Geri

   

 

 

İleri

 

3 - BEDİ’ İLMİ

 Bedi’ ilmi, ortama uygunluğu ve ifade açıklığına riayet edildikten sonra kendisiyle sözün güzellik yönleri bilinen bir ilmidir. O da iki kısımdır.

-Manevi (güzellik)

-Lafzi (Güzellik)

Manevi (güzellik) :

 Mutabakat. Bu, tıbak ve tezad diye de adlandırılır.

Mütabakat, iki zıddı yani bazı durumlarda karşıt olan iki anlamı bir araya getirmektir. Bir araya getirme:

a. Aynı türden iki lâfız ile,

-İki isimden olur. ”....... Onları uyanık sanarsın, oysa onlar uyumaktadırlar” gibi.

-İki fiilden olur. ”....... O diriltir ve öldürür”gibi.

-İki harften olur. ”....... Onun kazandığı yararına, yüklendiği (günahı) zararınadır. ”gibi.

129

b. İki ayrı türden (biri isim biri fiil iki lâfız ile) olur. ”....... Ölü iken dirilttiğimiz”gibi.

Sözün Manevî Güzellikleri

3-1 Tıbak

 Tıbak iki kısımdır:

-Tıbaku’l-îcab (olumlu tıbak) . Yukarıda geçti.

-Tıbaku’s-selb (olumsuz tıbak) ”....... Fakat insanların çoğu bilmezler”, ”....... insanlardan korkmayın benden korkun”gibi. Şairin,

 .......

 “Ölüm elbiselerini kırmızı olarak giydi. Daha gece olmadan o (şehid olup cennete girdiğinden elbisesi) yeşil ipek oldu”sözü de tıbak (sanatın) dandır. Tıbak (sanatın) a “....... Kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında son derece merhametlidir-ler”Çünkü şefkat, yumuşaklıktan kaynaklanmıştır. Şairin,

 .......

 “Selma!Başında (yaşlılık emaresi olarak) aklık gülünce (ortaya çıkınca) ağlayan adama şaşma!”sözü ilhak edilmiştir.

 İkincisi, İham-i tezat diye de adlandırılır.

 Mukabele adıyla belirlenen söz (sanatı) da Tıbak sanatına dahil olmuştur ki o daq, (önce) birbirine uygun iki veya daha fazla anlamın sonra da bunların karşıtlarının aynı tertip üzere getirilmesidir. Burada-

130

ki uygunluktan maksat, karşıtın aksidir. ”gülünüz, çok ağlayınız”gibi. Şairin,

 .......

 “İnsanda din ile dünyanın birlikte bulunması ne güzel!Küfür ile iflasın (birlikte bulunması) da ne çirkindir!”anlamındaki sözü gibi.

 .......

 “Bundan böyle kim (fakirlere) verir, (günahlardan) korunursa ve en güzeli doğrularsa biz onu en kolayına kolaylayacağız. Her kim de cimrilik eder, kendini müstağni sayar ve en güzeli yalanlarsa onu da zoruna kolaylayacağız. ”

 Burada ....... ’dan maksat, sanki Allah katındakilerden müstagni olmuş ve sakınmamış ya da dünya arzularıyla (yetinip) cennet nimetlerine ihtiyaç duymamış ve sakınmamış gibi, o (cimrinin) Allah Taala’nın nezdindeki şeylere ihtiyaç duymamasıdır, demektir.

 Sekkâkî (mukabelenin tanımına şunu da) ilave etmiştir: Şu iki ayette olduğu gibi, (ki zıtlarında) da bu durumun karşıtı şart koşulur. Çünkü kolaylaştırma, verme, sakınma ve doğrulama sırasında ortak olduğu için (kolaylığın) karşıtı (olan zorluk) da karşıtları arasında ortak yapılmıştır.

3-2 Mura’atu’n-nazır

 Mura’atu’n-nazır de manevi (güzellikler) dendir. Tenasüb ve tevfik diye de adlandırılır. O da bir şeyi, ona –tezad yönüyle uygun

131

 düşme dışında –uygun olan olan bir şeyle bir şeyle bir araya getirmektir. ”....... Güneş ve ay hesap iledir” ve şairin,

 .......

 “ (Devler zayıflıktan) eğilmiş yaylar, yontulmuş oklar, bilakis kirişler gibidirler”sözü gibi.

 Bazılarının teşabuhu’le-etraf diye isimlendirdiği sanat da mura’at-ı nazir-dendir ki o da sözün, manada başlangıcına uygun olanla bitirilmesidir. ” ....... Onu gözler algılamaz;O ise bütün gözleri idrak eder. O latif (ve her şeyden) haberdardır” gibi. Mura’at-ı nazir (sanatına) :” ....... Güneş ve ay hesap iledir. . Çimen ve ağaç secde eder dururlar” da ilhak edilmiştir. Bu da İlham-itenasub diye adlandırılır.

3-3 İrsad

 İrsad (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. Bazıları onu, Teshim diye isimlendirir. o da, revi (kelimenin son harfi) bilindiği zaman nesir veya beyitte acuz (son kelime) ye delalet eden şeyin acuzdan önce getirilmesidir. ”....... Allah onlara zulmetmiş değildir. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı” ile şairin,

 .......

 “Bir şeye gücün yetmediğinde onu bırak, gücünün yettiği şeye geç” sözü gibi.

132

3-4 Muşaleke

Muşaleke (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, bir şeyin gerçek veya takdiri olarak başka bir şeyin sohbetinde vaki olduğu için diğer şeyin lâfzıyla zikredilmesidir.

 Birincisi şairin,

 .......

 “Bize bir şey teklif et ki sana onu güzelce pişirelim, dediler. Ben de bana bir cübbe ile bir gömlek pişirin, dedim”sözü ile “ ....... Sen benim içimde olanı bilirsin, ben ise senin zatında olanı bilmem” gibi.

 İkincisi, ”....... Allah’ın boyası” gibi.

 Bu, ”....... Allah’a iman ettik”için pekiştirici bir mastardır. Yani Allah’ın temizlemesi demektir. Çünkü iman, nefisleri temizler. Burada asıl nokta (şudur) :Hıristiyanlar çocuklarını Ma’müdiye denilen sarı bir suya batırıyorlar ve bu onlar için bir temizliktir, diyorlardı. Bu karine sebebiyle (Hıristiyanların ve Müslümanların sözleri arsında) muşaleke için Allah’a iman, Allah’ın boyası ile tabir edilmiştir.

3-5 Muzavece

 Muzavece de manevi (güzellikler) dendir. O da, şart ve cezadaki iki anlam arasında eşdeşlik meydana getirilmesidir. Şairin,

 .......

 “Yasaklayıcı (bana onun sevgisini) yasaklayıp da sevgisi beni kapladıkça o (sevgili) kovucunun sözünü dinleyip beni terk etmede ısrar etti “ sözü gibi.

133

3-6 Aks

 Aks (sanatı) da manevi güzelliklerdendir. O da, cümlede bir parçanın önce getirilmesi sonra (o parçanın) geri bırakılmasıdır.

Aks'ln birçok şekilleri vardır:

-Cümlenin iki tarafından biri ile ona izafe edilen arasında olur. ’....... Uluların adetleri, adetlerin ulularıdır. ’

 -Cümlenin iki tarafından biti ile ona izafe edilen arasında olur. ” ....... o, ölüden diri çıkarır;diriden ölü çıkarır”gibi.

 -İki cümlede bulunan iki fiilin müteallikleri arasında olur. ”....... (inanan) kadınlar kafirlere helal değildir. Kafirlerde onlara helal olmazlar”gibi.

3-7 Rücu

Rücu (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, bir nükte temin etmek için, iptal yoluyla önceki söze dönmektir.

 .......

“Zamanın yok edemediği diyarda dur!Evet, rüzgarlar ve yağmurlar onu değiştirmiştir”

3-8 Tevriye

 Tevriye (sanatı) da manevi güzelliklerdendir. İham diye adlandırılır. O da, yakın ve uzak iki anlamı bulunan bir kelimenin söylenip uzak manasının kastedilmesidir.

 O da iki kısımdır:

 -Müceredde:Yakın anlamı çağrıştıracak bir şeyle beraber bulunmayandır. ”....... Rahman arş’a hakim oldu”gibi.

134

 -Muharraşa: (Yakın anlamı çağrıştıracak bir şeyle beraber bulunandır) ” ....... Göğü ellerimizle (kudretimizle) yaptık”gibi.

3-9 İstihdam

 İstihdam (sanatı ) da manevi (güzellikler) dendir. O da, iki manası bulunan bir kelimeyle birinin, sonra zamiriyle diğerinin kastedilmesidir.

 Birincisi şairin,

 .......

“Bir kavmin toprağına yağmur yağınca kızsalar da biz onu (otları) otlatırız. sözü gibi.

 İkincisi şairin,

 .......

“Her ne kadar onlar benim içimde (gada ateşine benzeyen aşk ateşini) yaktılarsa da (Allah) gada (ağacını) ve sakinlerini sualsın”sözü gibi.

3-10 Leff ü Neşr

 Leff ü Neşr (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, çeşitli şeyleri detaylı veya mücmel olarak zikrettikten sonra –dinleyicinin yerli yerine koyacağına güvenerek- (kelimelerden) her birine ait şeyleri tayin etmede zikretmektir.

 Birincisi (detaylı olarak zikredilen) iki kısımdır. Çünkü Neşr,

135

 -Ya Leffin tertibine göredir. ”....... Rahmetinden gecesi ve gündüzü sizin için yapyı ki hem içinde dinlenesiniz hem de çalışıp lütfundan isteyesiniz”gibi.

 -Ya da Leffin tertibine göre değildir. Şairin,

 .......

 (Sevgilim!Senden) nasıl soğuyabilirim ki sen bakışta ahu, boyda fidan, kalçada kum yığını gibisin sözü gibi.

 İkincisi (mücmel olarak zikredilen) . Allah’ın “....... Onlar dediler ki cennete ancak Yahudi ve Hıristiyan olanlar girer”sözü gibi ki, ”....... yani ....... Yahudiler dediler ki cennete ancak Yahudi olanlar girer”demektir. Her bir fırka, arkadaşının sapıklığını bildiğinden iltibas olmadığı için (cenab-ı Hakk iki fırka veya iki söz arasında mücmel olarak) Leff yapmıştır.

3-11 Cem'

Cem' (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, birçok şeyin bir hükümde toplanmasıdır. Yüce Allah ın, ”mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür”sözü ve şairin,

 .......

 “Gençlik, işsizlik ve zenginlik insanı yoldan çıkaran büyük musiletlerdir”sözü gibi.

136

3-12 Tefrik

Tefrik (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, övme veya onun dışında aynı türden iki durum arasındaki farklılığı ortaya koymaktır. Şairin,

 .......

 “Bahar vakti bulutun yağdırması, cömertlik gününde emirin dağıtması gibi değildir. Zira emirin dağıttığı çıkını bulutun yağdırdığı ise su damlasıdır”sözü gibi.

3-13 Taksim

 Taksim (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, birçok şeyi zikredip sonra her birine ait olanı belirtmek üzere kendisine nispet etmektir. Şairin,

 .......

 “kendisine yapılan zulme, iki aşağılık (olan) eşek ve kazıktan başkası sabredip durmaz. Bu eşek eski bir ip parçasıyla zelil bir şekilde bağlanır. Şu kazık başı yarılırda kimse ona acımaz”sözü gibi.

3-14 Cem’ ma’a’t-tefrik

 Cem’ ma’a’t-tefrik, (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da iki şeyin bir anlam içine sokulması ve sokulma yönlerinin (birbirinden) ayırt edilmesidir. Şairin,

 .......

”Senin yüzün parlaklıkta ateş gibi, benim kalbim de hararette ateş gibidir” sözü gibi.

3-15 Cem’ ma’a’t-taksim

 Cem’ma’a’t-taksim (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, birçok şeyi bir hüküm altında toplamak sonra onları taksim etmektir;ya da (birçok şeyi taksim edip sonra bir hüküm altında toplamak gibi) aksidir. Birincisi, şairin

137

 .......

 “Rumlar, haçlılar ve kilisedekiler kötü durumda iken (Seyfuddevle) Amasya surlarına dayandığında nikahlı karıları esarete, doğurdukları (çocuklar) helake, biriktirdikleri (mallar) yağmaya ve ektikleri (ekin) de ateşe (amade) dir” sözü gibi.

İkincisi, şairin

 .......

(Onlar öyle) bir kavimdir ki savaştıklarında düşmanlarına zarar veririler. Kendi taraflarına faydalı olmak istediklerinde de faydalı olurlar. Bu haslet, onlarda sonradan olma değil (soydan) dır. Bil ki huyların en kötüsü sonradan ortaya çıkanlardır’ sözü gibi.

3-16 Cem’ ma’a’t-tefrik ve’t-taksim

 Cem’ ma’a’t-tefrik ve’t-taksim (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. Yüce Allah’ın, “ ....... Onun geleceği günde hiçbir kimse, Allah’ın izni olmadan konuşamayacaktır. Artık onlardan kimi mutsuz, kimi mutludur. Mutsuzlar, ateştedirler; çok feci bir soluyuşları ve hıçkırıkları vardır orada. Onlar orada gökler ve yer durdukça sürekli kalacaklardır. Ancak Rabbin dilediği süre başka; çünkü rabbin, dilediğini yapandır. Ama mutlu olanlar cennettedirler, Rabbin dilediği süreden başka, gökler ve yer durdukça onlar orada ebedi kalacaklardır;kesintisiz bir lütuf olmak üzere” sözü gibi.

138

 (Bundan) başka iki duruma da Taksim adı verilir.

 Birincisi:Bir şeyin durumlarının, kendisine uygun olanların tümüne bağlanarak zikredilmesidir. Şairin,

 .......

”Ben hakkımı mızrak ve yaşlılar ile isteyeceğim. Sanki o yaşlılar uzun zamandan beri (kendileri gizlemek için) yaşmaklı olduklarından tüysüz (delikanlı) gibidirler. O yaşlılar düşmanla karşılaştıklarında ağır, (yardıma) çağırıldıklarında hafif, hamle yaptıklarında çok, sayıldıklarında da azdırlar”sözü gibi.

 İkincisi:Bir şeyin kısımlarını detaylandırmaktır. Yüce Allah’ın “....... Dilediği kimseye dişiler, dilediği kimseyede erkekler bahşeder. Yahut da erkekli dişili ikizler verir. Dilediğini de kısır yapar. ”sözü gibi.

3-17 Tecrid

 Tecrid (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, nitelikli bir durumdan-nitelik o işte kemale erdiğinden, mübalağa için-o nitelikte kendisi gibi olan başka bir durumun çıkartılmasıdır.

 O da birkaç kısımdır:

 -Arapların “....... Benim için falancadan sıcak bir dost vardır”sözü gibi. Yani falan kimse dostlukta öyle bir dereceye ulaşmıştır ki ondan dostlukta kendisi gibi olan başka bir dostun çıkarılması doğrudur.

 -Arapların “....... Eğer falana (bir şey) sorarsan kesinlikle deniz (gibi engin birisin) e sormuş olursun”örneği Tecrid (in bölümlerin) dendir.

139

 -Şairin,

 .......

 “Nice çirkin yüzlü kısrak beni –semerli (ve sahibince) saygın deve gibi-bir zırhlı ile birlikte harp meydanında yardım isteyen kimse tarafına sür’atle götürüyor”sözü de Tecrid (in bölümlerin) dendir.

 -Yüce Allah’ın “ ....... Ondandır ancak onların ebedilik evi”yani cehennemde, ki o da ebedilik yurdudur, sözü deTecrid (in bölümlerin) dendir.

 -Şairin

 .......

 “Eğer sağ kalırsam ganimetleri toplayan bir savaşa gideceğim;meğer ki kerem sahibi öle”sözü de Tecrid (in bölümlerin) dendir.

 -Şairin,

 “Ey bineğe binenlerin ve cimri eliyle kadeh içmeyenlerin hayırlısı”sözü gibi.

-İnsanın kendisine hitap etmesi de o (Tecrid'ln kısımları) ndandır. Denildi ki takdiri, ....... ’dur. Bu tartışmalıdır.

 Şairin,

.......

 “Sende, hediye edeceğin at ve mal yoktur . Öyle ise durum yardımcı olmuyorsa konuşma yardımcı olsun”sözü gibi.

140

3-18 Makbul Mubalağa

 Makbul Mubalağa (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. Mübalağa, -vasfın onda (şiddet ve zaafta) nihayet bulmadığı zannedilmesin diye-bir vasfın şiddet ve zaafta muhal yahut uzak ihtimal derecesine eriştiğinin iddia edilmesidir.

 Mubalağa Tebliğ, İğrak ve Ğuluvv ile sınırlıdır. Çünkü iddia edilen vasıf alken ve adeten mümkün ise (o) Tebliğdir. Şairin,

 .......

 “ (O at), yaban öküzü ile yaban ineği arasında birbiri ardınca (avlamak için) çok koştu da yıkanacak kadar terlemedi”sözü gibi.

Eğer (iddia edilen vasıf) aklen mümkün, adeten mümkün değilse İğraktır. Şairin,

 .......

 “Biz komşumuza, yanımızda bulunduğu sürece ikram ederiz. Gittiği yerede arkasından göndeririz”sözü gibi.

 Tebliğ ve İğrak makbuldür. Eğer (alken ve adeten mümkün) değilse Ğuluvv dür. Şairin,

 .......

 “Sen şirk ehlini korkuttun. Öyle ki henüz yaratılmamış nütfeler bile senden korkuyorlar”sözü gibi.

 Makbul Ğuluvv birkaç kısımdır:

 -Başına, onu doğruya yaklaştıracak bir şey getirilen Ğuluvv. Yüce Allah’ın “....... Onun yağı hemen hemen, ateş dokunmasa bile, ışık verir”sözündeki gibi.

141

 Hayalden güzel bir tür içeren Ğuluvv. Şairin,

 .......

”O atların tırnak uçları, üzerlerine o kadar toz bağlamıştır ki o tozun üzerinde koşmak isteseler mümkündür” sözü gibi.

 Her iki (tür) de şairin,

 .......

”Hayalimde öyle canlanıyor ki gece karanlığında yıldızlar yerlerine çivilenmiş, göz kapaklarım da kirpiklerimle onlara sımsıkı bağlanmıştır” sözünde toplanmıştır.

 Şaka ve eğlenme yerinde kullanılanlar da Makbul Ğuluvv sınıfındadır. Şairin,

 .......

”Yarın içmeye niyet etsem dünden sarhoş olurum. Gerçekten bu çok tuhaf” sözü gibi.

 El-mezhebu’l-kelâmî (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, istenilen bir husus için kelâmcıların metoduyla delil getirmektir. ” ....... Yerde, gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı ikisi de mahvolup gitmişti” sözü ile şairin,

 .......

142

 .......

”Ben artık seni şüpheye düşürmeyecek şekilde yemin ettim; oysa insan için Cenab-ı Hakk’tan başka başvurulacak bir yer yoktur.

 Eğer tarafımdan sana bir hiyanet ulaştırılmış olursa sana o hiyaneti ulaştıran koğucu, hainlerin haini ve yalancıların yalancısıdır.

 Fakat ben yeryüzünden öyle bir yere sahip bir kişiydim ki benim için orada daima yararlandığım ve gittiğim kişiler vardır.

 Onlar melik ve kardeştiler. Ben onları övdüğümde onlar tarafından mallarında dilediğim gibi hükmetmeye izinli ve kendilerine yakın tutulurum.

 Tıpkı senin birtakım kimseler hakkında yaptığın iş gibi; ki ben seni onlara iyilikte bulunuyor görüyorum, sen ise onların seni övmelerinde onları günahkar görmüyorsun” sözü gibi.

3-19 Hüsnü’t-ta’lil

 Hüsnü’t-ta’lil (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, bir vasıf için gerçek olmayan hoş bir sebeple uygun bir sebep iddia edilmesidir.

 Hüsnü’t-ta’lil dört çeşittir. Çünkü sıfat,

 -Ya sebebinin açıklanması kastedilen sabit bir durumdur.

 -Ya da sabit olmayıp sabitleştirilmesi istenen bir durumdur.

 Birincisi,

 -Ya o sıfat için genelde bir sebep ortaya çıkmaz. Şairin,

 .......

”bulut senin ihsanına benzeyememiştir. Ancak senin ihsanın sebebiyle sıtma hastalığına yakalanmış olduğundan döktüğü sıtma teridir” sözü gibi.

143

 -Ya da o sıfat için zikredilmeyen bir sebep ortaya çıkar. Şairin,

 .......

”Onda düşman kaygısı olmadığından onları öldürme arzusu da yoktur. Fakat o, kurtların umduğunu geriye bırakmaktan sakınıyor” sözü gibi. Çünkü düşmanları, genelde zararlarını defetmek içindir. Yoksa şairin zikrettiği sebepten ötürü değildir.

 İkincisi,

 -Ya mümkündür. Şairin:

 .......

”Ey kötülüğü bizce iyilik olan koğucu!Senden sakınmam, gözbebeğimi yaş akıtarak boğulmaktan kurtardı” sözü gibi. Koğucunun kötülüğünü güzel görmek mümkündür. Ancak şair o hususta insanlara muhalefet edip kendisinin koğuculardan sakınmasının, gözbebeğini gözyaşlarında boğulmaktan kurtardığı şeklinde sürdürmüştür.

 -Ya da mümkün değildir. Şairin,

 .......

”İkizler burcunun niyeti ona hizmet etmek olmasaydı onun üzerinde gerdanlık bağlanmış görmezdin” sözü gibi.

 Şüphe üzerine kurulmuş şeyler de Hüsnü’t-ta’lile ilhak edilmiştir. Şairin,

 .......

”Sanki sağanak yağdıran beyaz bulutlar, altlarına Habib (b. Evs) 'l saklamışlardır ki göz yaşları bir türlü dinmiyor” sözü gibi.

144

3-20 Tefri’

 Tefri’ (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da bir hükmün, bir durumun muteallak ilişkili olanına başka bir muteallakına mal edilmesinden sonra mal edilmesidir. Şairin,

 .......

”Kanlarınız kuduz hastalığına şifa verdiği gibi akıllarınızda cehalet hastalığına şifa vermektedir” sözü gibi.

3-21 Te’kidu’l-medh bima yuşbihu’z-zemm

 Te’kidu’l-medh bima yuşbihu’z-zemm (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da iki kısımdır.

 O iki kısmın da birincisi ve en güzeli, bir şey hakkında olumsuzlaştırılan yerme sıfatından övme sıfatının yerme sıfatına girdiğini varsayarak çıkarılmasıdır. Şairin,

 .......

”Onlarda hiçbir ayıp yoktur. Ne var ki kılıçlarında düşmanla vuruşa çentikler meydana gelmiştir. ”Yani, eğer kılıcın çentiklenmesi ayıp ise şair kılıcın çentiklenmesini ayıp sayarak o ayıptan bir şey bulunduğunu isbat etmiştir. Oysa o çentiklerin ayıp olması muhaldir. Öyle ise o şeyin ayıp olduğunu isbat, anlamda muhal ile ilişkilendirmektir. Bu türde te’kit, bir şeyi bir kanıtla dava etmek kabilindendir. İstisnada aslolan ittisal müstesnanın müstesna minh'ln cinsinden olmasıdır. Müstesnayı zikretmeden önce edatını zikir, bir şeyin (müstesnanın) ma-kabli’nden (müstesna minh’den) çıkarıldığı intibaını verir. İstisna edatını övgü sıfatı takip ettiğinde (ki o zaman muttasıl olan istisna munkati’ olmuş olur) te’kit gelir.

 İkincisi:Bir şey için bir övgü sıfatının geldiği istisna edatı ile takip edilmesidir. ” ....... Ben Arapların en fasih söz söyleyeniyim, ne var ki Kureyş kabilesindenim” gibi. Bu tür istisnada aslolan, istisnanın munkati olmasıdır. Ancak

145

 (munkati’ olan istisna birinci kısımda yapıldığı gibi) muttasıl olaraktakdir edil-mez ve böylece (bu ikinci kısım, birinci kısımda anlatılan iki yönün) yalnızca ikinci yön (ün) den te’kit ifade eder. Bu nedenle birincisi daha üstün olur.

 Onun (Te’kidu’l-medh bima yuşbihu’z-zemm sanatının) başka bir türü daha vardır (ki o da kendisine övgü bulunan bir müstesnanın, kendisinde yerme anlamı bulunan bir fiilin mamülü olarak getirilmesidir. ) ‘ ....... Senin bize kızman, sırf Rabbimizin ayetlerine iman etmemizden ötürüdür’ gibi. Bu konuda istidrak (....... ’nin ifade ettiği anlam), istisna gibidir. Şairin,

 .......

‘O dolunaydır;ancak o dopdolu denizdir. Bundan başka o arslandır; fakat o iri taneli yağmurdur’ sözünde olduğu gibidir.

3-22 Te’kidu’z-zemm bima yuşbihu’l-medh

 Te’kidu’z-zemm bima yuşbihu’l-medh (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da iki kısımdır;

 Birincisi; Bir şeyden dolayı olumsuz olan bir övme sıfatından, yerme sıfatının –yerme sıfatının, övme sıfatına girdiğini varsayarak- istisna edilmesidir. ’ ....... Falancada hiçbir hayır yoktur. Fakat o kendisine iyilik edene (bile) kötülük eder’ sözü gibi.

İkincisi; Bir şey için bir yerme sıfatının zikredilmesi ve ardından o şeye ait başka bir yerme sıfatının geldiği istisna edatı ile takip edilmesidir. ‘ ....... Falanca fasıktır. Fakat o (ayrıca) cahildir’ sözün gibi. Bunların gerçekleştirilmesi, yukarıdaki kurala göredir.

3-23 İstitba’

 İstitba’ (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da bir şeyle –başka bir şeyle medhi gerektirecek şekilde- medh etmektir. Şairin,

146

 .......

 (Seyfuddevle!) Sen o kadar ömürler yağmaladın ki eğer o ömürleri sen ihtiva etseydin senin edebi olmanla dünya tebrik edilirdi’ sözü gibi. Şair memduhunu, dünyanın dirliği ve düzeni için bir sebep olmasından dolayı övmeyi gerektirecek bir biçimde yiğitlikle son noktaya ulaşmakla medh etmiştir. Beyit (in içeriğin) de onun, malları değil de ömürleri yağmalaması ve onları öldürmesinde zalim olmaması da vardır.

3-24 İdmac

 İdmac (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. Oda, bir anlam için söylenmiş olan bir sözün başka bir anlam içermesidir. Bu (sanat), İstitba’ (sanatı) ndan daha kapsamlıdır. Şairin,

 .......

‘ Ben o gecede (uykusuzluğumun nedeniyle) göz kapaklarımı açıpkapıyorum. Sanki ben onunla (gözlerimi açıp kapamakla) zamanın günahlarını saymaktayım’ sözü gibi. Şair, geceyi uzunlukla vasfederken (araya) zamandan şikayeti de sokuşturmuştur.

3-25 Tevcid

 Tevcid (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. Oda sözü, farklı iki yöne ihtimali olacak şekilde söylemektedir. Bir gözü kör olan adam için ‘ ....... Keşke iki gözü de aynı olsa’ diyenin sözü gibi.

 Sekkâkî, Kur’an’ın müteşabih ayetleri (farklı iki yöne ihtimali) göz önüne alındığında Tevcih’tendir, (demiştir) .

3-26 Hezl

 Kendisiyle ciddiyet kastedilen Hezl (şaka) de manevi (güzellikler) dendir. Şairin,

 .......

147

 “ Sana Temimli biri övünerek gelecek olursa de ki: Bunu bırak! Keleri nasıl yiyorsun?!” sözü gibi.

3-27 Tecahülü’l-arif

Tecahülü’l-arif (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, Sekkâkî’nin adlandırdığı gibi –bir nükte için- bilineni bilmezden gelmektir.

-Harici bir kadının (şu) sözünde bulunan azarlama gibi:

 .......

Ey Habur (denilen yerin) ağacı! Sen niye yapraklısın? Sanki sen İbn-i Tarif’e hiç üzülmemişsin.

-Övgüde aşırılık (gibi) . Şairin,

 .......

(Gördüğüm şey) gece çakan şimşek parıltısı mı yoksa kandil parıltısı mı, ya da (sevgilinin) gülümsemesi ile (ön dişlerden) ortaya çıkan (parıltı) mı?” sözü gibi.

-Ya da yergide (aşırılık gibi) . Şairin,

 .......

Hısn’ın ailesi erkek midirler yoksa kadın mıdırlar, bilmiyorum. Sanırım yakında anlayacağım”sözü gibi.

-Sevgide şaşkınlık (gibi) . Şairin,

 .......

Ey düz yerin ceylanları! Allah aşkına bana söyleyin, benim Leyla’m sizden mi yoksa insan mı?” sözü gibi.

3-28 El-Kavl bi’l-mucib

El-Kavl bi’l-mucib (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da iki kısımdır:

Birincisi: Başkasını sözünde kendisi için bir hüküm verilen şeyi ifade eden bir sıfatın bulunması ve senin de onu –onda bulunup

148

 bulunmamasına bakmadan- başkası için söylemendir. (Allah Talanın), .......

Diyorlar ki: Eğer Medine’ye dönersek herhalde en güçlü en şerefli olan, en (zayıf olan) alçağı ortaya çıkaracaktır. Oysa güç, haysiyet; Allah’ın, Resulünün mü’minlerindir 30sözü gibi.

 

İkincisi: Başkasının sözünde bulunan bir lâfzı –müteallakının zikredilmesi sebebiyle- maksadına aykırı olarak muhtemel anlamlardan birine hamletmektir. Şairin,

 .......

Defalarca gelerek (sana) yük oldum, dedim. O da, ellerinle (nimetlerinle) omzuma ağırlık verdin, dedi. ” Sözü gibi.

3-29-30 İttirad

İttirad (sanatı) da manevi (güzellikler) dendir. O da, Memduh veya başkasının veya atalarının isimlerini –zorlanmadan- doğum sırasına göre zikretmendir. Şairin,

 .......

Seni öldürürlerse, ‘Uteybe b. El-Haris b. Şihab (ı öldürmem) le sen de onların ocaklarını yıkmış oldun” sözü gibi.

Sözün Lâfzî Güzellikleri

Lafzi (güzellik) :

3-31 El-Cinas beyne’l-lafzeyn

El-Cinas beyne’l-lafzeyn: O da, iki lâfzın telaffuzda birbirlerine benzemesidir.

Cinas-ı tam: İki lâfzın harflerin türlerinde, sayılarında, harekelerinde ve sıralanışlarında birbirlerine uygun olmasıdır.

149

Eğer her iki lâfız –iki isim gibi- bir türden olurlarsa Mumasil diye adlandırılır. ” ....... Kıyametin koptuğu gün suçlular, (dünyada) bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler31gibi.

Eğer her iki lâfız iki türden olurlarsa Müstevfa diye adlandırılır.

 Şairin,

 .......

Zamanın cömertliklerinden her ne ölmüşse gerçekten o, Yahya b. ’Abdullah’ın yanında diriliyor” sözü gibi.

Yine iki lafızdan biri bileşik olursa Cinasu’t-terkib diye adlandırılır.

Eğer iki lâfız yazıda ittifak ederlerse Mutesabih adıyla sınırlandırılır. Şairin,

 .......

Eğer sultan ihsan sahibi olmazsa ondan vazgeç. Çünkü onun devleti gidicidir” sözü gibi.

Eğer böyle olmazsa Mefruk adıyla sınırlandırılır. Şairin,

 .......

Bizim kadehimiz olmadığı halde hepiniz kadehleri aldınız. (Bir kadeh de vererek) lütufta bulunsa bunun sâkiye ne zararı olur” sözü gibi.

- (Aynı cinsten olan) iki kelime, sadece harflerin harekelerinde ihtilâf ederlerse Muharref diye adlandırılır. Arapların ....... Yün

150

 cüppe, soğuğun kalkanıdır” sözü gibi. “ ....... Câhil ya ifratçıdır ya da tefritçidir(sözü de) onun gibidir. Şeddeli harf, şeddesiz hükmündedir.

Yine Arapların, “ ....... Bid’at, şirkin tuzağıdır” sözü gibi.

Eğer iki lâfız harflerin sayısında ihtilâf ederlerse Nâkıs diye adlandırılır. Bu da,

A-Bir harf ile olur

-Başta. ” ....... (El, ayak), bacak bacağa dolaşmıştır. O gün kişi yalnız Rabbinin huzuruna sevkedilir32 gibi.

-Ya da ortada. “ ....... Servetim emeğim (in karşılığı) dir” gibi.

-Ya da sonda. Şairin,

 .......

Onlar (düşmanı) kıran, (dostu) koruyan eller uzatırlar” sözü gibi.

B-Yahut birden çok (harf) ile olur. Şairin,

 .......

Kalpteki yanıklığa çare ancak sesli ağlamaktır” sözü gibi.

 

Bu (son şık) da çoğunlukla Muzeyyel diye adlandırılır.

Eğer iki lâfız harflerin türlerinde ihtilâf ederlerse bu ihtilâfın bir harften fazla olmaması şarttır.

Sonra (aralarında ihtilâf bulunan) iki harf (mahreçleri) birbirlerine yakın (harflerden) olurlarsa Muzâri’ diye adlandırılır. O da,

151

-Ya başta olur. “ ....... Benimle evimin arasında zifiri karanlık ve izi kaybolmuş bir yol vardır” gibi.

-Yahut ortada olur. “ ....... Onlar ise ona yaklaşmaktan alıkoyarlar hem de kendileri ondan uzaklaşırlar33 gibi.

-Ya sonda olur. “ ....... Atların alınlarında hayır düğümlenmiştir” gibi.

Eğer (iki harfin mahreçleri birbirlerine yakın) olmazsa Lâhik adı verilir. O da,

-Ya başta olur. “ ....... İnsanları çekiştirip kaş göz işaretleriyle alay edenlerin vay haline34 gibi.

-Yahut ortada olur. “ ....... Bunun sebebi şudur: Çünkü siz yeryüzünde haksızlıkla seviniyordunuz ve çünkü güveniyordunuz35 gibi.

-Ya da sonda olur. “....... Kendilerine güven ile ilgili bir haber geldi mi…36 gibi.

Eğer harflerin sıralanışında ihtilâf ederlerse Tecnîsu’l-kalb diye adlandırılır. “....... Onun kılıcı dostları için zafer, düşmanları için ölümdür” gibi. Bu, Kalb-i kull diye de adlandırılır. “ ....... Allah’ım! Ayıplarımızı ört, korkularımızdan emin kıl” gibi. Bu da Kalb-i ba’d diye adlandırılır.

152

 (Tecnîsu’l-kalb ile mütecânis olanlardan) birisi beytin evvelinde, diğeri sonunda bulunursa Maklûb-i mucenneh adı verilir. İki mütecânisten biri diğerinin peşine gelirse Muzdevec, Mükerrer ve Müredded diye adlandırılır. “ ....... Sana Sebe’den sağlam bir haber getirdim37 gibi.

Cinâs’a iki şey ilâve edilir:

Birincisi, iştikâkın iki lâfzı bir araya getirmesi. “....... Yüzünü doğru olan dine tut38 gibi.

İkincisi, benzerliğin iki lâfzı bir araya getirmesi. O da iştikâka benzer. “ ....... (Lut) dedi ki: Doğrusu ben bu işinize kin güdenlerdenim39 gibi.

3-32 Reddu’l-‘acuz’ala’s-sadr

Reddu’l-‘acuz’ala’s-sadr da lafzi (güzelliklerden) dir. O da,

-Nesirde mükerrer veya mütenâcis ya da bunlara mülhak iki lafızdan birinin fıkranın başında, diğerinin ise fıkranın sonunda getirilmesidir. “....... İnsanlardan çekiniyorsun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene daha lâyıktır40 gibi. “ ....... Cimriden bir şey isteyen, gözyaşı akarak (eli boş ) geri döner” gibi. “....... Rabbinizden bağışlamasını dileyin. O

153

, bağışlaması çok olandır41 gibi. “....... (Lut) dedi ki: Doğrusu ben bu işinize kin güdenlerdenim42 gibi.

-Nazımda (mükerrer veya mütecânis ya da bunlara mülhsk) iki lafızdan biri beytin sonunda, diğeri birinci mısranın sadr (ilk yarıs) ında veya haşv (iç) inda ya da sonunda yahut da ikinci (mısra) nın sadr (ilk yarıs) ında bulunmasıdır. Şairin,

 .......

(O) amcaoğlunu şamarlamaya (eli) çabuktur. İhsan isteyene ise hiç (eli) çabuk değildir” sözü gibi. Şairin,

 .......

Necd'ln sığırgözü yaprağının kokusundan istifade et. Bu akşamdan sonra (Necd hudutlarından çıkacağımızdan) artık sığırgözü yaprağı yoktur” sözü gibi. Şairin,

 .......

Kim göğüsleri tomurcuklanmış beyaz tenli kızlara düşkün olursa olsun; ben (öteden beri) parlak keskin kılıçlara düşkünüm” sözü gibi. Şairin,

(Dinlenme zamanı) bir an durmak kadar az olsa da bana onun azı bile faydalıdır” sözü gibi. Şairin,

 .......

154

Akılsızlığından dolayı beni yermenizden vazgeçiniz. Çünkü sevgi, beni sizden önce çağırmıştır” sözü gibi. Şairin,

 .......

Bülbüller (kendilerine has) dilleriyle konuştuklarında (şarabı) bülbüle (denilen kaplar) ile içerek üzüntü ve kederleri yok et” sözü gibi. Şairin,

 .......

Kimisi Kur’ân âyetlerine, kimisi de tanbur nağmelerine düşkündür” sözü gibi.

 .......

Ben onları çok arzu ettim. Sonra onları çok düşündüm. Onlarda kurtuluş bulunmadığı benim için ortaya çıktı” sözü gibi. Şairin,

 .......

(Bunlar), senin mertlikte icat ettiğin huylardır. Biz o hususta senin için bir benzer göremiyoruz” sözü gibi. Şairin,

 .......

Kişi, kendi aleyhinde olan şeyde dilini tutmazsa başkasına ait olan şeyde hiç tutmaz” sözü gibi. Şairin,

 .......

Eğer ihsanı az yapsaydınız sizi ziyaret ederdim. Tatlı su da çok soğuk olduğu için terk edilir” sözü gibi. Şairin,

 .......

155

Tehdidi bırak! Senin tehdidin bana vız gelir. Sineğin kanatlarının vızıltısı hiç zarar verebilir mi?” sözü gibi. Şairin,

 .......

“Savaşta parlak ve keskin kılıçlar, On (un vefatın) dan sonra şu anda sonu kesiktir” sözü gibi.

3-33 Sec’

Sec’ de lafzi (güzellikler) dendir. O da, nesirde iki fâsılanın bir harfte ittifak etmesidir. Sekkâki’nin “Nesirde sec’, şiirdeki kâfiye gibidir” demesinin anlamı da budur.

Sec’,

-Eğer iki fâsıla vezinde ihtilâf ederlerse Mutaarrafdır. (Allah Taâlâ’nın), “....... Neden siz Allah için vakar ummazsınız. Oysa O, sizi aşama aşama yaratmıştır43 sözü gibi.

-İki fâsıla vezinde ihtilâf etmeyip eğer iki fıkradan birindeki lafızların tamamı veya çoğu vezin ve kâfiyede diğer fıkrada karşılığında olan lafızlar gibi olursa buna Tersî denir. ”....... O sözünün cevherleri ile seciler yapıyor ve öğüdünün şiddetiyle kulakları çınlatıyor” özü gibi.

-Eğer (Tersî’deki şartlar) olmazsa Mütevâzîdir. (Cenâb-ı Hakk’ın), “....... Orada yüksek kanepeler ve konulmuş küpler vardır44 sözü gibi.

Denildi ki Sec'ln en güzeli:

156

-Karinesi (olan fıkraları) birbirine eşit olandır. “ ....... Dalbastı kirazlar, salkım muzlar içinde, uzamış gölgede45 gibi.

-Sonra ikinci karinesi (olan fıkrası) uzun olandır. “ ....... İnmekte olan yıldıza yemin ederim ki arkadaşımız şaşmadı, azıtmadı da46 gibi.

- (Sonra da) üçüncü (karinesi olan fıkrası uzun olandır) . “ ....... Tutun onu, hemen bağlayın onu. Sonra ancak cehenneme yaslayın onu47 gibi.

Birinci fıkradan daha kısa bir parçanın getirilmesi güzel değildir.

Sec’ler, a’câz (fâsıla sonların) daki sükûna göre binâ kılınmıştır. Arapların, “ ....... Geçmiş ne kadar uzakta, gelecek ise ne kadar yakın!” sözü gibi.

Denilmiştir ki: Kur’ân’da seci vardır, denilemez; belki fâsıla vardır, denilir. Yine denilmiştir ki: Sec’ nesre mahsus değildir.

Sec'ln nazımdan örneği sâirin,

 .......

Düşüncem onunla aydınlandı ve o sayede elimde mal çoğaldı. Onunla az olan suyum (dolup) taştı, çakmağımda onunla çaktı” sözü gibi.

157

Bu görüşe (sec'ln nesre mahsus olduğu görüşüne) göre Teştîr adı verilen de sec’dendir.

3-34 Teştîr

Teştîr : Beytin iki mısraından her birini diğer mısraın aksine sec’ yapmaktır.

 .......

(Bu fetih) Allah’a yönelen (Mu’tesim billah) ın, Allah için intikam alanın, (işlerinde) Allah (ın rızasın) ı gözetenin ve (Allah’ın lütuflarını ) bekleyenin tedbiridir.

3-35 Muvâzene

Muvâzene de lafzî (güzellikler) dendir. O da, iki fâsılanın-kâfiyede değil- vezinde birbirine uymasıdır. “ ....... Dizilmiş koltuklar, yastıklar ve serilmiş nefis döşemeler vardır48 gibi.

Eğer iki fıkranın birindeki (kelime) lerin tamamı veya çoğu vezinde diğer fıkradaki karşılığının benzeri olursa Mumâsele adıyla sınırlandırılır. “ ....... Hem kendilerine obelli kitap (Tevrat) ı verdik ve kendilerini doğru yola çıkardık49 gibi. Şâirin,

 .......

 “ (Onlar güzel gözlülükte) yabansığırı (gibi) dirler. Ancak bunlar uysaldırlar. (Onlar) Hatt (denilen yer) in nızrakları (gibi düz ve uzun boylu) durlar. Ancak onlar solukturlar” sözü gibi.

3-36 Kalb

Kalbde lafzî (güzellikler) dendir. 50 Şâirin,

. . .

158

 .......

Onun sevgisi bütün sıkıntılar içinde devam eder. Herkesin sevgisi (her zaman) devam edebilir mi ?” sözü gibi. Şairin, “Onun sevgisi bütün sıkıntılar içinde devam eder. Herkesin sevgisi (her zaman) devam edebilir mi?” sözü gibi.

Kur’ân’da (Cenab-ı Hakk’ın) “....... her biri birer yörüngede51 ve “....... Rabbini artık büyükle52 sözü gibi.

3-37 Teşrî’

Teşrî’ de lafzî (güzellikler) dendir. O da, beyti iki kâfiye üzerine binâ etmektir ki onlardan hangisi üzerinde durulursa anlam doğru çıkar. Şairin,

 .......

Ey âdi dünyanın tâlibi (olan kişi) ! O (dünya) ölüm tuzağı ve kederlerin karargâhıdır” sözü gibi.

3-38 Luzûm mâ lâyelzem

Luzûm mâ lâyelzem de lafzî (güzellikler) dendir. O da, (nazımda) revî harfinden veya (nesirde) fâsılalarda revî yerinde bulunan harften önce seci’de gerekli olmayan bir şeyin getirilmesidir. “ ....... Öyleyse sakın yetime kahretme. El açıp isteyeni de azarlama53 gibi. Şairin,

 .......

Ecelim gelmedikçe Amr’a, büyük de olsa minnet olunmayan nimetler (in) e müteşekkir kalacağım.

159

 (O) dostun servetini esirgemeyen ve (cömertliğinden ötürü) ayağı sürç (üp sıkıntıya düş) tüğünde şikâyet etmeyen bir gençtir. Gizli bir yerden benim fakru zarûretimi gördü de –o durum ortadan kalkıncaya kadar- gözlerine çöp (girmiş gibi rahatsız) oldu” sözü gibi.

Zikredilen bu lafzî güzelliklerin tümünde güzelliğin aslı, mânâların lafızlara göre değil, lafızların mânâlara tâbi olmasıdır.

160

 .......