İran'da yetişen
evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ali bin Ca'fer Dâvûd olup, künyesi, Ebü'l-Hüseyn
eş-Şirvânî es-Sagîr'dir. Hicrî dördüncü asrın ortalarında vefât etti. İlim
öğrenmek için çok yerleri dolaştı. Mısır'da yerleşti. Sonra Mekke-i mükerremeye
gitti. Vefâtına kadar orada ikâmet etti. Ömrünün sonlarına doğru felç oldu. Eli
ayağı tutmaz, ayağa kalkamazdı. Fakat, müezzinin namaz için ikâmet okumaya
başladığı andan, namazını bitirdiği âna kadar olan zamanda ve sohbet esnasında
çok sağlam olur, hiçbir şeyi kalmazdı. Bu zamanlar hâricinde ise, yine felçli
hâle dönerdi.
Vefât ettiğinde
124 yaşlarında idi. Şirvânî-i Kebîr, Muâz-ı Mısrî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî,
Kettânî ve başka bir çok büyük zâtlarla görüşüp sohbet etti. Kendilerinden ilim
öğrendi. Kendisinden de bir çok kimseler ilim öğrenip istifâde etmişlerdir.
Zamanında bulunan evliyânın önde gelenlerinden olup, Mekke-i mükerremede,
Harem-i şerîfin imâmı idi. Üstâd-ı Ammû ve pek çok zâtlar kendisiyle görüşüp,
sohbetlerinde bulunurlar ve bununla iftihar ederlerdi.
Kendisine
"Tasavvuf nedir?" diye sordular. "Hakîkî din âlimlerinden birine bağlanıp, ona
teslim olmak. Onun feyz ve bereketlerinden istifâde etmek. Kimseye karışmayıp,
kendi hâlinde insanlardan ayrı yaşamaktır" buyurdu. Birgün buyurdu ki; "Sıddîkların,
yükseldikçe istedikleri bir şey vardır ki, o da riyaset muhabbetidir." Sa'îd-i
Fergânî (r.a.) buyurdu ki, "Buradaki "riyaset muhabbeti" insanların başına
geçmek arzusu değildir. Zâten, evliyâlık yolunda bulunmanın ilk şartı, bunu terk
etmektir. Nerede kaldı ki, en sonda hâsıl olan şey "riyaset muhabbeti" olsun. Bu
ifâdeden murâd; Allahü teâlânın indinde, evliyâyı sevenler için şefâat makamı
taleb etmektir."
Ebü'l-Hüseyn
hazretlerinin, evliyâya olan muhabbet ve bağlılığı pek ziyâde idi. "Eğer imkânım
ve ayaklarım sağlam olsaydı, evliyâya muhabbeti olanları ziyâret etmek için,
Horasan'a kadar giderdim" sözünü sık sık söylerdi.
Ebü'l-Hüseyn
eş-Şirvânî es-Sagîr (r.a.) buyurdu ki:
"İzzet ve
şerefi, Allahü teâlânın dînine uygun olmayan hâllerde arayan kimseyi, Allahü
teâlâ, hor, hakîr ve zelîl eder.
"Dîne uymakta
gevşek davrananlarla beraber olmaktan, son derece sakınmalıdır. Onlar, insanın
felâketine sebep olurlar."
"Fakîrler dünyâ
ve âhırette her bakımdan rahattırlar."
"Tasavvuf
yolunda bulunmak; gönül, kalb hâlidir. Dil ile ba'zı şeyleri söylemek kâfi
değildir."
"Ba'zı kimseler
vardır ki velîdirler. büyük zâtlar bu kimselere bakınca, tasavvuftaki
makamlarını görürler. O kimsenin ise, bunların hiç birinden haberi olmaz."
"Velî, içinde
bulunduğu ânı değerlendirmek için çırpınır. Diğer vakitleri kıymetlendirmek için
çalışsa, içinde bulunduğu vakti harcamış olur. İleriki vakte kavuşacağı da,
zâten belli değildir. Bunun için gerçek velî, her an, içinde bulunduğu ânı
değerlendirir. Böylece bütün ömrü kıymetli olur."
"Bir kimsenin
ihtiyâcından fazla bir ceketi olsa, başka biri bu cekete hakîkaten muhtaç olsa
ve bu kimse de, ceketi o ihtiyâç sahibine vermekten çekinse, o kimse bu cekete
muhtaç duruma düşer."
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-üns
terc. sh-313
|