Hanbelî
mezhebinin meşhûr fıkıh âlimlerinden. Künyesi, Ebû Muhammed'dir. 233 (m.
848) senesinde doğdu. 329 (m. 941)'da vefât etti.Hanbelî mezhebinde zamanının en
meşhûr fıkıh âlimi idi. Berbehâr, Hindistan'dan getirilen bir baharatın ismidir.
O zaman bunu getirtenlere berbehari denilmiştir. Bu işle uğraşan Hasen bin
Ali'ye de "Berbehârî" lakabı verilmiştir. Bugün baharat ve baharata
denilmektedir
Hasen bin Ali
Berbehârî, bid'atlerden sakınır ve sakındırırdı. Ehl-i sünnet i'tikâdının
yayılması için çok hizmet ederdi. Bid'at ve bid'at ehline(Peygamberimizin
(s.a.v.) zamanında ve O'nun dört halîfesi zamanlarında bulunmayıp da,dinde
sonradan meydana çıkarılan, uydurulan sözleri, yazıları, usûlleri ve işleri
ibâdet olarak inananlara, yapanlara ve yaptıranlara) karşı sert tutumu
sebebiyle, bir ara Bağdâd'dan basra'ya sürülmüş, daha sonra tekrar Bağdâd'a
dönmüştür.
Muhrmmed bin
hasen Mukrî şöyle anlatmıştır: "Dedem ve ninem bana şöyle anlattılar: Ebû
Muhammed Berbehârî ömrünün son günlerinde bir eve çekildi. Bir ay kadar orada
kaldı. Sonra vefât etti. Vefât ettiğini görenlerden bir kadın hizmetçisine; git
bak cenâzesini yıkamakla kim meşgul oluyor dedi. Hizmetçi, gördüklerini şöyle
anlatmıştır: (Biri gelip, cenâzesini yıkadı. Sonra namazını kıldırdı.
Üzerlerinde beyaz ve yeşil elbise olan kalabalık bir cemaat cenâzesinde bulundu.
Namaz bitince hiç biri görünmez oldu. Vefât ettiği evde defn edildi."
Hasen bin Ali
Berbehâri'nin çeşitli eserleri vardır. Bunlardan "Şerh-i kitâb-üs-Sünen" adlı
eserinin ba'zı bölümleri şöyledir: "Ortaya çıkardan her bid'at, önce az bir
şeyle başlatılır. Sanki hakka, doğruya benzer, buna dalan aldanır. Sonra ondan
kurtulamaz iş büyür. Böylece bozuk bir yola girmiş olur. Bu iş dinden çıkmasına
kadar uzanabilir. Zamanın insanlarının söylediklerine iyi bak. Acele etme.
Âlimlerden işitmediğin ve onların nakletmediği bir işe dalma."
Doğru yoldan
ayrılmak iki türlüdür. Birincisi; iyi niyetli olduğu hâlde yanlış iş yapan ve
haktan ayrılan, ayağı kayan kimseye uymak. Bu insanı helâk eder. İkincisi; hakka
karşı inadcı olmak ve kendinden önce geçen sâlih, müttekî kimselere muhalefet
etmek. Böyle yapan kimse sapık ve saptırıcıdır. Böyle kimse, ümmet arasında
şeytan gibidir. Kimsenin ona aldanmaması için, onun hâlini insanlara bildirmek
lâzımdır.
Ölüm ânında üç
çeşit söz söylenir. Ba'zılarına ey Allah'ın kulu, sana Allah'ın rızâsını ve
Cennetini müjdelerim, denir. Ba'zılarına ey Allahın kulu, sana cezanı çektikten
sonra Cennete gideceğini müjdelerim denir. Ba'zılarına da, ey Allahın düşmanı
sana Allahü teâlânın gazabını ve Cehennemi bildiririm, denilir.
Müslümanın din
hususunda nasîhati gizlemesi, yapmaması helâl olmaz. Kim nasîhati yapmazsa,
müslümanlara hîle yapmış olur. Müslümanlara hîle yapan, dîne hîle yapmış olur.
Dîne hîle yapan da Allahü teâlâya, Resûlullaha (s.a.v.) ve mü'minlere ihânet
etmiş olur.
Buyurdu ki:
"Münâkaşaya oturmak, fâide kapılarını kapatır."
"Bid'at ehli
olanlar, başlarını ve vücûdlarını toprakta gizleyip, kuyruklarını açıkta tutan
ve yaklaşanı sokan akrebler gibidirler. İnsanlar arasında gizlenmiştirler,
yanlarına yaklaşanı bid'ate düşürürler, bid'at yayarlar."
Ebû Muhammed
Berbehârî, evliyânın meşhûrlarından Sehl-i Tüsterî'nin arkadaşı idi. Ondan şöyle
nakletmiştir: "Allahü teâlâ dünyâyı yarattı. Dünyâ üzerinde âlimler ve câhiller
yarattı. İlmin en fazîletlisi, kendisiyle amel edilen ilimdir. İlmin ancak
kendisiyle amel olunanı delildir. Amelin doğru olanı hariç, diğer kısmı heba
olmuştur. Amelin sahih olması için de çok şartlar vardır."
Fudayl bin İyâd
hazretlerinin de şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ehl-i sünnet bir kimseyi
görünce, sanki Eshâb-ı kirâmdan birini görmüş gibi olurum. Bid'at ehli birini
gördüğüm zaman da, münafıklardan birini görmüş gibi olurum."
"Bid'at ehli
ile oturana, hikmet verilmez. Bid'at ehli ile oturanın üzerine la'net inmesinden
korkarım. Kim bid'at ehlini severse, Allahü teâlâ onun amelini boşa karır ve
kalbinden İslâm nurunu çıkarır." "Bid'at sahibini üstün tutan, dînin yıkılısına
yardım etmiş olur. Kim bid'at ehline güler yüz gösterirse, dîni hafife almış
olur. Bid'at ehlinin kızını alan, akrabalık bağlarını kesmiş olur. Bid'at
ehlinin cenâzesine katılan, ayrılıncaya kadar Allahü teâlânın gazabından
kurtulamaz, gayrimüslim ile yemek yerim, fakat bid'at ehliyle sofraya oturmam.
Bid'at ehli ile aramda demirden bir kale olması, bana çok sevimli gelir. Bid'at
sahibine buğz eden kimsenin ameli az da olsa, Allahü teâlâ onu affeder... Bid'at
ehlinden yüzünü çevirenin kalbini, Allahü teâlâ îmân ile doldurur. Bid'at ehlini
hakir gören kimsenin, Allahü teâlâ Cennette derecesini yüz derece yükseltir.
Ebediyyen bid'at sahibi olma!"
KAYNAKLAR
1) Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh-18
2) El-A'lâm cild-2, sh-201
3) Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh-319
4) Mu'cem-ül-müellifîn cild-3, sh-253
|