A'MEŞ (Süleymân bin Mihrân)
Tâbiîn
devrinin büyük hadîs, kırâat, fıkıh imâmlarından ve velî. İsmi, Süleymân olup,
babasının ismi Mihrân'dır. Mahlası El-Kâhilî, El-Esedî, El-Kûfî, künyesi Ebû
Muhammed'dir. Babası, Demâvendli iken, Kûfe'ye hicret edip, orada yerleşti.
A'meş 680 (H.61) senesinde başka bir rivâyette, hazret-i Hüseyin'in şehîd olduğu
gün Kûfe'de doğdu. Gözlerinden çok yaş aktığından ve görme hassasının çok zayıf
olmasından dolayı A'meş lakabı ile meşhûr oldu. Benî Esed'den Kâhiloğullarının
âzâdlı kölesi idi.
Hazret-i
A'meş, hadîs ilminde hâfız (yüz bin hadîs-i şerîfi râvileri ile birlikte
ezberlemişti), sikâ, güvenilir, sağlam bir zât olup, ilmi ve fazîleti çok
yüksekti. İlminin çokluğu sebebiyle kendisine "Allâmet-ül-İslâm"; Sıdkı,
doğruluğu dolayısıyla da "Mushaf" denilmiştir. Zamânında, Kûfe'de Allahü
teâlânın kitâbını onun kadar iyi okuyan, onun kadar güzel söz söyleyen, onun
kadar anlayışlı, sorulan her suâle onun kadar süratle cevap veren biri yoktu.
Onun
nazarında herkes eşit idi. Sohbetlerinde zenginler, fakirler, hattâ sultânlar
aynı safta bulunurlardı. Zengin, fakir herkes, huzûrunda emirlerini bekleyip
arzûlarını yerine getirmek için can atarlardı. Bununla berâber, çoğu zaman bir
dilim ekmeği bile bulunmazdı. Yediği lokmanın helâldan olmasına çok dikkat eder,
şüpheli şeylerden kaçınan zâhid bir zât idi. Hep ölümü düşünür, ona hazırlıklı
olmak için çalışırdı. Uykudan uyandığı zaman, su bulup abdest alması gecikecek
olursa derhal teyemmüm ederdi. Su ile abdest alıncaya kadar geçecek olan az bir
zamânı böylece abdestli geçirmiş olurdu. Bu hâlini görenlere; "Ben abdestsiz
ölmekden korkuyorum. Çünkü ölümün ne zaman geleceği belli değildir." buyururdu.
A'meş
hazretleri kırâat imâmlarından, hadîs ilminde çok yükselmiş olanlardan ve
Kûfe'de bulunan fıkıh âlimlerindendi. Çok ibâdet ederdi. Yetmiş seneye yakın bir
zaman, bütün namazlarını cemâatle ve birinci safda kıldı.
Kırâat
ilminde on imâmdan sonra meşhur olan dört kırâat imâmından birisi de A'meş'dir.
Bu dört kırâat tevâtür derecesine ulaşmamıştır. A'meş, hadîs ilminde de âlim
olup Kûfe'de en son vefât eden Sahâbî Abdullah bin Ebî Evfa hazretleri ile
görüşüp ondan hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Büyük hadîs
âlimi olan A'meş, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'den bir çok mesele sordu. İmâm-ı A'zam
bu suâllerin her biri için hadîs-i şerîfler okuyarak cevab verdi. A'meş, İmâm-ı
A'zam'ın hadîs ilmindeki derin bilgisini görünce; "Ey fıkıh âlimleri! Sizler
mütehassıs tabib, bizler ise eczâcı gibiyiz. Hadîsleri ve bunları rivâyet
edenleri biz söyleriz. Bizim söylediklerimizin mânâlarını siz anlarsınız." dedi.
Bir defâsında bir kimse gelip bir mesele sordu. A'meş bunun cevâbını düşünmeye
başladı. O esnâda İmâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe geldi. A'meş, bu süâli imâma sorup
cevâbını istedi. İmâm-ı A'zam, hemen geniş cevap verdi. A'meş, bu cevâba hayrân
olup; "Yâ İmâm bunu, hangi hadîsten çıkardınız?" dedi. İmâm-ı A'zam bir hadîs-i
şerîf okuyup; "Bundan çıkardım, bunu senden işitmiştim." buyurdu.
İmâm-ı A'zam
hazretleri bir gün A'meş'in yanına gidip; "Hadîs-i şerîfte bildirildiğine göre,
Allahü teâlâ kimin gözlerinden görme hassasını alırsa, ona karşılığını verir,
sana ne verdi?" diye sordu. A'meş cevâbında dedi ki; "Allahü teâlâ, mükâfât
olarak bana sıkıntı, ağırlık verenleri görmekten kurtardı."
"Neden gözün
yaşarır?" diye sorduklarında, A'meş: "Ağırlık veren ahmak kimselere bakmaktan
yaşarır." diye cevâb vermiştir.
Biz öyle
kimselere yetiştik ki, onlardan biri, günlerce kardeşini göremez, sonra onunla
karşılaştığında; "Nasılsın? Ne haldesin?" diye sorardı. Bu sorma laf olsun diye
olmaz. Kardeşi, kendisinden malının yarısını istemiş olsa bile hemen verirdi.
Şimdi öyle insanlar var ki, kardeşiyle her gün karşılaşsa bile; "Nasılsın? Ne
haldesin?" diye soruyor. Hattâ evdeki tavuklarını bile soruyor. Fakat kardeşi
kendisinden bir dirhem istese vermiyor..." buyururdu.
A'meş
hazretleri buyurdu ki:
"Halkın işi gücü fesâd olunca, şerliler başlarına geçer."
"Öldükten
sonra beni kimseye sormayın, varın beni Rabbime sorun. Ve beni bir çukura atın.
Cesedim o kadar kıymetsizdir ki, tek kişinin dahi peşinden gitmesine değmez."
"Nefsimi elimle tutabilseydim, parça parça doğrar, hayvanların önüne yem olarak
atardım."
"Görmeden
evlenmenin sonu, elem ve kederdir."
"Bir cenâze
olduğunda, bizi öyle hüzün kaplar ki, kime tâziyede bulunacağımızı tanıyamaz
hâle gelirdik."
"İçinizde
Allahü teâlâya âsi olanlar, işledikleri o çirkin işlerin isli bir duman olup
yüzlerine çökeceğinden, mahşer günü halkın önünde başlarına böyle bir hâl
geleceğinden niçin korkmuyorlar?"
"Ramazan
ayında yapılan ibâdetler, gelecek Ramazana kadar, hac zamânında yapılan
ibâdetler, gelecek hac zamânına kadar, cemâatle kılınan Cumâ namazı gelecek
Cumâ'ya kadar, cemâatle kılınan vakit namazı da ondan sonraki vakit namazına
kadar işlenen günahlara keffârettir. Ama büyük günah işlememek şartıyla."
A'meş
hazretleri, vefâtından sonra da ilminin çokluğu sebebiyle, hayırla anılmıştır.
765 (H.148) senesinde vefât etti. 764 veya 766'da vefât ettiği de rivâyet
edilmiştir. Vefâtından sonra, evini birçok âlim ziyâret etmiştir. Cerîr şöyle
anlatır: "Vefâtından sonra A'meş'i rüyâmda gördüm; "Nasılsın?" diye sordum.
Bana; "Allah'ın mağfireti ile kurtulduk. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd
olsun." cevâbını verdi."
KAYNAKLAR
1)
Târih-i Bağdâd; c.9, s.3
2)
Tehzîb-üt-Tehzîb; c.4, s.222
3)
Gâyet-ün-Nihâye; c.1, s.315
4)
Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.154
5)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.46
6)
Mîzân-ul-İ'tidâl; c.1, s.423
7) El-A'lâm;
c.3, s.198
8)
Tabakât-ül-Fukahâ; s.59
9)
Vefeyât-ül-A'yân; c.2, s.400
10)
Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5, s.342
11)
Kâmûs-ul-A'lâm; c.2, s.997
12)
Müsned-i Ahmed bin Hanbel; c.1, s.380
13)
Fâideli Bilgiler; s.49
14)
Nevâdir-ül-Alem; s.108
15)
Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.220
16)
Brockelmann; Sup-1, s.721
17)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.118
|