TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

4.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

EBÜ'L-FADL-I SERAHSÎ (Radıyallahü Anh)

Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Hasen es-Serahsî olup künyesi Ebü'l-Fadl'dır. Serahslı olduğu için Serahsî denmiştir. Zamanında bulunanların içinde, harâmlardan veşüphelilerden sakınmakta, çok ibâdet etmekte en önde gelenlerden idi. Ebû Nasr-i Serrâc'ıntalebesi, Ebû Sa'îd Ebü'l-Hayr'ın üstadı idi. Allahü teâlâ için olan aşk ve muhabbette, Allahü teâlâyı tanımakta pek ileri idi. Talebeleri terbiye edip yetiştirmekteki mehâreti çok fazla idi. Talebelerinin en büyüklerinden Ebû Sa'îd Ebü'l-Hayr'a "Bu kadar yüksek derecelere nasıl kavuştunuz?" diye sorulunca, "Bir derenin kenarında yürüyordum. Hocam Ebü'l-Fadl-ı Serahsî de karşıdan karşıya geçiyordu. Bir ara gözleri bana isabet etti. İşte neye kavuştuysam, hocamın bu nazarı sebebiyledir" dedi. Ebü'l-Fadl-ı Serahsî (r.a.) herkesin kendisine himmet ve muhabbet ettiği, herkese karşı merhametli, eli açık, çok cömert, latif, tatlı bir zat olup, kerâmetleri ve kıymetli sözleri meşhûrdur. Hayatında olduğu gibi vefâtından sonra da feyz vermesi kesilmemiştir. Ebû Sa'îd Ebü'l-Hayr'da, ne zaman bir darlık, güç bir hal hasıl olsa, hemen hocası Ebü'l-Fadl'ın kabrini ziyâret eder, onun hürmetine Allahü teâlâdan isterdi. Böylece o hâllerden kurtulur, talebelerine de böyle yapmalarını tavsiye ederdi.

Ebü'l-Fadl-ı Serahsî (r.a.) sıkıntılara sabreder, hiç kimseye şikâyette bulunmazdı. Halini Allahü teâlâya arz eder, duâları kabul olurdu. Kendisini tanıyan ve sevenlerden birisi söyle anlatıyor: "Dut yaprağı toplamak için, dut ağacına çıkmıştım. Ebü'l-Fadl (r.a.) oradan geçiyordu. Ağacın altına gelince durdu. Etrafta kimse yoktu. Beni de görmüyordu. Ellerini açıp "Ya Rabbi! Ma'lûmundur ki, bir senedir cebime para girmemiştir. Saçımı tıraş ettirebilmem için de para icab ediyor" dedi. O anda hayretler içinde kaldım. Çünkü, o sözünü bitirir bitirmez, üzerinde bulunduğum dut ağacı olduğu gibi altın oluvermişti. Bunu görünce, "Sübhanallah! Ya Rabbi! Senin ihsânın, ne boldur ki, az bir şey istiyene, binlerce kat fazlasıyla veriyorsun. Halbuki benim gönlüm onda değildir" dedi. Bundan sonra dut ağacı tekrar eski haline döndü."

Ebü'l-Fadl-ı Serahsî (r.a.), yolunda çok yüksek olmakla beraber, tefsîr ve diğer ilimlerde de alim i-di. Kendisine birisi gelerek "(O, onları sever, onlar da O'nu) (Maide-54) âyetinin tefsîrini sizden dinlemek dedi. "Peki, akşam olunca gel" buyurdu. O kimse akşam olunca geldi. Ebü'l-Fadl (r.a.), sabaha kadar bu âyet-i kerîmenin yediyüz ayrı tefsîrini söyledi. Hiç birini de tekrar etmedi. Ya'nî hep ayrı ayrı tefsîrini anlattı.

Nakledilir ki; Ebü'l-Fadl'ın (r.a.) vefât yaklaşınca kendisine, "Sizi nereye defn edelim?" diye sordular. Cevap vermedi. "Sizi, evliyâdan bir çoğunun bulunduğu falan kabristana defn edelim?" dediklerinde "Beni oraya defn etmeyin. Orada büyük zâtlar bulunmaktadır. Ben kendimi onların yanına layık görmüyorum. Şu tepede, günahı, isyanı açık olanların bulunduğu bir kabristan vardır. Beni oraya defn edin. Ben kendimi oraya layık görüyorum" buyurdu. Vefâtından sonra, tabutunun üzerine yanlışlıkla başkasına ait olan bir örtü örttüler. Cenâze namazı kılınmadan, mescidin kapısı açıldı. Kendisini göremedikleri bir kimse, "Sahibi bilinmeyen, kime ait olduğu belli olmayan örtüyü örtmek uygun değildir" dedi. Bunun üzerine, tabutun üzerinden o örtüyü kaldırdılar.

Ebü'l-Fadl-i Serahsî (r.a.) buyurdu ki: "Mazi artık geçti. O ancak ibret almak için düşünülebilir. Geleceğe bel bağlanamaz. Çünkü bundan sonra yaşıyacağımız belli değildir. O halde, kendisine itibâr edilecek olan fırsat zaman, içinde bulunulan zamandır. Biz ona sahibiz, ne yapabilirsek şimdi yapabiliriz. O da geçip gitmektedir. Ya'nî kaybedilecek zaman yoktur."

"Kulluğun esâsı iki şeydir. Her an Allahü teâlâya muhtâc olduğunu yakînen bilmek ve Muhammed aleyhisselâma tam tâbi olmaktır."

 

KAYNAKLAR

1) Tezkiret-ül-evliyâ cild-2, sh-283

2) Nefehât-ül-üns sh-324

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider