Üçüncü Bölüm 3-BEDÎ'İN MÜLHAKLARIBedî'in mülhakları üçtür: Birincisine faydalı, ikincisine rnü-tevassıt, üçüncüsüne zâid mülhaklar adı verilmiştir. 1-Faydalı ve Usulle İlgili MülhaklarBirinci Altbölüm 1 — Faydalı Mülhaklar Bunlar irsâl-i mesel, iktibas ve tazminden ibarettir ki, ilki beyân bahisleri arasında diğerleri de bilgiye bağlı san'atlar arasında anlatıldı. 2-Usulle İlgili Mülhaklar Akd ü hal ile ahz ü sarakayı da bu başlık.altında tanıtacağız, 1° — Akd ü Hal a) Akd: Nesri nazma çevirmeğe «akd» derler. Umumiyetle hikâyeleri, rivayetleri, insan fiillerine «hayıı» denilecek ahlâkî gayeler çizen öğütleri birçok defa nazma çevirmişleıdir, Bununla beraber «akd» fazla rağbet göten biı yol değildir. b) Hal: Nazmı nesre çevirmeğe «hal» derler. Bu yola izahlarda, şerhlerde, başvurulur. Ayrıca öğretimde çeşitli mümârese usullerinden biri olarak denenir Nesir bir ihtiyâcın neticesi, nazım bir bediî tezahür olduğuna göre, ikincisinin birincisinden latîf, olması tabiîdir. Nazmı nesre çevirirken, birincisinin letafetini bozmayacak bir üslup bulmağa gayret etmelidir.. 2° — Ahz ü Saraka Ahz «almak», saraka «çalmak» demektir, Bir şâir veya mute-şâirin, başka bir şâire âit mısra yahut beyti ya hiç değişikliğe uğratmadan yahut kısmen değiştirerek ya da içinden bâzı mazmunları olduğu gibi veya düzeltip güzelleştkerek alması bu bahs içine girer Elbette ki, ahz ü saraka beğenilecek bir yol değildir. Mamafih, bu usûl, bir vakitler, Fehîm'i şikâyet ettirecek derecede alıp yürümüştü: Kanaat eylemez mazmuna dîvânı çalar çarpar Sünbül-zâcle Vehbî'nin «sühan» redifli kasîdesindeki şu beyit meşhurdur: Sirkat-i şi'r edene kat'-ı zeban lâzımdır Böyledir şer'-i belâgatde fetavâ-yı sühan Alma (= ahz) ve çalma (= saraka) ya açık olur, ya da olmaz. Buna göre de ikiye ayrılır: 1. Açık (= zahir) alma ve çalma: Mânânın bütünü lâfızların tamamıyla yahut bir kısmıyla ya da biriyle alınırsa buna açık ( = zâhir) alma ve çalma denir. Bir şâire âit beyit veya mısıâm başka bir şâir tarafından tesahubu, gayet kötü karşılanan bir hâldir ki, buna nesh ü intihal adı verilir, İkinci Cihan savaşına kadar bu terimlerden ikincisi edebiyatımızda hâlâ kullanılıyordu. Nazmın değiştirilmesi veya içinde bir kısım lâfızların nakledilmesi süreliyle kendini gösteren sirkatin de başka adr vardır: PAGE343 342 Buna igâre denir. Eğer ikinci nazım, birincisinden üslup, kısaltma yahut îzâh yönlerinden üstünse, bu türlü nakiller makbul sayılmıştır. Fakat üstünlük ilk eserde kalırsa, bu türlü «alız ü saraka», mezmumdur. 2. Açık olmayan (= gayr-ı zahir) alma ve çalma: Bu türlü alma ve çalmaların beş çeşidi vardır: a) İlk nazımla ikinci nazım arasında mânâ bakımından teşâbüh bulunur. Birinci örnek: Değil şebnem dimâğ-ı gülşeni tartîb içün güya Fürüğ-ı mihri sîm înbik ile taktır eder mehtâb Râgıb Paşa İkinci örnek: Ocağ-ı hâleyi pür-tâb edüp nâr-ı kevâkible Seher inbik-ı simi jalesin taktir eder mehtâb Ratıb Ahrned Paşa b) İlk mânâsı, ikincide far kir yerlere dağıtılır: Birinci Örnek: Sebü-yi bâde şimdi bârı düş^ ehl-i dil olmaz Bu vaktin feyzi sahbâdan ziyâde neş'e bahşâdır Seyyid Vehbî İkinci Örnek: Girân gelmez vakarı ehli feyzin müstemendâne Sebü-yi bâde mahraûrân-ı şevke bâr-ı düş olmaz Râgıb Paşa c) İkinci nazmın mânâsı, birincidekinden daha şümullü olur: Bilinci Örnek Geldi devrân-ı safâ-bahş-ı Musâhib Paşa Lâzım oldu sana ey gam adem-âbâda sefer Nâbî İkinci örnek: 344 Biz sara ile ııeşât-âbâdı etdik çün makar Sana da ey gam adem-âbâda lâzımdır sefer Üçüncü Sultan Ahrned ç) İkinci nazım bi t İncisi ile mânâ bakımından çelişkili halde bulunur: Birinci Öınek: Devleti çerh-i denî verdi kamu mübtezele Şimdi erbâb-2 sa'âdet de gezen hep hazele İkinci Sultan Mustafâ İkinci örnek: Sanma ey dil ki sa'âdet bula bir dem hazele Verdi Hallâk-ı cihan mübtezeli mübtezele Râgıb Paşa cl) İlk nazmın mânâsından bir kısmı, ikinci nazma ilâve olunur: Birinci örnek: Şâdı-i vuslat niçün tahmil i nâz eyler bana Rind-i şâdî-düşmenim ben gam niyaz eyler bana Nâlî-i Kadîm İkinci örnek: Tiğ-i istiğna çeküp gamzen ne nâz eyler bana Âfet-i aşkım kazâ arz-ı niyaz eyler bana Nâmık Kemâl İki şâir, birbirinden haberdâr olmaksızın aynr mısra veya beyti söylerlerse, bu, tevârüd adını alır Tevarüdler, en ziyade târih sanatında kendini gösterir,. İkinci Altbölüm 2-Mütevassıt MülhaklarMütevassıt mülhaklaı; mülemma, muamma, lügaz ve târihten meydâna gelmektedir. İlk üçü, bilgiye bağlı san'atlar arasında izâh edilmişti. Burada yalnız târih san'atından söz edrlecektiı PAGE345 Târih San'atı Bilginin tesbit edildiği Bir Hüner Türk ve Fars edebiyatlarında bir hâdisenin vuku bulduğu yılı tesbit maksadıyla târih san atına baş vurulmuştur. Böylece manzum veya mensur târih söylemeğe de târih düşürmek denir. Bu; doğrudan doğruya, va ebced hesâbıvla, va İmâ yoluyla yapıhı. 1 — Doğrudan Doğruya Târih Düşürmek Doğrudan doğruya târih düşürmek; hâdisenin zamanını kendisine tahsis edilen kelimelerle ifâde suretiyle olur. Buna lafzı ve manevî târih .adı verilmiştir. Çünki hem lâfız hem mânâ vak'aya uygun düşer. Birkaç örnek verelim: Doksan üçde doksan üç gün padişâh-ı dehr olup Göçdü uzlet-gâhma Sultân Muıâd-ı nâ-rnurâd Bakî Efendi gitdi ukbâya bin sekizde Yol oldu Üsküdar'a bir otuzda Akdeniz dondu İntihâb-ı halk ile şapka bugün geçdi başa Yüz yaşında eyledi fes işte ikmâl-i nefes Bin dokuz yüz yirmi beşde söyledim târihini İyd-i Cumhüriyyet'i idrâk edüp fevt oldu fes 2 — Ebced Hesabına Dayanan Târihler Arap Alfabesinin Geçirdiği Düzenlemeler: Arap Alfabesine dâhil harfler; üç düzenleme geçirmiştir Bum lar, ebced sistemi, şekil benzerliği ve fonetik bağlar esâsına dayanmaktadır. a) Ebced sistemi: Ebced sistemi; sözü geçen alfabedeki harflerin, hiçbir mânâya delâlet etmeyen sekiz lâfızda toplanmasından hâsıl olmuştur, Ebced, bu lâfızlardan ilkidir; sistem de, adını ondan almıştır. Bu lâfızîarın sağından sola doğru sılamşı şöyledir: dazığ sahez kaıaşet sa'fes kelemen huttî hevvez Ebced PAGE346 Sessizleı göz önüne alındığı takdirde, bu düzenlemede harfler ibranî ve ârâmî alfabeîeıindekilere benzerlik arz ederler Bu ben zerliğin diğer bir yönü de, harflerin sıra ile sayılan karşılaması dır. Sistemde Arapçaya has harfler, son iki lâfızda toplanmıştır Nâdir müstesnalar bir yana, Araplar, bu harflerin menşe'leri ni efsânelerde kendilerine bağlarlar. Ebced ve ona yakın telaffuzları da bulunan sistemden maksat; alfabe için, bellenme kolaylığım sağlamaktır Ebced düzeninde, «hemzenden «kaf»a kadar yer alan harflere 1 ile 100 arasında sayı şuası verilmiştir1; ancak «ye»den itibaren yükselme onar onardır ve «kaf»tan «gaym»a kadar sıralanan harfler ise, yüzer yüzer artar. Bunları açık yazarsak şöyle bir sayı levhası elde ederiz: 90 80 70 60 50 40 30 20 10 9 8 7 6 5 4 3 9 1000 900 800 700 600 500 400 300 200 100 Farsçaya hâs harfler de, şekil bakımından benzeri bulundukları harflerin değerini taşırlar: 20 7 3 2 Not.-«Hemze», sayı bakımından «elif»le bir i'tibâr olunmuş. Not,-Târihler, telaffuza değil, hatta göre hesâb edilir. Bu bahse biraz sonra dönmek üzere, Arap alfabesindeki diğer harf sıralanışları hakkındaki kısa bilgiyi tamamlayalım. b) Şekil Benzerliği Esâsı: Arap alfabesi; bir de şekil İtibariyle aralaımda benzerlik bulunan harfleri yan yana getiımek suretiyle sıralanmıştır Hâlâ Mağrib'de muhafaza edilen bu tertip, çok eskidir: c) Fonetik Bağ Esâsı: Bu alfabe sıralanışlarından ebced düzenine girenlere i'tibârî 347 mahreçten çıkan seslerle ilgili veya aıalarmda başka fonetik bağ bulunan harfleri bir aı aya getirmek suretiyle elde edilmiştir. Şöyle sıralanırlar: Ebced düzeninin kullanılışı: Bu alfabe sıralanışlar imlan ebced düzenine girenlere i'tibâü olarak sayı değeri verilmesi; o sistemin başka yerlerde kullanılmasına da yol açmıştır: Vefkleıle, muskalarla, büyülerle bütün ok-kült sâhâ bunların başında yer alır. Ayııca bir hâdisenin vuku bulduğu zamanı göstermek üzre, haıflenıı ebced düzenindeki sayı değerine uygun olarak târihler de söylenmiştir'. Aşağıda çeşitli vesilelerle düşürülmüş târihlere örnekler göreceksiniz: İstanbul'un fethi için: Feth idüp Sultân Mehemmed didi târih âhirün 857 Bağdâd'ın fethi için: Geldi Burc-ı Evliyaya Pâdişâhı nâm-dâr 941 Kıbrıs'ın fethi için: Aldı Kıbrıs adasın Şâh Selîm 978 Hâletî'nin Şam'a gidişi için: Rûhi-i bî-dil didi târihini Müjde Şâm ehline geldi Hâletî 1011 Sultan Ahmed'in yaptudığı çeşm için: Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle du'â 1İ41 Şeyh Gâlib'in ölümü için: Geçdi Gâlib Dede candan yâhü 1214 Sürûri'nin ölümü için: Sürûri'nin ölümü bâ'is-i hiizn oldu ahbaba 1229 Şinâsî'nin arınesinin Ölümü için: Âlemi kıldı fedâ validem Esma Kânım 1269 Bu an'ane günümüze kadar devam etmiştir. Aşağıdaki kıta Nihad Sâmî Banaılı'nın Ölümü münâsebetiyle söylenmiş bir târih manzumesidir: Edebiyyâtımızm gitdi Nihad Sami'si O büyük ruh yazık oldu nihayet bir tayf Tâm târihini cân levhine yazdım Hâlis Eyledik gayb Nihâd Sâmî Bey'i biz vâhayf 1394 348 2. Ebced düzeni ile düşürülen târihin çeşitleri: Ebced hesabıyla düşüıülen târihler, ya mensur va manzum olur.. Mensur târihler: İlk Örnekler, mensur olarak karşımıza çıkmaktadır Bugünki bilgimize göre, üzerine târih düşürülmüş ilk hâdise, Abclülkâdir Geylânî'nin doğum ve ölümüdür: Aşk kelimesi, doğum yılı olan 470'i; kemâl kelimesi de, 91 yaşında öldüğünü, bu sayıların toplamı ise ölüm yılı 561 'i kaışılamaktadıı. Onu Mevlânâ Cclâleddin Rumî'nin ölüm târihi olan (672) ibret kelimesi tâkîbecliyor. Bunların hâdise zamanında mı, sonra mı söylendiğini bilmiyoruz Belâgat-i Osmaniye müellifi Cevdet Paşaya göre ebced hesabıyla düşürülen en eski tâıih, îıan şâiıi Şîrâzlı Hâfız'ın ölümü ile ilgili Hâk-i musalla terkibidir ki, 470 yılına tekabül ediyor. Timur'un 803 de Sivas'ı tahıîb etmesine harâb kelimesi tâıîh olmuştur. Rumelihisân'nm 856 da inşâsı için bünyân-ı Mehemmed Hân terkibinin târih olduğu bildiriîmişse de, bu terkibe, ilk mısıâı aıapça olan bir beyit içinde rastlıyoruz. Bu yüzden sözü geçen terkibi, manzum târihler arasında saymak gerekir. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi yalnız herhangi bir kelime, terkip veya cümle paıçasıyla târih düşürülmekle kalınmamış; bu maksadla âyet ve hadîsler de zikredilmiştir. Nitekim İstanbul'un 857 de Türkler tarafından fethine Sebe' süresindeki: Beldetün tayyibetün nazm-ı celîli tâıîh oku. Fâtih Sultân Mehmed'in Uzun Hasan'] yeniş târihi (878), Fetih süresindeki Ve yansurek AİIâhü nasren azîzâ âyet-i kerimesi vle karşılanır. Manzum târihler: Bunların çeşidi, oldukça ziyâdedir. Şimdi lıerbiıini ayrı ayrı gözden geçirelim. 1. Kelime hâlinde târih: Bâzan târih, bir mısrâ'ı teşkil eden kelimelerden bir veya birkaçına âit harflerin toplanmasıyla hâsıl olur. Bu kelimelere terkib veya terkîb-i târihî adı verilir. PAGE349 Nitekim İstanbul'un fethi için târih olarak Fâtih Sultan Meh-med âhirim kelimesini söylemiştik Sinan Paşanın babası ve ka-sîde-i nûniyesi ile şöhret kazanmış olan Hızır Bey; bunu bir beyit içinde kullanır: Fethi İstanbul'a fursat bulmadılar evvelim Feth idüp Sultân Mehemmed didi târih «âhirim» Bir örnek de terkip hâlinde verelim. Aşağıdaki parça İkinci Sultan Selîm'in tahta cülüsuyla ilgilidir: Serîr-i saltanat oldu müyesser Bihamdillâh cihan halkına şahız İrişdi feyz-i Hak çim kim Selîmî Didim târihini «zıll-ı ilâhız». 2. Tâm târih: Tam târihlerde, söylenen mısra veya beyitîerdeki harflere karşılık olan sayıların toplamı; kasdedilen vak'anın yılını gösterir Surürî'ye âit: Eyledi rıhlet gelüp Kudsî Efendi Ka'be'den mısrâmdaki harflere karşılık olan sayılar toplanırsa; 1221 yılı çıkar.. Aynı şâirin 1213 yılında kahveye tövbe ettiğini de, şu mısrâm-dan öğreniyoruz: Kahveden kıldı Sürürî tövbe Tâm târihler, iki ayrı ifâde yoluyla karşımıza çıkar.. Birincisi: Hakikat yolu: Târihi karşrîavacak lâfızların hakikate delâlet etmeleri hâlidir.. Bunun iki tarzı vardır: îlki haşivsiz tâm târih, ikincisi ilaveli tâm târih. — Haşivsiz tâm târih: İslam târihlerin en mükemmeli; haşivden uzak, maksadı diğeı bir mısrâa bağlı olmaksızın vuzuhla ifâde eden «âzâde yânî ber-ceste» mısrâdıı, Ahrned Cevdet Paşa, buna örnek olmak üzre, Sürürî Mecmü'ası'nclan hayli örnek çıkarmıştır. Birkaçını alalım: 350 Söyleyen Târih mısra'ı Sürûrî: İrtihâl etdi Mehemmed Çelebi 1202 5> Han Selim üç gemi indirdi yeme 1215 J> Mir Arif etdi akd-i izdivaç 1222 Hikmet: Vefat etdi Cemâleddin Efendi 1227 Zâ'ik: Rumeli'ne 'azm ü avdet kıldı Hân Abdüîmecîd 1265 — İlaveli tâm târih: Maksadı İfâde eden haıfleıe karşılık olarak sayı, târih için yetmediği takdirde, bâzı sözler ilâve olunur Bu münâsebetle Cevdet Paşa; ilâveler ne kadar makama münâsib letâ'if-i beyâniyye ve bedî'iyyeyi müştemîl olur ise, târih de o kadar makbul olur diyor Yine Sürûri'nin: Cân-ı şîrînini verdi Ferhâd mısraı, 1204 yılını katşılamaktadır. «Cânmı verdi Ferhâd» sözü maksadı ifâdeye yetmezdi; fakat sayı «şîrînini» kelimesinin ilâvesiyle tamamlanabilmiştir. Yahut Tâlib'in: Kıldı tevellüd müjde kim şehzademiz Abdülhamîd mısraı, 1258 yılma kaışılıktır. Ancak bu sayı «müjde kim» lâfızlarının ilâvesiyle tamamlanmıştır. Aşağıdaki örnekler, bu kabildendir: Söyleyen Târih mısra'ı Yıl Aynî Bahre eyyâm-ı şitâda indi üç fülk-i cedîd 1213 Sürün Geçdi Gâlib Dede candan Yâhü 1214 Hayf kim laldı Mehemmed Beğefendi rıhlet \2\9 İkincisi: Mecaz, kinaye, telmih veya tevriye yolu: Hakikate delâlet edecek lâfızlardaki harflerin sayı olarak kar-şılığı târihi ifâdeye elvermediği takdirde; mecaz, kinaye, telmih veya tevriye yollarından birine müracaat edilir. Cevdet Paşa; bu yolda bulunan târih ne kadar rengin ve ma'nâ-yı murada delâleti PAGE351 ne kadar vazıh olur ise o mertebe makbul ve müstahsen olur diyor. Birkaç örnek: Söyleyen Târih mısra'ı Hâdise Sünbüİ-zâcle Vehbî Gitdi gevher îdi güya o Kânî'nin Sürûrî ma'ârif kânı Pâdişeh ma'dende buldı mührüne lâyık güher ölümü Ma'den Emîni Ziyâ Paşa'mn sadâreti Tayyar Paşa' nın vezâıeti Yıl 1206 1213 Evc-i a'lâ-yı vezâretde hümâdır Tayyar Şerbeti sundu Şeker-zâ- Şeker-zâde'nin ölümü 1215 1222 Derviş Paşa'mn sadâıeti de'ye sâkî-ı ecel İzzet Kutb-ı âlem sâhib-î mühr eyledi Dervîş'ini Mu'cem târih; mısra; mısra veya beyitte yeı alan noktalı harflerin hesâb edilmesiyle elde olunur. Buna mücevher târih, tâlîh-i mücevher,târih-i cevheri, târihi cevherin, târih-i güher, gevher, târîh-i menküt vâhut sâdece menküt adları da verilir. Ancak şâirin târih mısıâından önce, onun mu'cem olduğunu bildirmek için bu kelime veya terkiplerden birini kullanması lâzımdır; Birkaç örnek verelim : Söyleyen Nazım Hâdise Yıl Şinâsî: Ohcak şurta-i tevfîk vezan sahilde İndi deryaya suyun buldı sürâğ bahrî hatmi Söyledim bahr-î remelden ana gevher târih (Fülke-i fülk-i felek oldı sürâğ-ı Bahrî) 1262 352 Diriğ ü vah ki Mûsâ Hulusi Pâşâ'mn Eb-i şefîki fenadan bekaya gitdi bu sâl Kemâl-i hayr ile ma'rûf-ı âlem olmuş idi Salâhı hâline hâlâ olur me'âsiri dâl Adr geçen zâtın ba- O Hak-perestden elhak bası Ali Ağa'nm südür ederdi hemân Ölümü Ehâsmı hasenat ü eâli-i a'mâl Edip şefaat ana Hazret-i Habîbullâh Dahi müyesser ola rü'yet-İ Cemâl ü Celâl Dedim Şinâsî du'â-güne cevherin târih (Cinâna Hak Ali Ağa'yı eyleye îsâl) 1263 Sürüıî: Günâhı var ise afv ola mu'cemle didim târih Nasühî-zâde kıldı tövbe Nasûhî-zâde'nin kurb-i Hakk'a azm etdi Ölümü 1218 4. Mühmel târih: Sâde târih adını da alan mühmel târihte, yalnız noktasız harfler hesaba katılır. Ancak şâ'irin «mühmel» veya «sâde» kaydını koyması lâzımdır. Mecâmi ul edeb'de gördüğümüz şu örnek, Sünnî'ye aittir: Hurûf-ı sâdelerle eyledim tahrîr târihin Bekir Ağa kurup sür-ı tezevvüc ber-murâd oldu 1192 Belâgat-i Osmaniye'de de Tâlib'e âit şu mısra yer almıştır: Fer verir mihr ile Gâlib gibi Paşa sadra 1239 PAGE353 5. Ta'miyeli târih: Şayet, târih mısrâındaki harflerin sayı olan karşılığı hâdisenin yılı için birkaç eksik veya fazla gelirse, ilâve veya çıkarma suretiyle gereğine uygun hâle getirilir. Böyle ifâdeler', -bir' bakıma-muammaya benzetilmiş, o çeşit târihlere de ta'miyeli târih denilmiştir Sürûri'nin: Dil kânı reşk ile kopdukda didim târihin Aldı mühr-i keremin Ma'deni Yûsuf Paşa beyti, Mâden Emini Yûsuf Paşa'mn 1213 teki sadâreti için söylenmiş târihi taşıyor. Burada (1) fazla vardır. Ancak «kâ»mn «elif»i çıkartılmak suretiyle 1213 elde olunur. Yahut Koca Râgıp Paşa'mn Belgrâd'ın yeniden alınması münasebeti ile düşüldüğü târihe bakalım : Çıkarup Ieşker-i küffâr-ı dedim târihin Belgrad kal'asım aldı Mehemmed Pâşâ 203 = ............. = 851 2003-851 = 1152 Böylece Belgrâd'ın yeniden istirdat târihi olan 1152 çıkar. Yine Sürûri'nin: Şekl-i girdâb gelür fikre yazarken târih Sürdü yelken kürek a'dâ-yı kapudan Pâşâ târihi, ikinci mısrâa İj f şeklinin katılmasıyla tamamlanacaktır Bu mısraın sayı bakımından değeri şöyledir: 1199 = ..................katılacak olan «girdâb»ın kendisi değil şeklidir; bu şekil yuvarlaktır yuvarlak ise eski rakamlarla o (— 5)tir. Şu hâlde aranılan târihin bulunması için 1199 a 5 ilâve etmek lâzımdır: 1199 + 5 = 1204 Cevdet Paşa'dan beri sık sık tekrarlanan şu örnek de Sürürî' nindir: Bâyile yazdı kalem sebt edicek târihin Kışlada etdi binâ Valide Sultân hammâm İkinci mısrâa .....yi katmak suretiyle çıkarırız. Bu mısrâ'ın târihi sayı olarak karşılığı şöyledir: 1207 = 1207 + = Aranan târih v nin adedî değeri 2 din Şu hâlde: 1207 2 = 1209 bulunacak tâıîh olur Recâr-zâde Ekrem Bey'in kendi doğum yılı için söylediği târih ele ta'miyelidir: Elfden kat'-ı nazar mevlidimin târihi Mahlasımdan bilinirdi bi-hisâb-ı ebced «Elf» Arapça «1000» demektir, Buradan anlıyoruz ki, Üstâd Ekrem'in mahlasında, doğum târihinden 1000 eksikmiş. Mahlasının sayı olan karşılığını bulur, buna 1000 katarsak, Şâ'ir'in doğum târihi olur. 1000 + — aranan târih. 4 I =261 1000 -h 261 = 126J. Bu, Recâî-zâde'nin doğum yılıdır. 6. Katma ve çıkarmalı târih: Bu, toplama ve çıkarmayı gerektiren bir târih tarzıdır; ta'miyeli târihten hayli güçtür, Cevdet Paşa, bunu musarına' târihler içine sokuyor. Örneği Belâgat-i Osmaniye'den alalrm : 1142 de Efgan hükümdarı Eşref Hân'ın yenilerek Osmanlı ordusu önünden kaçması üzerine, Müştak: «Eşref, Padişahın kılıcından kaçtı» mânâsına: Eşref ez-tiğ-i Pâdişâh gürîht târihini düşürmüştür. Hesabı şöyledir:..........= Bulunacak târih. = 1142 Aynı kitapta Mesrur Hân'a âit şu örnekle de karşılaşıyoruz: - 354 PAGE355 Cedel reft ez miyân-ı şehriyâıân ittilıâd âmed Burada .....dan.......çıkarıp, neticeye .......katacağız — Aranan târih, .......... 767-37 + 414 = 1144. Şu hâlde müsâlaha 1144 te akdedilmiş. 7. İki katlı târih: Bu, eski kitaplarda târîh-i dütâ adıyla kaydolunmuştur. Mısra da vaka yılını karşılayan sayının iki katı çıkar. Makbulü, mısra iki kısma ayrılınca, bunların herbirinde târihin yer almasıdıı. Sürûrî'ye âit: Bir cum'a gün şevket ile Sultân Osman oldı şâh mısrâdaki harflerin ebced hesabı ile toplamı 2336 dır Birinci yarısı Bir cum'a gün şevket ile, ikinci yansı Sultân Osman oldı şâh sözlerini ihtiva etmektedir. Her iki kısımdaki harflerin adedi karşılığı toplanırsa 1168 elde edilir. Bu da Sultan Osman'ın cülus târihidir. 8. Biribirine nakil usûliyle târih : Musarına' târihlerin en gücü, bu usûlle düşürülür Bu tarzdaki târih, beyitten meydâna gelir. Fakat böyle bir beyitte her mısra birer târih taşımaktadır1. Bu târihlerin de, birler, onlar, yüzler haneleri biribirine eşittir. Şu hâl, bilini diğerine nakletme imkânını verir. Neticede altı târih daha meydâna gelir. Son yılların ebced hesabı ile en ziyâde meşgul görülen simalarından Muharrem Mercangil, bu husus için iki örnek veriyoı Bunlardan birini alalım: Rezm ile İslâmiyân bozdı França ceyşini Eyleyüp cumhürı nâbûd aldı Mısr'ı Şeh Selim Burada birler hanesine karşılık olan harfler, ...........dir. Bunların sayı olarak karşılığı soldan sağa doğru sıra ile 7, 5, 1, 1, 1, 2, 6, 7, 4, 1 ve yekûnları 46 dır. Onlar hanesini teşkil eden harflerle adedî değerleri şöyledir.- r = 40, J = 30, w = 60, J = 30 f = 40, -'l0, o = 50 iS = 10, j = 80, j = 50, & = 10, j— 50, iS -10, toplanırsa, 470 elde edilir. 356 Yüzler hanesinde de, sayı olmak karşılıklarıyla birlikte yazı- ' lan j = 200, j = 200, J = 300 harfleri bulunmaktadır; Bunların toplamı da 700 düı. İkinci rnısrâda da aynı hâl göze çarpar: Birler hânesindeki harflerin sayı olan karşılıkları, 46, onlar hânesindekilerin 470, yüzler hânesindekilerin 700 dür. Neticede Cevdet Paşanın kaydettiği tâbirle nakl-i yekdiğer usulüyle sekiz tâne 1216 savısı elde edilir, Bu sayı vakanın târihidir, 9. Mu'cem ve mühmel harflerinden ayrı ayrı târih çıkan mısralar: Musarına' târihlerin bir çeşidi cje, mısrâdaki mu'cem ve mühmel harflerden birer- târih çıkacak şekilde düşürülür. Nitekim Dördüncü Sultân Mustafâ'nın cülusu münâsebetiyle Süıün tarafından düşürülen târih böyledir: Muvaffaksın Sürûrî mu'cem ü mühmel dü târihe Murabba'- vefk-i kişver Mustafâ Han'dır mekârimle Târih mısıâından hem mu'cem, hem mühmel harflerin toplamı, Dördüncü Sultan Mustafâ'nın cülus târihi olan 1222 ediyor. 10. Müstezath târih: Mısra ve ziyâdesindeki harflerin sayı olan karşılıkları toplamı, bâzan bir vak'a için târih olur. Şu parça böyledir: Abdülhak Efendi'yi yine kıldı münâsîb Hak mesned-i Rûma Burada târih 1265 tir. III — İmâ Yoluyla Düşürülen Târih Bu, lügaz yoluyla târih düşürme sanatıdır. Çözülmesi, lügaz-dekinin aynıdır.. Sık sık tekrarlanan basit bir örnek verelim: Bir iki iki delile Abdülmecîd oldu melik Bir rakamını, iki rakamım yazıp yanma iki delik ilâve edeceğiz; (00) Bu suretle Abdülmecîd'in cülus târihi çıkacaktu: Bu da, 1255 olur. iv — Târihlerde Tevârüd Hâdise yıllarım gösteren sayılar; belidi harflere karşılık olan sayıların, toplanmasından meydâna geldiği için, bu sanat; tevârü-de çok müsaittir. Ayrı ayrı şâirler, biribirinden habersiz olarak PAGE357 ayın hâdise üzerine aynı mısraı söyleyerek târih düşürebilirler Nitekim 1261 târihine karşılık olan: Yapdı Hân Abdülmecid-i yem-himem cisr-i cedîd mısraını hem Şinâsî hem de Hakkı söylemiştir. Örnekleri çoğaltmayacağız. Osmanlı Edebiyâtı'nda ilk İstanbul kadısı Hızır Bey'le başladığı, Bursalı Hâşimî'de güzel örneklerini bulduğu bildirilen; Adanalı Sürûrî ile kemâle erip günümüze kadar devam eden târih san'atı hakkında -bu kitap içindo- verilecek bilgi, bunlardan ibarettir; Üçüncü Altbölüm 3-Zâid MülhaklarMühmel, mu'cem, hay fa, riktâ, tashîf, mevsûl, mütelevvin, hazf gibi dokuz sanat vardır ki, bunlar, belâgatla uğraşanlar tarafından bedi'in zâid mülhaklarından sayılmıştır. Bunları «Harflerin şekil ve düzenlerine bağlı hünerler» başlığı altında tanıtmağa çalışacağız. Harflerin Seldi ve Düzenlerine Bağlı Hünerler Bir yazıda yer alan harflerin muttasıl, munfasıl, noktalı, noktasız oluşu, bunlarla ilgili düzenlemelere âit sıralar, hattâ okunuşlarına âit ince tasarruflarda; san'at denilen, hakikatte birer hüner olmaktan ileri gitmeyen bâzı üslup süslerine yol açmıştır. Bunlardan bir kısmı için Türk edebiyâtı'nda -istendiği zaman- örnek bulmak dahi mümkin değildir; Şimdi başlıcalarmı gözden geçirelim: 1. MühmelBir eserin tamamen noktasız harflerden meydâna gelmesine mühmel denir; Eski alfabede: İç .........harfleri noktasızdır; Ziya Paşa'ya ait olan şu beyit noktasız harflerden meydâna gelmiştir: Harîrî'nin Makaâme-i Semerkandiyye'si, Feyzî-i Hindî'nin sevatı'u'l-ilhâm'ı mühmel için hacimli sayılacak örneklerden mey 358 dana gelmektedir. Geçen yüzyılın büyük âlimlerinden Şâm Müftî-sî Mahmud Hamza, Feyzî-i Hindi gibi, noktasız harflerle bir tefsir yazmıştır. Biraz önce bir' beytini örnek olarak verdiğimiz Ziya Paşa'mn da, noktasız iki kasidesini biliyoruz. Mühmel'e hazf veya tecıid ve böyle eserlere mücened adım verenler de vardır. Biz, hazf terimini başka hüneıe tahsis ediyoruz. Maamâfih her ikisi ele, beyhude bir1 zaman israfıdır. 2. Mu'cemBuna, menküt dahi denir. Bir yazıdaki bütün haıflerin noktalı olmasıdır. Eski alfabede harfleri noktalıdır. Böyle yazılar, umumiyetle rekîk olur. 3. HayfâKelimeleri, biri noktalı diğeri noktasız olmak üzre birbirini tâkîb eden yazıya hayfa denir. Bu hâl, bir beyitte görülürse ahîf adım alır. Böyle yazılar ela «tekîk» olmaktan kurtulamaz. Harîrî'nin Makâme-i Merâğiyye'sirıde bâzı beliğ- hayfa örnekleri bulunduğu bildirilmektedir.. 4. RiktâKelimelerinin bir harfi noktalı diğer harfi noktasız olarak devam eden yazıya riktâ denir. Bu vasıftaki beyit de erkat adını alır. Bu hünerin ele beyhûcleliği meydândadır.. 5. TashîfTashîf; bir ifâdede, noktasız yazılan bâzı kelimelere nokta ilâve etmek, nokta ile yazılan bâzı kelimelerden nokta çıkarmak suretiyle yalan mahreçli, benzer şekilli, mânâca farklı yeni kelimeler elde etmektir: Fuzûlî'nin: Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-ftahrîrin Ki fesâd-ı rakam sunimizi şür eyler Gâh bir harf sukutıyla kılur nâdiri nâr Gâh bir nokta kusürıyla gözi kör eyler PAGE359 yollu şikâyetindeki ........bu kabildendin Lâmiî Çelebî'nin Mîr Hüseyin Mu'ammâyî'den çevirdiği Mu'-amma risalesi ndeki tasnifler de meşhurdur. . Ni'meı-i rû'yeli gözler ne bilür Anı göz ehli bilür göz ne bilür beyti, tashîf yoluyla: N'i'met-i rü'ycii körler ne bilür Am göz ehli bilür kör ne bilür Şeklini almıştır. 6. MevsûlBir yazıdaki bütün harflerin muttasıl olmasına mevsûl denir. harfleri, muttasıldır. Bu iş yapılırken cümlenin bir kalemde çıkartılması gözetilir. Muallim Nâcî Efendi, Fars bedi'iyâtmda kelimelerin ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder tamamen birleşik yazılmalarına göre dört çeşit mevsûl bulunduğunu bildiriyor. 7. Mukatta'Munfasıl harflerden meydâna gelen yazılara mukatta' adı verilir. .......harfleri, munfasıldır. Ey diM âvâre var derd üzre derd bu husus için verilen türkçe örnektir. Okuyuşa Bağlı Bir Hüner 8. Mütelevvîn.Bediin eklerinden sayılan bir hüner de, mütelevvindir. Bir beytin okunuşunda yapılacak az bir değişiklikle, o beyte âit veznin, başka vezne çevrilmesine bu ad veriliyor. Mütelevvîn; hareketlerin uzatılması, kısaltılması, daraltılması,... yollarıyla yapılır. ' 9. Hazf:Birı kasidede harflerden birini kasden kullanmamak, «hazf» adını alır. PAGE360 SON |