Hanefî mezhebi
fıkıh âlimlerinden. Künyesi, Ebü'l-Kâsım olup, adı İshâk bin Muhammed bin İsmâil
bin İbrâhîm bin Zeyd el-Hakîm es-Semerkandî'dir. Hakim Semerkandî lakabıyla
meşhûr olmuştur. Fıkıh ve kelâm ilmini, meşhûr âlim Ebû Mensûr Muhammed
Mâtürîdî'den tahsil etti. Ebû Bekr Verrâk ve zamanındaki Belh evliyâsı ile
sohbet etti ve onlardan tasavvuf ilmini öğrendi. Hakim Semerkandî 342 (m. 953)
senesinde Muharrem ayının onuncu günü vefât etti.
Hakim
Semerkandî, Abdullah bin Sehl ez-Zâhid ve Amr bin Âsım el-Mervezî'den hadîs-i
şerîf dinliyerek rivâyet etmiştir. Kendisinden ise, Abdülkerîm bin Muhammed
el-Fakîh es-Semerkandî hadîs-i şerîf dinleyip rivâyette bulunmuştur.
Sem'ânî, Hakim
Semerkandî hakkında şöyle demiştir: "Hakim Semerkandî sâlih kullardan olup,
hikmet, güzel söz, iyi ifâde hususunda örnek idi. Uzun zaman Semerkand kadılığı
yaptı. Güzel ahlâk sahibi idi. Doğu ve batı illerinde ismi yayıldı. Ebü'l-Kâsım
HaMm diye tanındı."
Hakim
Semerkandî, birçok eser yazmıştır. Eserlerinden "es-Sevâd-ül-a'zam" diye tanınan
"er-Redde âlâ eshâb-il-hevâ el-müsemmâ Kitâb es-sevâd el-a'zâm âlâ mezheb
el-İmâm el-a'zam Ebû Hanîfe" adlı eseri çok meşhûrdur. Bu kitapta Ehl-i sünnet
i'tikâdına ait altmışbir temel esâsı açıklamakta ve bid'at ve dalâlet
fırkalarını reddetmektedir. Ayrıca es-Sahâif-ül-ilâhiyye adlı yazma eseri
Mısır'daki Ezher Üniversitesi'nin kütübhânesinde mevcuttur.
Hakim
Semerkandî es-Sevâd-ül-a'zam kitabına, Peygamber efendimizin (s.a.v.) şu hadîs-i
şerîfini rivâyet ederek başlar: Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:
"Benî İsrâil, yetmişbir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip,
ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasara da, yetmişiki fırkaya ayrılmıştı,
Ye'mişbiri Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra, benim ümmetim de yetmişüç
fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası
kurtulur." Eshâb-ı kirâm, bu bir fırkanın kimler olduğunu sordukta,
"Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir"
buyurdu. O kurtulan fırka, Ehl-i sünnet vel cemâatdır ki, insanların en iyisi
olan Peygamber efendimizin (s.a.v.) yoluna sarılmışlardır.
Hakîm-i
Semerkandî'nin aynı eserinde; bir insanın "Ehl-i sünnet vel cemâat'den
olabilmesi için, atmışbir temel esâsı kabullenmesi gerekir. Bu temel esaslardan
ba'zıları şunlardır:
1. İmânında şübhesi olmayacak. Mü'min, imânında şüpheye yer vermemelidir. Çünkü Allahü
teâlâKur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Mü'minler ancak o kimselerdir
ki; Allaha ve Peygamberine îmân etmişlerdir, sonra îmânlarında şüpheye
düşmemişlerdir." (Hucûrât-15)
2. Günahkâr
olan mü'mine, günaha helâl demedikçe kâfir denmeyecek. Meselâ, bir
müslümanyüzbin cana kıysa, yüzbin küp şarap içse ve bu günahlara helâl demedikçe
yine mü'mindir. Birmüslümana kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.
3. Hayır ve
şerrin Allahü teâlânın takdiriyle meydana geldiğine inanacak. Çünkü Cebrâil
(a.s.),Peygamber efedimize (s.a.v.) îmânın ne olduğunu sorduğunda, imânın altı
temel esâsını açıklamış vesonunda şöyle buyurmuştur:
"İmânın altıncı şartı da, kadere, hayır ve şerrin
Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır."
Mü'min
bilmelidir ki, hiçbir şey ilâhi kaza dışında meydana gelemez ve kul Allahü
teâlânın kazasının önüne geçemez. Allahü teâlânın kazâsını inkâr ve reddetmek de
küfürdür.
4. Allahü
teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîm mahlûk değildir diyecek ve inanacak. Çünkü
Kur'ân-ıkerîm, hakiki anlamında Allahü teâlânın sözüdür. Kurân-ı kerîm mahlûktur
diyen küfre gider. Peygamberefendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki:
"Ümmetim üzerine bir zaman gelecek ki, o zamanba'zı kimseler Kur'ân mahlûktur
(yaratılmıştır) diyecek. Aranızdan,
yaşayıp da onlara yetişenolursa, kendileri ile ağız mücadelesi yapmasın, onlarla
oturup kalkmasın, çünkü onlar yüceAllaha küfür etmişlerdir. Onlar Cennete
gidemezler, kokusunu alamazlar."
5. Kabir
azabını hak bilecek ve inanacak. Kabir hayatının varlığını Peygamber efendimiz
(s.a.v.)şöyle açıklıyor: "Kabir ya
Cennet bahçelerinden bir bahçe veya ateş çukurlarından bir çukurdur." "Her gece
Mülk sûresini okuyandan, Allahü teâlâ kabir azabını uzaklaştırır."
6. Peygamber
efendimizin şefâatine inanacak. Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.v.):
"Şefâatim,ümmetimden günahı büyük olanlaradır." buyurdu. Şefâati inkâr eden
sapık yoldadır. Yine bir hadîs-işerîfte Peygamber efendimiz buyurdular ki:
"Her kim bana salevât geti rirse, onun
bu salevâti kıyâmet günü bana arz edilir. Umarım ki, ben de kendisine şefâatte
bulunurum."
7. Peygamber
efendimizin (s.a.v.) mi'râcına, göklere yükselip Arş'a vardığına inanacak.
Mi'râcı inkâra kalkışıp bu husustaki âyetleri reddeden dinden çıkar. Kur'ân-ı
kerîmde mi'râc hakkında Allahü teâlâmeâlen şöyle buyuruyor: "Peygamber doğru
yoldan sapmadı. Bâtıla da inanmadı. O kendi nefsinden söylemiyor. Kur'ân sâde
bir vahiydir, ancak vahy olunur. Ona, kuvvetleri pek çok olan(Cebrâil) öğretti.
Öyle ki, görünüşü güzel olup, hemen hakîki şekli üzere doğruldu ve Cebrâil
enyüksek ufukta idi. (dünyâ semâsında idi.) Sonra Cebrâil, Hz. Peygambere
yaklaştı ve (aşağı)sarktı. Böylece Peygambere olan mesafesi, iki yay aralığı
kadar veya daha az oldu. Cebrâilvahy etti. Allah'ın kuluna vahy ettiğini, Hz.
Peygamber, mi'râcta gözü ile gördüğünü, kalbi iletekzîb etmedi. Şimdi siz
Peygamberin o görüşüne karşı, O'nunla mücâdele mi ediyorsunuz?Yemin olsun ki O,
Cebrâil'i hakîkî suretinde bir daha da (mi’râctan inerken) gördü.
Sidret-ül-müntehânın yanında gördü. Me'vâ Cenneti, Sidre'nin yanındadır. Sidre,
çepeçevre meleklerlekaplanmıştı. (Hz. Peygamber gördüğü ahvâli tam gördü de)
göz ne kaydı, ne de aştı. And olsun ki;Peygamber, Rabbinin en büyük
alâmetlerinden bir kısmını gördü." (Necm 2-18)
8. Bir mü'min kıyâmet günü hesaba çekileceğine inanmak zorundadır. Bunu inkâra
kalkışan,İslâmiyyetten ayrılmış ölür.
9. Bir mü'min, Peygamber efendimizden (s.a.v.) sonra gerek Sahâbîler, gerek ümmet
içinde sırasıyla Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'den (r.anhüm) daha
üstün kimsenin olmadığına vebunların Allah'ın Resûlünün halîfeleri olduğuna
inanacaktır.
Peygamber
efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîfte buyurdular ki: "Benden sonra bu ümmetin en
üstünü (sırasıyla) Ebû Bekr, Ömer,
Osman ve Ali'dir. Onların aleyhinde konuşmayın, haklarında hayırdan başka söz
söylemeyin ki, bedbaht olmayanınız."
10. Bir
müslüman Peygamberlerin derecelerinin, velilerin mertebelerinden üstün olduğuna
inanacak. Aksini söyleyen doğru yoldan ayrılmıştır. Çünkü veliler yüksek
derecelere, ancak Allahü teâlâya veResûlüne üstün bir itâat göstermekle
yükselebilirler. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor:
"Allaha ve Peygambere itâat edenler. İşte bunlar, Allahın kendilerine ni'met
verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve iyi kimselerle beraberdirler.
Bunlar ne güzel bir arkadaştır." (Nisa: 69).
11. İmânın iki
uzuv, ya'nî dil ve kalb ile gerçekleştiğine inanacak, imân, Allahü
teâlânınvahdaniyyetine ve Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna kalb ile
inanmak, dil ile söylemektir.Dili ile söyleyip, kalbi ile bu birliği ikrara
yanaşmayan münafıktır. İki yüzlüdür. İmân, dil ile ikrar, kalb iletasdîktir.
12. Allahü
teâlânın hiçbir varlığa benzemediğini bilecek. Çünkü Allahü teâlâ, Kur'ân-ı
kerîmdemeâlen şöyle buyuruyor: "O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi
cinsinizden çiftler yaratmıştır. O'nun misli gibi O'na benzer hiçbir şey yoktur.
O, Semidir. Bütün söylenenleri işitir.Basîrdir; bütün yapılanları görür."
(Şûrâ-11). İhlâs sûresinde ise Allahü teâlâ meâlen şöyle buyuruyor:
"De ki; O, Allahdır, tekdir, eşi ortağı yoktur.
Allah Samed'dir; her yaratığın muhtaç bulunduğu eksiksiz bir varlıktır.
Doğurmadı ve doğurulmadı da. Hiçbir şey de O'na denk olmamıştır."
13. Müslüman,
ölüm sonrası dirilmeyi kabullenecek. Diriliş gününü inkâr eden İslâmiyetin
îmânesâsını kabul etmemiş olur. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle
buyuruyor: "Sizi (babanız Â-dem'i), o arzdan (topraktan)
yarattık. Yine ölümünüzden sonra, sizi ona döndüreceğiz. Hem deondan sizi, başka
bir defa daha, çürümüş ve dağılmış bedenlerinizi toplayıp ruhlarınızı iadeederek
çıkaracağız." (Tâhâ-55).
14. Vücûddan
kan, irin, vs. aktığında abdestin bozulduğuna, yeniden abdest almak lâzım
geldiğineinanmak gerekir. İnsanın içinden dışarıya çıkan veya akan her madde ile
abdest bozulur.
15. Müslüman,
son nefesini nasıl vereceği endişesiyle Allahü teâlâdan korkmalıdır. Çünkü
hiçbirkimse, imânla mı, yoksa imânsız olarak mı gideceğini bilemez. Son nefes
korkusunu hissetmek, bütünmü'minlere farzdır. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde
meâlen şöyle buyuruyor: "Ey îmân edenler! Allahtankorkun ve herkes, yarın
için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allahtan korkun, çünküAllah bütün
yaptıklarınızdan haberdârdır." (Haşr-18).
Bir hadîs-i
kudsîde ise, Peygamber efendimiz (s.a.v.), Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu
haber verir "Kuluma iki korku ve emânı birlikte vermem. Ya'nî, dünyâda benden
korkanı, âhırette e-min kılarım, dünyâda benden emin bulunanı da, âhırette
korkuturum." Son nefes endişesi duymayan ve sonunun ne olacağı hususunda
Allahü teâlâdan korkmayan dalâlet içindedir.
16. Müslüman
pekçok günah işlese de, Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmemelidir.
Çünkü,Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesen imânsız olur. Allahü teâlâ
Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöylebuyuruyor: "Allah'ın lütfundan ümidinizi
kesmeyiniz! Çünkü Allahın lütfundan ancak kâfirlertopluluğu ümidini keter."
(Yûsuf-S?)
Müslüman bir
kimse, mü'min bir kardeşini öldürse, zina yapsa, namaz kılmaşa, oruç tutmasa ve
birçok günah işlese, İslâmiyeti inkâr etmediği sürece kesinlikle mü'min sayılır.
Bu işlediği günahlardan tövbe ederse, Allahü teâlâ tövbesine karşılık verir.
Tövbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse adaletiyle azâb eder. dilerse
rahmetiyle Cennete sokar. Kim bir mü'mine bu işlediği büyük günahlardan dolayı
kâfir dese, kendisi kâfir olur. Ayrıca, Allahü teâlâya inandıktan sonra yaptığı
günahlar, mü'mine zarar getirmez fikrini ileri süren de imânsız olur.
Allahü teâlâ,
Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Ey günah işlemekle nefslerine karşı
haddini aşmış kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allah, şirk
ve küfürden başka, dilediği kimselerden bütün günahları mağfiret buyurur.
Şüphesiz ki, O, Gafurdur; çok bağışlayıcıdır. Rahimdir, çok merhametlidir."
(Zümer53)
17. Müslüman,
imânla amelin ayrı ayrı şeyler olduğunu bilecek. Her Peygamberin kendine has birşeriati, bir yolu vardır. Fakat hiçbirinin îmânı ötekinden farklı değildir.
îmânda süreklilik şart iken, ameldebu mevzubahis değildir. Zîrâ kişinin vakit
girmeden kıldığı namaz, vakit namazı yerine geçmez. Ramazan gelmeden tuttuğu
oruç, Ramazan orucu olarak sayılmaz. Bir inançsız bütün hayır ve tâatleri
yapsamüslüman olamaz, çünkü îmân amelden önce gelir.
18. Müslüman, Münker ve Nekir adlarındaki iki meleğin, kabirde ölüyü sorguyaçekeceklerini
hakbilecek. Bunu inkâr eden Ehl-i sünnet i'tikâdından ayrılmış olur. Peygamber
efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali'ninde bulunduğu bir toplulukta Hz. Ömer'e buyurdu ki:
"Yâ Ömer! Ölünce seni dar bir mezara koyarlar.Münker ve Nekir getir. Gözleri
şimşek çakar, sesleri gök gürültüsü gibidir. O zaman ne yapacaksın?" Hz.
Ömer suâl etti ki: "Yâ Resûlallah, o zaman, şimdiki gibi aklım başımda olur mu?"
"Evet yâ Ömer" diye buyurduklarında Hz. Ömer, "Öyleyse korkmam. Allah'ın
izniyle onlara gereken cevâbı veririm" dedi.
19. İmân
eden kimse, dünyâdaki insanların beş kısma ayrıldığını bilecek. Bunlar; müşrik,
münafık,günah işlemeyen mü'min, günah işleyip hemen arkasından tövbe eden
müslüman ve tövbede ısrar etmeyen günahkâr müslümandır. Müşrik veya münâfık
olarak ölen, Cehenneme girer ve orada ebediyyenkalır. Günahsız veya tövbe etmiş
olarak vefât eden mü'min, Cennete girer ve orada ebedî kalır. Günahkâr
mü'minlere ise, Allahü teâlâ dilerse adaletiyle azâb eder, dilerse lütfuyla Cen
nete sokar.
20. Bir müslüman şunu iyi bilmelidir: Üzerinde kul hakkı olan bir kimse, hakkı bulunan
kimselerihoşnut kılmadan ve helâlleşmeden vefât ederse, âhıret gününde, Allahü
teâlâ onun iyiliklerinden haksahiblerine alacakları kadar verir.
21. Bir müslümanın, Sırat köprüsünü hak bilmesi lâzımdır! Peygamber efendimiz (s.a.v.)
bir hadîs-i şerîfte buyuruyorlar ki:
"Cenâb-ı Hak, Cehennem üzerinde kıldan ince, kılıçtan keskin, gecedenkaranlık,
yedi geçitli bir köprü yaratmıştır. Her geçit; bini çıkış, bini iniş, bini de
düz olmak üzere, yaya yürüyüşüyle üçbin yıllık yoldur. Her geçitte kul hesaba
çekilir. Birinci geçitte îmândan, ikinci geçitte namazdan, üçüncü geçitte
zekâttan, dördüncüde oruçtan, beşincide hacdan, altıncıda abdest ve gusülden,
yedincide ana- baba hakkından ve kul hakkından sorulur.Bunlara cevap verirse,
şimşekden hızlı geçer ve Cennete girer. Cevap veremezse Cehennemedüşer."
22. Mü'min
kişinin, Allahü teâlânın dilediğini yaptığını ve yapacağını bilmesi gerekir.
HükümO'nundur. Kimse O'na hükmedemez. İstediğine karar veren O'dur. Yapacağından
mes'ûl olmaz.
23. İmân
eden kimse, Allahü teâlânın bizatihi alîm ve kadir olduğunu, ilim ve kudret
sahibi bulunduğunu bilmelidir.
24. Evliyânın kerâmetine inanmak lâzımdır. Evliyânın kerâmetine inanmıyan, bid'at
sahibi sapıkolur.
Es-Sevâd-ül-a'zam kitabının sön kısmında, Hakim Semerkandî şöyle yazıyor:
"İmâm-ı Ebû Hanîfe'ye göre, îmân iki temel üzeredir. Kalb ile tasdîk, dil ile
ikrardır. Tasdik en büyük temeldir, ikrar bu tasdîkin varlığını isbâtlayan bir
delildir, îmân kesinlikle, ziyâde ve noksanlığı kabul etmez."
KAYNAKLAR
1) Mu'cem-ül-müellifîn cild-2, sh-237
2) Keşf-üz-zünûn sh-1008
2) El-A'lâm cild-1, sh-296
3) Fevâid-ül-behiyye sh-44
4) Tabakât-ül-fukaha sh-63
5) Nefehât-ül-üns sh-175
7) Es-Sevâd-ül-a'zam
8) Kıyâmet
ve Âhıret sh-242
|