yaptılar ve keseyi buldular.

"Bir defâsında Ebü'l-Abbâs el-Gamrî, oğlu ile birlikte, bir mermer sütunu iki deveye yükledi. Mermer sütun çok ağır olduğundan, develeri yanyana durdurup, mermerin birer ucunu develerin sırtlarına koyup yola çıktı. Öyle bir köprüye geldi ki, ancak bir deve geçebilirdi. İkisinin birden sığması mümkün değildi. Oğlu ne yapacağız diye düşünürken, tam köprünün ağzına geldiğinde Ebü'l-Abbâs el-Gamrî, develerden birini köprüye soktu. Mermerin, diğer devenin sırtında olan ucunu da eline alıp, köprünün dış kısmında havada yürümeye başladı. Böylece gâyet rahatça geçtiler. Oğlu da diğer deve ile berâber geçti. Normalinde bir kimsenin, hem havada yürümesi, hem elinde bir devenin zor taşıdığı bir ağırlığın bulunması, bir de deve ile berâber mermeri karşıya geçirmesi mümkün değildi. Fakat, o kerâmet olarak, Allahü teâlânın izni ile bunu gâyet rahat olarak yaptı.

Bir defâsında Gamrî hazretleri, bulunduğu beldeden Zeftâ beldesine geçmek istemişti. Fakat arada nehir vardı ve karşıya geçmek için bir vâsıta yoktu. Ebü'l-Abbâs el-Gamrî işâret etti. Bu sırada, nehirden çıkan bir timsah, Gamrî'ye doğru yaklaştı. Sonra da bu timsahın sırtına bindi ve rahatlıkla karşıya geçti.

Ebü'l-Abbâs el-Gamrî, meclisinde günah işlenmesine, hele gıybet edilmesine ve insanların birbirleriyle sert konuşmasına, alay etmesine aslâ izin vermezdi. Bir defâsında orada bulunanlardan iki kişi, birbirlerine uygunsuz sözler söylüyorlardı. Bunların ikisini de eşyaları ile birlikte dışarı attırdı. Dünyâya düşkün olanlardan uzak durur, böyleleri ile görüşmezdi.

Ebü'l-Abbâs Ahmed bin Muhammed el-Gamrî'nin yazmış olduğu kıymetli eserlerden bâzılarının isimleri şöyledir: 1) Es-Sihâm-ül-Mârika, 2) Resâil-ül-Gamriyye, 3) Hall-üt-Tılsım.

 

KERÂMET VE MENKÎBELERİ

GECE GEÇEN GEMİ

Bâzı kimseler, bir gemi ile Mahalle beldesinden başka bir yere yük taşıyacaklardı. Mahalle'nin bulunduğu yerde, kıyıya yakın suların derinliği gâyet az olduğundan, gemiciler oraya pek yanaşmak istemezlerdi. Bu gemiciler ise, bilmiyerek geldikleri kıyıda yük de aldılar. Fakat hareket zamânı geldiğinde, gemiyi hareket ettiremediler. Gemi sâhipleri, Gamrî hazretlerine gelerek; "Ey Efendim! Gemimizi hareket ettirebilmemiz için başka bir gemiye ihtiyâcımız var. Lüfen bize yardımcı olur mususuz?"Ebü'l-Abbâs el-Gamrî bunlara hiç cevap vermedi. Kendisi namaz kılmakla meşgûl oldu. Gemiciler, tan yeri ağardığında gemilerinin yanında başka bir geminin bulunduğunu ve içinde birinin uyuduğunu gördüler. Ebü'l-Abbâs el-Gamrî de gelerek, o gemiye geçip, uyuyan adamı uyandırdı. O kimse uyandığında, hayretler içinde etrâfına bakınarak; "Beni buraya kim getirdi. Ben, Sâkiye-i Ebî Şa're sâhilinde idim." dedi. Orada bulunanlar, buna cevap verip; "Seni buraya büyük bir zât getirdi." diyerek, Ebü'l-Abbâs el-Gamrî'yi işâret ettiler. Sonradan gelen gemi ile önceki gemiyi çekip, rahatlıkla yollarına devâm ettiler. İkinci geminin çok uzak bir yerde bulunmasına rağmen, gemici uykuda olduğu hâlde oraya gelmesinin, Ebü'l-Abbâs el-Gamrî'nin bir kerâmeti olduğu anlaşıldı.

 

KAYNAKLAR

1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.2, s.121

2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.324

3) Ed-Dav-ül-Lâmi; c.2, s.161

4) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.137

5) Brockelmann; Gal-2/139, Sup-2/173

6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.6