TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

MUHAMMED BİN AHMED DEVLÂBÎ (Radıyallahü Anh)

Hadîs âlimlerinden. Künyesi Ebû Beşîr-er-Râzi ed-Devlâbî'dir. 320 (m. 932) senesinde Mekke ile Medine arasında Arci denilen yerde vefât etti. Hadîs ilminde hâfız derecesinde âlim idi. Ya'nî, yüzbin hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Kendilerinden hadîs-i şerîf işitip rivâyet ettiği zâtlar; Muhammed bin Beşâr, Ahmed bin Abdülcebbâr, Hârûn bin Sa'îd el-Eylî, Ahmed bin Ebî Şerîh er-Râzi, Mû-sâ bin Âmir Dımeşki, Ziyâd bin Eyyûb ve Irak, Mısır ve Şam'da zamanının âlimleridir. Kendisinden ise; Abdurrahmân bin Ebî Hatim, Abdullah bin Adi, İbn-i Hibbân, Hasen bin Reşid, Hişâm bin Muhammed ve diğer âlimler hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir.

Muhammed bin Ahmed Devlâbî, ayrıca târih ilminde de âlim olup, "El-Kûnâ vel-esmâ", "Zürriyyet-üt-tâhire" adlı eserleri meşhûrdur.

Muhammed bin Ahmed Devlâbî'nin (r.a.) el-Kûnâ vel-esmâ isimli eserinde, Amr bin Şüayb (r.a.) babasından, o da dedesinden naklederek şöyle anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v.) ile beraber, Mekke ile Medine arasında bulunan Ezâhir geçidine gittim. Üzerimde kırmızı renkli bir elbise vardı. Resûlullah (s.a.v.) bana dönüp, "Bu nasıl elbise?" buyurdular. Bu sözlerinden, böyle elbise giymeyi uygun bulmadıklarını anladım. Konakladığımız yere gelip ateş yaktığımızda, o kırmızı elbiseyi ateşe atıp yaktım. Daha sonra tekrar, Resûlullah efendimizin (s.a.v.) huzurlarına gittiğimde: "O elbiseyi ne yaptın?" diye sordular. "Ateşe attım" dedim. "Ailene veremez miydin?" buyurdular. Ben bu ikazlarından, böyle elbise giymenin erkekler için uygun olmadığını, kadınlar için caiz olduğunu anladım."

Ebû Râşid bin Abdurrahmân (r.a.) şöyle anlatıyor: "Kabilemiz adına Hz. Peygamberle görüşmek üzere yüz kişilik bir heyet ile huzuruna gittik. Bulundukları yere yaklaştığımızda arkadaşlarım durdular ve bana: "Sen önce git! Alâka, sevgi görürsen, bize haber verirsin, biz de huzuruna çıkarız, ilgisizlik görürsen bize gelirsin. Beraberce dönüp gideriz" dediler. Ben Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzuruna çıkıp, "Hayırlı sabahlar" dedim. "Mü'minlerin selâmı böyle değildir" buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Nasıl selâm vereyim?" dedim. "Müslümanlardan bir topluluğun yanına geldiğin zaman, "Esselâmü aleyküm ve rahmetullahı ve berekûtûh" de!" buyurdu. Ben de "Esselâmü aleyküm ve rahmetullahı ve berekâtüh" dedim. "Ve aleyküm selâm ve rahmetullahı ve berekâtüh. İsmin nedir? Kimsin?" buyurdu. "Lât ve Uzzâ'nın kulunun oğlu Ebû Râşid'im" dedim. "Bilakis, sen Rahmân'ın kulunun oğlu Ebû Râşid'sin" buyurup, çok ikrâm ve ihsanda bulundu. Beni yanıbaşına oturttu. Çübbesini bana giydirdi Bana âsâsını ve ayakkabılarını hediyye etti. Ben müslüman oldum. Orada bulunanlar "Yâ Resûlallah! Görüyoruz ki, bu kimseye çok ikrâmda bulunuyorsunuz" dediler. "Şüphesiz ki bu, kavminin ileri gelenidir. Bir kavmin ileri geleni size geldiği zaman, ona ikrâmda bulununuz" buyurdular.

 

KAYNAKLAR

1) Tezkiret-ül-huffâz cild-2, sh-759

2) Vefeyât-ül-a'yân cild-4, sh-352

3) Mu'cem-ül-müellifîn cild-8, sh-255

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider