TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

3.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

ABDULLAH BİN MUHAMMED MÜRTEİŞ (Radıyallahü Anh)

Irak âlimlerinin en büyüklerinden ve imamlarından. İsmi, Abdullah bin Muhammed Mürteiş en-Nişâbûrî olup, künyesi, Ebû Muhammed'dir. Mürteiş diye tanınır. Aslen Nişâbûr'un Hîre nâmıyle meşhûr mahallesinden olup Bağdâd'da yerleşti. Şunûziyye mescidinde ikâmet ederdi. 328 (m. 939)'da orada i vefât etti.

Ebû Hafs-ı Haddâd'ın talebelerindendir. Ayrıca Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Osman el-Haddâd ve başka büyük zâtlarla görüşüp sohbet etti. Kısa zamanda yetişip Irak'da zamanının bir tanesi oldu. Dünyâya düşkün olmaması, harâm ve şüphelilerden çok sakınması onun bariz vasıflarıydı. Büyükler yoluna girip, bu yolda ilerlemesine sebeb olan hâdiseyi kendisi şöyle anlatır: "Babam, bulunduğumuz yerin eşrafından, ileri gelenlerinden idi. Birgün evimizin önünde otururken yanıma bir genç geldi. Sırtında hırka, başında eski bir külah vardı. Fasîh (açık) bir lisân ile benden bir şey istedi. Ben "Sapasağlam bir genç olsun da, utanmadan dilencilik yapsın, olacak şey değil" diye düşündüm ve kendisine hiç cevap vermedim. Bana sertçe "Kalbine gelen şeyden, Allahü teâlâya sığınırım" dedi. Bunu duyunca çok korktum ve kendimden geçerek yere düştüm. Evimizde bulunan hizmetçilerden birisi benim bu hâlimi görüp yanıma gelmiş. Kendime geldiğimde, başımı dizine koyup, beni ayıltmaya çalışıyordu. Herkes etrafıma toplanmıştı. O gencin gitmiş olduğunu öğrendim. Çok üzüldüm ve yaptığıma çok pişman oldum. O gün böyle geçti. Gece olunca bu dert ve elem ile uyudum. Rü'yâmda Hz. Ali'yi gördüm. O genç de yanında idi. Bana "Keski öyle düşünmeseydin ve buna bir şeyler verseydin. Allah rızâsı için hiç bir şey vermeyeni Allahü teâlâ sevmez" buyurdu. Sabah olunca kendime ait ne varsa, hepsini, Allah rızâsı için ihtiyâcı o-lanlara dağıtıp, sefere çıktım. Bağdâd'a gelip ilim öğrenmeye başladım. Onbeş sene sonra babamın vefât ettiğini haber alıp, Nişâbûr'a geldim. Babamdan bana çok büyük servet kalmıştı. Onu da Allah rızâsı için dağıtıp Bağdâd'a döndüm. O gencin, o bakışı hâlâ gözümün önünde. Devamlı üzülüp, pişman oluyorum." Vefât edinceye kadar da bu üzüntünün böyle devam ettiği bildirildi.

Ebû Hafs-ı Haddâd (r.a.), talebesi Muhammed Mürteiş'e (r.a.) seyahat etmesini söylemişti. O da, hocasının bu arzusuna uygun olarak, ilim öğrenmek için her sene yüzlerce kilometre yol yürür, uğradığı bir şehirde on günden fazla kalmazdı. Bir gün Rakka'ya geldi. İbrâhim-i Kassâr, kendisine bir tabakta üzüm ve ekmek gönderdi. Verilen hediyelere karşı, hediye ile cevap verdiği için kaftanını sattı, İbrâhîm-i Kassâr'a ba'zı hediyeler alıp gönderdi.

Sâlihlerden bir zât şöyle anlatıyor: Bağdâd'da bulunuyordum Hacca gitmek arzusunda idim. "Muhammed Mürteiş bana bir aba ve onbeş gümüş hediye etse, abayı giyerim, gümüşlerle de kova, ip ve nalın alırım. Yolda sıkıntı çekmem" diye düşündüm. O anda kapı çalındı. Açtım. Ebû Muhammed Mürteiş (r.a.) elinde bir aba ile karşımda duruyordu. Bana, abayı ve onbeş gümüş verip, "Bunları al!" buyurdu. Ben almak istemedim. "Al ve beni üzme. Bunlar senin istemiş olduğun şeylerdir" buyurdu.

Ebû Muhammed Mürteiş'e (r.a.) sordular: "Filân kimse su üzerinde yürüyor. Ne dersiniz?" "Allahü teâlânın yardımı ile nefsinin arzularına uymayan kimse, havada uçandan ve su üzerinde yürüyenden daha üstündür" buyurdu.

Kendisinden nasîhat istiyenlere "Size nasîhat vermeye benden daha münâsib ve benden daha hayırlı olanlara gidiniz. Böylece beni de, sizlerden çok daha hayırlı olan Rabbimle beraber bırakmış o-lursunuz ve ben de hep O'nunla meşgul olurum" buyurdu.

Bir sene Ramazân-ı şerîfin son on günü câmide i'tikâfa başladı. Bir kaç gün sonra i'tikâfı bırakıp dışarı çıktı. Sebebini soranlara "Ba'zı kimselerin riya ile gösteriş ile ibâdet yaptıklarını, Kur'ân-ı kerîm okuduklarını gördüm. Onlara gelecek olan belânın içinde bulunmamak için, korkup dışarı çıktım," buyurdu.

Vefâtı yaklaşıp hastalığı artınca yanında bulunanlara, on dirhem borcu olduğunu, elbiselerini satmak suretiyle bu borcunu ödemelerini vasiyyet etti ve buyurdu ki, "Allahü teâlâya bana şu üç şeyi nasîb etmesi için duâ etmiştim: Birincisi, hiç bir dünyâlığa sahip olmayarak, fakîrlik içerisinde vefât etmem, ikincisi; Şunûziyye mescidinde vefât etmem ve üçüncüsü de vefâtım esnasında, yanımda Allahü teâlânın kendilerini sevdiği kimselerin bulunması. Elhamdülillah şu anda bunların üçü de var" buyurdu ve biraz sonra ruhunu teslim etti.

Muhammed Mürteiş (r.a.) buyurdu ki: "Tasavvuf, güzel ahlâktır."

"Kul, Allahü teâlânın sevgisini, Allahü teâlânın sevmediklerine düşman olmakla kazanır. Allahü teâlânın sevmedikleri ise, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerin hepsidir."

"Kalbin, Allahü teâlâdan ve O'nun dostlarından başkasına meyletmesi, o kalbin hasta olduğuna i-şarettir."

"Sebeblere yapışmak, fakat bu durum, o sebeblerin ve her şeyin yaratıcısı olan Allahü teâlâya i'timad ve tevekkül etmeye mâni olmamalıdır."

"Bütün işlerin neticesinin sıhhatli ve fâideli olabilmesi için iki şart vardır. Sabır ve ihlâs."

"İrâde, nefsin arzularına muhalefet edip, onu Allahü teâlânın emirlerine yöneltmek ve kendisi için Allahü teâlânın takdir ettiğine râzı olmaktır.

"Kul, muhabbet makamına, Allahü teâlânın dostlarını sevmek ve Allahü teâlâya düşman olanlara düşmanlık etmekle kavuşur."

"Amellerin en üstünü; doğru amel işlemek, sünnet üzere hizmete devam etmektir." "Kalbin Allahü teâlâdan başkasına meyletmesi, Allahü teâlânın azabını çabuklaştırır."

"Yaptığı amellerin, kendisini Cehennem azabından kurtarıp, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturacağını zanneden kimse, çok büyük hatâ etmiştir. Allahü teâlânın fadlı ve ihsanı ile kurtulabileceğini düşünen kimseyi, Allahü teâlâ rızâ makamlarının en sonuna ulaştırır. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Yûnus sûresi 58. âyet-i kerîmesinde buyuruyor ki, (De ki: Allahü teâlânın insaniyle ve rahmetiyle ancak bununla ferahlansınlar. Bu, onların toplamakta olduklarından (dünyâ menfaatinden) daha hayırlıdır)."

"Allahü teâlâyı Rab olarak tanı. O'nu bir olarak ikrar et ve O'na niçbir şeyi ortak koşma. Tevhidin esâsı bu üç şeydir."

"Allahü teâlânın, senin rızkına kefil olduğuna i'timâd et ve sana emrettiği ibâdetleri yapmaya çalış! Böyle yaparsan, evliyâdan olursun."

 

KAYNAKLAR

1) Hilyet-ül-evliyâ cild-10, sh-355

2) Tabakât-üs-sûfiyye sh-349

3) Nefehât-ül-üns sh-252

4) Tezkiret-ül-evliyâ cild-2, sh-72

5) Sıfât-üs-safve cild-2, sh-261

6) Şezerât-üz-zeheb cild-2, sh-317

7) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh-105

8) Târîh-i Bağdâd cild-7, sh-221

9) Risâle-i Kuşeyrî sh-150

10) Fâideli Bilgiler sh-167

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider