AHMED İZZET EFENDİ
Çal müftüsü.
Millî mücâdele mücâhidlerinden. Denizli'nin Çal ilçesine bağlı Süller köyünde
doğdu. 1952 (H.1372) yılında vefât etti.
Küçük yaştan
îtibâren ilim tahsîline başladı. Önce köyünde, sonra da Denizli'de ilim
tahsîline devâm etti. Bu yıllara dâir hayâtı hakkında fazla mâlumat yoktur. Onun
hakkında bilinenler daha çok Anadolu'nun işgâli yıllarına âittir.
14 Mayıs
1919'da İzmir'in işgâli ile memleketin acılar içine düştüğü yıllarda Ahmed İzzet
Efendi Çal'da müftü olarak vazîfe yapmaktaydı. Halkın ne yapacağını şaşırdığı o
karanlık günlerde pekçok defâ Çarşı Câmii şerîfinde, hükûmet önündeki meydanda
dînî nutuklar söyledi. Halkı mukâvemete teşvik etti. Kendisine gelenleri
ümitsizliğe kapılmadan teşkilâtlanmaya sevketti.
Kaymakam
Fazlı Güleç ise; "Müftü Efendi, şer'an üzerine düşen vazîfeyi yapmıştır. Bu
bâbta benim de hakk-ı kelâmım vardır. Beni dinlerseniz ordularımız dağılmış,
silâhı elinden alınmıştır. Askerlerimiz cepheleri bırakmıştır. Bu sebeple Müftü
Efendinin söylediklerini yapmak, düşmanı gazaplandırmaktan, neticede ise onların
ayakları altında perişân olmaktan başka bir işe yaramayacaktır." diye ona karşı
çıkıyordu.
Bunlara
karşılık Ahmed İzzet Efendi kendi ifâdesiyle sözlerini şöyle nakletmektedir:
Gözlerimiz görerek, bedenimizde can varken, kendimizi ve mukaddesatımızı
düşmanın yed-i habîsine, kirli eline terk ve vatana ayak basmalarına tahammül
edemeyeceğimizi, behemehal müdâfaa tertibâtı almamız lâzım geldiğini, silâhsız
ve vâsıtasız da olsa düşmana karşı koymaklığımızı, evvela bizleri sonra evlâd-ü
iyalimizi şehîd etmeden memleketimize düşman giremeyeceğini, hattâ hepimizi
şehîd etseler bile, Allahü teâlânın izni olmadan düşmanın bu topraklara ayak
basmasının mümkün olamayacağını söyledim.
Ancak fikir
birliği tam hâsıl olmadığı için bu hareket bir müddet için netîcesiz kaldı.
Ahmed İzzet Efendi kendi köyü olan Süller'e gitti. Bu sıradaki hâlini ise şöyle
anlatmaktadır: Bir müddet köyümde kaldım. Burada kendi kendimi hesâba çektim.
Kalbim bana; "Bu bapta sen haklısın, ısrar et, cenâb-ı Hakk'ın vâdi yerini
bulacaktır." diyordu.
Ahmed İzzet
Efendi bundan sonra fiilen düşmana karşı koyma hareketine katıldı. Önce Ali Kurt
köyüne gitti. Burada 25-30 kişilik bir çeteye sâhib olan Dede Efe'yi düşman
üzerine harekete geçmeye iknâ etti. Buradan Denizli'ye geldi. Müftü Ahmed Hulûsi
Efendiyi görerek kendisine fikirlerini anlattı. Ahmed Hulûsi Efendi çok memnun
olarak kendisini tebrik etti. Sonra mutasarrıf Fâik Öztırak'la görüştü. Faik
Beyin; "Çâresiz vaziyetteyiz. Böyle bir durumda bir kaymakam, bir mutasarrıf ve
bir vâli ne yapabilir?" sözleri üzerine fevkalâde celallenen Ahmed İzzet Efendi;
"Fâik Bey! Kaymakamlık, mutasarrıflık ve vâlilik, milletle kâimdir. Millet cayır
cayır yanmaya başladı. Biz buna seyirci kalamayız. Ne yapacaksanız yapınız. Ben
kudretim nisbetinde bu uğurda bir vazîfe almaya geldim." cevâbını verdi.
Ahmed İzzet
Efendi bundan sonra düzenli birlikler kuruluncaya kadar teşkil ettiği milis
kuvvetleriyle bizzat savaşlara katıldı. Ahmed Hulûsi Efendi ve Demirci Mehmed
Efe ile birlikte hareket etti. Yunanlılara ağır kayıplar verdirdi. Elinde tüfek
olduğu hâlde birliklerinin en önünde çarpışmalara iştirak etti. Namaz
vakitlerinde emrindekilere namazı kıldırıyor sonra yine en önde ileri
atılıyordu. Bu hâli ile bölge halkının gönlünde taht kurdu. Yediden yetmişe
herkesin sevgisini, saygısını kazandı.
Bu savaş
esnâsında Ahmed İzzet Efendinin köyü de yağma ve tahrib edilenler arasındaydı.
Köyü basan işgâl birlikleri Ahmed İzzet Efendiyi aramışlar, bulamayınca evleri
ve değirmenlerini ateşe vermişlerdi. İşgâlin kalkmasından sonra mahallî hükümet
Ahmed İzzet Efendinin zararını on bin altın olarak tespit etti. Bu vakâyı haber
aldığı zaman Ahmed İzzet Efendi şöyle demiştir: "Bu kadar serveti ve hattâ cânı
fedâ etmeden dâvâyı tahakkuk ettirmek ve Allahü teâlâya tam kulluk etmiş olmak
mümkün değildir. Önemli olan vatan ve milletimizin, nâmus ve mukaddesâtımızın
kurtulmuş olmasıdır."
Ahmed İzzet
Efendi, Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra ömrünü büyük bir tevâzu ve
ferâgat hissi içinde yaşayarak geçirdi. Muhitinin ve çevresinin fakir
insanlarına karşı bütün varlığını sarfederek hizmete koştu. Yardımlarıyla birçok
kâbiliyetli gencin, okuyup yetişmesini sağladı. 1952 yılında ebedî âleme göçtü.
KAYNAKLAR
1) Sarıklı Mücâhidler; s.183-191
2) Millî Mücâdelede Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları;
s.67,91,92,124 |