|
ABDÜLMU'TÎ EFENDİ
On beşinci
asırda Mekke-i mükerremede yetişen evliyânın meşhurlarından. Aslen Kuzey
Afrikalı olup Kuzey Afrika memleketlerinden birinde doğdu, doğum ve vefât târihi
bilinmemektedir. Gençliğinde zamânın âlimlerinden ilim öğrendi. Kırâat hocası
İbn-i Cezerî'ydi. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Zamânın
büyüklerinden Zeynüddîn Hâfî hazretleriyle tanışıp, onun talebeleri arasına
katıldı. Yanında kalıp, yıllarca hizmet etti. Maddî ve mânevî, zâhirî ve bâtınî
ilimleri tahsil etti. Nefsi, dünyâ sevgisinden kurtulup, Allahü teâlânın emrine
itâat eder hâle geldi, mutmeinne oldu. Resûl-i ekremin güzel ahlâkı ile
ahlâklandı. Selef-i sâlihînin yolunda, Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için
gayret eder hâle geldi.Sevgi ve muhabbetini yaratılmışlardan kurtarıp, bir ve
tek olan yaratana bağladı. Zeynüddîn Hâfî'den icâzet alıp, Allahü teâlânın emir
ve yasaklarını, Resûl-i ekremin güzel ahlâkını, Selef-i sâlihînin yolunu
insanlara anlatıp yaymak vazîfesiyle, Mekke-i mükerremeye gönderildi. Zeynüddîn
Hâfî hazretlerinin iki halîfesi daha vardı. Bunlardan biri Âşıkpaşazâde Ahmed'in
hocası Kudüslü Şeyh Abdüllatîf Kudsî, diğeri de Anadolu'da Merzifon'a yerleşen
ve Anadolu'ya aşk ateşini salan, Abdürrahîm-i Merzifonî Rûmî idi.
Abdülmu'tî
Efendi, Mekke-i mükerreme büyükleri arasında Şeyh-ül-Harem lakabıyla, kerâmet ve
hâlleriyle de müslümanlar arasında meşhûr oldu. Mekke-i mükerremede hac ve umre
için gelen müslümanlara nasîhatlerde bulunup, Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını anlattı. Cömertliği, insanlara karşı şefkat ve merhameti çok fazla,
ahlâkı pek güzeldi. Uzun zaman kendisini gizledi. Ubeydullah-ı Ahrâr
hazretlerinin bir kerâmetini haber vermesi üzerine, bütün hâlleri ortaya çıktı.
Şânı her tarafa yayıldı. Pekçok talebe yetiştirip, âleme feyz saçtı. Taceddîn
Efendi'nin talebesi olup talebelerinden, İkinci Bâyezîd ve Yavuz devri
evliyâsından olan Seyyid-i Velâyet meşhûrdur. Abdülmu'tî Efendi, on beşinci
asrın sonlarında vefât etti.
Hâce
Ubeydullah-ı Ahrâr, Seyyid Kâsım Enverî, Şeyh Zeynüddîn Hâfî ve Abdülmu'tî
Efendi gibi büyüklerin sohbetlerinde bulunmakla şereflenen ve 120 seneden fazla
yaşayan, Mahmûd Hindî hazretleri şöyle anlatmıştır:
Bir sene,
Hac için Mekke-i mükerremeye gittim. Abdülmu'tî Efendi ile karşılaştım.
Yaratılmışlardan alâkayı kesmiş, Rabbi ile meşgûl idi. Görür görmez, kalbimde
ona karşı bir muhabbet peydâ oldu. Âdetâ beni kendisine çekti. Aramızda kuvvetli
bir kardeşlik ve samîmî bir dostluk meydana geldi.
Mübârek
sohbetleriyle bereketlendiğim birgünde bana; "Senin için Hâce Ubeydullah-ı
Ahrâr'ı gördü derler, doğru mudur? Şimdi onu görsen tanıyabilir misin?" buyurdu.
Ben de; "Evet, onu görmekle şereflendim. Onu görünce de tanırım." dedim. Bunun
üzerine; "Ubeydullah-ı Ahrâr, işte burada, şu kalabalık arasındadır" dedi. Ben
yerimden kalkıp, Kâbe-i muazzamayı tavâf edenler arasına katıldım. Tavâf edenler
arasında, Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerini arayıp buldum. Yanında ben de tavâf
etmeye başladım. Hâce Ubeydullah, benden önce Makâm-ı İbrâhim'e varıp namaza
durdu. Ben de tavâfı bitirdiğimde Makâm-ı İbrâhim'de namaza başladım. Hâce
hazretleri, ben henüz merâmımı anlatamadan kalabalığa karışıp gözden kayboldu.
Bu hâdiseden
sonra Şeyh Abdülmu'tî'nin yanına vardım. Bana; "Senin Hâce Ubeydullah'ı
gördüğünde şüphemiz kalmadı." buyurdular. Aradan yıllar geçti. Semerkand'a
uğradım. Ubeydullah-ı Ahrâr'la tekrar görüşmek şerefine eriştim. Bana; "Mekke-i
mükerremedeki mâcerâyı açıklama!" diye tenbihte bulundu. Bir zaman sonra tekrar
Mekke-i mükerremeye vardığımda Abdülmu'tî hazretlerinin şöhretinin her tarafa
yayılmış olduğunu gördüm. Ziyâret edip, sohbetleriyle şereflendim. Bir mikdâr
sohbet buyurduktan sonra, bana; "Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr'ın yüzünü sana
gösterdik, onlar da şöhretimizin yayılmasına sebeb oldular." buyurdu.
KAYNAKLAR
1) Şakayik-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.90
2) Tâc'üt-Tevârîh; c.5, s.61
3) Sicilli Osmânî; c.3, s.401
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.225
|
|