Şâfiî mezhebi
fıkıh âlimlerinin en büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Abdullah bin
Muhammed el-Mervezî el-Fâşânî olup, künyesi Ebû Zeyd'dir. 301 (m. 913) senesinde
Merv'in köylerinden Fâşân'da doğdu. 371 (m. 981) Receb-i şerîfin 13. Perşembe
günü Merv şehrinde vefât etti.
Haram ve
şüpheli şeylerden çok sakınırdı. Dünyâya hiç düşkün değildi. Gençliğinde çok
fakîr olduğundan, soğuk kış günlerini paltosuz geçirirdi. Bu kadar sıkıntıya
rağmen, ilim öğrenmek için; Irak, Şam ve Mekke'ye gitti. Muhammed bin Abdullah
es-Sa'dî, Ebû İshâk el-Mervezî, Ömer bin Allek el-Mervezî, Ebü'l-Abbâs
ed-Degavlî, Muhammed el-Münkedirî ve başka büyük zâtlarla görüşüp sohbet etti.
Mekke-i mükerremede Muhammed bin Yûsuf el-Ferebrî'den Sahîh-i Buhârî'yi dinledi.
Heysem bin Ahmed es-Sabbağ, Abdülvâhid bin Mişmâs, Abdülvehhâb el-Meydânî, Ebû
Abdullah el-Hakîm, Ebû Abdurrahmân es-Sülemî, Ebû Bekr el-Berkânî, Muhammed bin
Ahmed el-Mehâmilî, Ebü'l-Hasen Dâre Kutnî, Ebû Muhammed Abdullah bin İbrâhîm ve
başka birçok âlimlere ders verip, onları yetiştirdi.
Ebû Zeyd
el-Mervezî'nin (r.a.); aklı, fehmi, hâfızası çok kuvvetli olup, Şâfiî mezhebinin
inceliklerine vâkıf idi. Zamanının bir tanesi olup, o zamanda bulunan bütün
tâlibler (dîni öğrenmek istiyenler) kendisinden istifâde etmişlerdir. Dînin
emirlerine uymaktaki hassasiyeti, ilim, edeb ve fazîletlerinin çokluğu
konusunda, zamanındaki insanların ittifakı vardı. Ebû Bekrî el-Bezzâz diyor ki:
"Ebû Zeyd el-Mervezî ile beraber Nişâbûr'dan Mekke-i mükerremeye gittik. Beraber
olduğumuz müddet içerisinde, kendisini yakından tâkib ettim. Edebe uygun olmayan
bir hâlini görmedim. Beraber olduğumuz müddetçe, meleklerin, onun bir hatâsını
tesbit edip günah yazmış olduklarını zannetmiyorum."
Mekke-i
mükerremede, Kâ'be yakınında yedi sene kaldı. Makâm-ı İbrâhîm ve civarında
bulunur, i-lim öğretirdi. Hiç kimsenin ayıbını, husûsî hâlini araştırmaz ve
bilmek istemezdi.
Ebû Zeyd
el-Mervezî şöyle anlattı. "Mekke'de yedi sene geçtikten sonra, memleketim olan
Merv'e dönmeye karar verdim. Fakat, mesafe çok uzak, yol meşakkatli, yaşım da
çok ilerlemiş olduğundan, bu yolu nasıl alacağım endişesinde iken uyuyuverdim.
Rü'yâmda Peygamber efendimizi gördüm. Mescid-i harâmın ortasında oturuyorlardı.
Yanında bir genç vardı. Ben, Peygamber efendimize durumumu arz edince, yanındaki
gence iltifat edip, "Yâ Cebrâil! Vatanına gidinceye kadar buna arkadaş ol!"
buyurdu. O zaman Resûlullah efendimizin yanında bulunan zâtın, bir genç
suretinde, Cebrâil aleyhisselâm olduğunu anladım. Herhangi bir sıkıntı ve yol
meşakkati görmeden, bir ânda Merv'e vâsıl oldum."
Buyurdu ki:
"Kim, zor işleri yapmaktan çekinir, boş kalmayı isterse, hiç olmazsa hafif işler
yapsın, yine de boş kalmasın."
"Allahü teâlâ,
âhırette mü'minlere vereceği iki ni'metin benzerini, dünyâda iken onlara ihsan
etmiştir: Birincisi; Cennette bulunmak ni'metinin benzeri olarak, dünyâda iken
mescidlerde oturmak ni'metini verdi. İkincisi; Cennette dîdârını görmek
ni'metinin benzeri olarak, dünyâda iken, mü'min kardeşlerinin yüzlerine
muhabbetle bakmak ni'metini verdi."
KAYNAKLAR
1) Tabakât-üş-Şâfiiyye cild-3, sh-71
2) Târih-i Bağdâd cild-1, sh-314
3) Şezerât-üz-zeheb cild-3, sh-76
4) Vefeyât-ül-a'yân cild-4, sh-208
5) Tabakât-üs-sûfiyye sh-303, 305
|