Evliyânın
büyüklerinden. Kuhistan bölgesinin Irak tarafında bir köy olan Dinever'de doğdu
ve oraya nisbetle Dineverî denildi. Diğer bir nisbeti de giydiği elbiseden
dolayı verilen Kısâî'dir. Ebû Bekir, künyesi olup, kaynaklarda ismi
bildirilmemektedir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri zamanında yaşadı. Arkadaşlıkları
ve mektûblaşmaları oldu. 298 (m. 910) yılında vefât eden Cüneyd-i Bağdâdî
hazretlerinden önce vefât etti.
Ebû
Bekr-i Kısâî (r.a.), ilim tahsil edip kendisini yetiştirdikten sonra tasavvuf
yolcuları arasına girdi. Zamanın büyükleri olan âlimlerden ders aldı. Cüneyd-i
Bağdâdî hazretlerine mektûbla suâller sorar, cevaplar alırdı. Cüneyd-i Bağdâdî
hazretleri O'nu çok severdi. Hattâ bir defasında "Ebû Bekr-i Kısâî olmasaydı ben
Irak'ta olmazdım" buyurmuştu.
Cüneyd-i
Bağdâdî hazretlerine yazdığı son mektûblarından birinin cevaplarını vefâtından
önce yok etti. Cüneyd-i Bağdâdî (r.a.) O'nun vefâtını duyunca "Keşke yazdığım
cevapları yok etseydi" buyurdu. Yok ettiğine dâir haber gelince memnun oldu.
Şeyhülislâm Abdullah-ı Hirevî hazretleri, "O, mektubunun halkın ve sultanın
eline geçeceğinden korkmadı. Doğru yoldan sapmış tarikatçıların eline
gevmesinden korktu. Çünkü onlar, orada bildirilen mes'eleleri
anlıyamadıklarından halkın felâketine sebeb oldukları gibi, bunları dünyâlık
toplamada kullanabilirlerdi."
Şeyh Ebû Hayr-ı
Askalanî hazretleri "Ebû Bekr-i Kısâî uyurken yanından geçenler, O'nun kalbinin
Kur'ân-ı kerîm okuduğunu işitirlerdi" buyurdu.
Cüneyd-i
Bağdâdî hazretleri, Ebû Bekr-i Kısâî'ye yazdığı mektublardan birinde buyuruyor
ki:
"Ey kardeşim;
(Kıyâmet
günü mallar boş bırakıldığı zaman)
(Tekvir sûresi,
dördüncü âyet-i kerîme) yerin neresidir? Evler yıkıldığı, dağların uçuşup
bulutlar gibi yürümeğe başladığı, denizlerin taştığı, güneşin nurunun kaybolup
simsiyah olduğu, dağların yerle bir olup, yeryüzünün boş bir toprak hâline
getirildiği, gökler gülyağı gibi eriyip değirmen taşı gibi döndüğü zaman ne
yapacaksın? Görülecek yer olmadığı zaman nereye bakacak, haber alınacak yer
olmadığı zaman nereden haber alacak, sabr ve teselliye imkân olmadığı zaman
nasıl sabredeceksin? öyle ise, şimdiden durmadan ağla, o zaman ağlama ve
sızlamanın bir faydası yoktur. Çocuğunu kaybeden bir kadının döğünerek ağladığı
gibi ağla. Seni yalnız bırakıp giden büyüklere kıymetli dostlara ağla.
Vurguncuların meydanı boş bulmasına, fırtınaların ortalığı dehşete vermesine
ağla. Seni o dehşetli günlerde kimin kurtaracağını, nereden gelip nereye
gideceğini düşün ve ağla.
İnsanlara
acımak lâzımdır. Onlara anlayamayacakları şeyleri söylemek, onlara acımanın
icâblarından değildir. Allah sana rahmet etsin, diline sahip olmalısın,
insanlara anlayabilecekleri şeyleri söyle. Anlayamayacakları şekilde hitâb etme.
Çünkü, insanlardan bilmedikleri ve anlamadıklarına düşman olmayan pek azdır,
insanlar ipleri salıverilmiş develer gibidir, içlerinde yük yüklemeye ve
binilmeye yarayanı yoktur. Cenâb-ı Hak, âlimleri ve hikmet sahiplerini rahmet
olarak yaratmış ve onları kulları üzerine rahmet olarak dağıtmıştır. Sen de
çalış ki, başkalarına rahmet olasın. Sen halkın durumuna uygun bir halde onların
arasına çık ve onlara anlayacakları şekilde hitâb et. Böyle yapman, hem senin
için hem de onlar için daha hayırlıdır. Allahü teâlânın selâm, rahmet ve
bereketi üzerine olsun."
KAYNAKLAR
1) Nefehât-ül-üns
sh-177
2) El-Lüm'a
sh-311
|