TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

HAKÎM-İ SEMERKANDÎ (Radıyallahü Anh)

Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Künyesi, Ebü'l-Kâsım olup, adı İshâk bin Muhammed bin İsmâil bin İbrâhîm bin Zeyd el-Hakîm es-Semerkandî'dir. Hakim Semerkandî lakabıyla meşhûr olmuştur. Fıkıh ve kelâm ilmini, meşhûr âlim Ebû Mensûr Muhammed Mâtürîdî'den tahsil etti. Ebû Bekr Verrâk ve zamanındaki Belh evliyâsı ile sohbet etti ve onlardan tasavvuf ilmini öğrendi. Hakim Semerkandî 342 (m. 953) senesinde Muharrem ayının onuncu günü vefât etti.

Hakim Semerkandî, Abdullah bin Sehl ez-Zâhid ve Amr bin Âsım el-Mervezî'den hadîs-i şerîf dinliyerek rivâyet etmiştir. Kendisinden ise, Abdülkerîm bin Muhammed el-Fakîh es-Semerkandî hadîs-i şerîf dinleyip rivâyette bulunmuştur.

Sem'ânî, Hakim Semerkandî hakkında şöyle demiştir: "Hakim Semerkandî sâlih kullardan olup, hikmet, güzel söz, iyi ifâde hususunda örnek idi. Uzun zaman Semerkand kadılığı yaptı. Güzel ahlâk sahibi idi. Doğu ve batı illerinde ismi yayıldı. Ebü'l-Kâsım HaMm diye tanındı."

Hakim Semerkandî, birçok eser yazmıştır. Eserlerinden "es-Sevâd-ül-a'zam" diye tanınan "er-Redde âlâ eshâb-il-hevâ el-müsemmâ Kitâb es-sevâd el-a'zâm âlâ mezheb el-İmâm el-a'zam Ebû Hanîfe" adlı eseri çok meşhûrdur. Bu kitapta Ehl-i sünnet i'tikâdına ait altmışbir temel esâsı açıklamakta ve bid'at ve dalâlet fırkalarını reddetmektedir. Ayrıca es-Sahâif-ül-ilâhiyye adlı yazma eseri Mısır'daki Ezher Üniversitesi'nin kütübhânesinde mevcuttur.

Hakim Semerkandî es-Sevâd-ül-a'zam kitabına, Peygamber efendimizin (s.a.v.) şu hadîs-i şerîfini rivâyet ederek başlar: Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: "Benî İsrâil, yetmişbir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmuştur. Nasara da, yetmişiki fırkaya ayrılmıştı, Ye'mişbiri Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra, benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası kurtulur." Eshâb-ı kirâm, bu bir fırkanın kimler olduğunu sordukta, "Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir" buyurdu. O kurtulan fırka, Ehl-i sünnet vel cemâatdır ki, insanların en iyisi olan Peygamber efendimizin (s.a.v.) yoluna sarılmışlardır.

Hakîm-i Semerkandî'nin aynı eserinde; bir insanın "Ehl-i sünnet vel cemâat'den olabilmesi için, atmışbir temel esâsı kabullenmesi gerekir. Bu temel esaslardan ba'zıları şunlardır:

1. İmânında şübhesi olmayacak. Mü'min, imânında şüpheye yer vermemelidir. Çünkü Allahü teâlâKur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Mü'minler ancak o kimselerdir ki; Allaha ve Peygamberine îmân etmişlerdir, sonra îmânlarında şüpheye düşmemişlerdir." (Hucûrât-15)

2. Günahkâr olan mü'mine, günaha helâl demedikçe kâfir denmeyecek. Meselâ, bir müslümanyüzbin cana kıysa, yüzbin küp şarap içse ve bu günahlara helâl demedikçe yine mü'mindir. Birmüslümana kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.

3. Hayır ve şerrin Allahü teâlânın takdiriyle meydana geldiğine inanacak. Çünkü Cebrâil (a.s.),Peygamber efedimize (s.a.v.) îmânın ne olduğunu sorduğunda, imânın altı temel esâsını açıklamış vesonunda şöyle buyurmuştur: "İmânın altıncı şartı da, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır."

Mü'min bilmelidir ki, hiçbir şey ilâhi kaza dışında meydana gelemez ve kul Allahü teâlânın kazasının önüne geçemez. Allahü teâlânın kazâsını inkâr ve reddetmek de küfürdür.

4. Allahü teâlânın kelâmı olan Kur'ân-ı kerîm mahlûk değildir diyecek ve inanacak. Çünkü Kur'ân-ıkerîm, hakiki anlamında Allahü teâlânın sözüdür. Kurân-ı kerîm mahlûktur diyen küfre gider. Peygamberefendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: "Ümmetim üzerine bir zaman gelecek ki, o zamanba'zı kimseler Kur'ân mahlûktur (yaratılmıştır) diyecek. Aranızdan, yaşayıp da onlara yetişenolursa, kendileri ile ağız mücadelesi yapmasın, onlarla oturup kalkmasın, çünkü onlar yüceAllaha küfür etmişlerdir. Onlar Cennete gidemezler, kokusunu alamazlar."

5. Kabir azabını hak bilecek ve inanacak. Kabir hayatının varlığını Peygamber efendimiz (s.a.v.)şöyle açıklıyor: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya ateş çukurlarından bir çukurdur." "Her gece Mülk sûresini okuyandan, Allahü teâlâ kabir azabını uzaklaştırır."

6. Peygamber efendimizin şefâatine inanacak. Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.v.): "Şefâatim,ümmetimden günahı büyük olanlaradır." buyurdu. Şefâati inkâr eden sapık yoldadır. Yine bir hadîs-işerîfte Peygamber efendimiz buyurdular ki: "Her kim bana salevât geti rirse, onun bu salevâti kıyâmet günü bana arz edilir. Umarım ki, ben de kendisine şefâatte bulunurum."

7. Peygamber efendimizin (s.a.v.) mi'râcına, göklere yükselip Arş'a vardığına inanacak. Mi'râcı inkâra kalkışıp bu husustaki âyetleri reddeden dinden çıkar. Kur'ân-ı kerîmde mi'râc hakkında Allahü teâlâmeâlen şöyle buyuruyor: "Peygamber doğru yoldan sapmadı. Bâtıla da inanmadı. O kendi nefsinden söylemiyor. Kur'ân sâde bir vahiydir, ancak vahy olunur. Ona, kuvvetleri pek çok olan(Cebrâil) öğretti. Öyle ki, görünüşü güzel olup, hemen hakîki şekli üzere doğruldu ve Cebrâil enyüksek ufukta idi. (dünyâ semâsında idi.) Sonra Cebrâil, Hz. Peygambere yaklaştı ve (aşağı)sarktı. Böylece Peygambere olan mesafesi, iki yay aralığı kadar veya daha az oldu. Cebrâilvahy etti. Allah'ın kuluna vahy ettiğini, Hz. Peygamber, mi'râcta gözü ile gördüğünü, kalbi iletekzîb etmedi. Şimdi siz Peygamberin o görüşüne karşı, O'nunla mücâdele mi ediyorsunuz?Yemin olsun ki O, Cebrâil'i hakîkî suretinde bir daha da (mi’râctan inerken) gördü. Sidret-ül-müntehânın yanında gördü. Me'vâ Cenneti, Sidre'nin yanındadır. Sidre, çepeçevre meleklerlekaplanmıştı. (Hz. Peygamber gördüğü ahvâli tam gördü de) göz ne kaydı, ne de aştı. And olsun ki;Peygamber, Rabbinin en büyük alâmetlerinden bir kısmını gördü." (Necm 2-18) 

8. Bir mü'min kıyâmet günü hesaba çekileceğine inanmak zorundadır. Bunu inkâra kalkışan,İslâmiyyetten ayrılmış ölür.

9. Bir mü'min, Peygamber efendimizden (s.a.v.) sonra gerek Sahâbîler, gerek ümmet içinde sırasıyla Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'den (r.anhüm) daha üstün kimsenin olmadığına vebunların Allah'ın Resûlünün halîfeleri olduğuna inanacaktır.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîfte buyurdular ki: "Benden sonra bu ümmetin en üstünü (sırasıyla) Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali'dir. Onların aleyhinde konuşmayın, haklarında hayırdan başka söz söylemeyin ki, bedbaht olmayanınız."

10. Bir müslüman Peygamberlerin derecelerinin, velilerin mertebelerinden üstün olduğuna inanacak. Aksini söyleyen doğru yoldan ayrılmıştır. Çünkü veliler yüksek derecelere, ancak Allahü teâlâya veResûlüne üstün bir itâat göstermekle yükselebilirler. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Allaha ve Peygambere itâat edenler. İşte bunlar, Allahın kendilerine ni'met verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlar ne güzel bir arkadaştır." (Nisa: 69).

11. İmânın iki uzuv, ya'nî dil ve kalb ile gerçekleştiğine inanacak, imân, Allahü teâlânınvahdaniyyetine ve Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna kalb ile inanmak, dil ile söylemektir.Dili ile söyleyip, kalbi ile bu birliği ikrara yanaşmayan münafıktır. İki yüzlüdür. İmân, dil ile ikrar, kalb iletasdîktir.

12. Allahü teâlânın hiçbir varlığa benzemediğini bilecek. Çünkü Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmdemeâlen şöyle buyuruyor: "O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi cinsinizden çiftler yaratmıştır. O'nun misli gibi O'na benzer hiçbir şey yoktur. O, Semidir. Bütün söylenenleri işitir.Basîrdir; bütün yapılanları görür." (Şûrâ-11). İhlâs sûresinde ise Allahü teâlâ meâlen şöyle buyuruyor: "De ki; O, Allahdır, tekdir, eşi ortağı yoktur. Allah Samed'dir; her yaratığın muhtaç bulunduğu eksiksiz bir varlıktır. Doğurmadı ve doğurulmadı da. Hiçbir şey de O'na denk olmamıştır."

13. Müslüman, ölüm sonrası dirilmeyi kabullenecek. Diriliş gününü inkâr eden İslâmiyetin îmânesâsını kabul etmemiş olur. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Sizi (babanız Â-dem'i), o arzdan (topraktan) yarattık. Yine ölümünüzden sonra, sizi ona döndüreceğiz. Hem deondan sizi, başka bir defa daha, çürümüş ve dağılmış bedenlerinizi toplayıp ruhlarınızı iadeederek çıkaracağız." (Tâhâ-55).

14. Vücûddan kan, irin, vs. aktığında abdestin bozulduğuna, yeniden abdest almak lâzım geldiğineinanmak gerekir. İnsanın içinden dışarıya çıkan veya akan her madde ile abdest bozulur.

15. Müslüman, son nefesini nasıl vereceği endişesiyle Allahü teâlâdan korkmalıdır. Çünkü hiçbirkimse, imânla mı, yoksa imânsız olarak mı gideceğini bilemez. Son nefes korkusunu hissetmek, bütünmü'minlere farzdır. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Ey îmân edenler! Allahtankorkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allahtan korkun, çünküAllah bütün yaptıklarınızdan haberdârdır." (Haşr-18).

Bir hadîs-i kudsîde ise, Peygamber efendimiz (s.a.v.), Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu haber verir "Kuluma iki korku ve emânı birlikte vermem. Ya'nî, dünyâda benden korkanı, âhırette e-min kılarım, dünyâda benden emin bulunanı da, âhırette korkuturum." Son nefes endişesi duymayan ve sonunun ne olacağı hususunda Allahü teâlâdan korkmayan dalâlet içindedir.

16. Müslüman pekçok günah işlese de, Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Çünkü,Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesen imânsız olur. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöylebuyuruyor: "Allah'ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allahın lütfundan ancak kâfirlertopluluğu ümidini keter." (Yûsuf-S?)

Müslüman bir kimse, mü'min bir kardeşini öldürse, zina yapsa, namaz kılmaşa, oruç tutmasa ve birçok günah işlese, İslâmiyeti inkâr etmediği sürece kesinlikle mü'min sayılır. Bu işlediği günahlardan tövbe ederse, Allahü teâlâ tövbesine karşılık verir. Tövbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse adaletiyle azâb eder. dilerse rahmetiyle Cennete sokar. Kim bir mü'mine bu işlediği büyük günahlardan dolayı kâfir dese, kendisi kâfir olur. Ayrıca, Allahü teâlâya inandıktan sonra yaptığı günahlar, mü'mine zarar getirmez fikrini ileri süren de imânsız olur.

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: "Ey günah işlemekle nefslerine karşı haddini aşmış kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allah, şirk ve küfürden başka, dilediği kimselerden bütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz ki, O, Gafurdur; çok bağışlayıcıdır. Rahimdir, çok merhametlidir." (Zümer53)

17. Müslüman, imânla amelin ayrı ayrı şeyler olduğunu bilecek. Her Peygamberin kendine has birşeriati, bir yolu vardır. Fakat hiçbirinin îmânı ötekinden farklı değildir. îmânda süreklilik şart iken, ameldebu mevzubahis değildir. Zîrâ kişinin vakit girmeden kıldığı namaz, vakit namazı yerine geçmez. Ramazan gelmeden tuttuğu oruç, Ramazan orucu olarak sayılmaz. Bir inançsız bütün hayır ve tâatleri yapsamüslüman olamaz, çünkü îmân amelden önce gelir.

18. Müslüman, Münker ve Nekir adlarındaki iki meleğin, kabirde ölüyü sorguyaçekeceklerini hakbilecek. Bunu inkâr eden Ehl-i sünnet i'tikâdından ayrılmış olur. Peygamber efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali'ninde bulunduğu bir toplulukta Hz. Ömer'e buyurdu ki: "Yâ Ömer! Ölünce seni dar bir mezara koyarlar.Münker ve Nekir getir. Gözleri şimşek çakar, sesleri gök gürültüsü gibidir. O zaman ne yapacaksın?" Hz. Ömer suâl etti ki: "Yâ Resûlallah, o zaman, şimdiki gibi aklım başımda olur mu?" "Evet yâ Ömer" diye buyurduklarında Hz. Ömer, "Öyleyse korkmam. Allah'ın izniyle onlara gereken cevâbı veririm" dedi.

19. İmân eden kimse, dünyâdaki insanların beş kısma ayrıldığını bilecek. Bunlar; müşrik, münafık,günah işlemeyen mü'min, günah işleyip hemen arkasından tövbe eden müslüman ve tövbede ısrar etmeyen günahkâr müslümandır. Müşrik veya münâfık olarak ölen, Cehenneme girer ve orada ebediyyenkalır. Günahsız veya tövbe etmiş olarak vefât eden mü'min, Cennete girer ve orada ebedî kalır. Günahkâr mü'minlere ise, Allahü teâlâ dilerse adaletiyle azâb eder, dilerse lütfuyla Cen nete sokar.

20. Bir müslüman şunu iyi bilmelidir: Üzerinde kul hakkı olan bir kimse, hakkı bulunan kimselerihoşnut kılmadan ve helâlleşmeden vefât ederse, âhıret gününde, Allahü teâlâ onun iyiliklerinden haksahiblerine alacakları kadar verir.

21. Bir müslümanın, Sırat köprüsünü hak bilmesi lâzımdır! Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte buyuruyorlar ki: "Cenâb-ı Hak, Cehennem üzerinde kıldan ince, kılıçtan keskin, gecedenkaranlık, yedi geçitli bir köprü yaratmıştır. Her geçit; bini çıkış, bini iniş, bini de düz olmak üzere, yaya yürüyüşüyle üçbin yıllık yoldur. Her geçitte kul hesaba çekilir. Birinci geçitte îmândan, ikinci geçitte namazdan, üçüncü geçitte zekâttan, dördüncüde oruçtan, beşincide hacdan, altıncıda abdest ve gusülden, yedincide ana- baba hakkından ve kul hakkından sorulur.Bunlara cevap verirse, şimşekden hızlı geçer ve Cennete girer. Cevap veremezse Cehennemedüşer."

22. Mü'min kişinin, Allahü teâlânın dilediğini yaptığını ve yapacağını bilmesi gerekir. HükümO'nundur. Kimse O'na hükmedemez. İstediğine karar veren O'dur. Yapacağından mes'ûl olmaz.

23. İmân eden kimse, Allahü teâlânın bizatihi alîm ve kadir olduğunu, ilim ve kudret sahibi bulunduğunu bilmelidir.

24. Evliyânın kerâmetine inanmak lâzımdır. Evliyânın kerâmetine inanmıyan, bid'at sahibi sapıkolur.

Es-Sevâd-ül-a'zam kitabının sön kısmında, Hakim Semerkandî şöyle yazıyor: "İmâm-ı Ebû Hanîfe'ye göre, îmân iki temel üzeredir. Kalb ile tasdîk, dil ile ikrardır. Tasdik en büyük temeldir, ikrar bu tasdîkin varlığını isbâtlayan bir delildir, îmân kesinlikle, ziyâde ve noksanlığı kabul etmez."

 

KAYNAKLAR

1) Mu'cem-ül-müellifîn cild-2, sh-237

2) Keşf-üz-zünûn sh-1008

2) El-A'lâm cild-1, sh-296

3) Fevâid-ül-behiyye sh-44

4) Tabakât-ül-fukaha sh-63

5) Nefehât-ül-üns sh-175

7) Es-Sevâd-ül-a'zam

8) Kıyâmet ve Âhıret sh-242

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider