CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

AHMED BİN HÜSEYİN AYDERÛSÎ

Arabistan Yarımadasının Hadramût bölgesinde yetişen velîlerden. İsmi Ahmed bin Hüseyin bin Abdullah'tır. Ayderûsî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Doğum târihi bilinmemektedir. Terîm'de doğdu. 1560 (H.968) senesinde Terîm'de vefât etti. Kabri Zenbil kabristanındadır.

Asîl, temiz ve âlim bir âileye mensûb olan Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Babasının ve amcası Şeyh bin Abdullah'ın sohbetlerinde bulunup istifâde etti. Allâme Muhammed bin Ömer Bahrâk ve Seyyid Ömer bin Abdullah Bâşibân, İmâmü'l-Ârifîn Muhammed bin Alevî ve İmâm-ı Ahmed, Fakih Ömer bin Abdullah Mahreme gibi âlimlerden ilim öğrendi. Fıkıh, hadîs, tasavvuf ilimlerinde yüksek derece sâhibi oldu. Pek çok âlim ve evliyâdan icâzet, diploma aldı ve hırka giydi. Yâni insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhiret seâdetine kavuşmaları husûsunda gayret etti. Evliyâullahın büyüklerinden pek çok kimse onun büyüklüğünü tasdik etti. Tasavvuf yolunda ders aldığı hocaları ona talebe yetiştirmek ve insanlara hak yolu anlatmak husûsunda hilâfet verdiler. Pekçok kimse onun ilim ve sohbet meclislerine gelerek istifâde etti. Yaptığı vâz ve nasîhatleriyle, insanların dünyâda ve âhirette kurtulmalarına vesîle oldu. Birçok risâle ve kitaplar yazdı. Talebelerinin çok faydalandığı Kitâbü'l-İrşâd bu eserlerdendir. Babasının hayâtını ve babasının hocalarının hal tercümelerini anlatan Kitâb fî Ahbâri Vâlidihî adlı eseri yazdı.

Ahmed bin Hüseyin bin Abdullah el-Ayderûsî ilim ve fazîlet yönüyle yüksek derece ve güzel ahlâk sâhibiydi. Devlet adamları kendisine çok iltifât ederlerdi. Mal ve mevkıini müslümanların hizmetine vermişti. İlmiyle amel eden âlimlere çok ikrâm ve ihsânlarda bulunurdu. Fakir, yetim ve kimsesizlere elinde olanları tasadduk edip verirdi. Talebelerini yetiştirmek ve terbiye etmek husûsunda özel ihtisâs sâhibiydi. Onları tatlı dil ve güler yüzle terbiye ederdi.

Şeyh Sâlih Ömer bin Zeyd şöyle nakl eder: "Memleketimden, kendime saâdet yolunu gösterecek bir rehber aramak üzere çıktım. Terîm'e vardığım zaman beni Şeyh Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî'ye götürdüler. O zâtın hizmetinde bulundum, bir müddet sohbetinde kalıp istifâde ettim. Beni kendine o derece bağladığından başkasına gidecek hâlim kalmadı. Hocam devamlı zikir ile meşgûl olur. Bâzan zikrin verdiği hal sebebiyle kendinden geçerdi.

Çoğu kere "Allah." dediği zaman elindeki tesbih tanelerinden her biri dört parçaya bölünürdü. O parçalardan birisi bir kimseye isâbet ederse ona elem verirdi. Huzûrunda bulunanlar kırılan parçaları toplarlar, yaraların tedâvîsi için kullanırlardı.

Ahmed bin Hüseyin bin Abdullah Ayderûsî'nin pek çok kerâmeti meşhûr olmuştu. Seyyid Ahmed bin Şeyhu'l-Ayderûs babasını ziyâret için Hindistan yolculuğuna çıkacağı sırada Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî'ye vedâ için gelince, söz arasında kızı Fâtıma'nın ismi geçti. Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî ona; "Bu senin zevcendir." buyurdu. Halbuki Fâtıma Hâtun bir başkasıyla evliydi. Ahmed bin Şeyh Ayderûs Hindistan'a gidip babasını ziyâret etti ve Terîm'e döndü. Kocası vefât etmiş olan Fâtıma Hâtunla evlendi. Böylece Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî'nin kerâmeti ortaya çıktı.

Sâlih ve velî bir zât olan Ahmed bin Abdülkavî, hacca gitmediği halde Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî'yi Arafat'ta vakfeye durmuş, Beytullah'ı tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'y eder görmüştü.

Talebelerinden Sa'îd bin Sâlim bin Şevvaf hocasına; "Benim ölümümün memleketimde olmasını temennî ediyorum." dedi. Ahmed bin Hüseyin Ayderûsî talebesine buyurdu ki: "Sen Mişkâs adı verilen mahaldeki Verdetü Mesic'de vefât edeceksin." O talebesi denilen yerde vefât etti.

Ahmed bin Hüseyin bin Abdullah el-Ayderûsî çok ibâdet ederdi.Birisinin hasta olduğunu işitince hemen ziyâretine giderdi. Kendisinden bir şey istemeye gelenin ihtiyacını derhâl karşılardı. Dedesi Şeyh Abdullah Ayderûsî'yi sık sık ziyâret eder, onun huzûrunda ve hizmetinde çok kalırdı. İnsanlara güzel muâmelede bulunur, yaptığı her işte Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya çalışırdı. Tasavvuf yolunda yüksek derece sâhibi olup, keşf ve kerâmet sâhibiydi.

Bu üstün hâlleri ömrünün sonuna kadar devâm etti. 1560 (H.968) senesinde Cemâziyel evvel ayının yedinci gününde Terîm'de vefât etti. Zenbil kabristanında defn edildi.

 

KAYNAKLAR

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.329

2) Nûr-us-Safîr; s.244

3) Meşre-ur-Revî; c.2, s.57