TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

3.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

YAHYÂ BİN SELLÂM EL-BASRÎ (Radıyallahü Anh)

Tebe-i tâbiîn devrinde yetişen tefsîr, fıkıh, hadîs ve lügat âlimlerinden. İsmi, Yahyâ bin Sellâm bin Ebî Sa'lebe el-Basrî'dir. Künyesi, "Ebû Zekeriyyâ"dır. 124 (m. 742) senesinde Kûfe'de doğdu. Babası ile birlikte Basra'ya gitti. Orada yetişip ilim öğrendi. Buraya nisbetle kendisine "Basrî" denildi. Bilâhare Mısır'a gitti. Oradan Afrika'ya (Kâyravân'a) geçti ve orasını vatan edinip yerleşti, ömrünün sonuna doğru hacca gitti. Hacdan dönüşünde, 200 (m. 810) senesinde Mısır'da (Fustat'ta) vefât etti.

Yahyâ bin Sellâm, Tâbiînden yirmiye yakın kimse ile görüşüp sohbetlerinde bulundu. Onlardan tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerine ait çok şeyler öğrendi. Onlar da kendisinden ilim aldılar. O; Hammâd bin Seleme, Hasen-i Basrî, Hasen bin Dînâr, Hemmâm bin Yahyâ, Sa'îd bin Arûbe ve daha başka âlimlerden ilim alıp rivâyetlerde bulundu. Kendisinden de, Mısır'da Abdullah bin Vehb ve ilimde onun dengi olan daha başka âlimler ilim aldı. İbn-i Cezerî diyor ki: "O, bir müddet Afrika'da kaldı. Orada kendisinden birçok kimse, "Tefsîr-ül-Kur'ân" adındaki eserini okuyup öğrendi. Oraya, daha önce onun gibi bir âlim gelmemişti." Oğlu Muhammed bin Yahyâ, "Tefsîr-ül-Kur'ân"a birçok ilâveler yapmıştır. Kendisi, oğlu ve torunu, birçok ilmî eserler ortaya koymuşlardır. Yazma ve dağınık halde bulunan tefsîrinden, bugün ele geçebilen nüshaları çok azdır. Mevcut olan eksik nüshaları, ya oğlu Muhammed bin Yahyâ, yahut da talebesi Ebû Dâvûd Ahmed bin Mûsâ nakletmişlerdir. Onun bu tefsîrinde, Resûlullah efendimizden, Tâbiînden ve Tebe-i tâbiînden naklettiği rivâyetlerle birlikte, tip, biyoloji, matematik ve diğer fen bilgileri, kırâat, nahiv, lügat, târih gibi birçok ilimlerden bahsedilmektedir. Bu tefsîr, çeşitli ilimlerden bahseden ilk tefsîr örneklerindendir.

Mısır'da yirmidokuz sene kaldı. İbn-i Hibbân Sikât kitabında onu, sika (sağlam, güvenilir) râviler i-çerisinde zikretmiştir. Nesâî "Onun rivâyetlerinde bir beîs yoktur" demiş, Hâkim ise "O İran'daki hadîs âlimlerinin imâmı idi. Ebû Amr el-Müstemlî'nin kitabında Ya'kûb bin Süfyân'ın Muhammed bin Yahyâ'nın meclîsinde kırkbir sene bulunduğunu okudum" demiştir.

Muhammed bin Yezîd el-Attâr diyor ki: Ya'kûb bin Süfyân'dan işittim, şöyle anlattı: "Bir yolculuğum sırasında, nafakam çok azaldı. Geceleri yazıyor, gündüzleri okuyordum. Bir kış gecesi mum ışığında oturmuş yazarken, gözüme bir su düştü ve hiçbir şey göremez oldum. Bunun üzerine memleketimden uzakta böyle olduğuma ve artık gözlerimi kaybettiğimden ilim de öğrenemeyeceğim için ağladım. Ağlaya ağlaya uyumuşum. Rü'yâmda Peygamberimizi (s.a.v.) gördüm. Beni çağırdı ve "Yâ Ya'kûb niçin ağlıyorsun?" diye sordu. "Yâ Resûlallah gözlerim gitti (kör oldu) ve kaçırdığım şeye (artık ilim öğrenemeyeceğime; ağlıyorum" dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) "Bana yaklaş" buyurdu. Yaklaştım, mübârek elleri ile gözlerimi mesh etti. Bu sırada sanki gözlerim üzerine bir şeyler okuyordu. Sonra u-yandım ve gözlerim eskisinden daha iyi görmeye başladı. Sonra oturdum kitabımı yazmaya başladım."

Ebû Zür'a ed-Dımeşkî: Bize insanların en şereflilerinden iki kimse geldi. Onlardan birisi hadîs öğrenmek için çok dolaşan Ya'kûb bin Süfyân'dır. (ikincisi Harb bin İsmâil'dir.) Irak âlimleri onun gibi birisinden rivâyet etmekten âciz kaldılar. Ya'nî, onun gibisi yoktu. Târih konusunda müracaat edilen kimseydi. Bizim içimizde kadri yüksek, şerefli, asîl ve kıymetli bir zâttı" demiştir.

Abdan bin Muhammed el-Mervezî şöyle anlatır: "Ya'kûb bin Süfyân'ı (vefâtından sonra) rü'yâmda gördüm. "Allahü teâlâ sana nasıl muamele etti,?" diye sordum. Buyurdu ki: "Allahü teâlâ beni affetti ve bana; yer yüzünde nasıl hadîs ilmini öğretiyorsam, semâda da öylece öğretmemi emr etti."

Ya'kûb bin Süfyân, Mekkî bin İbrâhîm, Behz bin Hâkim'den o da babasından, o da dedesinden rivâyet etti: Peygamberimize (s.a.v.) bir yiyecek geldiği zaman, hediye mi yoksa sadaka mı olduğunu sorardı. Eğer hediyedir denilirse ondan yerdi. Yok sadakadır denilirse Eshâbına yemelerini buyururdu. (Bkz. Selmân-ı Fârisî (r.a.)

En meşhûr eseri olan Târîh-ül-kebîr'i basılmamıştır. El yazma olarak çeşitli kütüphanelerde vardır. Müzekkirât-ül-meymenî: Bu kitab el-Ma'rifetü ve't-târih kitabının ikinci cüz'ü olarak Topkapı

Fıkıh ilmine dâir yazdığı "İhtiyârât" adındaki eseri meşhûrdur. Onun bu eserinden, "Me'âlimü'l-îmân" kitabının sahibi İmâm-ı Beyhekî de bahsetmektedir. "Kitâb-ül-Câmi" adındaki eserini de İmâm-ı İbn-i Cezerî zikretti ve onun hakkında: "O, sika (güvenilir) sağlam, kitab ve sünneti (Ya'nî, Kur'ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri), lügat ilmini ve Arapçayı iyi bilen bir âlimdir" Ve Ebü'l-Arab da: "Her ilimde onun çok eseri vardır" dediler. İbn-i Hibbân, onu sika râviler arasında zikretmektedir.

İbn-i Cezerî, Tabâkât-ül-Kurrâ" adındaki eserinde Yahyâ bin Sellâm'dan bahsetmektedir. O kırâat ilminde de sika bir râvidir. Kur'ân-ı kerîm harflerinin nasıl okunacağını bildiren nakilleri vardır. Bu ilme dâir olan ilmi, Hasen-i Basrî'den, o da, Hasen bin Dinar'dan ve diğerlerinden almıştır. Kırâatda, rivâyet tarîki ile bildirdiği çeşitli kavilleri (tercih ettiği sözleri) vardır.

 

KAYNAKLAR

1) El-A'lâm cild-8, sh-148

2) Tabakât-ül-müfessirîn cild-2, sh-371

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider