4 - HÂTİMEŞiir hırsızlığı (iktibas ve tazmin gibi) ona benzer şeyler ve diğerleri hakkındadır. İki şâirin, -Yiğitlik ve cömertlik tasviri gibi, genel konularda ittifak etmeleri-zihin ve geleneklerde yerleşmiş bulunmasında dolayı- hırsızlık sayılmaz. -Eğer iki şâirin ittfâkı Teşbîh, Mecâz, kinâye gibi ve –cömert (birin) i dilenciler geldiğinde güleçlikle, cimri (bir kişi) yi zengin olmakla beraber asık yüzlükle nitelemek gibi- sıfatın ait olduğu kişiye mahsus oldukları için sıfata delâlet eden durumları zikretmek gibi (maksada) delâlet yönünde olursa ve insanlar cesuru arslana ve cömerdi denize benzetme gibi akıl ve âdette yerleştiğinden ötürü maksada delâlet yönünü ortak olarak biliniyorsa, o da birinci gibi (hırsızlık değil) dir. Değilse (yani insanlar maksada delâlet yönünü ortak olarak bilmiyorlarsa) onda öncelik ve ekleme bulunduğunun iddia edilmesi câizdir. O da (yani insanların maksada delâlet yönünü ortak olarak bilmedikleri) iki kısımdır. -Özerktir; düşünmeden anlaşılmaz. -Geneldir ki (Teşbih ve İstiâre bölümünde) zikredildiği üzere, yaygın (olan) dan yaygın olmayana nakledecek şeyle kendisinde tasarruf olunur. Alıntı ve çalma (sirkat) iki çeşittir: -Zâhir (açık), 161 -Gayr-i zâhir (kapalı) . Zâhir: Anlamın tümünün, lâfzın tamamı veya bir kısmıyla birlikte alınması ya da yalnızca anlamın alınması suretiyle olur. Eğer lâfzın tamamı –nazmın bozulmaksızın- alınırsa bu yerilmiştir. Çünkü o, düpedüz hırsızlıktır. Bu, Nesh veİntihâl diye de adlandırılır. Nitekim Abdullah b. Ez-Zubeyr’den rivayet olunduğuna göre, kendisi bunu Ma’n b. Evs'ln şu sözünü almak suretiyle yapmıştır: ....... “Kardeşine insaflı davranmadığında –aklı varsa- onu, seni terk etmiş görürsün. Senin ona yaptığın zulme karşılık kılıç ağzına binmekten (tehlikeyi göze almaktan) başka çaresi olmazsa ona biner”. Kelimelerin tamamını veya bazısını eşanlamlılarıyla değiştirmek de aynı mânâda (hem kötü hem de mahza hırsızlık) dır. Eğer (lâfzın tümünü alma) nazmı değiştirerek olursa ya da lâfzın bir kısmı alınırsa İgâre ve Mesh diye adlandırılır. Eğer ikinci (şiir birincisinden birtakım nedenlerden dolayı) bir üstünlük özelliği taşıdığı için daha edebî ise, bu makbuldur. Beşşâr’ın, ....... “İnsanları (onlardan korkarak) gözetleyen kimse isteğine ulaşmaz. Güzel şeyleri, atılgan ve hırslı kişi elde eder” sözü ile Selm (el Hâsir) 'ln, ....... “İnsanları (onlardan korkarak) gözetleyen kişi üzüntüden ölür. Cesur ise lezzeti elde eder” sözü gibi. 162 Eğer (iknci şiir edebî yönden) birincisinden aşağısında ise, bu kötüdür. Ebû Temmâm’ın, ....... “Heyhât! Zaman onun benzerini meydana getiremez. Gerçekten zaman onun bir benzerini yetiştirmekte cimridir” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Onun cömertliği zaman sirâyet etti de zaman o nedenle cömertlik eti. Andolsun ki zaman onun gibisin (i yetiştirmek) de cimridir” sözü gibi. Eğer (ikincisi) birincisinin aynı olursa yerilmekten uzaktır, üstünlük de birincisine aittir. Ebû Temmâm’ın, ....... “ (Ruhları) arayan ölüm yolunu şaşırmış olsa (onlara kavuşmak için) ayrılıktan başka delil bulamaz” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Dostların ayrılışı olmasa ölümler ruhlarımıza yol bulamaz” sözü gibi. Eğer sadece mânâ alınırsa bu, İmlâm ve Selh diye adlandırılır. O da üç kısımdır: Birincisi: Ebû Temmâm’ın, ....... 163 “İyilik bu, eğer acele olursa hayırdır. Eğer gecikirse (yine hayırdır, ki) şüphesiz bazı yerlerde gecikmek daha faydalıdır” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Senin iyiliğinin benden gecikmesi daha hayırlıdır. (Zirâ) bulutların en süratlı hareket edeni yağmursuz olanıdır” sözü gibi. İkincisi: Buhturî’nin, ....... “Meclis içinde onun parlak ifadesi ortaya çıktığında sen onun dilini kılıcından sanırsın” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Sanki konuşunca onların dilleri (düşmana) vurma durumunda mızraklarının üstündeki temrenleri (gibi) kılınmıştır sözü gibidir. Üçüncüsü: Bedevi (Ebû Ziyâd) ’ın, ....... “ (Sevgili) mal bakımından gençlerin en çok olanı değil, ancak hepsinin en cömerdi idi” sözü ile Eşca’nın, ....... “ (Cafer) zenginlikte onların en hali vakti yerinde olanı değil, ancak iyiliği en çok olanıdır” sözü gibi. (Alıntı ve çalmanın) gayr-i zâhir olanı (na gelince) : - (Birinci ve ikinci beyitlerin) mânâlarının birbirine benzemesidir. Cerîr'ln, 164 ....... “Onların sakalları (olup erkek görünmeleri) seni, ihtiyacını istemekten alıkoymasın. Sarıklıları ile başörtülüleri (birbirlerine) eşittir” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Onların eli mızraklı olan a8erkekler) i, eli kınalı olan (kadın) ları gibidir” sözü gibi. -Bir mânânın diğer bir mânâya nakledilmesi de açık olmayan kısımdandır. Buhturî’nin, ....... “ (Savaşta öldürülenler) soyuldular. Üzerlerindeki kanlar kırmızı kırmızı parladıklarında sanki onlar hiç soyulmamış gibidirler” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “O (keskin kılıç) –üzerinde kan kuruduğundan- kınından çekilmiş olduğu halde sanki kınındaymış gibidir” sözü gibi. -İkincinin (anlamı birinciden) daha şumüllü olması da gayr-i zâhirdendir. Cerîr'ln, ....... “Temîmoğulları sana kızdıkları zaman bütün insanları sana kızgın bulursun” sözü ile Ebû Nuvâs’ın, ....... “ (Bütün) âlem (n üstünlüklerini) bir kimsede toplaması Cenâb-ı Hakk’a uzak görülecek bir şey değildir” sözü gibi. 165 Kalb de gayr-i zâhirdendir. O d, ikinci mânânın karşıtı olmasıdır. Ebu’ş-Şîs'ln, ....... “Anılmanı sevdiğim için sevgin hususunda yerilmeyi lezzetli buluyorum. Artık beni yerenler varsın yersinler” sözü ile Ebu’t-Tayyib'ln, ....... “Ben onu, onun hakkındaki yergiyi de severek, sever miyim? Onun hakkındaki yerme kendi düşmanlarındandır” sözü gibi. -Mânânın bir kısmı alınıp, ona kendisini güzelleştirecek bir şeyin ilâve edilmesi de gayr-i zâhirdendir. El-Efveh'ln, ....... “Kuşların (savaşta bizim öldüreceklerimizin etleriyle) rızıklanacaklarına güvenerek peşimizden geldiklerini bizzat gözünle görürsün” sözü ile Ebû Temmâm’ın, ....... “Onun akbabalar gibi büyük sancakları, kanlara kanıkmış akbabalarla kuşluk zamanında gölgelenmişti. Sanki o kuşlar da ordudanmış gibi sancakların konduğu yere kondular, ancak savaşmadılar” sözü gibi. Ebû Temmâm, El-Efveh'ln “....... bizzat” ve “....... rızıklanacaklarına güvenerek” sözlerinin anlamından bir şey almamış; ancak onun sözüne “....... ancak onlar savaşmadılar”, “....... kana kanıkmış”, “....... sanki o kuşlar da ordudanmış gibi sancakların konduğu yere kondular” sözleriyle ilâve- 166 de bulunmuştur. (Böylece) ....... sözü ile, ....... sözünün güzelliği tamamlanır. Bu gayr-i zâhir (kapalı olan) ın ve benzerlerinin çoğu makbuldür. Bilâkis (şâirin) hüsnü tasarrufunun, (başkasının sözüne) uyma kâbilinden icâd seviyesine yükselttiği de o türdendir. Bu türlerin gizliliği ne kadar aşırı olursa, kabule daha yakın olur. Bütün bunlar, ikincinin birinciden alındığı bilindiği zaman olur. Çünkü (lâfız ve anlamda şairlerin) ittifakının –alıntı kasdı olmadan- raslantı olarak akla gelmesi kabîlinden olması mümkündür. (İkinci birinciden) alındığı bilinmediğinde “....... Falan (şâir) şöyle dedi, falan (şâir) de andan önce şöyle demişti” denir. İktibâs, Tazmîn, ‘Akd, Hall ve Telmîh de şiirde sirkat konusuyla alâkalı olan şeylerdendir. 4-1 İktibâsİktibâs: Kur’ân veya hadisten bir parçanın –ondan alındığına işâret edilmeden- sözün içeriğine alınmasıdır. el-Harîrî’nin, “....... O (dost) göz açıp kapayacak kadar yahut daha az bir zamanda garip bir şiir söyledi” sözü gibi. Başka birinin, ....... “ (Sevgilim!) -suçsuz olarak- bizi terk etmeye karar verdin ise (bize düşen) güzelce sabretmektir Eğer başkalarını bize tercih edersen Allah bize kâfi ve ne güzel vekildir” sözü gibi. el-Harîrî’nin, “....... Dedik ki: Yüzleri çirkinleşsin, kötü de lânetlensin ve onu isteyenler de” sözü gibi. 167 İbn-i Abbad’ın, ....... ‘ (Sevgilim) bana dediki; Rabbim kötü huyludur, onu idare et. Bende dedimki; (Bana öğüt vermeyi) bırak. Seini yüzün (birtakım) istenmeyen (şey) lerle kuşatılmış cennet (gibi) dir’ sözü gibi. İktibas iki kısımdır; -İktibas olunan sözün, asıl anlamından başka bir anlam nakledilmemesi. Yukarıda geçtiği gibi. -Bunun aksi (iktibas olunan sözün başka bir anlama nakledilmesi) dir. Şairin, ....... ‘Andolsun ki seni medh etmede hata ettiysem, beni men (ve mahrum) etmende sen hata etmedin. Çünkü ben ihtiyaçlarımı ekin bitmeyen bir vadiye koymuştum’ sözü gibi. (İktibasta) vezin ve benzeri basit değişmelerde bir beis yoktur. Şairin, ....... ‘Olmasından korktuğum oldu. (Zaten sonunda ) Allah’a döneceğiz’ sözü gibi. 4-2 TazmînTazmin’e gelince; O da başkasının şiirinden bir şeyin –eğer (alınan şiir) edebiyatçılar nezdinde meşhur değilse onun başkasına ait olduğuna işaret etmekle beraber- şiirin içeriğine alınmasıdır. Şairin, ....... 168 ‘Bununla beraber ben satıldığımda söyleyeceğim ki; Beni zayi ettiler. Hemde nasıl bir genci zayi ettiler’ sözü gibi. Tazminin en güzeli aslına –tevriye ve Teşbîh gibi- bir nükte ilave edilendir. Şairin, ....... ‘Hayal, bana onun esmer dudağını ve ön dişlerini gözümün önüne getirdiğinde Ubeyz ve Barik arasında olan (hatıra) ları hatırladım. (Yine o hayal) bana onun boyunu ve benimde gözyaşlarımı hatırlattığından kargı sürdüğümüz ve at oynattığımız yerleri hatırlatır’ sözünde olduğu gibi. (Tazminde) ufak bir değişiklik yapmak, zarar vermez. Çoğunlukla, beyit ve beyitten fazlasını tazmin etmek İsti’ane, mısra ve mısradan azını tazmin etmek de İda’ ve Refv diye adlandırılır. 4-3 Akd‘Akd’a gelince; O da nesrin –iktibas yoluyla yapmaksızın nazmedilmesidir. Şairin, ....... ‘Başlangıcı bir damla su, sonu cife olan kişinin övünmesi niye!’ sözü gibi ki, Hz. Ali (r. a. ) ’nin, ‘ ....... Ademoğullarına ne oluyor da böbürleniyor. Başlangıcı sadece bir damla su, sonu ise sadece bir cifedir. ’ Sözünü akd yapmıştır. 4-4 HallHall’e gelince; Oda, bir nazmın nesre dönüştürülmesidir. Edu’t-Tayyib'ln, ....... ‘Kişinin işi kötü olursa düşünceleri de kötü olur, alışkanlık haline getirdiği avhamı da tasdik eder’ sözünü Hall yapan Mağriblilerden 169 birinin ‘ ....... (Bir kimsenin) yaptıkları kötü, meyveleri Ebucehil karpuzu (gibi acı) olunca kötü zan, onu bozuk hayallere sevk eder ve alışkanlık haline getirdiği vehimlerini de doğrular’ sözü gibi. 4-5 TelmîhTelmih’e gelince;Oda, bir kıssa ve ya bir şiire-onu zikretmeden- işaret edilmesidir. Şairin, ....... ‘Allah’ andolsun! Bilmiyorum ki uyuyan kimsenin gördüğü düşleri mi görüyoruz, yoksa bir kervanda Yuşa’ (a. s. ) ’ın mı var?’ sözündeki gibi ki şair (bununla) Yuşa’ (a. s. ) ’ın kıssasına ve onu güneş (in batışının) durmasını istemesine işaret etmiştir. Yine şairin, ....... ‘Çok sıcak bir yer ve kızgın bir ateşle beraber (bulunan) Amr, sıkıntı anında (bile) senden daha merhametli ve daha hakikatlidir. ’ Sözü gibi ki şair (bununla) şu meşhur beyte işaret etmiştir; ....... ‘Sıkıntı anında Amr’den medet uman, kızgın yerden kurtulmak için ateşten medet uman gibidir. ’ BölümKonuşmacının, konuşmasında üç yerde itinalı olması gerekir kilafız tatlı, üslup güzel ve anlam da düzgün olsun. Birincisi; İbtida (başlama) . Şairin, ....... 170 ‘Duurun, sevgilinin anasına ve evine ağlayalım!’ sözü gibi. Yine şairin, ....... ‘Bir köşk ki üzerinde sağlık ve esnlik vardır. Günler kendi güzelliklerini üzerine giydirmiştir. ’ Sözü gibi. Övgüde uğursuz sayılacak tabirlerden kaçınmak gerekir. Şairin, ....... ‘Dostlarının ayrılık randevusu yarındır’ İbtida’nın en güzeli, maksada uygun olanıdır. Bu, Bera’atu’l-istihlal diye adlandırılır. Şairin tebrik için, ....... ‘Müjde! Talih va’dini yerine getirdi!’ sözü ve (yine diğer bir) şairin (bir) mersiyede ....... ‘Bana dünya derler. Benim kahr ve şiddetimden sakın, diye ağız dolusu söyler’ sözü gibi. İkincisi; Nesib veya (edeb, övünme ve şikayet gibi onun) dışında kendisiyle kelâma başlanan şeylerden, aralarındaki ilişkiye riayet ederek, maksada Tehallüs (geçiş) tir. Şairin, ....... ‘Gece yolculuğu ve Mehriyye (denilen uzun boyunlu) develerin adımları bizi çok yormuş olduğu halde kavmim bana Kumes’te; Sen bizi güneşin doğduğu yere kadar mı götürmek istiyosun? Dediler ben 171 de;Hayır! Belki cömertliğin doğduğu yere (götürüyorum), dedim’ sözü gibi. Bazen söz, teşbib olunana şeyden ona uygun olmayan şeye intikal ettirir ve İktidab diye adlandırılır. O da Cahiliye ve onları takip eden Muhadramun (şairlerin) yoludur. Şairin, ....... ‘Eğer Allah yaşlılıkta bir hayır görseydi, salih kişiler O’na cennette yaşlı olarak yakın olurlardı. Zamanınolayları, Ebu Sa'ld tarafından her gün yeni olgular göstermektedir. ’ Sözü gibi. İktidab’dan bazısı Tehallüs’e yakın olandır. Allah’ı övdükten sonra ‘....... imdi’ hemen demen gibi ki ‘ bu Faslu’l-hitabdır’ denilmiştir. Yine Yüce Allah’ın, ‘....... Bu böyledir; fakat azgınlara da en kötü bir gelecek vardır’ sözü gibi ki ‘ ....... Durum böyledir’ veya ‘....... Bu, anlatıldığı gibidir. ’ Takdirindedir. Allah’ın, ‘....... Bu, hatırlatmadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır’ sözü gibi. (Arap) yazarın, ‘ ....... Bu, bir bölümdür’ demesi de (Tehallüs’e yakın) İktidab’dandır. Üçüncüsü;İntiha (bitirme) ’dır. Şairin, ....... 172 ‘Eğer sen bana kendinde iyilikte bulunursan (zaten sen) onun ehlisin. Yoksa, ben yine (bir engel var ki iyilikte bulunmuyor diye) mazur görür ve teşekkür ederim’sözü gibi. İntiha’nın en güzeli, sözün bittiğini bildiren şeydir. Şairin, ....... ‘Ey ehlinin sığınağı olan (kişi), dünya durdukça baki kalasın! Bu bütün mahlukata şamil bir duadır’ sözü gibi. (Kur’an’daki) sure başları ve sonları (edebi sanatlar bakımından) en güzel ve en mükemmel bir şekilde gelmiştir ki bu, yukarıda (üç bölümde) geçenleri hatırlamakla birlikte düşünmekle ortaya çıkar. 173
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ Bu kitap, Hatîb el-Kazvînî’nin Osmanlı medreselerinde altı asır boyunca edebî bilgiler konusunda ders kitabı olarak okutulan Telhîsu’l-Miftâh adıyla meşhur eserinin yeniden ele alınıp neşre hazırlanmasından ibarettir. Arapça metin hazırlanırken Sa’deddîn et-Taftazânî’nin el-Mutavvel ve el-Muhtasaru’l-me’ânî isimli eserleri esas alınmıştır. Ayrıca Telhis metni günümüzde belâgat öğrenenlerin istifade ede bilmesi için metinle karşılaştırmayı sağlama bakımından imkan nisbetinde metne sadık kalınarak türkçeye çevirilmiştir. Özellikle beyitlerin tercümesinde Mehmed Zihni Efendi’nin el-Kavlu’l-ceyyid'l metin tercümesinde ise Abdunnafi’ Efendi’nin en Nefl‘u’l-mu’avvel tercemetu’t-Telhis ve’l-Mutavvel'l göz önünde bulundurulmuştur. Konuyla ilgilenenlere faydalı bir çalışma sunmuş olmayı ümit ederiz. ************** HATÎB el-KAZVÎNÎ Hayatı ve Eserleri Celaleddin Ebu’l-Ma’ali Muhammed b. Abdurrahman b. Ömer b. Ahmed b. Muhammed el-Kazvini eş-Şafii, aslen Kazvinli olan bir ailenin çocuğu olarak 666/1267-68 yılında Musul’da dünyaya geldi. Soyu, meşhur Abbasi komutanı Ebu Dulef el-’İcli (ö. 226-841) ’ye dayanmaktadır. Anadolu, Suriye ve Mısır çevresinde yaşadı. Hadis, fikıh, usül, arapça, maani ve beyan ilimlerini tahsil etti. İlk olarak Niksar kadılığı görevinde bulundu. Sonra Şam’a gitti. Burada başta İzzeddin el-Farüsi olmak üzere bazı alimlerin derslerine katıldı. 699/ 1299-1300’da vefat eden büyük kardeşi İmameddin'ln Şam kadılığına vekalet etti. Sonra Şam Camii’nin hatipliğini üstlendi ve uzun süre Şam’da ikamet etti. Memlük sultanlarından Melik en-Nasır Muhammed (ö. 741/1341) 724/1324 yılında onu Kahire’ye davet edip kendisine izzet ve ikramda bulundu. Ona Şam’ın kadılık ve hatiplik görevlerinin ikisini birden verdi. 727/1326-27’de ise Mısır kadılığına tayin etti. Bu görevde iken sultanla birlikte hacca gitti. 738/1337-38 yılında tekrar Şam kadılığına getirildi. Ancak bu görevi kısa sürdü. Hastalandı ve felç oldu. 739/13338-39 yılının Cemaziyülevvel ayında 73 yaşında iken vefat etti ve Şam’ın süfiler kabristanına defnedildi. Arapça, farsça ve türkçeyi çok iyi bilen Kazvini’nin şairliği de vardı. Ancak şiirlerinin durumu hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Kaleme aldığı eserlerin başlıcaları şunlardır: 1. Telhîsu’l-Miftâh Muhtelif çalışmalara konu olmuş en meşhur eseridir. es-Sekkâkî (Ö. 626/1229) nin eseri el-Miftah’ın üçüncü bölümünün ihtisarından ibarettir. Sa’deddin et-Taftazânî (ö. 793/1390) tarafından ilk defa el-Mutavvel, daha sonra Muhtasaru’l-Me’ânî adıyla şerh edilmiştir. Bunlar Telhis’e yapılan en meşhur şerhlerdir. Bu iki şerh üzerinde de birçok alimin çalışmaları vardır. (Telhis üzerinde yapılan diğer çalışmalar için bkz. Keşfu z-zunün, 1, 473-79) . Tesbit edebildiğimiz kadarıyla ilk defa Altıparmak Mehmed Efendi tarafından tarafindan Kâşifu‘l - ‘ulum ve fâtıhu‘l-funun, daha sonra Abdunnâfi tarafından en-Nefu‘l-mu‘avvel tercemetu’t-telhis ve'l-mutavvel (İstanbul 1290) adıyla Osmanlıcaya çevirilmiştir. Eser tesbit edebildiğimiz kadarıyla (İstanbul 1260, 1275, 1289, 1291, 1312, 1316; Kahire l297, 1299, 1302, 1303, 1304, 1322, 1323, 1324, 1932 Beyrut 1302) basılmış, ancak günümüze kadar ilmi bir neşri maalesefyapılmamıştır. 2- el-İzâh fil-meânî vel beyân Kendi eseri Telhisin şerhinden ibarettir. İzah’l-izah adıyla Cemaleddin Muhammed b. Muhammed el-Aksara'l (ö. 775/1375?) ve Şemseddin en-Niksari tarafından şerh edilmiştir, İlk defa 1949’da basılan bu eser, M. Abdulmun'lm Hafaci tarafından tahkiki yapılarak 1993 ‘te Beyrut’ta basılmıştır. (Eser hakkında bilgi için bkz. Keşfu’z-zunün, 1, 210-11) . 3- es-Sûr (veya eş şezer ) u’l-mercânî min şi’ri’l-er-recânî Şair Nasihiddin Ebü Bekr Ahmed b. Muhammed el-Errecani (Ö. 544/ 1 l49) ’nin divanının ihtisarıdır. KAYNAK: TELHİS ve TERCÜMESİ Huzur Yayınevi, Tarihsiz - İstanbul ***************** [1] Kevser, 1-2. Bu ayette yerine gelmiştir. [2] Bu şiirde yerine gelmiştir. [3] Yunus,22. Bu ayette yerine gelmiştir [4] Fatır,9. Bu ayette yerine gelmiştir. [5] Bakara, 189. [6] Bakara,215. [7] Bu ayette, Neml suresi 87. ayette ‘nın yerinde yer almaktadır. Zümer suresi 68’de ise ayet, şeklindedir. Telhis'ln metin ve şerhlerinde ayetin metni yukarıdaki şekilde yazıldından biz de onlara uyarak aynı metni muhafaza etmeye çalıştık. [8] Zariyat,6. [9] Hud, 103. [10] İsra, 100. [11] Yusuf, 18. [12] Lokman,25. [13] A’raf,131. [14] Zuhruf,5. [15] Bakara,23. [16] Tahrim,12. [17] Neml,55. [18] Nur,33. [19] Zumer,65. [20] Yasin,22. [21] Yasin,22. [22] Hucurat,7 [23] Bakara,15 [24] En’am,2 [25] Hicr,2 [26] Fatır,9 [27] Bakara,2 [28] Saffat,47 [29] Bakara,2 [30] Zumer,9 [31] En’am,149 [32] Yunus,25 [33] Araf,143 [34] Duha,3 [35] Fussilet,17 [36] Fatiha,5 [37] Ali İmran,158 [38] Alak,1 [39] Mü’min(Ğafir),28 [40] Taha,67 [41] En’am,36 [42] Al-i İmran,144 [43] İbrahim,10 [44] İbrahim,11 [45] Bakara,11 [46] Bakara,12 [47] Ra’d,19 [48] Enbiya,80 10 Meryem,73. 11 Bakara,211. 12 Kıyame,6. 13 Bakara,223. 14 Al-i İmran, 37. 15 Neml,20. 16 Tekvir,26. 17 En’am,40. 18 Zümer,36. 19 İsra,40. 20 Hud,28. 21 Hud,87. 22 Duhan,30-31. 23 Duhan,31. 24 Duhan,13-14. 25 Fussilet,40. 26 Bakara,23. 27 Bakara,65. 28 İsra,50. 31 Bakara, 14-15 [49] Fecr, 22. [50] Yûsuf, 32. [51] Tâhâ, 25 [52] Keşfu’l-Hafâ, II, 537 [53] Bakara, 238. [54] Tekâsür, 3-4. [55] Yâsîn, 21. [56] Sebe, 17. [57] İsrâ, 81. [58] Mâide, 54 [59] İnsan, 8 [60] Nahl, 57. [61] Bakara, 222-223 [62].Mü’min, 7 [63] Enbiya, 23 [64]Bakara, 18. [65] Cum’a, 5. [66] Kehf, 45. 4 Neml, 88. 5 Nisa, 2. 6 Yusuf, 36. 7 Alak,17. 8 Al-i İmran, 107. 9 Şu’ara, 84. 10 Fatiha, 6. 11 En’am, 122. 12 Al-i İmran, 21. 13 en-Nihaye, V, 288. 14 Taha, 88. 15 Yasin, 37. 16 Yasin, 52. 17 Hicr, 94. 18 Hakka,11. 19 Kasas, 8. 20 Al-i İmran,21. 21 Bakara, 16. 22 Fecr, 22. 23 Yusuf, 82. 24 Şura, 11. 25 Buhari, İman, 3. 30 Münafikun, 8. 31 Rum, 55. 32 Kıyâme, 29-30. 33 En’âm, 26. 34 Humeze, 1. 35 Gâfir (Mü’min), 75. 36 Nisâ, 83. 37 Neml, 22. 38 Rûm, 43. 39 Şu’ara, 168. 40 Ahzâb, 37. 41 Nûn, 10. 42 Şu’arâ, 168. 43 Nûh, 13-14. 44 Gâşiye, 13-14. 45 Vâkı’a, 28-30 46 Necm, 1-2. 47 Hâkka, 30. 48 Gâşiye, 15-16. 49 Sâffât, 117-118. 50 Bir nazım veya nesrin tersinden yani sondan başa soğru okunduğunda da aynı metnin ortaya çıkmasıdır. 51 Enbiyâ, 33. 52 Muddessir, 3. 53 Duhâ, 9-10. |