TÜRKİYE GAZETESİ YAYINLARI

 

İSLÂM ALİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ

2.CİLD

Bir Önceki Sayfaya Gider

CİLD  -  ALFABE  -  ASIR

Bir Sonraki Sayfaya Gider

01   02   03   04   05   06   07   08   09   10   11   12   13   14   15   16   17   18

REBÎ' BİN ENES (Radıyallahü Anh)

Tâbiînin tefsîr ve hadîs âlimlerinden. İsmi Rebî' olup, el-Horasânî, el-Basrî, el-Bekrî, el-Hanefî lâkablarıyla da tanınır. Basra'nın Benî Hanîfe ve Benî Bekrî bin Vâbil kabilesine mensûbtur. Doğum târihi bilinmemesine rağmen, vefâtı 139 veya 140 (m. 757) seneleri olduğu rivâyet edilir.

Sahâbe-i kirâmın büyüklerinden Abdullah bin Ömer, Câbir bin Abdullah, E'nes bin Mâlik, Tâbiînden Hasan-ı Basrî, Ebü'l-Âliye'nin (r.anhüm) sohbetinde bulundu. Onlarla görüşüp hadîs-i şerîf öğrendi. Çok yüksek derecelere kavuşarak, Tâbiînden oldu. Kendisinden Abdullah bin Mübârek, A'meş, Ebû Ca'fer-i Râzi, Îsâ bin Ubeyd el-Kindî, Mukâtil bin Hayyân, Süleymân bin Âmir el-Bezerî, Süleymân et-Teymî (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Haccâc bin Yûsuf'un valiliğinde Basra'dan çıkıp, Merv şehrinin bir köyüne gitti. Abbasîler zamanında Horasan'da arandıysa da ortaya çıkmadı. Tâbiînin büyük âlimlerinden Abdullah bin Mübârek (r.a.) Horasan'da yanına gitti. Ondan kırk hadîs-i şerîf dinledi. Abdullah bin Mübârek (r.a.) onu hürmetle yâd ederdi.

Rebî' bin Enes hadîs ilminde sika (güvenilir) bir âlimdir. en-Neseî, İbn-i Hıbbân, el-Iclî O'nun sika olduğunu söz birliği ile bildirmişlerdir. Ebû Hatim ise, "O, bana Ebü'l Âliye'nin hadîslerini rivâyet etmede, Ebû Halde'den daha sevgilidir" buyurmaktadır.

Rebî' bin Enes müfessir de olup, ikinci tabakaya mensûbtur. Hz. Ömer'in "Seyyidü'l-müslimîn" dediği Ensâr-ı kirâmdan Übey bin Ka'b'ın (r.a.) tefsîre ait sözlerini Tâbiînden Ebü'l-Âliye (r.a.) vasıtasıyla rivâyet etti. Kur'ân-ı kerîmdeki Tûr sûre-i celîlesindeki beşinci âyet-i kerîmedeki; "Yükseltilmiş semâya" lafzını "Arşü'r-Rahmân", altıncı âyet-i kerîmedeki "Taşkın denize..." lafzını da "Arşın altında bulunan yüksek sudur" ma'nâsını çıkardığını müfessirlerden Ebu'ş-Şeyh bin Habbân nakleder. Kamer sûresinin kırküçüncü âyet-i kerîmesinin, "Ey ümmet! Sizin kâfirleriniz, geçmiş ilk asırlarda helâk etmiş olduğum mezkûr (adı geçen) kavimlerden daha hayırlı mıdır ki onları helâk etmiyeyim!" meâlinde olduğunu tefsîr ve hadîs âlimlerinden Ebû Ca'fer Muhammed bin Cerîr-i Taberî O'ndan nakleder. Tevbe sûresinin yüzbirinci âyet-i kerîmesinin tefsîrinde, iki kerre azabın birinin dünyâda olacağını, diğerlerinin de kabir azâbı olduğunu söyledi.

Yine İbn-i Abbâs'dan rivâyet ettiğine göre İbn-i Abbas (r.a.) buyurdu ki: "Peygamber efendimiz zamanında güneş tutulmuştu. Bunun üzerine Resûl-i ekrem (s.a.v.) Eshâb-ı kirâma namaz kıldırdı. Namazda birinci rek'atte uzun sûrelerden (Bekara, Âli İmrân, Nisa, Mâide, En'âm, A'râf, Tevbe gibi) birisini okudu. Beş rükû' ve iki secde yaptılar. Sonra ikinci rek'ata kalktılar. Bu rek'atte yine uzun sûrelerden bir tanesini okudular, iki secde yapıp namazda oturur gibi kıbleye karşı oturarak, güneş tutulması geçinceye kadar, duâ ettiler."

 

KAYNAKLAR

1) Tehzîb-üt-tehzîb cild-3, sh-238

2) Miftâh-üs-se'âde cild-2, sh-69, 75, 590

3) El-Menhel-ül-azb-ül-mevrûd cild-7, sh-29

 
 

Bir Önceki Sayfaya Gider

Bu Bölümün İndex Sayfasına Gider

Bir Sonraki Sayfaya Gider