Evliyânın
büyüklerinden. Zühd ve takva kaynağı idi. Aslen Merv şehrindendir. Bağdâd'da
doğdu ve orada yerleşti. Asıl ismi, Mus'ab bin Ahmed bin Mus'ab'dır. El-Kalanisî,
es-Sûfi, el-Bağdâdî nisbetleri verildi. Ebû Ahmed künyesi ve el-Kalanisî
nisbetiyle meşhûr oldu. Zamanın büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Cüneyd-i
Bağdâdî ve Rüveym bin Ahmed (r.a.) arkadaşlarındandır. Birçok evliyânın
yetişmesinde ve insanların ihlâs kazanmalarında emeği geçti. O'nun mümtaz
talebelerinden olan Ebû Sa'îd İbnü'l-Arabî (vefâtı: 341 (m. 952) Kuzey Afrika ve
Endülüs (İspanya) müslümanlarının ihlâslarını arttırmak için büyük gayret sarf
etti. Ebû Sa'îd, batı İslâm âleminde, doğudan; Cüneyd-i Bağdâdî ve Ebû Ahmed
Kalanisî gibi evliyânın büyüklerinden aldığı feyz ve bereketi saçtı. Oraların
insanlarının kalblerini aydınlattı. Münebbih el-Mısrî de, Kalanisî'nin
talebeleri arasındaydı. Hac için gittiği Mekke-i mükerreme dönüşünde 270 (m.
884) yılında vefât eden Ebû Ahmed (r.a.) Ecyâd'a defn edildi.
Ca'fer
Huldî anlatır: Ebû Ahmed Kalanisî, "Bir adam Bağdâd'da kırkbin dirhem para
dağıttı" dedi. Talebelerinden Sem-nûn bin Ömer el-Muhib "Siz bu şekilde sadaka
vermeyi ve bu ameli uygun görüyor musunuz?" deyince, "Biz verdiğimiz şeyi geri
almayız; ister sözle, ister düşünceyle olsun onu anmamalı-yız. Gidelim,
dağıttığımız her dirhem için namaz kılalım" dedi. Beraberce Medâin'e gittik ve
orada kırkbin rek'at namaz kıldık, tövbe ettik. Selmân-ı Fârisî'nin (r.a.)
kabrini ziyâret edip, oradan ayrıldık.
Müneyyeti'l-Basrî
anlatır: Ebû Ahmed Kalanisî hazretleriyle yol arkadaşlığı yaptık. Çok şiddetli
açlık çekiyorduk. Benim üzerimde hiçbirşey yoktu. O'nun yanında çok az kavut
(keçiboynuzu unu v.b.) vardı. Bana şaka yollu "Benim devem olur musun?" diye
sorunca ben de, "Evet" dedim. Bunun üzerine en az benim kadar açken, kavuttan
hiç almayarak hepsini bana yedirdi Beni kendi nefsine tercih etti.
Ebû
Ahmed'in (r.a.) arkadaşlarından Ebû Muhammed er-Ribâtî el-Mervezî anlatır: "İlk
defa riyâzet çekip, nefsini terbiye etmek için çöle giden Ebû Ahmed
hazretleridir. Bu güzel ahlâkı diğer insanlara O'ndan miras kaldı. Bir keresinde
O'nunla beraber ben de çöle gittim. O'nun emir olmasını şart koştum. Yola
çıktık, beni açlığımda doyurdu, susuzluğumda suya kandırdı. Bütün bunlar O'nun
merhametinden-di. Birgün üstümüzden yağmur yağmaya başladı. Şiddetli rüzgârla
beraber çöl kapkaranlık oldu. Ben "Yâ Ebâ Ahmed, sığınacak bir yer isterim"
demiş bulundum. Beni bir yere götürüp oturttu. Elini başıma koyup, kendisi ayağa
kalktı. Üstündeki elbiseleri ve başındaki başlığı bana giydirdi. Sanki kendimi
bir evin içindeymiş gibi hissettim. Bana ne yağmur ne de rüzgâr zarar
verebiliyordu. Ben ağzımı açıp itiraz edecek oldum; "Emîrin emrine uymak
lâzımdır. Ona itiraz edilmez. Sen beni yolculuğumuzun başında emir seçtin" dedi.
Ebû
Ahmed Kalanisî hazretleri duâlarında "Yâ Rabbî; Eğer yanında bir kıymetim varsa,
benim canımı yolculuk esnasında ve iki yer arasında al" diye duâ ederdi. Hac
dönüşünde Mekke'den ayrıldıktan bir müddet sonra Hedif yakınlarında Ecyâd'da
vefât etti ve oraya defn edildi.
Ebû
Sa'îd el-Arabî, "Ölünceye kadar el-Kalanisî'nin sohbetinde bulundum. O'nun altın
ve gümüşten bahsettiğini hiç duymadım. O, gündüz kazandığını gece fakîrlere
dağıtırdı" buyurdu.
Ebû
Ahmed Kalanisî hazretleri buyurdu ki: "Bizim yolumuzun esası üçtür insanlardan
birşey istememek, üzerimizde hakkı olanların haklarını yerine getirmek,
kendimizi kimseden üstün görmemek."
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-evliyâ
cild-10, sh-306
2) Tabakât-üs-sûfiyye
sh-195
3) Târîh-i
Bağdâd Cild-13, sh-114
|