Hadîs
âlimlerinden. Künyesi Ebû Beşîr-er-Râzi ed-Devlâbî'dir. 320 (m. 932) senesinde
Mekke ile Medine arasında Arci denilen yerde vefât etti. Hadîs ilminde hâfız
derecesinde âlim idi. Ya'nî, yüzbin hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere
bilirdi. Kendilerinden hadîs-i şerîf işitip rivâyet ettiği zâtlar; Muhammed bin
Beşâr, Ahmed bin Abdülcebbâr, Hârûn bin Sa'îd el-Eylî, Ahmed bin Ebî Şerîh
er-Râzi, Mû-sâ bin Âmir Dımeşki, Ziyâd bin Eyyûb ve Irak, Mısır ve Şam'da
zamanının âlimleridir. Kendisinden ise; Abdurrahmân bin Ebî Hatim, Abdullah bin
Adi, İbn-i Hibbân, Hasen bin Reşid, Hişâm bin Muhammed ve diğer âlimler hadîs-i
şerîf rivâyet etmişlerdir.
Muhammed bin
Ahmed Devlâbî, ayrıca târih ilminde de âlim olup, "El-Kûnâ vel-esmâ",
"Zürriyyet-üt-tâhire" adlı eserleri meşhûrdur.
Muhammed bin
Ahmed Devlâbî'nin (r.a.) el-Kûnâ vel-esmâ isimli eserinde, Amr bin Şüayb (r.a.)
babasından, o da dedesinden naklederek şöyle anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v.) ile
beraber, Mekke ile Medine arasında bulunan Ezâhir geçidine gittim. Üzerimde
kırmızı renkli bir elbise vardı. Resûlullah (s.a.v.) bana dönüp, "Bu nasıl
elbise?" buyurdular. Bu sözlerinden, böyle elbise giymeyi uygun bulmadıklarını
anladım. Konakladığımız yere gelip ateş yaktığımızda, o kırmızı elbiseyi ateşe
atıp yaktım. Daha sonra tekrar, Resûlullah efendimizin (s.a.v.) huzurlarına
gittiğimde: "O elbiseyi ne yaptın?" diye sordular. "Ateşe attım" dedim.
"Ailene veremez miydin?" buyurdular. Ben bu ikazlarından, böyle elbise
giymenin erkekler için uygun olmadığını, kadınlar için caiz olduğunu anladım."
Ebû Râşid bin
Abdurrahmân (r.a.) şöyle anlatıyor: "Kabilemiz adına Hz. Peygamberle görüşmek
üzere yüz kişilik bir heyet ile huzuruna gittik. Bulundukları yere
yaklaştığımızda arkadaşlarım durdular ve bana: "Sen önce git! Alâka, sevgi
görürsen, bize haber verirsin, biz de huzuruna çıkarız, ilgisizlik görürsen bize
gelirsin. Beraberce dönüp gideriz" dediler. Ben Hz. Peygamberin (s.a.v.)
huzuruna çıkıp, "Hayırlı sabahlar" dedim. "Mü'minlerin selâmı böyle değildir"
buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Nasıl selâm vereyim?" dedim. "Müslümanlardan bir
topluluğun yanına geldiğin zaman, "Esselâmü aleyküm ve rahmetullahı ve
berekûtûh" de!" buyurdu. Ben de "Esselâmü aleyküm ve rahmetullahı ve berekâtüh"
dedim. "Ve aleyküm selâm ve rahmetullahı ve berekâtüh. İsmin nedir? Kimsin?"
buyurdu. "Lât ve Uzzâ'nın kulunun oğlu Ebû Râşid'im" dedim. "Bilakis, sen
Rahmân'ın kulunun oğlu Ebû Râşid'sin" buyurup, çok ikrâm ve ihsanda bulundu.
Beni yanıbaşına oturttu. Çübbesini bana giydirdi Bana âsâsını ve ayakkabılarını
hediyye etti. Ben müslüman oldum. Orada bulunanlar "Yâ Resûlallah! Görüyoruz ki,
bu kimseye çok ikrâmda bulunuyorsunuz" dediler. "Şüphesiz ki bu, kavminin ileri
gelenidir. Bir kavmin ileri geleni size geldiği zaman, ona ikrâmda bulununuz"
buyurdular.
KAYNAKLAR
1) Tezkiret-ül-huffâz cild-2, sh-759
2) Vefeyât-ül-a'yân cild-4, sh-352
3) Mu'cem-ül-müellifîn cild-8, sh-255
|