|
ALVÂN HAMEVÎ
Evliyānın
büyüklerinden. İsmi, Ali bin Atiyye bin Hasan bin Muhammed bin Haddād Heytī
Hamevī Şāzilī olup, Alvān diye meşhūrdur. 1468 (H.873) senesinde doğdu. Doğum
yeri belli değildir. 1530 (H.936) senesi Cemāzilevvel ayında Hama'da vefāt etti.
Vāz ettiği yerin civārında defnedildi. Şāfiī mezhebinden ve Şāziliyye
tarīkatındandır.
Alvān Hamevī,
Buhārī ve Müslim'deki hadīs-i şerīfleri Şemsüddīn Muhammed bin
Dāvūd Bāzilī'den okudu. Hama şehrinde Nūreddīn Ali bin Zühre Hımsī'den
Buhārī'nin bāzı bölümlerini
dinledi. Kutb-ül-Haydarī, Burhāneddīn Nācī, Bedreddīn Hasan bin Şihābüddīn
Dımeşkī, İbn-üs-Selāmī Halebī, İbn-ün-Nāsih Trablusī, Fahreddīn Osman Deymī
Mısrī, Mahmūd bin Hasan bin Ali Bezūrī ve başkalarından ilim öğrendi. Tasavvuf
yolunu, Seyyid Ali bin Meymūn Magribī'den öğrendi.
Alvan Hamevī
1518 senesinde Hama şehrinde vāizlik yaptı. Diğer vāizler gibi vāzını kāğıttan
okuyordu. Bir gün vāz ettiği cāmiye Ali bin Meymūn uğradı. Bir müddet
dinledikten sonra; "Ey Alvān! Bundan böyle kāğıda bakmadan anlat!" buyurdu.
Alvān buna aldırmayıp tekrar kāğıttan okudu. Ali bin Meymūn yine önceki sözünü
tekrar etti. Üēüncü defā da söyleyince, onun Allahü teālānın evliyāsından birisi
olduğunu anladı. Ona; "Efendim! Ezberden güzel vāz edemiyorum." dedi. O da;
"Hele bir ezberden anlatın!" buyurdu. Alvān Hamevī; "Efendim! Allahü teālānın
izni ile siz himmet eder, yardım ederseniz, yapabilirim." dedi. O; "Allahü
teālāya tevekkül edip böyle yap." buyurdu. Ertesi gün, yine vāz etmeye gitti.
Fakat ihtiyat olarak yine yanına kāğıd aldı. Vāz etmek üzere yerine oturduğunda
Ali bin Meymūn hazretlerinin
karşısında oturduğunu gördü. Vāzını kāğıda bakmadan yaptı. Ali bin Meymūn
hazretlerinin bereketiyle Allahü teālā, Alvān Hamevī'ye kāğıda bakmadan konuşma
kābiliyeti ihsān etti.Vāzdan sonra hocası ona İmām-ı Gazālī'nin İhyā kitabını
mütālaa etmesini emretti.
Alvān Hamevī,
1518 senesiŞevvāl ayında,Mekke-i mükerremede Temīm Medresesinde Şeyh
Tācüddīn'den ilim ve edeb öğrenip, icāzet aldı. Âlimler onu methettiler. Alvān
Hamevī, ilim ile amelin berāberce yapılmasını bildirir, amelsiz ilmin insanlara
yük olacağını anlatırdı. Çok kimse ondan ve eserlerinden istifāde etti. Alvān
Hamevī, Şeyh Zeynüddīn bin Şemma'ın hadīs-i şerīf derslerinde de bulundu ve
üstün bir dereceye yükseldi.
Alvān Hamevī,
Şam civārında yetişen evliyānın büyüklerinden ilim, amel ve irşād, insanlara
doğru yolu gösterme bakımından
zamānının en meşhurlarından oldu. Çok kerāmetleri görüldü. Bu kerāmetleri oğlu
Muhammed Şemsüddīn, Tuhfet-ül-Habīb
adlı
kitābında yazıp istifādeye sundu.
Alvān
Hamevī'nin talebelerinden birisinin ēocuğu olmuyordu. Bu durumu hocasına
arzetmişti. Alvān Hamevī hazretleri bir gün o talebeyi ēağırıp, beline eliyle
vurdu. Ondan sonra birkaē tāne erkek ēocuğu oldu.
Alvān Hamevī,
bir gece yatsı namazından sonra talebeleriyle sohbet ederken, lāmbanın yağı
bitti. Bir talebe kalkıp yağ koymak istedi. O esnāda lāmba söndü.Alvān Hamevī,
talebesine; "Yavrum, sen yerine otur. Allahü teālānın öyle kulları vardır ki,
yağı olmayan bir lāmbanın yanmasını isteseler, derhāl yanar." buyurmasıyla,
lāmba yandı ve sabaha kadar ışık verdi. Ancak Alvān hazretlerinin söndürmesiyle
söndü.
Talebelerinden biri, kāfileyle Mısır'a giderken, hayvanı yoruldu. Kāfiledekiler
onu beklemeyip, yollarına devām ettiler. O talebe yalnız kaldı. Üstelik yağan
yağmurdan iyice ıslandı. Sıkıntılı zamanlarda Allahü teālānın sevgili
kullarından yardım istemeyi hatırladı ve hocası Alvān'ın ismini söyleyerek
Allahü teālāya yalvardı. Hemen hocasını karşısında gördü. Hocası ona; "Seni
kāfileden geri bırakan nedir?" diyerek hāl ve hatırını sordu ve yere ēöken
bineği tutup ayağa kaldırdı. Eşyāsını yükledi. Kendisini de üzerine bindirdi.
Onu en kısa zamanda kāfileye yetiştirdi. Sonra gözden kayboldu ve nereye
gittiğini göremedi.
Ticāretle
uğraşan bāzı talebeleri gemiyle yola ēıktı. Yolculuk esnāsında fırtına ēıkıp,
gemi batma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Gemidekiler ēok korktular. Gemide
bulunan talebeleri, hocaları Alvān Hamevī'yi vesīle edip yardım istediler. O
esnāda Alvān Hamevī hazretleri denizden bilinen şekli ile ēıktı. Üzerinde her
zaman giydiği elbiseleri vardı. Herkesin gözü önünde gemiyi fırtına zarar
vermeden sāhile götürüp kayboldu.
Sultān
Süleymān Han, Rodos'u fethe karar vermişti. Adanın fethi sırasında,Alvān
Hamevī'nin beyaz bir at üzerinde harbe katılıp yardım ettiği, kale kapısını
aētığı görüldü. Bu durum, vezir ve ileri gelenlere haber verilince, gerēekten
kapının aēık olduğunu gördüler. Hep birlikte kapıdan iēeri girdiklerinde, Alvān
Hamevī'nin, bir toplulukla namaz kıldığını gördüler. Sonra hādiseyi gören birisi
Hama'da Alvān Hamevī ile karşılaşınca ağladı. Alvān Hamevī ona; "Yavrum,
gördüğün şeylerden kimseye bahsetme, yoksa helāk olursun." buyurdu. Fakat o
şahıs bu durumu gizlice başkalarına söyleyince, Alvān Hamevī ona birini
gönderip, bunları anlatmaktan men etmesini söyledi. Gönderdiği şahıs, gidip,
"Niēin herkese anlatıyorsun? Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri
terketmesi müslümanlığın güzelliğindendir. Bunu bilmiyor musun?" dedi.
Hırsızlardan
bir grup gece karanlığında Alvān Hamevī'nin bulunduğu dergāha girdiler.
Niyetleri ona eziyet etmek idi. Alvān hazretlerini namaz kılar buldular.
Etrāfında göz kamaştıran bir nūr parlıyordu. Ortalıkta kandil ve lāmba gibi bir
aydınlatıcı yoktu. Bunu gören hırsızlar, yanlış bir iş yaptıklarını anlayıp
tövbe ettiler.
Alvān
Hamevī'nin talebelerinden birini zorla alıp uzaklara götürdüler. Hapse atıp
boynuna demir halka geēirdiler, ellerini, ayaklarını zincirle bağladılar. Akşam
olunca hocasının rūhāniyetinden yardım istedi. Bu esnāda ellerinde ve
ayaklarındaki zincir ve boynundaki demir halka kırılıp yere düşmüş, hapishānenin
kapısı aēılıvermişti. Kapıdaki nöbetēilerin de uyuduğunu görerek, rahatēa oradan
ēıkıp, memleketine gitti.
Alvān Hamevī,
bir Ramazan ayında talebelerinden birine buyurdu ki: "Ben yarın vāz iēin mescide
gittiğimde, üē yahūdī, mescid kapısına gelir. İkisi gider, biri kalır. O,
kapıdan vāz dinler ve netīcede müslüman olur. Kalbime, bu meclisteki birinin
vefāt edeceği ve bir yahūdīnin de müslüman olacağı geldi. Ben, Allahü teālādan o
müslümanın da yaşamasını ve o yahūdīnin de müslüman olmasını istedim." Sabah
olduğunda, Alvān Hamevī mescide geldi. Vāz başladı. Akşam buyurdukları aynen
oldu.
Alvān Hamevī,
Bursa'ya hocası Ali bin Meymūn'u ziyārete geldiğinde, hocası, talebelerini
yetiştirme vazīfesini ona verdi. Talebeler, ilim sāhipleri, ileri gelenler
mescide toplandılar. Ali bin Meymūn, mescidin kapısında durup gelenlere; "İēeri
giriniz; ilim, irfān ve hakīkat bilgilerini ondan dinleyiniz. Evet, işte bu,
ilim öğreneceğimiz kişidir!" buyurup, sevinē ve neşe ile ellerini dizlerine
vurdu.
Ali bin
Meymūn, başka bir zamanda Alvān Hamevī hakkında; "Bu zāta bağlanınız, sultanlar
onun kapısına gelir, saygı ve hürmet gösterir. Allahü teālā onun şānını her yere
yayar. Kalplere onun sevgisini yerleştirir." buyurdu. Aynen söylediği gibi oldu.
Bir vāzında
şöyle buyurdu:
"Ey
kardeşim! Bir rehber ara. Bāzı kimselerin o büyükler hakkındaki sözlerine değer
verme. Bunu bulamazsan, ālimlerden, Resūlullah efendimizin mübārek hayātını,
Eshābının, Tābiīn ve bu büyüklerin yolunda gidenlerin hayatlarını öğren. Onların
yürüdüğü yolda yürü. Bu sūretle onların kavuştuklarına kavuşursun. Mezhebinin
imāmı olan zātın yolunda yürü ve ona uy. Zamānımızdaki ālim geēinen bozuk ītikāt
sāhiplerine aldanma. Onlara uyma ve yaklaşma. Onların meclisinde bulunma. İbn-i
Atā, Hikem isimli eserinde buyurdu ki: "Kendi nefsinden rāzı olmayan
cāhille berāber bulunman, nefsinden rāzı olan ālimle berāber olmaktan
hayırlıdır, iyidir." Yine şöyle buyurdu: "Hāli ile sana fayda vermeyen kimseyle
arkadaş olma. Takvā ehlinin, haramlardan kaēanın kölesi, hizmetēisi ol. Onu sev.
Belki, Allahü teālā bu vesīle ile seni onların arasına katar. Allahü teālā
Kur'ān-ı kerīmde meālen buyuruyor ki: "Biliniz ki, Allahü teālānın evliyāsı
iēin azap korkusu yoktur. Nīmetlere kavuşmamak üzüntüsü yoktur. Onlar īmān edip
takvāya ermiş olanlardır. Dünyā hayātında da āhirette de onlar iēin müjdeler
vardır." (Yūnus sūresi: 62-64).
Ey kardeşim!
Devamlı Rabbini zikret,
an, hatırla. Allahü teālā Kur'ān-ı kerīmde meālen buyuruyor ki: "Rabbini ēok
an." (Âl-i İmrān sūresi: 41), "Ey īmān edenler! Allahü teālāyı ēok zikr
ediniz. Her zaman hatırlayınız. Hiē unutmayınız." (Ahzāb sūresi: 41),
"İyi biliniz ki, kalpler, Allahü teālānın zikri ile itmīnāna, rāhata kavuşur."
(Ra'd sūresi: 30). Zikirde ēok faydalar vardır. Zikreden kimsenin kalbi
parlar. Nūru artar. Zikrin, tesbih (Sübhanellah), tahmid (Elhamdülillah), tekbir
(Allahü ekber), tehlīl (La ilāhe illallah) gibi ēeşitleri vardır. En üstünü
tehlīldir. Çünkü Peygamber efendimiz; "Zikrin en üstünü Lā ilāhe
illallahtır." ve"Lā ilāhe illallah sözü Cennet'in anahtarıdır."
buyurmuştur. İnsan ona Peygamber efendimize şehādeti de ekleyerek söyleyip
mānāsına inanmakla müslüman olur.
Onunla ebedī
Cennet'te kalır. Onun sebebi ile kul Cehennem'den kurtulur. "Zikretmek sebebiyle
insanda Rabbinin sevgisi hāsıl olur. Bir şeyi ēok anan, onu ēok sever."
buyrulmuştur."
Hanımın
hakkını gözetmek konusunda şöyle buyurmuştur:
"Hanımına
zorla bir iş gördürürsen, Allahü teālāya āsī olursun. Yemek pişirmek, hamur
yoğurmak, ēamaşır yıkamak, ekmek yapmak, ev süpürmek, dikiş dikmek vs. onun
vazīfesi değildir. Çocuğu emzirmesi ve bakmasına kadar onun bütün bunları
yapması ihsānıdır. Eğer o yaptığı işe karşılık ücret isteseydi, onun kıymetini
daha iyi anlardın. O hālde, onu sana itāat ettirdiği
ve işlerini gördürdüğü iēin Allahü teālāya şükret. Allahü teālā, Kur'ān-ı
kerīmde meālen buyuruyor ki: "Şükrederseniz nīmetimi arttırırım."
(İbrāhim sūresi: 7). Peygamber efendimiz de; "Müslümanların en iyisi, en
faydalısı, zevcesine karşı iyi ve faydalı olandır." buyurmuştur.
Oğlu Muhammed,
Tuhfet-ül-Habīb kitabında dedi ki: "Pek ēok kimse babamdan ilim ve edeb
öğrendi. Bunların her biri ālim, kāmil oldu." Oğlu Muhammed
Ebü'l-Feth ve Muhammed Ebü'l-Vefā da bu ālimlerden idi. Ömer Hamevī Eskaf el-Akībī
de ondan ilim öğrendi.
Alvān Hamevī
ölüm hastalığına tutulmazdan önce vefāt edeceğini, sonra talebeleri ile bir
kısım insanların yapacakları işleri haber verdi. Zamānı gelince
dediği ortaya ēıktı. Vefātından az önce de teyemmüm etti. Sonra namaza başladı.
Fātiha-i şerīfeyi okurken; "İyyākena'büdü ve iyyāke-nesteīn" āyet-i
kerīmesini okurken vefāt etti. Vefātı Şam'da duyulunca, Emevī Cāmii hatībi
hutbede onun fazīletlerini söyledi.Herkes
ağladı.
Alvān Hamevī,
ēok eser yazdı. Bunlardan bāzıları şunlardır:
1) Üss-ül-Mekāsıd fī Ta'zīm-il-Mesācid, 2) El-Emr-üd-Dirāsi fil-Ahkām-i-Müte'allikāti
bil Medāris, 3) Bedī-ul-Me'ānī fī Şerhi Akīdet-iş-Şeybānī, 4) Tuhfet-ül-İhvān fī
Mesāil-il-Îmān, 5) Tuhfet-ül-İhvān min-es-Sūfiyyeti bil-Keşf, 6) Tuhfet-ül-Habīb,
7) Takrīb-ül-Fevāid ve Teshīl-ül-Mekāsıd.
KAYNAKLAR
1)
Mu'cem-ül-Müellifīn; c.7, s.150
2)
Şezerāt-üz-Zeheb; c.8, s.217
3)
Esmā-ül-Müellifīn; c.1, s.742
4) El-Kevākıb-üs-Sāire;
c.2, s.206
5)
Cāmiu Kerāmāt-il-Evliyā; c.2, s.191
6) Keşf-üz-Zünūn;
c.1, s.266,616,997, c.2, s.1142, 1234, 1596, 1968
7)
İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.286
8)
Brockelman; Gal.2, s.333
9)
Nesemāt-ül-Eshār
|
|