Geri

   

 

 

İleri

 

Yedinci Altbölüm

X. Bağlama ve Dağıtma (= Vâsıl ve Fasıl)

Kelimeler ve cümleler iki sûretle bir araya getirilir: ya bağlanarak ya bağlanmayarak. Meânî kitaplarında birincisine “vâsıl”, ikincisine “fasıl” adı verilmiştir. Burada onlar yerine başlıktaki terimler kullanılacaktır.

1-Bağlama (= vâsıl)

Bağlama, kelime ve cümleleri bir bağlaç (=atıf harfi) veya bağ-fiil (=rabıt) yardımıyla bir araya getirmektir. Bu kelime ve cümlelerden ilkine “Mâtûf-ı aleyh”, ikincisine “ mâtûf “ denirdi: Sözü geçen terimleri-belki-ulanan, ulanılan lâfızlarıyla karşılayabiliriz. Ahmet ve Mehmetgeldi cümlesinde bir bağlama vardır.

1. Bağlaçlar :

Meânî ile ilgili eski kitaplarda bağlaçları teker tekerîzâh etmek âdet olmuştur. Biz, bu işi dilbilgisi kitaplarına bırakıyoruz. Hatırlatma kabîlinde başlıcalarını saymakla yetineceğiz : ve de, dahî, hem, belki, hattâ, yoksa, ya, yâhut, veya, sonra, sümme, ba’de, lâkin, fakat, ama, ile, ki, tâ ki, diye, imdi, bari.

2. Bağ fiiller (= rabıtlar= gerondiyumlar) :

Bu hususta da, geniş bilgi alınması için, dil bilgisi kitaplarına bakılmasını tavsiye ederiz. Burada bir iki örnekle, bahsi hatırlatmak istiyoruz : Gelip, duyarak, işitince, estikçe v. s. . .

2-Bağlamanın şartları :

İster bağlama, ister ayırma suretiyle olsun kelimeleri veya, cümleleri bir araya getirebilmek için, aralarında birleştirici bir yön bulunması şarttır. Recep ve Tayyar okudular cümlesinde bir bağlama ile karşılaşıyoruz: Burada Recep, Tayyar isimleri okudular hükmünde birleştirilmiştir.

Aşağıdaki iki cümle arasında bir ilgi bulunmadığı için, onları ayırma yoluyla bir araya getirmeye imkân yoktur:

Saatimi demin kurdum.

Yârim elma yanaklıdır

Hâlbuki, Çınaraltı’nda, Yahya ve Nihâd, Sâmi çay içiyorlardı-Lutfî Bey de, Nevzât Bey de kâtiptir.-Hem Şâdiye hem Behîce zârifmiş.-Süleymân, Nâzif, hem şâir hem nâsirdi. Cümlelerinde sıra ile “çay içmek”, “kâtiplik”, “zârif olmak”, “şâirlikle nâsirliğin aynı şahısta toplanması” gibi ortak yönler; matuf-ı aleyhle matuf-u birleştirmektedir.

Diğer yandan, cümleleri bir araya getirme şartlarına göz atalım :Hasan zayıf ve Hüseyin kuvvetlidir. Yâhut Haydar Âlim ve Nuri câhildir.-Tarık geldi ve Ali gitti-Hüseyin okuyacak ve Kâzım yazacak diyebiliriz:Çünki (kuvvetli-zayıf, âlim-cahil,-geldi-gitti,-yazacak-okuyacak kelimeleri arasında bir münasebet vardır. Fakat, Mehmet gitti ve Mustafa güzeldir diyemeyiz; “gitti “ ve “güzeldir” arasında hiçbir rabıta yoktur.

Şu halde ibare, münâsebetli lâfızları bir araya getirmekle kurulabilir. Bu münâsebetle ya hükümde ortaklık ya da birleştirme yönü (=cihet-i câmi’a) üzerine kurulur.

Hükümde ortaklık :

Hükümde ortaklık; aşağıdaki şartlarla sağlanır :

Bir fiilin birden çok faile

Bir sıfatın birden çok mevsufa

İki fiilin bir faile

İki sıfatın bir mevsûfa ait olması suretiyle

Şimdi sıra ile her biri için birer örnek verelim.

Fahri ve Naci Bayburt’a gitti-Aşkale ve Bayburt soğuktur.-Fahri yemek yedi ve çay içti.-Ali zeki ve gayretlidir.

Cümleler, haber veya inşa mânâsı taşımakta, birleştikleri taktirde yan yan getirilirler. Hasan geldi ve Ali çay içsindiyemeyiz. Aynı şekilde Adnan ağlasın ve baksın ve Bâki şiir okuyacakdemek te mümkün değildir.

Birleştirme yönü (=cihet-i cami'a) :

Bağlamaya tabi iki tarafı birleştirecek ilgi veya yakınlığa birleştirme yönü adını vereceğiz. Bu ilgi veya yakınlık eski kitaplarda“cihet-icami-a “ terimi ile ifade edilirdi. Birleştirme yönü; bu ilginin zihinde göstereceği hususiyete göre ya akla, ya vehme ya da hayale bağlı olur. Böylece de üçe ayrılır.

a) Akla bağlı birleştirme yönü :

Aklın düşünce merkezinde birleştireceği eşya arasındaki gerçek ilgiyi bu sözlerle ifade etmek istiyoruz; sözü geçen ilgi eski terimlerle “ cihet-i cami-a yı akliye” diye ifade edilirdi. Sınıflandırmada bu temasif tezat ve tezayif diye adlara ayrılmıştır.

Temasil (=analogie) :

Temasil, aynı türden (=neviden) olan iki şeyi zihinde birleştirmektir. Bu iki şekilde olur.

-Mânâ ilgisiyle :

Aralarında çizgi bulunan şu lâfızlar böyledir : Sâf-berrâk, dert-gam, ilim-irfan, zülf-kâkül, ziyâ-nûr, âşk-mahabbet, murât-emel, kabahat-kusur, cürüm-cünha, meks-aram, ırmak-çay, atf-rabt.

-Fertlerine ait dış vasıflar, zihinde silindikten sonra iki şey bir kavramda birleştiği taktirde:

Mantıkta tarif edilen tür (=nev-i) de budur. Ali-Hasan böyledir : Bunların boylarına, vücut yapılarına, yüzlerinin, gözlerinin, saçlarının renklerine ait dış vasıflar, zihinden silindikten sonra da bunlar bir kavramda birleşir. O da insandır. İşte bu “insan” tasavvurunu, “Ali” ile “Hasan”ı ortak olarak içine alan türdür.

Aynı şekilde, gül-lale örneğinde gösterebiliriz: Bunların dahil olduğu tür ise çiçektir.

Tezat :

Aralarında zıtlık bulunan iki şeyi zihinde birleştirmektir: Soğuk-sıcak, güzel-çirkin, neş’e-elem, acı-tatlı, gece-gündüz, küçük-büyük, ölü-diri, aydınlık-karanlık gibi.

Tezâyif :

Birbirine nisbet olmak suretiyle varlıkları kabul edilebilen iki şey arasındaki ilgi de, tezâyif adını alır; bu şeylerden birine bağlı bulunan bir husussu da akla getirir ; kısacası, biri düşünülünce ardından öbürü de düşünülür: Koca ile karı, baba ile oğul, tavuk ile yumurta, hâkim mahkeme. . gibi.

Vehme bağlı birleştirme yönü :

Burada da eşyanın vehim yoluyla düşünce merkezinde birleştirilmesi bahis mevzûudur; eski kitaplarda “cihet-i câmi’ayı vehimiyye” diye adlandırılan bu ilgi şibh-i temâsil, şibh-i tezat, şibh-i tezâyif diye üçe ayrılmıştır. Sözü edilen bu terimleri biraz değiştireceğiz :

Temâsil vehmi (şibh-i temasil) :

Aralarında hakîkatte tezat bulunan iki şeyi, vehmin temâsil ilgisiyle zihinde birleştirmesidir. Mecazların kuruluşunda zarına dayanan bu yoldan çok istifade edilir. Beyaz ve açık sarı arasında beraberlik vehmi, eski kitaplarda bu husus için verilen ortak örnektir. Ali’yi iki şey dondurmuştu: Bedenini o yerdeki havanın soğukluğu, ruhunu uğradığı muâmelenin soğukluğu cümlesinde vehme dayanan ilgiden dolayı; kötü muamele, analogie yoluyla havanın soğukluğuna bağlanmıştır. Ağladıkça gözleri inci ile cevher saçardı cümlesindeki inci ile cevher arasında da vehimden doğan bir temâsil ilgisi vardır.

Tezâd vehmi (şibh-i tezâd) :

Aralarında temâsil bulunan iki şey’i, vehmin tezat ilgisiyle zihinde bğlanması da, bu çeşit birleştirme yönünü teşkil eder. Yer ile gök, birinci ile ikinci, kitap ile defter. . gibi.

Tezâyf vehmi (şibh-i tezâd) :

Hakikatte aralarında tezat bulunan iki şeyi vehmin tezâyif ilgisiyle zihinde birleştirmesi de, bu çeşit toplama yönünü teşkil ediyor. Güzel ile çirkin arasındaki münasebeti,-çağrışım (= tedâi) göz önüne alınarak-tezâyifle indirilmesi gibi. Halbuki bu çağrışım, tezat üzerine kurulmaktadır.

Hayâle bağlı birleştirme yönü (=Cihet-i câmi’a-i hayâliyye) :

Bir şey, insanların çevrelerine, yetiştikleri zamana, örf ve adetlerine, mesleklerine. . . göre farklı şeyleri hatırlarına getirir: “otomobil” şoföre, benzini, motörü, yedek malzemeyi, çalışma saatlerini, kazanç miktarını düşündürdüğü halde; zevk-perest kimseye tenezzüh yerlerini, araba safâlarını ve bunlara bağlı yaşama tezâhürlerini hatırlatır. “Keser”, marangoza tahtayı, çiviyi, kerpeteni, bıçkıyı, çekiyi, burguyu düşündürdüğü halde; büro amirine bunları düşündürmez. “Çay” Rizeli bir ziraatçı için tarlanın, nebâtın yaprağının, kurutulmasının, fırınının, makinasının, satılışının hazırlanmasına vesile olur. İyi bir tiryâki, rengini, kokusunu, lezzetini, içilme yer ve saatlerini, korlu tunç semâveri, porselen demliği, billur bardağı, ince desenli gümüş tepsiyi, belki ikinci Cihan Harbinden önceki nefis çayları düşünür. “Pirinç”in bir Çinli zihninde uyandırdığı şeylerle bir İngiliz’in zihninde uyandırdığı şeyler farklıdır. Eşyanın her insanın zihninde zamana, yere, örfe, mesleğe bağlı olarak ayrı ayrı şeyler uyandırmasından doğan birleştirme yönü de, bu râbıtanın hayâle bağlı olan çeşidini teşkil eder.

Kelime ve cümlelerin yukarıda belirtilen usullere göre bağlanabilmeleri için, aralarında bu birleşme yönlerinden birinin bulunması şarttır.

3-Ayırma

Kelime ve cümlelerin arada bağlaç veya bağ fiil bulunmaksızın bir araya getirilmeleri, ayırma adını alır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, ayırmada da, birbiriyle ilgili unsurların bir araya getirilmesi şarttır ; aksi halde sözler tutarsız olur. Nitekim bir türküden alınan aşağıdaki iki mısra böyledir :

Ay doğar sini sini

Ben sevdim birisini

Faruk Nâfiz Çamlıbel’in Han duvarları’ndan alınan şu kıt’ada sözler ayırma yoluyla bir araya getirilmiştir; fakat aralarında münasebet vardır:

On yıl var ayrıyım Kına Dağı’ndan,

Baba ocağından, yar kucağından,

Bir çiçek dermeden sevgi bağından,

Huduttan hudûda atılmışım ben

Bu yazıda veya sözlü ifadede, hem bağlama hem de ayırma yer alabilir. Aşağıdaki mensûr örnekte ikisini de görüyoruz :

Korkunç bir yanık yüzünü harâbetmiş, bu âfetten sâdece gözleriyle alnı kurtulabilmişti. Tâze bir yaraya benzeyen bu yanığın bir kazâ eseri olduğu belliydi. Nârin ve biçimli bir vücûdu, güzel, sarı saçları vardı. Her gördüğüm yerde, aynı korkaklıkla etrafındakilerden kaçıyor, yüzünü büyük bir ayıp gibi atkısıyla saklıyordu. . . Hakkı yok muydu ? Kim bilir ne hesapsız gözlerin korkulu bir merak ve nefretle yüzünde gezdiğini, bu kapanmayan yaraya kaç ahmağın güldüğünü görmüştü.

Reşat Nuri Güntekin

Şu manzum örnekte de hem bağlama, hem ayırma vardır :

Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli !

Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.

Ömrünün geçtiği sâhilden uzaklaştıkça

Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça

Dalga kıvrımları hâlinde büyür tenhâlık

Başka bir çerçevedir gitgide dünyâ artık.

Yahya Kemal Beyatlı