CŻLD       ALFABE       KONU       KABR-Ż ŽERŻFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ALVÂN HAMEVÎ

Evliyānın büyüklerinden. İsmi, Ali bin Atiyye bin Hasan bin Muhammed bin Haddād Heytī Hamevī Şāzilī olup, Alvān diye meşhūrdur. 1468 (H.873) senesinde doğdu. Doğum yeri belli değildir. 1530 (H.936) senesi Cemāzilevvel ayında Hama'da vefāt etti. Vāz ettiği yerin civārında defnedildi. Şāfiī mezhebinden ve Şāziliyye tarīkatındandır.

Alvān Hamevī, Buhārī ve Müslim'deki hadīs-i şerīfleri Şemsüddīn Muhammed bin Dāvūd Bāzilī'den okudu. Hama şehrinde Nūreddīn Ali bin Zühre Hımsī'den Buhārī'nin bāzı bölümlerini dinledi. Kutb-ül-Haydarī, Burhāneddīn Nācī, Bedreddīn Hasan bin Şihābüddīn Dımeşkī, İbn-üs-Selāmī Halebī, İbn-ün-Nāsih Trablusī, Fahreddīn Osman Deymī Mısrī, Mahmūd bin Hasan bin Ali Bezūrī ve başkalarından ilim öğrendi. Tasavvuf yolunu, Seyyid Ali bin Meymūn Magribī'den öğrendi.

Alvan Hamevī 1518 senesinde Hama şehrinde vāizlik yaptı. Diğer vāizler gibi vāzını kāğıttan okuyordu. Bir gün vāz ettiği cāmiye Ali bin Meymūn uğradı. Bir müddet dinledikten sonra; "Ey Alvān! Bundan böyle kāğıda bakmadan anlat!" buyurdu. Alvān buna aldırmayıp tekrar kāğıttan okudu. Ali bin Meymūn yine önceki sözünü tekrar etti. Üēüncü defā da söyleyince, onun Allahü teālānın evliyāsından birisi olduğunu anladı. Ona; "Efendim! Ezberden güzel vāz edemiyorum." dedi. O da; "Hele bir ezberden anlatın!" buyurdu. Alvān Hamevī; "Efendim! Allahü teālānın izni ile siz himmet eder, yardım ederseniz, yapabilirim." dedi. O; "Allahü teālāya tevekkül edip böyle yap." buyurdu. Ertesi gün, yine vāz etmeye gitti. Fakat ihtiyat olarak yine yanına kāğıd aldı. Vāz etmek üzere yerine oturduğunda Ali bin Meymūn hazretlerinin karşısında oturduğunu gördü. Vāzını kāğıda bakmadan yaptı. Ali bin Meymūn hazretlerinin bereketiyle Allahü teālā, Alvān Hamevī'ye kāğıda bakmadan konuşma kābiliyeti ihsān etti.Vāzdan sonra hocası ona İmām-ı Gazālī'nin İhyā kitabını mütālaa etmesini emretti.

Alvān Hamevī, 1518 senesiŞevvāl ayında,Mekke-i mükerremede Temīm Medresesinde Şeyh Tācüddīn'den ilim ve edeb öğrenip, icāzet aldı. Âlimler onu methettiler. Alvān Hamevī, ilim ile amelin berāberce yapılmasını bildirir, amelsiz ilmin insanlara yük olacağını anlatırdı. Çok kimse ondan ve eserlerinden istifāde etti. Alvān Hamevī, Şeyh Zeynüddīn bin Şemma'ın hadīs-i şerīf derslerinde de bulundu ve üstün bir dereceye yükseldi.

Alvān Hamevī, Şam civārında yetişen evliyānın büyüklerinden ilim, amel ve irşād, insanlara doğru yolu gösterme bakımından zamānının en meşhurlarından oldu. Çok kerāmetleri görüldü. Bu kerāmetleri oğlu Muhammed Şemsüddīn, Tuhfet-ül-Habīb adlı kitābında yazıp istifādeye sundu.

Alvān Hamevī'nin talebelerinden birisinin ēocuğu olmuyordu. Bu durumu hocasına arzetmişti. Alvān Hamevī hazretleri bir gün o talebeyi ēağırıp, beline eliyle vurdu. Ondan sonra birkaē tāne erkek ēocuğu oldu.

Alvān Hamevī, bir gece yatsı namazından sonra talebeleriyle sohbet ederken, lāmbanın yağı bitti. Bir talebe kalkıp yağ koymak istedi. O esnāda lāmba söndü.Alvān Hamevī, talebesine; "Yavrum, sen yerine otur. Allahü teālānın öyle kulları vardır ki, yağı olmayan bir lāmbanın yanmasını isteseler, derhāl yanar." buyurmasıyla, lāmba yandı ve sabaha kadar ışık verdi. Ancak Alvān hazretlerinin söndürmesiyle söndü.

Talebelerinden biri, kāfileyle Mısır'a giderken, hayvanı yoruldu. Kāfiledekiler onu beklemeyip, yollarına devām ettiler. O talebe yalnız kaldı. Üstelik yağan yağmurdan iyice ıslandı. Sıkıntılı zamanlarda Allahü teālānın sevgili kullarından yardım istemeyi hatırladı ve hocası Alvān'ın ismini söyleyerek Allahü teālāya yalvardı. Hemen hocasını karşısında gördü. Hocası ona; "Seni kāfileden geri bırakan nedir?" diyerek hāl ve hatırını sordu ve yere ēöken bineği tutup ayağa kaldırdı. Eşyāsını yükledi. Kendisini de üzerine bindirdi. Onu en kısa zamanda kāfileye yetiştirdi. Sonra gözden kayboldu ve nereye gittiğini göremedi.

Ticāretle uğraşan bāzı talebeleri gemiyle yola ēıktı. Yolculuk esnāsında fırtına ēıkıp, gemi batma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Gemidekiler ēok korktular. Gemide bulunan talebeleri, hocaları Alvān Hamevī'yi vesīle edip yardım istediler. O esnāda Alvān Hamevī hazretleri denizden bilinen şekli ile ēıktı. Üzerinde her zaman giydiği elbiseleri vardı. Herkesin gözü önünde gemiyi fırtına zarar vermeden sāhile götürüp kayboldu.

Sultān Süleymān Han, Rodos'u fethe karar vermişti. Adanın fethi sırasında,Alvān Hamevī'nin beyaz bir at üzerinde harbe katılıp yardım ettiği, kale kapısını aētığı görüldü. Bu durum, vezir ve ileri gelenlere haber verilince, gerēekten kapının aēık olduğunu gördüler. Hep birlikte kapıdan iēeri girdiklerinde, Alvān Hamevī'nin, bir toplulukla namaz kıldığını gördüler. Sonra hādiseyi gören birisi Hama'da Alvān Hamevī ile karşılaşınca ağladı. Alvān Hamevī ona; "Yavrum, gördüğün şeylerden kimseye bahsetme, yoksa helāk olursun." buyurdu. Fakat o şahıs bu durumu gizlice başkalarına söyleyince, Alvān Hamevī ona birini gönderip, bunları anlatmaktan men etmesini söyledi. Gönderdiği şahıs, gidip, "Niēin herkese anlatıyorsun? Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terketmesi müslümanlığın güzelliğindendir. Bunu bilmiyor musun?" dedi.

Hırsızlardan bir grup gece karanlığında Alvān Hamevī'nin bulunduğu dergāha girdiler. Niyetleri ona eziyet etmek idi. Alvān hazretlerini namaz kılar buldular. Etrāfında göz kamaştıran bir nūr parlıyordu. Ortalıkta kandil ve lāmba gibi bir aydınlatıcı yoktu. Bunu gören hırsızlar, yanlış bir iş yaptıklarını anlayıp tövbe ettiler.

Alvān Hamevī'nin talebelerinden birini zorla alıp uzaklara götürdüler. Hapse atıp boynuna demir halka geēirdiler, ellerini, ayaklarını zincirle bağladılar. Akşam olunca hocasının rūhāniyetinden yardım istedi. Bu esnāda ellerinde ve ayaklarındaki zincir ve boynundaki demir halka kırılıp yere düşmüş, hapishānenin kapısı aēılıvermişti. Kapıdaki nöbetēilerin de uyuduğunu görerek, rahatēa oradan ēıkıp, memleketine gitti.

Alvān Hamevī, bir Ramazan ayında talebelerinden birine buyurdu ki: "Ben yarın vāz iēin mescide gittiğimde, üē yahūdī, mescid kapısına gelir. İkisi gider, biri kalır. O, kapıdan vāz dinler ve netīcede müslüman olur. Kalbime, bu meclisteki birinin vefāt edeceği ve bir yahūdīnin de müslüman olacağı geldi. Ben, Allahü teālādan o müslümanın da yaşamasını ve o yahūdīnin de müslüman olmasını istedim." Sabah olduğunda, Alvān Hamevī mescide geldi. Vāz başladı. Akşam buyurdukları aynen oldu.

Alvān Hamevī, Bursa'ya hocası Ali bin Meymūn'u ziyārete geldiğinde, hocası, talebelerini yetiştirme vazīfesini ona verdi. Talebeler, ilim sāhipleri, ileri gelenler mescide toplandılar. Ali bin Meymūn, mescidin kapısında durup gelenlere; "İēeri giriniz; ilim, irfān ve hakīkat bilgilerini ondan dinleyiniz. Evet, işte bu, ilim öğreneceğimiz kişidir!" buyurup, sevinē ve neşe ile ellerini dizlerine vurdu.

Ali bin Meymūn, başka bir zamanda Alvān Hamevī hakkında; "Bu zāta bağlanınız, sultanlar onun kapısına gelir, saygı ve hürmet gösterir. Allahü teālā onun şānını her yere yayar. Kalplere onun sevgisini yerleştirir." buyurdu. Aynen söylediği gibi oldu.

Bir vāzında şöyle buyurdu:

"Ey kardeşim! Bir rehber ara. Bāzı kimselerin o büyükler hakkındaki sözlerine değer verme. Bunu bulamazsan, ālimlerden, Resūlullah efendimizin mübārek hayātını, Eshābının, Tābiīn ve bu büyüklerin yolunda gidenlerin hayatlarını öğren. Onların yürüdüğü yolda yürü. Bu sūretle onların kavuştuklarına kavuşursun. Mezhebinin imāmı olan zātın yolunda yürü ve ona uy. Zamānımızdaki ālim geēinen bozuk ītikāt sāhiplerine aldanma. Onlara uyma ve yaklaşma. Onların meclisinde bulunma. İbn-i Atā, Hikem isimli eserinde buyurdu ki: "Kendi nefsinden rāzı olmayan cāhille berāber bulunman, nefsinden rāzı olan ālimle berāber olmaktan hayırlıdır, iyidir." Yine şöyle buyurdu: "Hāli ile sana fayda vermeyen kimseyle arkadaş olma. Takvā ehlinin, haramlardan kaēanın kölesi, hizmetēisi ol. Onu sev. Belki, Allahü teālā bu vesīle ile seni onların arasına katar. Allahü teālā Kur'ān-ı kerīmde meālen buyuruyor ki: "Biliniz ki, Allahü teālānın evliyāsı iēin azap korkusu yoktur. Nīmetlere kavuşmamak üzüntüsü yoktur. Onlar īmān edip takvāya ermiş olanlardır. Dünyā hayātında da āhirette de onlar iēin müjdeler vardır." (Yūnus sūresi: 62-64).

Ey kardeşim! Devamlı Rabbini zikret, an, hatırla. Allahü teālā Kur'ān-ı kerīmde meālen buyuruyor ki: "Rabbini ēok an." (Âl-i İmrān sūresi: 41), "Ey īmān edenler! Allahü teālāyı ēok zikr ediniz. Her zaman hatırlayınız. Hiē unutmayınız." (Ahzāb sūresi: 41), "İyi biliniz ki, kalpler, Allahü teālānın zikri ile itmīnāna, rāhata kavuşur." (Ra'd sūresi: 30). Zikirde ēok faydalar vardır. Zikreden kimsenin kalbi parlar. Nūru artar. Zikrin, tesbih (Sübhanellah), tahmid (Elhamdülillah), tekbir (Allahü ekber), tehlīl (La ilāhe illallah) gibi ēeşitleri vardır. En üstünü tehlīldir. Çünkü Peygamber efendimiz; "Zikrin en üstünü Lā ilāhe illallahtır." ve"Lā ilāhe illallah sözü Cennet'in anahtarıdır." buyurmuştur. İnsan ona Peygamber efendimize şehādeti de ekleyerek söyleyip mānāsına inanmakla müslüman olur. Onunla ebedī Cennet'te kalır. Onun sebebi ile kul Cehennem'den kurtulur. "Zikretmek sebebiyle insanda Rabbinin sevgisi hāsıl olur. Bir şeyi ēok anan, onu ēok sever." buyrulmuştur."

Hanımın hakkını gözetmek konusunda şöyle buyurmuştur:

"Hanımına zorla bir iş gördürürsen, Allahü teālāya āsī olursun. Yemek pişirmek, hamur yoğurmak, ēamaşır yıkamak, ekmek yapmak, ev süpürmek, dikiş dikmek vs. onun vazīfesi değildir. Çocuğu emzirmesi ve bakmasına kadar onun bütün bunları yapması ihsānıdır. Eğer o yaptığı işe karşılık ücret isteseydi, onun kıymetini daha iyi anlardın. O hālde, onu sana itāat ettirdiği ve işlerini gördürdüğü iēin Allahü teālāya şükret. Allahü teālā, Kur'ān-ı kerīmde meālen buyuruyor ki: "Şükrederseniz nīmetimi arttırırım." (İbrāhim sūresi: 7). Peygamber efendimiz de; "Müslümanların en iyisi, en faydalısı, zevcesine karşı iyi ve faydalı olandır." buyurmuştur.

Oğlu Muhammed, Tuhfet-ül-Habīb kitabında dedi ki: "Pek ēok kimse babamdan ilim ve edeb öğrendi. Bunların her biri ālim, kāmil oldu." Oğlu Muhammed Ebü'l-Feth ve Muhammed Ebü'l-Vefā da bu ālimlerden idi. Ömer Hamevī Eskaf el-Akībī de ondan ilim öğrendi.

Alvān Hamevī ölüm hastalığına tutulmazdan önce vefāt edeceğini, sonra talebeleri ile bir kısım insanların yapacakları işleri haber verdi. Zamānı gelince dediği ortaya ēıktı. Vefātından az önce de teyemmüm etti. Sonra namaza başladı. Fātiha-i şerīfeyi okurken; "İyyākena'büdü ve iyyāke-nesteīn" āyet-i kerīmesini okurken vefāt etti. Vefātı Şam'da duyulunca, Emevī Cāmii hatībi hutbede onun fazīletlerini söyledi.Herkes ağladı.

Alvān Hamevī, ēok eser yazdı. Bunlardan bāzıları şunlardır: 1) Üss-ül-Mekāsıd fī Ta'zīm-il-Mesācid, 2) El-Emr-üd-Dirāsi fil-Ahkām-i-Müte'allikāti bil Medāris, 3) Bedī-ul-Me'ānī fī Şerhi Akīdet-iş-Şeybānī, 4) Tuhfet-ül-İhvān fī Mesāil-il-Îmān, 5) Tuhfet-ül-İhvān min-es-Sūfiyyeti bil-Keşf, 6) Tuhfet-ül-Habīb, 7) Takrīb-ül-Fevāid ve Teshīl-ül-Mekāsıd.

 

KAYNAKLAR

1) Mu'cem-ül-Müellifīn; c.7, s.150

2) Şezerāt-üz-Zeheb; c.8, s.217

3) Esmā-ül-Müellifīn; c.1, s.742

4) El-Kevākıb-üs-Sāire; c.2, s.206

5) Cāmiu Kerāmāt-il-Evliyā; c.2, s.191

6) Keşf-üz-Zünūn; c.1, s.266,616,997, c.2, s.1142, 1234, 1596, 1968

7) İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.286

8) Brockelman; Gal.2, s.333

9) Nesemāt-ül-Eshār