EBÜ'L-ABBÂS DÎNEVERÎ
Meşhûr velîlerden. İsmi,
Ahmed bin Muhammed Dîneverî'dir. Künyesi Ebû Abbâs'tır. Velîler arasında ve
kitaplarda Ebü'l-Abbâs Dîneverî ismiyle zikredilmiş ve bu isimle meşhur
olmuştur. Doğum târihi bilinmemektedir. 951 (H.340) senesinde Semerkand'da vefât
etti. Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmuş ve muhabbet deryâsına gark olmuş
çok mübârek bir zâttı.
Önce ilim öğrenmek için,
daha sonra ise irşâd, yol gösterme ve nasîhat için çok dolaştı. Nişâbûr'a
geldiği zaman Hamîde bölgesinde ikâmet etti. Uzun zaman Nişâbur'da oturdu.
Sonra, ömrünün son zamanlarında Semerkand'a gitti.
Ebü'l-Abbâs Dîneverî; Yûsuf bin Hüseyin, Abdullah bin Harrâz, Ebû Muhammed
Cerîrî ve Ebü'l-Abbâs bin Atâ'dan (r.aleyhimâ) feyz aldı, ilim öğrendi. Büyük
âlim Ruveym hazretleri ile görüştü. Onun bereketlerine kavuştu. Her türlü
ilimlerde üstâd, fazîletler sâhibi, gâyet fasîh, güzel ve düzgün konuşan,
hikmetli sözler söyleyen, İslâmiyet'e son derece bağlı mübârek bir zât idi. O,
zamânındaki câhil kimselerden sakınır, ilimden haberi olmayan câhil
tarîkatçılardan da son derece şikâyetçi idi. Onların yaptıkları şeylerin din ile
bir ilgisi olmadığını, şu sözleriyle beyân etmiştir: "Bu kimseler tasavvuf
yolunu değiştirdiler, büyüklerin doğru yolunu bozdular. Kendilerine göre bâzı
isimler uydurup, bunlara da yanlış mânâlar vererek tasavvufun asıl mânâsını
bozdular. Meselâ: "Tamah kelimesine ziyâde, edepsizliğe ihlâs, boş arzular
peşinde koşmaya selâmet, kötü (kerih) işlerle meşgûl olmaya lezzet, dünyâya
dalmaya vuslat ismini verdiler. Allahü teâlânın râzı olduğu yoldan ayrılıp,
sapık yollara dalmak, onlara göre şenliktir. Kötü huylar, onlar için kuvvettir.
Evliyânın yolu bu mudur? Halbuki bu büyüklerin yolu; edepli olmak ve dünyâya
ehemmiyet vermemek üzerine kurulmuştur. Allahü teâlâ o büyüklerden râzı olsun."
Ebü'l-Abbâs Dîneverî, sözü özüne, ilmi ameline uygun bir zât olup, sözleri ve
hâlleri hep doğru idi. O,Allahü teâlâya muhabbetten, Allahü teâlâyı sevmekten
bahsetmeye başlayınca kendinden geçer, O'nu tefekkür etmeğe başladığı zaman ise
kendini bir hâl kaplardı. Ebû Abdurrahmân Sülemî şöyle anlatır: Bir gün Allah
sevgisinden anlatıyordu. Anlatılanlar o kadar tesirli idi ki, orada bulunan bir
ihtiyar kadın kendinden geçerek Allah diye feryâd etti. Dîneverî; "Eğer bu
hâlinde sâdık isen kendini göster." buyurdu. İhtiyar kadın ayağa kalktı, bir kaç
adım attı, dönüp Dîneverî'ye baktı ve orada canını sevdiğine (Allahü teâlâya)
teslim etti.
Muhammed bin Ahmed şöyle anlatıyor: "Ebü'l-Abbâs Dîneverî, Semerkand'a gitmek
istediği gün yanına girdim ve; "Nişâbûrlular seni severken, niçin Nişâbûr'dan
ayrılıyorsun?" dedim. Bunun üzerine şu şiiri ile cevap verdi:
"Senin
üzerine bir hüküm takdîr edildiği zaman.
Takdir
edilenden gayrisi muhaldir."
Buyurdu ki: "Şunu iyi
bilmelidir ki, kul, Allahü teâlâdan bir şey isteyeceği zaman; O'nun kendisine
ihsân ettiği nîmetlerini, emir ve nehiyleri (yasakları) husûsundaki kusurlarını
düşünerek bir şey istemelidir."
"Gözler bakmakla görür,
kalblerin mükâşefesi, görüp açılması ise, her an cenâb-ı Hakk'ı zikredip onu bir
an unutmamakla olur."
"Evliyâlık derecelerine, ancak doğrulukla ulaşılır. Her hâlükârda doğruluktan
başkası bâtıldır, boştur." Sonra şu şiiri söyledi:
Yerinde
doğruluk ne güzeldir.
Her yerde
de doğruluk güzeldir.
"Allahü teâlânın öyle
kulları vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak tanıyıp her şeyi Allah rızâsı
için yaparlar. Bu tanımaları sebebiyle, O'nun (Allahü teâlânın) hizmetinde
bulundurulurlar. Yine öyle kullar vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak bilemez
ve her şeyde Allahü teâlânın rızâsını gözetmezler. Bu sebeple, onlar da bu
hâlleri sebebiyle pekçok nîmetlerden mahrûm kalırlar."
"Şunu iyi
biliniz ki, insanın dışı(ne olursa olsun) içini değiştirmez."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.383
2)
Tabakât-üs-Sûfiyye; s.475
3) Nefehât-ül-Üns; s.144
4)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.122
5) Risâle-i Kuşeyrî; s.178
6) Tabakât-ı Evliyâ; s.79
7) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; c.4, s.50
|