AYDÎ BABA
Gâziantep
velîlerinden. İsmi Mehmed olup, babasının ismi Mehmed Nâmî Efendidir. Babası da
âlim bir zât idi. Aydî Baba, 1812 (H.1227) senesinde Antep'te doğdu. İlk
tahsîline bu vilâyette başlayan Aydî Baba sonra, ilim öğrenmek için, Halep,
Kayseri ve İstanbul'a gitti. İlim tahsîlini tamamlayınca memleketine dönüşünde
Kayseri Medresesinde bir süre müderrislik yaptı.
Aydî Baba,
bir arkadaşı ile berâber tekrar İstanbul'a seyâhate gitti. İstanbul'da Kuşadalı
İbrâhim Efendiye talebe oldu ve ondan Halvetî tarîkatını insanlara öğretmek için
icâzet, diploma aldı. Bu seyâhatine, dükkânını ve mallarını satıp katılan
arkadaşının bir süre sonra parası bitti ve sıkıntıya düştü. Aklından, "Gül gibi
işimi ne diye dağıttım da burada sürünmeye geldim." diye geçirdi. Bu düşünceleri
Aydî Baba'ya mâlûm olunca; ona kucağını açmasını söyledi ve takkesini kucağına
ters çevirdi. Takkeden bir sürü para döküldü. Ona; "Haydi Antep'e git de dükkan
aç!" dedi. Arkadaşı hatâsını anlayıp af diledi ise de, Aydî Baba onu Antep'e
gönderdi.
Aydî Baba,
İstanbul dönüşünde İki şerefeli Câmide imâmlık yapmaya başladı. Evinin bir
bölümünü tekke hâline getirerek insanlara doğru yolu anlattı. Şehrin ileri
gelenleri ve halktan pek çok kimse derslerine katıldı. Bir süre sonra Allahü
teâlânın aşkı ile yanan Aydî Baba talebelerine; "Biz şeyhlik yapıyorduk ama
talebe bile olamamışız. Ben size hoca olmaya lâyık değilim. Eğer halktan uzak
olmazsak, Allahü teâlâya yakın olamayız." diyerek şeyhliği, imâmlığı ve
hatipliği bıraktı.
Antep'in bir
mahallesinde bir kadın doğum yaparken çok zor durumda kalmıştı. Yanında bulunan
kadınlar, kocasına; "Aydî Baba'ya git de hanımının kurtulması için duâ etsin."
dediler. Adam; "O deli ne yapabilir?" diye düşünmesine rağmen Aydî Baba'nın
yanına gitti. Durumu anlattı.Aydî Baba gözlerini kapayıp biraz murâkabeden
sonra; "Git. Nur topu gibi bir oğlun oldu. Allahü teâlâ onu sâlih kullarından
eylesin." dedi. Adam yine kalben inanmayarak evine gitti. Evdeki kadınlar bir
erkek çocuğu olduğunu müjdelediler. Adam, Aydî Baba hakkındaki bu düşüncelerine
tövbe etti.
Aydî Baba,
Allahü teâlânın aşkı ile çok güzel şiirler söyledi. Fakat cezbe hâlinde
söylediği bâzı sözleri ve davranışları yüzünden tenkitlere uğradı. Bir ara
Birecik'e sürgün edildi. Sonra tekrar Antep'e geldi. Dönüşünden kısa bir süre
içinde 1865 (H.1282)'te Antep'te vefât etti. Eski Mezarlığa defnedildi ise de
kabri sonraları kurulan Yeni mezarlığa nakledildi.
Aydî Baba,
Allahü teâlânın aşkı ile Yûnus Emre gibi şiirler söylemiştir. Gündüz yazdığı
şiirlerinde Aydî, gece söylediği şiirlerinde ise Ayanî mahlasını kullanmıştır.
Aydî Baba'nın şiirlerinin toplandığı bir dîvânı vardır. Yazması, Süleymâniye
Kütüphânesi Yazma Bağışlar No: 2063'de vardır. Ayrıca 1937'de Gâziantep'te neşr
edilmiştir.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
AĞLAYU AĞLAYU
Dîvânında
hocasının vefâtı üzerine yazdığı mersiye şöyledir:
Şeyhim bekâya gitti ben kaldım ağlayu ağlayu
Aktıkça kan bu dîdeden sildim ağlayu ağlayu
Geldi dil deryâsı cûşa, döndüm ol demek bî-hûşa
İhtiyârsız başım taşa, çaldım ağlayu ağlayu
Arttı derdim âh ile, göz kan döker dilhâh ile
Ser-tâ-kadem eyvâh ile, doldum ağlayu ağlayu
Yandı dil nâr-i furkata, sabrolunmaz bu hasrete
Şimdi deryây-i hayrete, daldım ağlayu ağlayu
....
Cismim yanar bu nâr ile, gönlüm dolar bu zâr ile
Bağrım fırak-i yâr ile deldim ağlayu ağlayu
Boynum eğüp sünbül gibi feryâd edip bülbül gibi
Aydî iken ben gül gibi, soldum ağlayu ağlayu
KAYNAKLAR
1) Gaziantep Evliyâları; s.157
2) Son Asır Türk Şâirleri; c.3, s.2120
3) Kuşadalı İbrâhim Halvetî; s.39,45
|