VII. Müsned (Yüklem), Müsnedün-ileyh (Özne ve Nâib Özne) Üzerinde Tamamlayıcı Bilgiler1-Mutabakat (Uyuşma) Yüklem ile özne veya nâib özne arasındaki mutâbakat ya sayı (=kemmiyet) ya cinsiyet bakımından kendisini gösterir. a) Sayı (=kemmiyet) bakımından uyuşma (=mutâbakat) : Bu, özne veya nâib öznenin, insan yahut ondan başka varlık oluşuna göre değişir. Bu, özne veya nâib öznenin, insan yahut ondan başka varlık oluşuna göre değişir. Eğer özne, insansa; yüklem sayı bakımından ona uyar: Çocuk ağlar. –Kadınlar, çok konuşurlar. –İhtiyarlar, geçmişi anarlar cümlelerinde olduğu gibi. Eğer özne, insandan başka bir varlık yahut bir keyfiyetse, her zaman böyle bir uyuşma olmaz: Kuş uçar. –Kuşlar uçar örneklerinde görüldüğü gibi. Şu mısrâ, Tevfik Fikret’in Şermin adlı kitabında yer almıştır: Kuşlar uçar, ben koşarım b) Cinsiyet bakımından uyuşma (=mutâbakat) : Bunun sebebi dilimize girmiş Arapça kelimelerdir. Her dilde doğrudan doğruya erkek veya dişi varlığa ad olan kelimeler vardır. Bazı dillerde, kelimeler, itibari olarak cinsiyet kavramını taşırlar. Türkçe’de ana-baba, kız-oğul, teyze-dayı, hala-amca, koyun-koç, keçi-teke, tavuk-horoz, kısrak-aygır, inek-boğa. . . aynı neviden varlıklara delalet etmekle beraber, hakiki bir cinsiyet karşılaşmasını da ifade eder. Ayrıca bu maksatla, bazı hayvan isimlerinin başına erkek veya dişi kelimeleri getirilir: Erkek güvercin-dişi güvercin, erkek arslan-dişi arslan gibi. Deve ve eşeklerin dişilerinden söz edilirken bu kelimelerden önce maya lafınında kullanıldığı vâkidir. Fakat Arapçada cinsiyeti olmayan varlıklara ait isimlere de erkeklik veya dişilik izafe edilmiştir. Bunlar sıfat-mevsûf uyuşmasında anlatılacaktır. Ancak eski metinlerde müsnedün-ileyh şahsa delalet ettiği takdirde bu kelime veya kelime grubu ile müsned (yüklem) arasında da cinsiyet uyuşmasına riâyet edildiği görülür. Hüseyin Hanım, âkiledir. –Zeynep Hâtun, sâlihadır. –Enise, câhiledirn. –Münise, fâzıladır. –Bu kadın, zâlimedir örneklerinde olduğu gibi. Not:-Edebiyât-ıcedide ve onu takibeden devrelere ait metinlerde bu kaideye riayetsizliği hata saymamak gerekir. 2. Üstün tutulma (=Taglib) Ön bilgiler: Bazan birbiriyle ilgili kelimelerden biri diğerinden üstün sayılır; üstün sayılan kelimede yapılacak gramer değişikliği, diğerini de şümûlüne alır. Bu hâl, her şeyden önce bir kısım tesniyelerde göze çarpar: Meselâ Haseneyn kelimesi Hasan ve Hüseyn’i, ebeveyn kelimesi ana ve babayı, Irakeyn kelimesi Arap ve Acem Irakları’nı, maşrıkeyn kelimesi doğu ve batıyı, Basratân kelimesi Basra ve Kûfe’yi, Frateyn kelimesi Fırat ve Dicle’yi kamereyn kelimesi Ay ve Güneş’i bu yolla ifâde etmektedir. Cinsiyet mutâbakatında da, müennes kelimeler, müzekkere tâbii olur. Bunlar hep Arapçadan dilimize girmiş kelimeler üzerinde tatbik edilmiştir. Müsnedün-ileyhlerde üstün tutulma (?) (=Tablîb) : Bir yüklemin birden ziyade özne veya nâib öznesi bulunur, bunlar da mütekellim, muhâtap, gâip, gibi üç ayrı şahıstan meydana gelir, aralarında da fâsıla bulunursa; zikri en sonda geçen özne veya nâib özne üstün sayılır; yüklemi teşkil eden fiilin şahsı, ona göre ayarlanır. Dün sizi Ahmed, Ali, Hasan, Nûri ve ben ziyâret etmek istedik denir. Yâhut başka sıralanışa göre cümle; Haydar, Nihâd, sen, Hasan’a haber yollamışsınız şeklini alır. Ya da, biz size, siz bize yolladınız diye düzenlenir. Mütekellim, muhâtap ve gâipten teşekkül eden özneler arasında fâsıla yoksa; bunlardan mütekellim, muhâtaba; muhâtap gâibe karşı üstün kabûl edilir; yüklemin şahsı, ona göre olur. Sen, Hasan, Hilmi, Kemal seylan çayı içmişsiniz örneğinde görüldüğü gibi. İki özne veya nâib özne arasında tâbilik-metbûluk bağı varsa; yüklem, tâbie uyar: Ayşe Hanım, Zeki Bey’le çalıştı. –Ben, Kemâl ile gittim. –O, sizinle sözleşmiş örneklerinde görüldüğü gibi. Her ikisi de ya bağlacından sonra gelen, iki özneden, hangisi yükleme yakınsa, fiil, onun gerektirdiği hâli alır: Ya Âmil ya Kemal yazdı. –Ya siz ya biz yazdık. –Ya Ayşe ya siz yazdınız. Maamâfih ilkinin yüklemini yanında söyleyip diğerini kaldırmak, şiveye daha uygun düşer: Ya Nazif söyleyin ya Nâfiz. –Ya Ali okusun ya Hasan gibi. Her öze veya nâib özneden sonra kendi yüklemini söylemek sûretiyle de tereddüdün pekiştirilmesi sağlanır: Ya Şükrü yazdı, ya Fikri yazdı gibi. |