AMASYALI SEYDÎ HALÎFE
Anadolu'da
yetişen meşhûr velîlerden. İsmi, Şeyh Seyyidüddîn Ali el-Halvetî'dir. Amasyalı
olup, doğum târihi bilinmemektedir. 1533 (H.940) senesinde Amasya'da vefât etti.
Küçük yaşta
ilim tahsîline başladı. Din ve fen bilgilerinde mütehassıs oldu. Mânevî feyzlere
kavuşmak arzusu ile yanıp tutuşuyordu. Tam bu sırada evliyânın ve Halvetî
tarîkatının büyüklerinden Şeyh Habîb-i Karamânî hazretleri Amasya'ya gelmiş ve
halkı irşâda, yetiştirmeğe başlamıştı. Her taraftan talebeler huzûruna
koşuyordu. Bereketli sohbetleriyle talebelerin dünyâya meyilleri azalıyor,
âhirete yöneliyorlardı.
Şeyh
Seyyidüddîn, aradığı mürşidi, yol göstericiyi bulmanın heyecanıyla dergâha koştu
ve bu zâta candan bağlandı. Bu bağlılık ve muhabbeti sebebiyle kısa zamanda
yüksek derecelere kavuştu. Habîb-i Karamânî hazretlerinin baş halîfesi oldu,
sonra Seydî Halîfe ünvânıyla anıldı.
Seydî
Halîfe, hocasının vefâtından sonra onun yerine geçip, insanlara hak ve hakîkati
anlattı. Allahü teâlânın dîninin emirlerini öğretip, yasaklarından sakındırmakla
meşgûl oldu. Devamlı olarak haram ve şüphelilerden kaçınırdı. Hattâ nefsin
istemediği şeyleri yaparak onu terbiye etmeye çalışırdı. Geceleri devamlı olarak
ibâdet etmekle, namaz kılmakla ve gündüzleri oruç tutmakla meşgûl olurdu.
Kerâmetler
sâhibi olan Seydî Halîfe'nin vefâtı ânında yanında bulunan, güvenilir bir kimse
anlatır: "Rûhu bedenden ayrılmak üzere iken, Cennet-i âlâda kendi yüksek
makâmını görüp, bir an evvel kavuşmak aşkı fazlalaştı. Allahü teâlâya; "Rûhumu
hemen kabz edip, geciktirmeden beni o yüce makâmına ulaştır." diye duâda
bulundu. Seydî Halîfe'ye gördüklerini sorduğunda; "Cennet-i âlâda hûrîler ve
gılmânlar bana makâmımı gösterip, Allahü teâlânın benim için hazırladıklarına
dâvet ettiler. Onun için o tarafa yöneldim." diye buyurdu ve rûhunu teslim etti.
Seydî
Halîfe, Amasya'da Mehmed Paşa imâretinin avlusunda, hocası Şeyh Habîb-i
Karamânî'nin kabri yanına defnedildi.
KAYNAKLAR
1)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.433
2)
Sicilli Osmânî; c.3, s.121
3)
Amasya Târihi; c.1, s.243
|