Hadîs ilminde
sika (güvenilir) bir âlim. Tâbiînin büyüklerindendir. İsmi, Hâlid bin Ma'dân
Şamî Kelâî (r.a.), künyesi, Ebû Abdullah idi. Eshâb-ı kirâmdan 70 zâtla görüşüp
sohbetlerinde bulunduğunu kendisi bildirmiştir. Fıkıh ilminde de tâbiînin en
büyüklerindendir. Aslen Yemenli olup, Humus'da ikâmet etti. Çok ibâdet ederdi.
Her an kalbi Allahü teâlâ ile meşgul idi. Allahü teâlâyı çok zikir ve tesbih
ederdi. Öyle ki, vefât ettikten sonra parmakları tesbih eder gibi hareket ediyor
görüldü. Çok ibâdet etmekten zaîf, halsiz düşmüştü. Allahü teâlâya çok ibâdet
etmekte, kendinden geçecek şekilde şiddetli arzu sahibi olup, engin bir kalbe ve
hakîkaten medh edilmeğe lâyık yüksek bir akla sahipti. 103 veya 104 (m. 722)'de
"vefât etti. Vefât ettiğinde oruçlu idi. Vefâtına dâir başka târihler de rivâyet
edilmiştir. Rivâyet edildiğine göre; her iki günde bir kırkbin tesbih
(sübhanallahi ve bihamdihi...) okur ve bunun çok kıymetli olduğunu bildirirdi
"Her kim bu kelimeyi söylese Allahü teâlâ onun için bir melek yaratır, melek
kıyâmete kadar bunu söyleyen kişi için duâ eder." buyururdu.
Hz. Hâlid bin
Ma'dân; Hz. Muaz bin Cebel, Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Hz. Ebû Zer Gıfârî, Hz.
Ebû Hureyre gibi Eshâb-ı kirâmdan hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Rivâyet ettiği
hadîs-i şerîflerden ba'zıları; Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Allahü
teâlâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâat ediniz! Ben öldükten sonra
gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zaman benim ve halifelerimin yoluna
sarılınız! Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız! Çünkü, bu yeni şeylerin
hepsi bid'atdir. Bid'atlerin hepsi, dalâlettir, doğru yoldan ayrılmaktır."
"İki türlü
cihad vardır. Her kim, Allahü teâlânın rızâsını talep eder, devlet başkanına
itâat eder, helâlden kazanıp helâlden sarf eder, ortağına kolaylık gösterir ve
fesat şeylerden kendisini muhafaza ederse, o kimsenin uyuması, uyanması ve bütün
hareketleri sevabtır. Her kim gösteriş ve riya için gazâ ederse, devlet
başkanına karşı gelirse, yeryüzünde fesatlık yaparsa, o kimse bu gazadan hiçbir
sevab kazanamaz."
Peygamber
efendimiz bir gün bir kimseyi namaz kılarken gördü. Bu kimse, abdest alırken
ayağının az bir yerini yanlışlıkla yıkamadı.. Peygamber efendimiz, namazdan
sonra bu kimseye, yeniden abdest alıp, namazını kılmasını emir buyurdular.
Eshâb-ı
kirâm'dan ba'zıları dediler ki, "Yâ Resûlallah! Bize kendinizden bahseder
misiniz?" Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Evet ben, babam (ceddim)
İbrâhîm aleyhisselâm'ın, (Yâ Rabbî! İçlerinden bir peygamber gönder) şeklindeki
duâsında kasdettiği ve kardeşim Îsâ aleyhisselâmın müjdelediği Peygamberim.
Annem bana hamile olduğu zaman kendisinden öyle bir nûr zuhur etti ki, tâ Şam
topraklarındaki Basra köşklerini, o nurun aydınlatmasıyla görebiliyordu. Ben,
Sa'd bin Bekr kabilesine süt emzirilmeye gönderildiğim zaman, bir gün süt
kardeşimle beraber, evimizin geri taraflarında koyunlarımızı otlatırken, beyaz
elbiseli iki kişi gelip karnımı yardılar ve kalbimi çıkardılar. Onu yarıp
içinden siyah bir kan pıhtısı çıkarıp attılar. Sonra kalbimi, yanlarında
getirdikleri, altın tas içindeki kar ile iyice temizleyip, geri yerine koydular.
Sonra onlardan biri diğerine "Haydi bunu ümmetinden on kişi ile tart" dedi. O da
tarttı. Ben ağır geldim. Sonra yüz kişi ile tarttı. Ben onlardan da ağır geldim.
Bin kişi ile tarttılar yine ağır geldim. Sonra, birincisi dedi ki: "Onu bırak.
Allahü teâlâya yemin ederim ki onu ümmetinin hepsiyle tart san yine ağır
gelecek."
"İnsanlara,
kendi elinin emeğinden daha hayırlı hiçbir nafaka yokdur. Allahü teâlânın resûlü
Dâvûd (a.s.) da kendi elinin emeğini yerdi."
"Herhangi
biriniz Çarşamba, Perşembe, Cuma günü oruç tutarsa, ona bir müslüman köleyi âzâd
etmiş gibi sevâb verilir."
"Her kim
bid'at sahibine hürmet ederse, İslâm dîninin yıkılmasına yardım etmiş olur."
"Allahü
teâlâ bir kuluna hayırlı şeyleri yaptırmak isterse, o kimseyi fâkih (fıkh âlimi)
eder. Şayet bir kimseye hayırlı şeyler yaptırmak istemez ise, dînin ahkâmında
onu câhil kılar."
"Şehîdler
ile yatakları üzerinde vefât edenler, vebadan ölenler için, Allahü teâlânın
huzurunda münazara ederler. Şehîdler derler ki, (Vebadan ölen kardeşlerimiz de
bizim gibi öldürüldüler. Onlar da bizim gibidirler). Yatakları üzerinde vefât
edenler ise, derler ki, (Onlar da bizim gibi yatakları üzerinde vefât ettiler.
Onun için onlar da bizdendir). Allahü teâlâ iki grup arasında hüküm eder ve
şöyle buyurur. (Şu vebadan vefât edenlerin yaralarına bakınız, eğer şehîdlerin
yaralarına benzerlerse şehîdlerden sayılırlar.) Vebadan vefât edenlerin
yaralarına bakıldığında aynen şehîdlerin yaralarına benzediğini görürler ve
onlardan sayılırlar."
"Fıkh
bilgisi olmayan âbid (çok ibâdet eden), değirmendeki merkeb gibidir."
"Allahü
teâlâ buyurur ki, kullarımın bana en sevgili olanları, seher vaktinde istiğfâr
eden, kalbleri mescidlere bağlı olan ve benim sevgimle Allah için sevilenlerdir.
Yeryüzündekiler, bunlara bir ceza vermek istediklerinde ben onları hatırlar ve
bu cezayı onlardan uzaklaştırırım."
Her hangi
bir kadın, kocasına eziyet ederse, Cennetteki zevcesi
(hanımı)
olan huri, (Allahü
teâlâ seni öldürsün, ona eziyet etme. O kocan senin yanında misafir sayılır.
Umulur ki o kimse yakında sizlerden ayrılıp bize gelir) der."
Hz. Hâlid bin
Ma'dân buyurdu ki:
"Mü'minlerin
en çok sevdiği şeylerden birisi namaz kılmaktır. Fâsık kimselerin de en çok
sevdiği şeylerden birisi uyumaktır."
"Birinize,
bir hayır kapısı açılırsa onun kadrini kıymetini iyi bilsin. Zira o kapının ne
zamana kadar açık olacağını ancak Allahü teâlâ bilir. Bu kapı aniden de
kapanabilir."
"Yiyiniz,
içiniz, israf etmeyiniz. İçinizde en hayırlı olanınız yedikten sonra Allahü
teâlâya hamd e-dip, oruçtutanınızdır."
"Allahü teâlâ
herkese dört adet göz vermiştir. İki tanesi zahir olan (görünen) gözleridir ki,
başındadır. İkisi de kalbindeki bâtın (görünmeyen) olan gözleridir. Allahü teâlâ
bir kimseye hayır murâd ederse, o kimsenin kalb gözlerini açar ki, o gözleriyle
görünmeyen bilinmeyen şeyleri müşahede eder (görür)."
"Herkesin bir
şeytanı vardır. İnsanın içine girer. Kalbinin üzerine kadar varır. Ona vesvese
vermeye başlar. O kimse Allahü teâlâyı zikredince (hatırlayınca) oradan
uzaklaşır."
"Duânın en çok
kabul edildiği zaman, insanın başını secdeye koyup duâ ettiği zamandır."
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-evliyâ cild-5, sh-210
2)
Tehzîb-üt-tehzîb cild-3, sh-118
3)
Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh-93
4)
El-A'lâm cild-2, sh-299
|