AYNÎ DEDE
İstanbul'da
yaşayan büyük velîlerden. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Esas ismi
bilinmemektedir. Aynî Dede denilmesinin sebebi şöyle anlatılır: İbrâhim Paşa
isminde bir zât bir rüyâ gördü. O rüyâyı Aynî Dede'ye tâbir ettirdi. Aynî Dede
de tâbirini yaparken İbrâhim Paşa; "Aynî'dir dedem, aynîdir" diyerek tâbiri
beğendi. Ondan sonra Aynî Dede lakabı ile şöhret buldu.
Küçük yaşta
terzilik mesleğini öğrenmeye başladı. Bir kış günü ustasının evine su almaya
gitmişti. Bu sırada bir grup çocuk, garib bir dervişi kartopuna tutmuşlardı.
Aynî Dede onları; "Bir garip dervişi niçin incitirsiniz?" diyerek kovaladı.
Gönlü kırık derviş; "Berhudâr ol kardeş. Senin gönlünde merhamet eserleri var."
dedi. Aynî Dede hemen koşup, annesinden iki kış armudu getirip verdi. O zât;
"Ben seni oğul edindim. Lâzım olduğum zaman beni Bursa'da bulursun." dedi.
Aynî Dede
sanatını öğrenip diploma aldıktan sonra, İstanbul'a gitmek üzere bir arkadaşıyla
yola çıktı. İstanbul'a varıp hayranlıkla gezerken içinden Bursa'ya gitme arzusu
geçti. Arkadaşına vedâ ederek yola çıktı. Bursa'da dolaşırken, merkebe binmiş
bir dervişin çocuklar tarafından alaya alındığını gördü. Dikkatlice bakınca bu
dervişin, daha önce görüştüğü ve çocukların elinden kurtardığı derviş olduğunu
anladı. Oranın yabancısı olduğu için çocuklara mâni olamadı. O zât şehir dışına
çıkınca, Aynî Dede yanına gitti. O zât Aynî Dede'yi görünce; "Ey oğul! Hoş
geldin. Burada durma İstanbul'a git. Ayasofya Câmii yanındaki dergâhda Sünbül
Sinân Efendinin hizmetine gir. Kapısında kalbini aşk ateşiyle dağla. Ona varıp,
Bursa'daki derviş beni size gönderdi, de!" dedi.
Aynî Dede bu
söz üzerine yola çıktı. İstanbul'daki dergâhı buldu. Durumu Sünbül Sinân
Efendiye anlatınca, talebeliğe kabûl edildi. Hocası onun olgunluğa ermesi ve
mânen yetişmesi için çalıştı. Kısa zamanda Aynî Dede tasavvufun yüksek
derecelerine kavuştu.
Bu sırada
Deysûka isimli bir kasabada Nâsûh Paşa isimli bir zât, geceleri uyanıp, göklere,
yıldızlara bakar, bunlardaki incelikleri düşünürdü. Kalbinde yumuşaklık hâli
meydana gelir, ömrünü boşa geçirdiğine ağlar ve Allahü teâlâdan rahmetine
kavuşturmasını niyâz ederdi. Yine böyle bir gece yalvarırken, gâibden bir ses; "Allahü
teâlâ senin günahlarını affetti. Gelecek sene şu sîmada, şu alâmetli hak
dostlarından biri gelip sana hak yolu gösterir." müjdesini verdi.
Bir gün Aynî
Dede rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. O'na; "Deysûka'ya git. Şu alâmette,
şu halde olan Nâsûh Paşa isminde bir fakire doğru yolu göster." buyurdu. Sabah
olunca Aynî Dede; "Bu ne haldir?" diye hayretle düşündü. Ertesi gece yine
rüyâda; "Niçin hemen gitmedin?" diye îkâz edildi. Sabah olunca yol hazırlığını
yapıp, hocasından izin alarak yola çıktı. Deysûka'ya vardığında, önce o zâtı,
âlimler ve sâlihler arasında aradı, fakat bulamadı. Sonra araştırmaya devâm
etti. Yine bulamadı. Ona; "Bu vasıflı bir kimse var, fakat ibâdet ve diyânet ile
pek alâkası yoktur. Ondan bahsetmeye bile değmez." demelerine rağmen Aynî Dede o
zâtın çağırılmasını istedi. O zât gelip, Aynî Dede'yi görünce; "Ey efendim!
Teşrîf ettiniz mi? Sana emredilen sözü yerine getirdin, demek!" dedi ve Aynî
Dede'nin ellerine sarıldı. Aynî Dede; "Beni nereden tanıdın?" diye sorunca, o
zât olanları hemen anlattı. Aynî Dede derhal ona yapacağı hizmeti yerine
getirdi. İbâdet ve tâatla ilgili öğreteceklerini ona öğretti. O zât gücü
nisbetinde rızkını kazanmak için çalışıp, boş zamanlarında da Aynî Dede'nin
sohbetlerine devâm ederdi.
Bir gün o
zât Aynî Dede'nin sohbetine vaktinde gelemedi. Aynî Dede, merak edip evine
gitti. Niçin gelmediğini sorduğunda, o zât; "Efendim! Bugün sohbeti ihmâl
ettiğim sanılmasın. Vücûdumda hiç tâkat ve kuvvet kalmadı. Gözüm ve gönlüm başka
âlemi seyretmekte. Bütün âlem gül bahçesi gibi olup, âhiret kokusunu duydum. Bir
Yâsîn-i şerîf okusanız da, rûhum tertemiz olsa, gönlüm açılsa." dedi. Aynî Dede
Yâsîn-i şerîf okumaya başladı. Daha okuma bitmeden o zât rûhunu teslim etti.
Defin işlerini tamamladıktan sonra memleketine dönüp, insanların Allahü teâlânın
rızâsına kavuşmaları için çalıştı. Onlara Allahü teâlânın emirlerini ve
yasaklarını anlattı.
Bir gün Aynî
Dede sevenleriyle kırlara doğru çıkıp dolaşırken, sağnak hâlinde yağmur yağmaya
başladı. Bu sırada; "Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi lâyık
değildir." dedi ve bir dâire çizdi. Hepsini dâirenin içine aldı. Böylece hiç
biri ıslanmadı.
Ömrünü
pekçok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî Dede 1564 (H.971) senesinde vefât etti.
Vefât yeri ve kabri belli değildir.
KAYNAKLAR
1) Kitâbu
Silsilet-il-Mukarrebin; Vr. 81b.
|