2. EDEBİYATIN AHLÂKLA İLGİSİZLİGİNİ İLERİ SÜREREK ONU GÜZEL SAN'ATLAR iÇiNDE ELE ALAN GÖRÜŞ Hemen Ekrem Bey'le aynı yılda, Şemselîdîn Sâmî Bey, Hafta mecmuasında çıkan bâzı yazılariyle, güzel san'atlrdan bir ikisini ele almış, bunlar arasındaki yakınlıkları söz konusu etmişti. Beşir Fuâd'a göre, edebiyat, hakikati tesbit etmelidir. Cemiyetin sakat bir yönünü ortaya koyan roman; onun tedâvî çârelerini düşünmek için de, imkân hazırlamış olur. Menemenli-zâde Tahir'le aralarında geçen münâkaşalarda, hayâllerin, teşbihlerin mübalağalı oluşuna karşıdır. Edebiyât-ı cedide kümesinin toplanışına kadar, içtimaî fayda gütmeyen, ahlâkın yükselmesinigaye edinmeyen bir haylî edebî eser kaleme alınmışsa da, ahlâkla ilgisiz (lâ-ahlâkî) edebiyatın ısrarlı surette müdâfaası bu kümeye ııasîbolmuştur. Hattâ Servet-i fünûn'un 1303 yılma ait bir sayısında, edebiyat, medenî toplulukla ilgisinden dolayı güzel san'atlardan mühim sayılıyordu52. Ancak Fikret ve arkadaşları bu mecmua etrafında toplandıktan sonradır ki, vaziyet değişti. 1312 yılında, Tcvfik Fikret'in kaleminden çıkmış bir Musâhabe-i edebiyyede şu satırlar dikkati çekmeğe başladı: Ben edebiyatı bir san'at-ı nefisedir diye bilirim de ona dâ'ir olan mütâleâtıını hep o noktadan idare etmek isterim. Bir çoklan derler ki edebiyat tasfiye-i ahlâka, tenvîr-i vicdana hidmet eder. Edebiyatın en büyük hldmeti işte budur. Acaba edebiyat o büyük, o mukaddes hidnıeti nasıl îfâ ediyor? Bu suâlin cevâbı gayetle basitdir: Edebiyat insanı okumağa, okuya okuya fikirden lezzet almağa alıştırıyor. Zihin o sayede tatlı tatlı çalışıyor; çalıştıkça bjr keyf, bir huzur, bir teceddüd hissediyor. Gitgide fikir daha ziyâde inceliyor. Kalb daha ziyâde rikkat buluyor; nihayet en ince mülâhazat en dakik hissiyat kolayca kabul ve telakki edilmeğe başlanıyor. Felsefenin, ulûm-ı ictimâiyyenin derin, haşin bir takım ahkâm ve gavâmızı-ki tedkîk ve tefehhüme bi't-tabi herkes muktedir değildir-şiirler, hikâyeler, tiyatrolar. . . hâsılı âsâr-ı edebiyye ve edebiyat sayesinde zihinlere giriyor. Bir çok f ezâil-i ah-lâklyye bu suretle intişâr ve takarrür ediyor. Bir çok beyinler yor- 52Servet-i fünûn, 14 Mayıs1303, C. III; Aded:63. 14 gunluklarını o asarın mütâleasıyle alıyor. Bir çoğu aradığını onlarda buluyor. Böyle olduğu hâlde artık tutup da: «fesahatle kelime, kelâm, mü tekellim muttasıf olur, kelimc-i f aşina. . . » diye boşboğazlık nasıl ederim? Bunlar mutlaka lazımsa varsın başkaları okutsun53. Fikret; Ali Necdet adlı birisini konuşturarak kaleme aldığı bir yazısında, edebiyatın ahlâkla ilgisizliğini kabul etmiş görünmüyor. Fakat bir yandan onu güzel san'atların bir dalı, diğer yandan fesahati asıl edebiyatın dışında saydığını ortaya koyuyor. Aynı mecmuanın, aşağı yukarı bir yıl sonraki sayısında Menâfi-i edebiyye başlıklı bir musahabe vardır. Burada, bâzı felsefî görüşlerin «fayda»yı güzelliğin şartları arasında saydığı, bâzılarının da aksini müdâfaa ettikleri anlatıldıktan sonra, bir şey güzel olmak için bizatihi menâfi-i beşeriyeye hadim olmak şart olmayacağını dâva etmek âsâr-ı edebiyye fâidesiz bir kitle-i lafziyye ve fik-riyyeden ibaret olmalıdır demek değildir deniyor54. Bu yazının, Sâl-i edebîde çıkan edebiyâtdan maksad yalnız edebiyâtdır cümlesini açıklamak ihtiyâcından doğduğunu ilâve edelim. Bu arada Servet-i fünûn'da, edebiyatın türlü san'atlarla ilgisini ifâde eden yazılar yer alır. Fikret; daha tabîati taklitte san'atlar arasında iştirak başladığını ifâde eder55. H. Nazım; bütün güzel san'atlar gibi edebiyatın da başarısını hüsn-i tebliğe bağlar. Hüseyin Câhid'in Hikmet-î bedâyi ile ilgili dâvamlı yazıları, bu gürüsün tesirlerini daha geniş bir hâle koyar. Aynı yazarın Romanlara dâ'ir başlıklı yazı serisinin üçüncüsü Edebiyat ve ahlâk küçük başlığını taşımaktadır. Bu yazının aşağıya ikübâs ettiğimi/ satırları konumuz bakımından ilgi çekicidir: Bir san'atkâr bir vaiz değildir. Bidâyet-i emirde pek sâde görünen şu ınes'ele edebiyât-ı umûmiyece bir çok ihtilâflara bâdî ol-muşdur. Çünkü edebiyâtdan tehzîb-i ahlâk ve lenvîr-i efkâra hid-met gibi bir maksad beklemek mine'I-kadîm zihinlerde cây-gîr ola-gelmişdir; hâlbuki ahlâk başka edebiyat başkadır. Hâlbuki şu fikrin sû-i tefsir edilmesinden ihtizâren şunu da ilâve edelim ki edebiyatla ahlâk ayn ayrı şeyler demekle edebiyat ahlâksızlık demek kasdolunmuyor". 53a. e., 19Eylül1312, C. XII, Sene: VI, Aded:290, s. 52-53. 54a. e., 19 Haziran1313, Sene:VII, C. XIII, Aded: 329. 55a. e., C. XII, Sene:VII., Aded:334, Temmuz1313. 56a. e., C. XIV., Sene:VII., Aded:358, BKânün-iSânî1313. 15 Hele Mehmed Rauf; edebî faaliyeti, belki de Freud'den önce, bir nevi freudisme'le îzâh etmek suretiyle tamamen ahlâkın dışına çıkarmaktadır: Bir çok muharrirler İçin edebiyat sahâ-i teslîyetdir; hayâtda yapamadıklarım, bütün o çılgınlıkları, güzellikleri, iyilikleri orada yaparlar, hayâtın intikamını orada alırlar. . . 57. Görülüyor ki, Arap belâgatiyle ilgiyi kesmiş olan Edebiyât-ı ce-dîde yazarları, söz konusu disiplini, ahlâkın değil, güzel san'atların bir kolu saymaktadırlar. Tabîî bu topluluk içinde de, Fikret gibi, tamamen belirli bir planı gerçekleştirmek için engagee (güdümlü) edebiyata fiilen yer verenler vardır. Edebiyât-ı cedîde'nin çeşitli edebî türler üzerindeki görüşlerini bağlı bulundukları bahislere bırakarak, şimdi de, yine Servet-i fünûn mecmuası etrafında toplanan diğer bir edebî kümenin, «Fecr-i atî encümen-i edebiyyesi»nin mcvzûumuz etrafındaki kanâatlerine temas edelim. Maâmafih bunlar da Fikret-Hâlid Ziya mektebinden pek farklı bir düşünceye sahip değildirler. Üstelik kendi aralarında dahi her bakımdan müşterek bir edebiyat anlayışı tesbît etmek mümkin değildir. Meselâ «Beyarıname »lerinde diyorlar ki: Şimdiye kadar memleketimizde «edebiyat» kelimesinin hâ'iz olduğu ehemmiyet ve ciddiyeti anlayan ve bu ehemmiyeti halka iflıâm eden, tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, pek az kimse gelmişdir. Târih-i edebiyatımızı tedkîk edersek en parlak devrelerde bile edebiyatın bütün ihâta-i manâsıyla anlaşılıp anlatılanındığını görürüz. Onun için bizde san'at ve edebiyat dâ'imâ boş vakitlerin bir hem-dem-i latifi olmakdan pek fazla bir ehemmiyet alamamış ve bunların nasıl terbiye-ı hissiyenin tekâmülüne hizmet etmek tarîkiyla bir milletin pîşvâ-yı terakkiyâtı olduğu takdir edilmemişdir. . . 58. Bütün «Beyânname» boyunca edebiyatın kesin bir tarifine rastlamak mümkin değil. Burada da ancak zevkin incelmesi üzerindeki te'sîri belirtiliyor, milletlerin ilerleyişi bu te'sîre bağlanıyor. Edebiyatın ehemmiyetini ifâde ederken, Nâmık Kemâl'in edebiyâtsız millet dilsiz iıısaıı kabîliııdcndir sözünden ileri bir şey söylemiyorlar., Yeri gelince tekrar dönülecek olan çeşitli konular üzerindeki tartışmaları, türlü yazarlara dâir düşünceleri, bizzat eserleri açık olarak gösteriyor ki bu zümre, edebiyat için yine edebiyatı gaye kabul etmiştir. 57a. e., C. XVIII., Sene:IX., Aded: 465, 27Kânûn-iSânî 1315. 58a. e., C. 38., Sene: 19., Aded: 977, 11Şubat 1325ve14Safer1328. 16 |