TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

EBÜ'L-HAYR HABEŞÎ (Radıyallahü Anh)

Mekke'de yaşamış, Allahü teâlânın sevgili kullarından. Künyesi, Ebü'l-Hayr olup, Tâvûs-ul-Haremeyn de lakabıdır. Kendisine Habeşî nisbet edilmiş, Ebü'l-Hayr Habeşî diye meşhûr olmuştur. Gençliğinde, Gürcan'ın ileri gelenlerinden birinin kölesi idi. Efendisi onu âzâd edince, oradan ayrıldı. Ziyâretine gittiği bir büyüğün işareti üzerine Mekke'ye göçtü. Orada yerleşip, altmış sene Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede ikâmet etti. 383 (m. 993) yılında Güney İran'da Horasan ile Fâris bölgeleri arasında bulunan, zamanın ilim merkezlerinden Ebrikûh'ta vefât edip, oraya defn edildi.

Bir kula köle iken, asıl efendisini hiçbir zaman unutmayan Ebü'l-Hayr Habeşî hazretleri, devamlı Allahü teâlâya kulluk ile meşgul olurdu. Efendisi her zaman bir arzusu olup olmadığını sorar, kendisinden birşeyler istemesini arzu ederdi. Âmâ o, hiç birşey istemezdi. Birgün ille de istemesi için sıkıştırınca, "Eğer istersen, beni Allahü teâlânın rızâsı için âzâd eyle" buyurdu. Efendisi, "Yıllardır, efendi sen, köle benim. Seni ben çok önceden âzâd etmiştim" dedi. Bunun üzerine oradan ayrılıp Bağdâd'a vardı. Büyüklerden birini ziyâret arzusuyla gittiğinde, onun son nefesini vermek üzere olduğunu gördü. Selâmını alan o büyük zât, "Ey Ebü'l-Hayr! Sana hasret kalmıştık. Senin Hicaz'da müşerref olacağın bir lakabın vardır, aradığını orada bulursun" buyurdu. Bunun üzerine Mekke'ye gidip, yıllarca orada kaldı. Mekke'de bulunduğu zaman zarfında, oranın büyüklerinden istifâde etti. İnsanların Allaha karşı vazifelerini yapmalarını ister, onlara tatlı dille nasîhatlerde bulunurdu. Cömertlikte eşi yoktu. Kendisi kimseden birşey istemez, hacetini Allahü teâlâdan beklerdi. Şeyh Ammû ve Şeyh Abbâs, onu görmekle şereflendikleri için övünürlerdi.

Biri Mescid-i harâma gelip, "Cömert dedikleri kimseler nerededir?" dedi. Sofileri işaret edip, "Cömert denen kişiler bunlar mıdır?" diye sordu. Bir müddet sonra Ebü'l-Hayr Habeşî hazretleri kapıdan girdi. Kızgınlığı yüzünden belli oluyordu. "Civanmertleri soran kimdir? Cömert olan cömertleri görür" buyurdu.

Dostları anlatır: Resûlullahın (s.a.v.) kabr-i şerîfine gittiğinde, "Esselâmü aleyküm, yâ Resûlessekâleyn" derdi. Peygamberimiz (s.a.v.) her zaman "Ve aleykesselâm, yâ Tâvûs-ul-Haremeyn" diye cevap buyururlardı.

Kendisi anlatır: "Altmış sene Mekke ve Medine'de oturdum. Çok sıkıntılar çektim. Ne zaman bir kimseden birşey istemeyi düşünsem, gâibten bir ses: "Bize secde ettiğin yüzü, başkalarının önünde küçük düşürmekten utanmaz mısın?" der ve beni vaz geçirirdi.

"Kendisini dünyâdan âzâd etmiş olanlara hizmet etmeye nefsini mecbur hisseden kimse, azat olmuştur. Yiğit, kendi nefsi için alçalmayan ve başkalarını küçük görmeyendir, iyilik, âzâd olanların ticâretidir. Tevazu da onun faydasıdır" buyururdu.

 

KAYNAKLAR

1) Nefehât-ül-üns sh-260

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider