BeşinciAltbölüm V. Özne ve Nâib Özne ( Müsnedün-ileyh = Fâil ve Nâib- i Fâil)Müsnedün-ileyh, hem özne hem de nâib özneyi içine alan bir tâbirdir. Kitabımızın bu kısmı meânî adını taşıdığına göre, izahatımızda bu ilmin terimlerini hareket noktası saymamız gerekirdi: Buna rağmen özne ve nâib özneyi başa aldıktan sonra, asıl terimi parantez içinde gösterir. Eski terimde şümul (kaplam), yenilerinde tazammun (içlem) vardır. Bunlardan özne, etken (malûm) fiilin isnâd olunduğu bir varlığa delâlet eden isim veya isim hükmündeki kelime veya kelime grubudur, isim, zamîr, mastar, mevsûfu kaldırılmış sıfat olacağı gibi onların, nitelenmiş yahut belirtilmiş kümelerinden de teşekkül edebilir. Nâib özne, edilgen (meçhul) fiilin kendisine isnâd edildiği nominatif hâlde bulunan isim veya isim hükmündeki kelime veya kelimeler kümesidir. Söz sahibi, kendisinden bir eylem veya hâl sâdır olan varlığa ehemmiyet verirse özneyi (faili) ; doğrudan doğruya bu hâl veya eyleme ehemmiyet verirse nâib özneyi (nâib-i faili) dar ölçülü adıyla cümlesine, geniş ölçülü adıyla kelâmına hareket noktası sayar. Hasta, limonatasını içti cümlesinde içene, limonata içildi cümlesinde içilen maddeye ehemmiyet verilmiştir: îlk cümledeki hasta, özne (fail) ; ikinci cümledeki limonata nâib özne (nâib-i fâil) dir. Bu ayırma, söz dizimi için gerekli sayılmıştır. Meânî ve hattâ mantık için hami ve isnâd, bunların zihinde tam bir istifâde sağlamasıdır: Hami ve isnâd, bahse giren varlıklar arasındaki iştirak, tüm istifâde de kavram aykırılığından doğar: O yüzdendir ki racanı, bunları müsnedün-ileyh ve müsned; mantık mevzu ve mahmul terimleriyle anmakla yetinmiştir. Not.-Bir kelâmdan rabıta çıkarıldığı takdirde taraflar müf-let kalırsa bunlardan ilkine mevzu, ikincisine mahmul denir. Böyle kaziyyeler de, hamli kaziyyelerdir ki, şart kaziyyelerinin zıddı olarak kullanılırdı. Buraya özneyi ayrı, nâib özneyi ayr-ı anlatmamak için, her ikisini içine almak üzere, müsnedün-ileyh terimini kullanacağız. |