Meşhûr tefsîr
ve hadîs âlimlerinin büyüklerinden. Adı, Abdurrahmân bin Muhammed bin İdrîs bin
Münzir bin Dâvûd bin Mihran et-Temîmî el-Hanzalî er-Râzî'dir. Künyesi Ebû
Muhammed'dir. "İbn-i Ebî Hâtim=Hâtim'in babasının oğlu" diye meşhûr olmuştur.
Ailesinin, Rey şehrinin Hanzala derbendinde bulunması sebebiyle, oraya nisbet
edilmiştir. 240 (m. 854) senesinde burada doğdu. Dinî ilimleri babasından
öğrendi. Çocukluğunda babası ile birlikte ve daha sonra da kendi başına birçok
seyahatler yaptı. Hicaz, Şam, Mısır, Irak, Cibâl, İsfehân, Cezîre taraflarını
ziyâret ederek, orada bulunan âlimlerle sohbet etti, onlardan çeşitli ilimler
aldı. 255 (m. 868) senesinde hac yaptıktan sonra bir yere gitmedi. Nihayet 327
(m. 938) senesi Muharrem ayında Rey şehrinde vefât etti. Vefâtında 90 yaşını
geçmişti.
İbn-i Ebî
Hatim, tefsîr ve hadîs ilimlerinde büyük bir âlimdi. Babası da yüksek bir âlim
olup, bu ilimleri önce babasından öğrendi. Sonra onunla birlikte birçok âlimden
ilim aldı. İlim öğrenmek için çok yer dolaştı. Gezdiği yerlerde çok âlimle
karşılaştı. Bunlardan Ebû Zür'a, İbn-i Vâre Hasen bin Arefe, Ebû Sa'îd el-Eşec,
Yûnus bin Abdüla'lâ, Ali bin Münzir et-Tarikî, Ahmed bin Sinan el-Kattân,
Muhammed bin İsmâîl el-Ahmesî, Haccâc bin Şâ'ir, Muhammed bin Hassan el-Ezrak,
Muhammed bin Abdülmelik ve daha pekçok âlimden ilim öğrendi, rivâyette bulundu.
Kendisinden de; Ebû Şeyh İbni Hibbân, Yûsuf-ı Meyâncî, Ali bin Müdrik, Ebû Ahmed
el-Hâkim, Ahmed bin Muhammed el-Basîr, Abdullah bin Muhammed bin Esed, Muhammed
bin Yezdan'ın iki oğlu İbrâhîm ve Ahmed, İbrâhîm bin Muhammed Nasrabâdî, Ali bin
Muhammed ve daha birçok âlim, ilim aldılar ve rivâyette bulundular.
Müfessirlerin
ve muhaddislerin en eskilerinden olan Abdurrahmân bin Ebî Hatim, ilimde derya
gibiydi. Tefsîr ilmine ait rivâyetleri çoktur. "Hâfız-ür-re'y" unvanına sahip
olup, hadîs-i şerîf râvilerini bilmek hususunda derin bir bilgisi vardı. Fıkıh
ilminde, Eshâb-ı kirâm ve Tâbiîn devrinin âlimleri arasındaki ihtilaflı
mes'elelerde pek mütehassıstı. Ayrıca zühd ve takvada o kadar yükselmişti ki,
harâmlardan ve şüphelilerden çok sakınırdı. Evliyâlığın yüksek derecelerine
kavuşmuştu. Ebû Ya'la el-Halîlî diyor ki: "O, babasının ve Ebû Zür'a'nın ilmini
almıştı. Bütün ilimlerde söz sahibi olup, hadîs-i şerîf râvilerinin hâllerini
bilmekte benzeri yoktu. Sahâbenin, Tâbiînin ve Mısır âlimlerinin, fıkıhdaki
ictihâd farklılıklarını bildiren eserler kaleme aldı. Kendisi zühd sahibi olup,
evliyânın "Ebdâl" adı verilen sınıfına mensûb sayılmaktadır."
Mesleme bin
Kâsım Endülüsî diyor ki: "O, rivâyetlerinde sika (güvenilir, sağlam), kadr-ü
kıymeti yüksek, adı büyük bir zât olup, Horasan âlimlerinin imâmı, en büyüğü
idi."
Abbâs bin
Ahmed, onun hakkında diyor ki: "Abdurrahmân bin Ebî Hâtim'in ibâdetinden daha
çok kim ibâdet edebilir? Ben, Abdurrahmân'ın hiçbir günahını bilmiyorum."
Muhammed bin
Mihraveyh de diyor ki, "Birgün hocam İbn-i Ebî Hâtim'in huzuruna girmiştim. O,
insanlara "Cerh ve Ta'dil" kitabını okutuyordu. Ben de kendilerine, Yahyâ bin
Maîn'in: "Biz, bir takım kimseler hakkında ta'n ediyoruz. Belki de onlar, ikiyüz
seneden beri yüklerini Cennete atmış bulunuyorlar" dediğini rivâyet ettim. İbn-i
Hatim, bunu işitince, elleri titremeye, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kitap
elinden düştü. Bu rivâyeti tekrar tekrar anlattırarak ağlamaya devam etti."
Ömer bin
İbrâhîm ez-Zâhid-i Hirevî şöyle anlatıyor: Bir gün Abdurrahmân bin Ebî Hatim
bana şunları anlattı: Bir zamanlar bizim memlekette kıtlık baş göstermişti.
Arkadaşlarımdan birisi, İsfehan'dan buğday yükleri gönderdi. Ben de onu 20 000
dirhem altın karşılığı sattım. O da, benden bu para ile bizim memleketimizden
kendisi için bir ev satın almamı istedi, bize geldiği zaman orada kalacaktı. Ben
de bu paraları fakîrler dağıtmıştım. Bana mektûb yazarak, ne yaptığımı sordu.
Ben de, "Senin için Cennette bir köşk satın aldım" diye cevap gönderdim. O da;
"Bu hususta bana garanti verirsen ve kendini de kefil gösterirsen buna râzı
olurum" diye haber gönderdi. Bunun üzerine ben, onun dediklerini aynen yaptım.
Mektubunda bana şöyle dedi. "Rü'yâmda bana, senin garanti verdiğin şeye tam
olarak kavuştuğum gösterildi. Va'dettiğin bu şeyden dönme!"
Ebü'l-Hasen Ali
bin İbrâhîm er-Râzî diyor ki, "Abdurrahmân bin Ebû Hatim, Allahü teâlânın
rahmetine, kavuşmuş ve O'nun yanında çok kıymetli ve nurlu bir zât idi.
Kendisini gören herkesin kalbine neş'e ve huzur doluyordu."
İbn-i Ebî
Hâtim'in eserlerinde zikrettiği hadîs-i şerîflerden ba'zıları şunlardır:
"Allaha
yemin olsun ki, benden önceki Peygamberler yoksulluk ve haşeratla imtihana
çekilirlerdi. Bu, onların yanında size verilenlerden daha sevimli ve
geçerliydi."
Ebû Leheb ve
karısı, Peygamberimize çok eziyet ederlerdi. Karım sırtında odun taşıyarak,
Resûlullahın geçtiği yolda ateş yakardı. Resûlullah da (s.a.v.) ateş sanki bir
kum yığını imiş gibi üzerinden basıp geçiyordu ve kendisine hiçbirşey olmuyordu.
Allahü teâlâ, Ebû Leheb ve karısı hakkında Tebbet sûresini nâzil ederek meâlen:
"Ebû Leheb'in eli kurusun! (Kendisi de) kurudu, (helâk oldu)
ya! Ona, ne (babasından miras kalan) malı ve ne de (kendi)
kazandığı fayda vermedi. O, alevli bir ateşe girecek; karısı da, (Cehenneme)
odun hamalı olarak, boynunda bükülmüş bir ip olduğu hâlde (oraya
girecek)." buyurdu. Ebû Leheb'in karısına, bu sûrenin kendisi ve kocası için
indiği anlatılınca, eline taş alarak pür hiddet, Hz. Ebû Bekr ile oturmakta olan
Peygamberimizin yanına geldi. Orada bulunan Hz. Ebû Bekr'i görüyor, fakat
Resûlullahı bir türlü göremiyordu. Merak edip Hz. Ebû Bekr'e "Hani nerede
arkadaşın? Beni ve kocamı kınadığını duydum. Bulursam, vallahi bu taşı ağzına
vuracağım" diyordu. Fakat, bir türlü O'nu göremedi.
Peygamberimiz
(s.a.v.): "Dikkat ediniz! Size haber veriyordum ki, Allah'ın Resûlünün, harâm
kıldığı şey, Allahın harâm kıldığı şey gibidir" buyurunca, birisi
Resûlullaha (s.a.v.) gelip bir hayvan sırtı dolusu kitap getirdi. Ona: "Kendi
Peygamberlerinden veyahut kendilerine gönderilen kitapdan başka kitaba meyledip,
kendi Peygamber ve kitaplarından yüz çevirmeleri, bir kavmin ahmaklığına ve
cahilitğine yeter de artar" buyurdu. Bunun üzerine, Ankebût sûresinin
meâlen: "Sana indirdiğim bu Kur'an, o mu'cize isteyenlere karşı okunup
dururken, kendilerine kâfi gelmedi mi? Şüphesiz ki, Kur'an'da îmân edecek bir
millet için büyük bir rahmet ve bir öğüt vardır" 51'nci âyet-i kerîmesi
nâzil oldu.
"Ziyâretçiniz geldiği zaman, ona ikrâm ediniz!"
Amr bin Dînâr
diyor ki: "Bir kimse evine geldiğinde, içeride kimse yoksa, o zaman "Esselâmü
aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihin" diye selâm verir."
Yazdığı
eserlerinden başlıcaları şunlardır:
Kitâb-üt-tefsîr: Dört cilddir. Onun hepsi müsned tarzında yazılmış eserlerdir.
Müsnedler, İslâmiyeti kabul etme sırası alınarak, Sahâbe isimlerine veya
nesblerine göre hadîs-i şerîflerin yazıldığı kitaplardır.
Kitâb-ül-cerh
ve't-ta'dîl: Hadîs-i şerîf rivâyet eden râvîlerin, hangi sebeplerden dolayı
rivâyetlerinin kabul edilmeyeceğini ve bir râvinin rivâyetinin kabul edilmesi
için gerekli şartları beyân etmekte, açıklamaktadır. Birkaç cild hâlinde
basılmıştır. İstanbul Murâd Molla Kütüphânesi'nde 1427 numara ile mevcuttur.
Kitâb-ür-reddi
alel-Cehmiyye: Bozuk fırkalardan, birisi olan Cehmiyye'ye Verdiği cevaplar
anlatılmaktadır.
Kitâb-ül-ileli'I-hadîs: Mısır'da iki cild hâlinde basılmıştır.
Kitâbü
menâkıb-iş-Şâfiiyye: İmâm-ı Şâfiînin menkıbelerini anlatmaktadır.
Kitâbü fezâil-i
Ahmed bin Hanbel
Kitâb-ül-knâ:
Künyelere dâir bir eserdir.
Kitâb-ül-fevâidil-Kebîr.
Kitâbü
fevâidi'r-Râziyyîn
Kitâbü
takdimeti'l-Cerh ve't-ta'dîl
Kitâb-il-Müsned.
Kitâb-ül-merâsî: Haydarâbâd'da basılmışdır.
Kitâb-üz-zühd.
KAYNAKLAR
1) Tezkiret-ül-huffâz cild-3, sh-829
2) Fevât-ül-vefeyât cild-2, sh-287
3) Mîzân-ül-i'tidâl cild-2, sh-587
4) Tabakât-ül-müfessirîn (Süyûtî) sh-17
5) Tabakât-ül-müfessirîn (Dâvûdî) cild-1, sh-279
6) Tabakât-üş-Şâfiiyye cild-3, sh-324
7) Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh-55
8) Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh-308
9) Şifâ-i
şerîf (Kâdı İyâd) cild-5, sh-52 cild-1, sh-89
|