Geri

   

 

 

İleri

 

1 - MEÂNÎ İLMİ

BİRİNCİ SANAT MAANİ İLMİ

İlmu’l-maani : Arapça lafızların, kendisiyle muktezayı hale (ortama) uygunluğu sağlanan durumları öğrenmeye yarayan bir ilimdir.

....... Maani ilmi sekiz bölümle sınırlıdır:

1....... Haber cümlelerinin durumu

2....... Müsnedün ileyhin durumları

3....... Müsnedin durumları

4....... Fiille ilgili olanların durumları

5....... Kasr

6....... İnşa

7....... Fasl ve vasl

8....... Îcâz, itnab ve musavat

Bunun (maani ilminin sekiz bölümle sınırlı olmasının) sebebi (ni şu şekilde sıralamak mümkündür), Kelâm:

-Ya haber (hüküm bildiren cümle),

-Ya da inşa (istek bildiren cümle) dır. Çünkü o, hükmün gerçekleşen olaya uygun olup olmama yönü varsa haberdir, yoksa inşadır.

Haber için mutlaka müsnedün ileyh (özne), bir müsned (yüklem) ve isnad (hüküm) gerekir.

Müsned, fiil veya fiil anlamında olduğu zaman kendisi için bazen birtakım müteallikat (mef’ul v. b. öğeler) ı olur.

İsnad ve taalluk (ilintili olan öğeler) den her biri ya kasr (sınırlama) ile olur ya da kasırsız olur.

Başka bir cümlenin yanında olan her cümle, ya ona atfedilmiş ya da atfedilmemiştir.

6

Beliğ (edebi) söz, herhangi bir fayda (temin etmek için) asıl maksattan ya fazladır veya fazla değildir.

....... UYARI: Haberin doğruluğu vak’aya (olaya) uygunluğu, yalanlığı ise (vak’aya uygun) olmamasıdır.

Denmiştir ki, (haberin doğruluğu ve yalanlığı) haberi veren kişinin inancına- hatalı da olsa- uygun olup olmamasıdır. Yüce Allah’ın ....... “Şüphesiz münafıklar mutlaka yalancıdırlar” sözünü delil göstermişlerdir. Bu delil, ayetteki anlamın, “Onlar şehadetlerinde veya onu (şehadet diye) adlandırmalarında yahut kendi batıl inanışlarına göre şehadete konu edilen (“Sen Allah’ın elçisisin”) söz (ün) de (inanmadıkları için) yalancıdırlar” olduğu ileri sürülerek reddedilmiştir.

Cahiz’e göre (haberin doğruluğu), inancına uygun olmakla birlikte, vak’aya uygun olması; (yalanlığı ise), inancına uygun olmamakla birlikte, vakıaya de uygun olmasıdır. bu ikisinin dışında kalan (haber ise) ne doğrudur ne de yalandır. (Cahiz buna) ....... “Allah’a bir yalan mı iftira etmekte, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” ayetini delil getirmiştir. Çünkü ikincisi (olan....... “yoksa kendisinde bir delilik mi var?” sözü) nden maksat –cinnet halindeki haber, yalanın karşıtı olduğu için- yalan olmaması ; -kafirler o (peygamberin verdiği haberin doğruluğu) na inanmadıkları için de- gerçek olmamasıdır. Bu delil,....... “yoksa kendisnde bir delilik mi var?” sözünün) anlamı, “....... Yoksa iftira etmedi mi?” olması nedeniyle reddedilmiş; deli asla iftira edemeyeceği için “iftira etmemek” sözü, “delilik” (sözü) ile ifade edilmiştir.

1-1 Haber Cümlelerinin Durumları

Şüphe yok ki haber verenin verdiği haberden maksadı, muhataba ya bir hükmü bildirmesi ya da kendisinin o hususta bilgi sahibi olduğunu

7

ifade etmesidir. Birincisi ....... haberin faydası, ikincisi ise ....... haberin faydasının gereği diye adlandırılır. Bazen o ikisini bilen kişi, bilgisinin gereğine göre davranmaması yüzünden, bilmeyen konumuna indirilir. O takdirde sözün, imkan ölçüsünde kısaltılması gerekir. Şöyle ki:

Eğer (muhatabın) zihni hüküm ve onun hakkında tereddüttenhali ise, hükmü pekiştirenlere (te’kid edatlarına) gerek duyulmaz.

Eğer hüküm hakkında tereddüdü olup onu talep ediyorsa, hükmü bir pekiştirici (edat) ile takviye etmek güzel olur.

Eğer inkar ediyorsa, hükmü inkarı ölçüsünde pekiştirmek gerekir.

Nitekim yüce Allah, İda aleyhisselam’ın elçilerinden naklen; onlar birinci kez yakalandıklarında “....... muhakkak biz, size gönderilmiş elçileriz” ikicisinde “ ....... muhakkak biz, gerçekten size gönderilmiş elçileriz” buyurmuştur.

Birinci bölüm ibtidai, ikincisi talebi, üçüncüsü inkari ve sözü durumun gereğine göre söyleme diye adlandırılır.

Çok kere söz durumun gereğine aykırı söylenir ve soru sormayan kimse –kendisine habere işaret eden ön bilgiler verilip de haberi isteyen mütereddidin yönelişi gibi yöneldiğinde- soru soran gibi kabul edilir. ” ....... Bana zulmedenler hakkında bir şey söyleme! Çünkü onlar boğulacaklardır” gibi.

İnkar etmeyen –kendisinde inkar emarelerinden biri göründüğü zaman- inkar eden kabul edilir:

 .......

“Şakik, mızrağını enine tutarak (karşımıza) geldi; (Şakik! Şunu bil ki) senin amacın oğullarında da mızrak var!”

8

İnkar eden – düşündüğü takdirde taktirde inkarından dönmesini sağlayacak şey bulunduğu zaman- inkar etmeyen gibi kabul edilir. “ ....... Onda asla şüphe yoktur” gibi. Olumsuz cümlelerde de aynı şeyler geçerlidir.

İsnad:

1....... Akli Hakikat: Fiil veya fiil anlamlının mütekellime göre görünüşte ait olduğu şeye (gerçek özne veya sözde özne) isnad edilmesidir. İnanan kimsenin “....... Allah yeşillikleri bitirdi. ” ve inanmayan kimsenin “....... Bahar yeşillikleri bitirdi. ”, senin de gelmediğini bile bile “ ....... Zeyd geldi” demen gibi.

2 ....... Akli Mecâz: Fiil veya fiil anlamlının, bir ipucu ile, ait olduğu şeyin (gerçek özne veya sözde öznenin) dışında olan bir ilintilisine isnad edilmesidir.

Fiilin çok sayıda ilintileri vardır:

Fail, mefulün bih, mastar, zaman, mekan ve sebep ile ilintili olur.

Fiilin faile ve mefulün bihe isnadı, yukarıda geçtiği gibi, eğer fiil veya fiil anlamlı etken olduğunda faile, edilgen olduğunda da mefulün bihe isnadı hakikattır. İlinti nedeniyle, bunlardan (fail ve mef’ulün bihten) başkasına isnadı ise mecâzdır. Onların “....... hoşnut bir hayat, ....... dopdolu bir sel, ....... duygulu bir şiir, ....... gündüzü oruçlu, ....... akan ırmak, ....... Hükümdar şehri yaptı” gibi. Bizim’....... bir ipucu ile “sözümüz cahil (inanmayan) kimsenin daha önce geçen sözünü (mecâzın dışına) çıkarır. Bu yüzden (şairin),

 .......

“Günlerin ve gecelerin geçmesi genci kocalttı, kocamışı da yok etti (öldürdü) ” sözü, şairin zahiri anlamını kast etmediği bilinmediğinden veya sanılmadığından, mecâza hamledilmemiştir. Nitekim Ebu’n-Necm'ln,

9

 .......

“Gecelerin geçmesi, saçları (mı) birer birer baş (ım) dan ayırdı; artık ister yavaşlayın ister çabuklaşın (ey geceler) !” sözündeki....... fiilin (....... gecelerin geçmesine) isnadının, şairin bunun ardından söylediği

 .......

“Onu Allah’ın güneşe ‘doğ’ emrini vermesi yok etti” sözünden dolayı Mecâz olduğu delil gösterilmiştir.

Mecâz-ı akli iki tarafı (müsned/yüklem ve Müsnedün-ileyh/özne) açısından 4 kısma ayrılır:

1. İki tarafı da hakiki olur ‘....... Bahar yeşillikleri bitirdi’ gibi.

2. İki tarafı da Mecâz (-ı lugav) i olur. ‘....... Zamanın gençliği yeri diriltti’ gibi

3-4. İki tarafı farklı (biri hakiki, diğeri mecâzi) olur.

Mecâzi aklinin Kur’an-ı Kerim’de örneği çoktur:

-‘ ....... Zamanın gençliği yeşillikleri bitirdi’ ve

-‘ ....... Bahar yeri diriltti’ gibi.

Mecâz-ı akli (nin) Kur’an-ı Kerim (örneği) çoktur;

-‘ ....... Onlara Allah’ın ayetleri okunduğu zaman ayetler (sebebiyle Allah) imanlarını arttırır’;

-“....... Oğullarını boğazlıyor (boğazlatılıyor) ”,

10

“ ....... (Şeytan vasıtasıyla Allah) Onlardan elbiselerini çıkarır. ”;

-“ ....... Çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o gün (Allah) ”;

-‘ ....... Yer (Allah) ağırlıklarını çıkardığında’ ayetlerinde görüldüğü gibi.

 Bu yalnız haber (cümlesin) e mahsus değildir, bilakis inşa’da (istek cümlelerinde) de geçerlidir. ”....... Ey Haman (ın ustaları), ....... bana bir kule yap (ın) !” ayetlerinde görüldüğü gibi.

Mecâz-ı akliye, daha önce şiirde geçtiği üzere, lafzi veya -“....... Sevgin beni sana getirdi” sözündeki gibi müsnedin Müsnedün-ileyh tarafından yapılmasının aklen imkansız olması; “....... Bey orduyu hezimete uğrattı” sözündeki gibi müsnedin Müsnedün-ileyh tarafından yapılmasını adeten imkansız olması ve “ ....... Genci kocalttı” örneğindeki gibi sözün muvahhid (Allah’ın birliğine inanan kişi) tarafından söylenmesi- (şeklinde) ma’nevi bir karine (ipucu) gerekir.

Mecâzi aklinin anlaşılması:

Açık olur. Yüce Allah’ın “....... Onların ticareti kâr etmemiştir” (ayeti), “ ....... Onlar ticaretlerinde kâr etmemişlerdir” demektir.

11

Gizli olur (düşünmeden anlaşılamaz) . ”....... Seni görmek beni sevindirdi” sözünde görüldüğü gibi ki, bu “....... Allah, seni gördüğümde beni sevindirdi” demektir. Yine şairin,

 .......

“Sen ona bakışını artırdıkça onun yüzü de sana güzelliğini artırır” sözündeki gibi ki, bu “....... Allah, sana onun yüzündeki güzelliği artırır” demektir.

Yukarıdaki örneklerin ve benzerlerinin İsti'âre bi’l-Kinâye olduğu görüşünü benimseyen es-Sekkâkî, Mecâz-ı akliyi inkar etmiştir. Ona göre, ....... bahardan maksad – (yeşillikleri) bitirme işinin ona göre (....... bahara) yüklenmesi karinesiyle- gerçek fail (Yüce Allah) dir. Diğer örnekler de bu kurala göre değerlendirilmelidir. Es-Sekkâkî’nin bu görüşü (aşağıdaki gerekçelerle) tartışmalıdır. Çünkü;

- Yüce Allah’ın “....... hoşnut bir hayattadır” sözündeki “....... hayat” kelimesinden kasdedilenin, ileride geleceği üzere, (hayatın) sahibi olmasını,

- Bir şeyin kendisine muzaf olması caiz olmadığından “....... onun gündüzü oruçludur” örneğinde izafetin sahibi olmamasını,

- Yapma emrinin Haman’a (verilmiş) olmamasını,

- “ ....... Bahar yeşillikleri bitirdi” örneğin (deki Rebi’ ismin) in (Allah anlamında kullanılacağının Allah’tan) işitilmesini gerektirir.

Bu örneklerde gerekenlerin tümü yoktur.

Ayrıca (es-Sekkâkî’nin bu görüşü), teşbihin iki taraf (müşebbeh ve müşebbehunbihi) nın zikrini kapsamasından dolayı, “....... gündüzü oruçlu” örneğiyle çürümektedir.

12

1-2 Müsnedün-ileyhin Durumları

Müsnedün-ileyhin Hazfi:

- Dış görünüş itibariyle faydasız sözden kaçınmak için.

Akli ve lafzi delilden ibaret iki delilin daha kuvvetlisine döndüğü izlenimini vermek için. Şairin,

 .......

“Sevdiğim bana nasılsın dedi; (ben) hastayım dedim” sözü gibi.

- İpucu bulunduğunda dinleyicinin dikkatini veya dikkatinin derecesini yoklamak için

- Müsnedün-ileyhi dilinden yahut dilini ondan koruma intibaını vermek için.

- İhtiyaç duyulduğunda kolayca inkar edebilmek için.

- Bilinmesi, bilindiğinin iddia edilmesi hallerinde veya benzeri nedenlerle hazfedilir.

Müsnedün-ileyhin Zikri

- Zikredilmesi esas olduğu için

- Karineye (ipucuna) yeterince güvenilmemesi nedeniyle önlem almak için.

- Dinleyicinin kalın kafalı olduğuna uyarıda bulunmak için.

- Daha fazla açıklama yapmak ve (dinleyicinin zihnine ) yerleştirmek için.

- Duyulan saygıyı açığa vurmak için.

- Hakaret etmek için.

- Anılmasını kutlu saymak için.

Anılmasından zevk almak için.

13

- Dinlenilmek istenildiğinde sözü uzatmak için. “....... O, benim asamdır” gibi.

Müsnedün-ileyhin Marife Yapılması

A. Zamir kullanmakla; çünkü konum birinci (mütekellim), ikinci (muhatap) veya üçüncü (gaib) şahıs içindir.

Hitapta aslolan, belli birine yapılmasıdır. Bazen, bütün muhatapları kapsamına alması için, belli olmayana yapılır. ”....... Bir görsen o zaman suçluları, Rab’lerinin huzurunda başlarını eğmişler” ayetindeki gibi ki, “....... Onların perişan durumları görünüşte son noktaya varmıştır ki bu hitap, belli bir muhataba mahsus değildir” demektir.

B. Özel isim kullanmakla:

-Bizzat Müsnedün-ileyhi, kendisine has bir isimle, ilk olarak dinleyicinin zihninde hazırlamak için. ’ ....... De ki. O Allah, tektir’ ayetindeki gibi.

-Yüceltmek ya da aşağılamak için.

-Kinâye yapmak için.

-Kendisinden zevk alındığını anlatmak için.

-Onunla teberrük için.

C. İsm-i mevsul Kullanmakla:

14

-Muhatap, ilgi kurma dışında, ona özgü durumları bilmediği için. ’....... Dün bizim yanımızda bulunan, alim bir adamdır’ sözündeki gibi.

-İsmi açıkça söylemek müstehcen düştüğü için.

- (Zihne ) daha fazla yerleştirmek için. ’ ....... Evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden kam almak istedi’ ayetindeki gibi.

-Büyütmek için. ’....... Denizden kendilerini saran sardı. ’ ayetindeki gibi.

-Muhatabı bir yanlışa karşı uyarmak için.

 .......

‘Size kendilerini kardeşleriniz gibi gösterenler var ya, sizin mahvolmanız onların yüreklerinin susuzluğuna şifa verir. ’ beytindeki gibi.

-Haberin yapılış biçimine işaret etmek için. ’....... Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, hor, hakir durumda cehenneme gireceklerdir’ ayetindeki gibi.

Sonra o, çoğu kere

- (Haberin ) şanının yüceliğine işaret etmeye

 .......

‘Gökleri yüce kılan (Yüceler Yücesi), bizim için sütunları sağlam ve uzun olan bir ev yapmıştır’ gibi,

15

-Ya da (haberden) başkasının şanının yüceliğine işaret etmeye;’ ....... Şu ‘ayb’ı yalanlayanlar, asıl zarara uğrayanlar oldular’ ayetindeki gibi, vesile yapılır.

D. İşaret ismi kullanmakla:

-Müsnedün-ileyhi en mükemmel bir biçimde başkalarından ayırt etmek için.

 .......

‘Bu, iyilikleri hususunda yegane ve eşsiz olan Ebu’s-Sakr’dır’ sözündeki gibi.

-Dinleyicinin kalın kafalı olduğu ima etmek için.

 .......

‘Ey Cerir, işte onlar benim atalarımdır, meclisler bizi bir araya getirdiğinde (karşılıklı atışırken) sen de (atalarından) onlar gibisini getir (de göreyim) !’ sözündeki gibi.

-Müsnedün-ileyhin yakında, uzakta veya orta mesafedeki durumunu açıklamak için. ’....... Bu Zeyd’dir’, ....... O Zeyd’dir’ veya ‘....... Şu Zeyd’dir’ sözündeki gibi.

-Müsnedün-ileyhi, yakınlık (için olan işaret ismi) ile küçümsemek için. ‘....... İlahlarınızı diline dolayan bu mudur?’ ayetindeki gibi.

-Müsnedün-ileyhi, uzaklık (için olan işaret ismi) ile küçümsemek için. ’....... Elif lam Mim. İşte o kitap. . ’ ayetlerindeki gibi.

16

Müsnedün-ileyhi (uzaklık için olan işaret ismi ile) tahkir etmek için. ’ ....... O lanetli böyle yaptı’ denildiği gibi.

-Müsnedün-ileyhi, takip eden müşarunileyhin ardından gelen niteliklere layık olduğuna dair uyarıda bulunmak için. ’ ....... İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve onlar murada eren kurtulmuşlardır’ ayetindeki gibi.

E. Lam-ı ta’rif kullanmakla:

- (Mütekellim ile muhatap arasında) önceden bilinen bir şeye işaret etmek için. ’....... Erkek, kız gibi değildir. ’ ayetindeki gibi. Bu, ’....... Onun (Hz. Meryem'ln annesinin) istediği (erkek), ona verilen (kız) gibi değildir’ demektir.

-Müsnedün-ileyhin cinsine işaret etmek için. ’....... Erkek (cinsi) kadından daha hayırlıdır’sözündeki gibi.

-Bazen (bu ....... Lam-ı ta’rif) zihindeki bilinirliğe itibar edilerek belirsin bir şeyi ifade etmek için gelir. Ön bilgi olmadan “....... pazara gir” sözündeki gibi. Bu, anlamca nekre (belirsiz) gibidir.

-Bazen (bu ....... Lam-ı tar'lf) istiğrak (kapsama) ifade eder. ’ ....... İnsan mutlaka bir ziyandadır. ’ Ayetindeki gibi.

Bu (istiğrak için olan ....... Lam-ı tar'lf) ikiye ayrılır:

17

a) Hakiki. “....... göze görünmeyeni ve görüneni bilendir” ayetindeki gibi. Bu, “ ....... her görünmeyeni ve görüneni (bilendir) ” demektir.

b) Örfi. “....... emir, bütün kuyumcuları topladı” sözümüzdeki gibi ki, “ ....... şehrinin veya ülkesinin kuyumcularını topladı” demektir.

Müfredin (tekil) istiğrakı (ikil veya çoğuldan) daha geniştir. Bunun delili ise, evde bir veya iki erkek bulunduğunda “ ....... hiç erkek yoktur” sözünün değil, “ ....... evde erkekler yoktur” sözünün doğru olmasıdır.

İstiğrak ile ismin müfred olması arasından katiyen bir aykırılık yoktur. Zira (istiğrak anlamı taşıyan) harf, ismin başına tekillik anlamından soyutlanmış olarak gelir. Ayrıca bireylerin toplamı değil, her birey anlamınadır. Bu bakımdan onun (istiğrak anlamını taşıyan tekilin ), çoğul sıfatla nitelenmesi caiz olmaz.

F. İzafetle:

-İzafet, (Müsnedün-ileyhi muhatabın zihnine getirmek için ) en kısa yol olduğu için.

 .......

‘Sevgilim. Yemen kervanı ile uzaklaşmaktadır. ’gibi.

-İzafet, gerek muzafunileyh, gerek muzaf gerekse bunlardan başkasının şanını yüceltmeyi içerdiği için. ’....... Kölem geldi’, ’ ....... Halifenin kölesi bindi’ ve ‘ ....... Sultanın kölesi yanım-

18

dadır’ sözündeki gibi; ya da (mezhur konumdakileri) küçümsemeyi içerdiği için olur. ’....... Hacamatçının oğlu buradadır’ gibi.

Müsnedün-ileyhin nekre yapılması

-Müferd (tekil) yapmak için . ’ ....... Şehrin ta ucundan bir adam koşarak geşdi’ayetindeki gibi.

-Yüceltmek veya küçümsemek için. Şairin,

 .......

‘Onun kendisine ar getirecek olan bütün hususlarda (büyük bir) engeli vardır; fakat iyilik talep edenlere (iyiliğin dokunmasına en küçük) bir engeli yoktur’ sözü gibi.

-Çokluk ifade etmek için. ’....... Onun elbette (çok) devesi ve (çok) koyunu vardır’ gibi.

-Azlık ifade etmek için. ’....... Allah’ın (küçük) bir hoşnutluğu bile büyüktür’ ayetindeki gibi.

-Yüceltmek ve çokluk ifade etmek için de gelmiştir. ’ ....... Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce birçok peygamberler de yalanlandı’ ayetindeki gibi, ‘ ....... çok sayıda ve ulu mucizelere sahip (peygamberler) demektir.

19

Müsnedün-ileyhden başkasının nekre (belirsiz) leştirilmesi:

-Tekillik veya tür için. ’....... Allah, her canlıyı sudan yarattı’ -Tekillik

 -Yüceltmek için....... O halde Allah ve O’nun elçisi tarafından açılacak bir savaştan haberiniz olsun" .

-Küçümsemek için. " ....... Sadece (basit) bir zandan ibaret sanıyoruz"1 .

Müsnedün-ileyhin Sıfatlanması (nitelenmesi) .

Sıfatın, müsnediinileyhi:

-Açıklayıcı ve anlamını açıcı olmasındandır....... Uzun, geniş, derîn cisim onu içine alacak bir boşluğa muhtaçtır” sözündeki gibi.

Anlamı açmada şâirin şu sözü de onun gibidir:

 .......

 “ Seni (sadece) işittiği halde hakkında, sanki görmüş gibi, bir kanaate sahip olan o parlak zeka (öldü)

. -Belirleyici olmasındandır, ....... TüccarZeyd yanımızdadır” gibi.

. -Övmek veya yermek için olmasındandır....... Bana alim geldi' veya ....... Bana câhil Zeyd geldi' gibi nitelene­nin nitelik zikredilmeden önce belirlendiği yerde

17Nûr, 45.

 Bakara, 279

20

-Pekiştirmek için olmasındandır....... Geçen dün büyük birgündü gibi.

Müsnedün-ileyhinTe'kidi (pekiştirilmesi) .
 
- (Zihne) yerleştirmek için.

-Mecâz veya yanılma ya da kapsamama düşüncesini ortadan kaldırmak için.

Müsnedün-ileyhin Atf-ı beyân (ile izlenmes)

Kendisine özgü bir ad ile açıklanması içindir ....... Arka daşm Hali t geldi' gibi.

Müsnedün-ileyhten Bedel Yapılması.

 (Zihne) daha fazla yerleştirmek içindir....... Zeyd -kardeşin bana geldi', ....... Topluluk -çoğunluğu- geldi' ve ....... Amr-elbisesi- soyuldu" gibi.

Müsnedün-ieyhe Atıf Yapılması.

-Müsnedün-ileyhi, sözü uzatmadan açıklamak için....... Bana Zeyd' re Amr geldi' gibi.

-Müsnedi, yine (sözü uzatmadan) açıklamak için....... Bana Zeyd, ardından Amr geldi veya ....... Bana Zeyd sonra Amr geldi' ya da ....... Bana topluluk, hatta Halit bile geldi gibi.

-Muhatabı (hükümde yanılgıdan) doğruya çevirmek için....... Bana Zeyd geldi, Amr değil'gibi.

21

-Hükmü başka birine döndürmek için....... Bana Zeyd, bilakis Amr geldi' ve ....... Bana Amr gelmedi, bilakis Zeyd geldi” gibi.

-Kendi şüphesini ifade etmek veya (muhatabı) şüpheye düşürmek icin : “ ....... Bana Zeyd veya Amr geldi” gibi.

Müsnedün-ileyhin (zamir-i fasl ile) Fasl Edilmesi.

Müsnedün-ileyhi Müsnede tahsis etmek içindir.

Müsnedün-ileyhin Öne Geçirilmesi.

Müsnedün-ileyhin zikredilmesi daha önemli olduğu içindir. Bu da:

-Onun (öne geçirilmesi) asıl olup ondan dönmeyi gerektiren bir şey olmadığı içindir.

-Muhatabın zihninde yerleşmesi için olur. Çünkü mübtedadd. habert bir teşvik vardır.

Şairin,

 .......

Halkın hakkında hayret ettiği şey, cansızdan (topraktan) yaratıl­mış bir canlıdır” sözü gibi.

"-İyimserlik veya kötümserlik sebebiyle sevinci veya üzüntüyü çabuklaştırmak için. " ....... Sa 'd senin evindedir ve " ....... Katil, senin arkadaşının evindedir gibi.

-Onun hâlâ hatırda olduğu veya kendisinden hoşlanıldığı intibaını vermek için.

-Ya da bunlara benzer sebeplerden dolayı.

Abdulkâhir'e göre:

-Bazen (Müsnedün-ileyh) olumsuzluk harfini takip ettiğinde, ken­disinin fiil cümlesinden oluşan habere tahsis edildiğini ifade etmesi

22

için öne geçirilir:" ....... Bunu ben söylemedim" gibi ki, bu " ....... O söylenmiş olmakla birlikte, onu ben söylemedim" demektir.

Bu sebeple "....... Bunu ne ben söyledim ne de benden başkası, " ....... Yalnız ben, hiç kimseyi görmedim" 20 ve " ....... Yalnız ben Zeyd'den başkasını dövmedim" 21 demek doğru olmaz.

- (Müsnedün-ileyh) olumsuzluk harfini takip etmezse, müsnedün-İieyhin öne geçirilmesi -başkasının yapılan işte tek başına olduğunu veya Müsnedün-ileyhe ortaklığını zanneden kimseyi reddetmek üzere-tahsis içindir. " ....... Sadece ben senin ihtiyacın hususunda çabaladım" gibi.

 (Bu son iki maddenin) ilkinde ....... benden başkası değil ikinci­sinde ise ....... tek başıma gibi bir ifade ile pekiştirme yapılır.

-Bazen hükmü kuvvetlendirmek için (Müsnedün-ileyh) öne geçirilir....... O çok bol ihsanda bulunur” gibi.

Fiil olumsuz olduğu zaman da böyledir. " ....... Sen yalan söy­lemezsin" gibi. Çünkü bu (ifade) yalanı olumsuzlaştırmada "....... Yalan söylemezsin" (sözün) den daha kuvvetlidir. Aynı şekilde "....... Yalan söylemezsin sen”den de (daha kuvvetlidir) . Çünkü ‘ ....... .ya da....... sözü’, hükmü değil, hakkında hüküm verileni pekiştirmek içindir.

" Çünkü bundan 'Benden başkası herkesi gördü1 anlamı çıkar.

 21 Çünkü bundan'

23

Eğer fiil bir nekre (belirsiz) den sonra gelirse, takdim (Öne geçirme) cinsin veya ferdin o fiile tahsisini ifade eder:" ....... Bana (sadece)

bir erkek geldi' gibi ki, ....... Bir kadın ya da iki erkek değil' demektir.

Onu (Abdulkâhir'l) es-Sekkâkî de bu hususta (takdimin tahsis ifadeetmesinde) onaylamış olmakla birlikte, şöyle demiştir:"Takdîm, | (Müsnedün-ileyhİn) aslında yalnız anlamca fail olmak üzere sonrayabırakılmış olmasının takdîri (varsayılması) caiz olduğunda ve takdiredildiğinde ihtisas ifade eder....... Ben kalktım" gibi. Yoksa, takdîm yalnızca hükmü kuvvetlendirmeyi sağlar. İster yukarıda geçtiği gibi, te'hiri takdîr (var saymak) caiz olup takdir edilmemiş olsun, isterse (te'hiri takdir) caiz olmasın, "....... Zeyd kalktı gibi.

Sekkâkî, nekre (be!irsiz müsnedüilieyhi) " ....... Zulmedenler, aralarında gizlice fısıldaşırlar " kabilinden yaparak, yanitahsis bozulmasın diye, zamirden bedel olduğunu söyleyerek istisna etmiştir; çünkü onun (tahsîsin) ondan (Müsnedün-ileyhin aslında yalnız anlamca fail olmak üzere sonraya bırakılmış olmasının takdirinden) başka hiçbir sebebi yoktur. Ma'rife ise öyle değildir.

Sonra (Sekkâkî ) şöyle demiştir: Nekrenin (bu kabilden olmasının) şartı, yukarıda geçen "....... Bana (sadece) bir erkek geldi' sözümüzdeki gibi, tahsîse bir engelin bulunmamasıdır. Onların, “ ....... Köpeği şer hırlattı” sözü böyle değildir.

Birinci takdîre (cinsin tahsisine) göre ele alınırsa, 'hırlatan serdir, hayır değildir' sözünün kast edilmesi caiz olmadığındandır.

İkinci takdîr e (ferdin tahsisine) göre ele alındığında ise, (iki şer değil de bir şer hırlattı, anlamında) kullanılma ihtimalinden uzak

22 Enbiyâ, 3.

24

olmasındandır. Çünkü imamlar (gramerciler), o sözün tahsis ifade ettiğini açıklamışlar ve onu " ....... Köpeği sadece şer hır­lattı" sözüyle te'vil etmişlerdir. O halde bu iki görüşün arasını bulmanın yolu, şenin durumunu nekre yapmak suretiyle büyütmektir. Bu (görüş) de tartışmalıdır. Çünkü takdîmin (fıilin önüne geçirmenin) caiz olmaması hususunda lâfzı fail (te'kîd, bedel gibi) ve ma'nevî fail kendi konumlarında kaldıkları (fail fail, tâbi de tâbi olduğu) sürece aynıdır. Öyle ise lafzî (fail) i değil, ma'nevî faili öne geçirmeyi caiz görmek bir dayatmadır.

Sonra, takdîm (öne geçirme) takdir edilmezse (var sayılmazsa) tahsisin olamayacağı görüşünü kabul etmiyoruz. Çünkü, (Sekkâkî 'nin de) zikrettiği gibi, takdîm takdîr edilmeden de (tahsis) meydana gelmektedir.

Sonra 'hırlatan serdir, hayır değildi/ sözünün kasdedilmesi caiz olmadığı görüşünü de kabul etmiyoruz.

Sonra (Sekkâkî ) şöyle demiştir: " ....... Zeyd ayaktadır ifadesi, za­mir içerdiği için, sağlamlıkta " ....... O ayağa kalktı" ifadesine yakın­dır.

 (Sekkâkî ) onu (zamir içereni) birinci, ikinci ve üçüncü şahısta değiş­memesi açısından ondan (zamirden) arınmışa benzetmiştir. Bundan dolayı onun cümle olduğuna hükmetmemiş ve mebnîlikte cümle muamelesi de görmemiştir.

(Müsnedün-ileyhİn müsnede) takdiminin gerekli gibi görüldüğü yerlerden bazısı da muhataptan başkasına ta'riz (imây) i kasdetmeksizin söylenen " ....... Sen cimrilik yapmazsın, cömertdavranırsın" anlamındaki "....... Senin gibisi cimrilik yapmaz" ve " ....... Senden başkası cömertlik yapmaz” örneklerinde geçen .......

25

ve ....... kelimeleridir. Çünkü (bu örneklerde) takdîm, maksadı daha kolay ifade etmektedir.

Denilmiştir ki, bazen (....... kelimesinin muzâf olduğu müsnedün-ileyh), umûm (genellik) ifade ettiği için öne geçirilir. "....... Hiçbir insan ayağa kalkmadi' gibi. Ancak tehir edildiğinde böyle değildir. “ ....... İnsanların hepsi ayağa kalkmadi” gibi. Bu, hükmün her fert hakkında değil, fertlerin toplamı hakkında olumsuz­luğunu ifade eder.

Bunun sebebi ise te'kîdin te'sîse (pekiştirmenin yeni bir anlam getirmeye) tercihinin lâzım gelmemesi içindir. Zira olumsuzluk edatı yüklemin parçası olan mûcibe-i muhmele (yalm olumlu), hükmü her bireyden değil de tümünden kaldıran sâiibe-i cüz'lyye (tikel olumsuz) gücündedir. Sâlibe-i mühmel e (yal in olumsuz) ise, yahnm (muhmele) konusu, olumsuzluğun ardından geldiği için, (hükmü) her birey hakkında olumsuzluk gerektiren sâlibe-i külliyye (tümel ohımsuz) gücündedir. Bu görüş de tartışmalıdır:

Çünkü birinci şekilde2"5 (bireylerin) tümü, ikinci şekilde24 ise her birey hakkındaki olumsuzluk;....... kelimesinin muzâf olduğu kelimeye isnâd (yükleme) yapılması ile ifade edilmiştir. Bu (anlamı sağlayan isnâd) ise kelimesine isnâd sebebiyle ortadan kalkmıştır. Böylece te'kîd değil, te'sîs (meydana gelmiş) olur.

Çünkü (sâlibe-i mühmele olan) ikinci şekil, her birey hakkında olumsuzluk ifade ettiği zaman, bireylerin tümü hakkında olumsuzluk ifade ettiği zaman, bireylerin tümü hakkında da olumsuzluk ifade etmiş olur....... kelimesi ikincisine (bireylerin tümü hakkın-

26

da olumsuzluk ifade etmeye) hamledildiğinde te'sîs olmaz (yeni bir anlam getirmez) .

Çünkü olumsuz nekre (belirsiz), genel anlam ifade ettiğinde " ....... Hiçbir insan ayağa kalkmadı” sözümüz muhmele (yahn) değil küllî (tümel) bir olumsuz olur.

Abdulkâhir demiştir ki "Eğer, ....... kelimesi

 .......

Kişi temenni ettiği her şeyi elde edeme? örneğindeki gibi, olum­suzluk edatından sonra gelmesi sebebiyle olumsuzluk konumunda olursa, Ya da “....... Topluluğun tümü bana gelmedi” veya ....... Topluluğun tümü bana gelmedi yahut “ ....... Paraların tümünü almadım" ya da "....... Paraların tümünü almadım" örneklerindeki gibi, olumsuz fiilin ma'mûlu olursa, bu durumda olumsuzluk özellikle şumûle (kapsama) yönelir ve fiilin veya vasfın, bir kısmı için sabit veya ilgili olduğunu ifade eder. Eğer böyle olmazsa (yani, lafzen olumsuzluk edatından önce gelmesi nedeniyle olumsuz konumunda olmayıp olumsuz fiilin ma'mûlü de olmazsa) umum ifade eder. Ashaptan Zu'lyedeyn Hz. Peygamber'e -sallallâhu aleyhi ve sellem- : ....... Namaz mı kısaldı yoksa unuttun mu?' dediği zaman, ona:....... Hiçbiri olmadı demesi gibi. Şâirin şu sözü de böyledir:


 

 .......

 "Ummu'l-Hiyâr bana bir suç iddiasında bulundu, ki ben onların hiç birini işlemedim".

27


 

Müsnedün-ileyhin Tehir edilmesi,

makam müsnedin öne geçi­rilmesini gerektirdiği içindir.

Yukarıda anlatılanların tümü, ortamın gereğidir.

Bazen söz, ortamın (gereğinin) dışına çıkarılır ve açık isim yerine zamir konulur. Arapların " ....... Ne iyi adam!” yerine "....... Zcyd, ne iyi adamdır!” sözündeki gibi, iki görüşden birine [yani kelimesinin hazfedilmiş mübtedanm haberi kabul edilmesine] göre böyledir. Yine onların "....... şan' ve " ....... kıssa” yerine, (zamirin) ar­dından gelenin dinleyicinin zihninde iyice yer etmesi için, " j....... OlZeyd bilgindir demeleri gibi. Çünkü dinleyici, zamirden bir mana anlamayınca onun ardından geleni bekler.

Bazen de aksi olur (zamir yerine açık isim kullanılır) .

Eğer (zamir yerine kullanılan açık isim) işaret ismi ise:

-Müsnedün-ileyhin ilginç bir hükme tahsis edilmesi sebebiyle, onu (diğerlerinden) ayırdetmeye tam bir özen gösterilmesi içindir. Şâirin şu beytinde görüldüğü gibi:

.......

 .......

“Nice anlayışlı kimseler vardır ki geçim sıkıntısı çekmektedir; ve nice câhil, beceriksiz kimseler vardır ki, onları bolluk ve refah içinde görürsün. işte bu dunımj akılları hayrette bırakmış; usta ve otoriter âlimi zındık etmiştir”.

-Muhatap ile alay etmek için. -Nitekim muhatap gözlerini kaybet­miş biri olduğunda-.

28

-Muhatabın aşırı derecede ahmak veya zeki olduğuna işaret etmek için.

-Müsnedün-ileyhin çok belirgin olduğunu iddia etmek için.

 (Müsnedün-ileyh) konusu dışında onun (çok belirgin olduğunu) iddia etmek için (zamir yerine işaret ismi kullanıldığı) da olur.

 .......

"Hiçbir hastalığın yokken, üzüleyim diye, ölümümü isteyerek hasta gibi gölündün; o (amacı) na da erdin".

-Eğer (zamir yerine kullanılan açık isim) işaret İsminden başkası ise:

-Müsnedün-ileyhin, zihinde daha çok yerleşmesi içindir....... Deki; O Allah tektir. Allah Sanıedfher şey ona muhtaç) dır2:5 Onun, (Müsnedün-ileyh konusu) dışındaki benzeri şöyledir:" Onu gerçeğin ifadesi olarak indirdik, o da gerçek bir şekildi indi'27

 -Dinleyicinin içine korku salmak ve korkuyu artırmak içindir.

-Emir verilen kimsenin emre itaat iradesini kuvvetlendirmek içindir.

Bu (son) iki şıkkın örneği, Halifelerin " Mümin­lerin emiri, sana böyle emrediyor28 sözü gibidir.

--------------------------

35 iİhlâs, 1-2.

26 Burada yerine denilmemiştir.

27 İsrâ, 105.

29

Müsnedün-ileyhin dışında (emir verilen kimsenin emre itaat iradesini kuvvetlendirmek için zamir yerine açık isim) kullanıldığının örneği, " ....... Bir kere azmettin mi, artık Allah'adayan"29 âyetidir.

-Merhamet dilemek için (de zamir yerine açık isim kullanılır) . Şâirin,

 .......


 

"Allahım!Asi kulun sana geldi' sözü gibi.

Sekkâkî demiştir ki: Bu yalnız Müsnedün-ileyhe mahsus bir durum olmadığı gibi, bu kadarla sınırlı da değildir; aksine genel olarak birinci, ikinci ve üçüncü şahıslardan her biri diğeri (nin yeri) ne nakledilir ve bu nakle "iltifat" adı verilir. Şâirin,

 .......

 "Esmud'da gecen uzadı30 sözü gibi.

İltifat

Meşhur olan (görüşe göre) iltifat, bir anlamı üç (birinci, ikinci ve üçüncü) şahıstan herhangi biri ile ifade ettikten sonra anlatıma başka biriyle devam etmektir. Bu (görüş, Sekkâkî 'ninkinden) daha özeldir.

İltifatın örnekleri:

-Birinci şahıstan ikinci şahsa: ....... Ben neden beni yaratana kulluk etmeyeyim? Hepiniz ona döndürülecek­siniz31.

30


 

 - (Birinci şahıstan) üçüncü şahsa : ‘’ ....... Muhakkak Biz sana Kevser'l verdik. Sen de Rabb'ln için namaz kıl, kurban kes’’[1]

 -İkinci şahıstan birinci şahsa:

 .......

 .......

 ‘’Güzel kadınları arzulamada coşkulu olan kalp, gençliğin hemen ardından ihtiyarlık gelip çatmışken bile seni şuna buna meylettirip gezdirdi.

 Bana Leyla (ile buluşma ) yı teklif ediyor; oysa onun yaklaşma ve buluşma zamanı uzamış, aramıza nice engeller ve felaketler girmiştir’’. [2]

 - (İkinci şahıstan) üçüncü şahsa:” ....... Hatta gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıp götürdüklerinde. . . “[3]

 -Üçüncü şahıstan birinci şahsa: “ ....... Allah O’durki, rüzgarları göndermiştir, derken bir bulut kaldırırlar. Derken onu. . . sevk ederiz’’[4]

 - (Üçüncü şahıstan) ikinci şahsa:‘....... O din gününün sahibi Allah’a. Yalnızca Sana ibadet ederiz....... ’

31

İltifatın (güzellik) yönü, sözün, bir üsluptan başka bir üsluba geçirildiğinde dinleyicinin hoşuna gitmesi için yenileme bakımından daha uyarıcı olmasıdır.

İltifatın kullanıldığı yerler bazen, Fatiha Suresi’nde olduğu gibi, bir takım inceliklere mahsus olur. Şöyle ki, kul içtenlikle hamde mustahak olanı (Yüce Allah’ı) andığı zaman, iç aleminde O’na yönelmek için harekete geçiren bir ruh hali bulur. O’nun yüce sıfatlarından herbirini andıkça, bu harekete geçiren güç artar. Nihayet O’nun ceza gününde her şeyin sahibi olduğunu ifade eden sonuncu (sıfata) ulaşınca, söz konusu hareket veren güç, O’na yönelişi ve –son derece huşu ve bütün işlerinde kendisinden yardım istemedeki teslimiyet içinde-bizzat O’na hitap etmeyi gerektirir.

Sözün muktezay-ı zahirin hilafı (ortamın dışı) na olduğu yerlerden biri de, muhatabın sözünün –kasdedilmesinin daha uygun olduğu hususunda uyarıda bulunmak amacıyla- maksadından başka bir anlama çekilmesi sebebiyle, beklediğinden farklı bir cevapla karşılaşmasıdır. Kabe’sera’nınkendisini tehdit ederek: “ ....... Seni mutlaka zincire vuracağım” diyen el-Haccac’a: “....... Emir gibi biri, yağız at da verir kır at da verir”, yani “....... Saltanat ve cömertlikte emir gibi olan birine, bağlamak değil ihsanda bulunmak yaraşır” demesi gibi.

 (Sözün muktazay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden biri de) soru soranın, sorusunun –kendi durumuna daha uygun olduğu veya kendisi için önemli olduğu hususunda uyarıda bulunmak amacıyla- öğrenmek istediğinden başka bir anlama çekilmesi sebebiyle, beklediğinden farklı bir cevapla karşılaşmasıdır. Yüce Allah’ın, “ ....... Onlar sana hilallerin değişmesini soruyorlar. Deki:

32

 Onlar, insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir” [5] sözü ve “ ....... Sana Allah yolunda neyi harcadıklarını sorarlar. De ki: Hayır namına vereceğiniz nafaka, ana-baba, en yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir”[6] sözü gibi

 (Sözün muktezay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden ) biride, -mutlaka meydana geleceğine işaret etmek amacıyla- gelecek zamanı geçmiş zaman kipi ile ifade etmektedir. “ ....... Sura üfürüldüğü gün, göklerde ve yerlerde her kim varsa hepsi çarpılıp yıkılmıştır (yıkılacaktır) [7]

Bir benzeride “ ....... Hesap günü mutlaka gerçekleşecektir”[8] ayetidir. Başka bir benzeride “ ....... O, tüm insanların kendisi için (kesinkes) toplanacağı bir gündür”[9] ayetidir.

 (Sözün muktezay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden) biride, kalb (sözün parçalarının yerlerinideğiştirmek) tir. “....... Deveyi havuza gönderdim” gibi. Sekkâkî, onu (kalbi) mutlak olarak (şartsız) kabul etmiş, ancak başkaları- ne olursa olsun- reddetmişlerdir. Doğru olan, hoş bir anlam içerirse kabul edilmesidir. Şairin,

 .......

33

 “Çevresi tozlu dumanlı nice geniş çöller (geçtiğim) var ki, yerinin rengi göğünü (yani göğünün rengi yerinin rengini) andırıyordu” sözü gibi.

 (Kalp) hoş bir anlam içermezse reddedilir. Şairin,

 .......

Samanla karılmış çamuru köşkle sıvadığın gibi” sözü gibi

1-3 Müsnedin Durumları

Müsnedin hazfedilmesi, yukarıda (Müsnedün-ileyhin hazfinde) geçen (sebep) lerden dolayıdır. Şairin

 .......

 “Ben ve atım Kayyar orada yabancıyız”sözü gibi . Şairin,

 .......

“Biz yanımızda olana razıyız, sende yanındakine razısın; ama görüş farklıdır” sözü gibi.

Senin, “ ....... Zeyd gitmektedir Amr de (gitmektedir) sözün gibi.

Senin, “....... Çıktım bir de baktım ki Zeyd (orada) ” sözün gibi. Şairin,

 .......

 “ Şüphesiz (bizim için bu dünyada) bir ev ve bir de (ondan) göç etmek var” sözü gibiki ....... demektir.

34

Yüce Allah’ın, “De ki, Rabb'lmin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız. . . ”[10]sözü gibi

Yüce Allah’ın: “ ....... Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir”[11] sözünün ise, her iki duruma da 8hem müsnedin hem de müsnedün ileyhin hazfedildiğine ) ihtimal vardır. Yani “....... Güzel sabır en güzeldir” veya “Artık benim işim güzel bir sabırdır” demektir.

 (Müsnedin hazfedilebilmesi için) bir ipucu gerekir. Bu da sözün: -Mevcut olan bir soruya cevap olarak söylenmesi, “ ....... Onlara gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan elbette, Allah (yarattı) derler”[12]

 Varsayılan bir soruya cevap söylenmesi,

 .......

Yezid’e hasımlıkta aciz olan ağlasın” gibidir.

Bu örneğin (....... yani fiilin mechul siğasının kullanıldığı cümlenin) diğerine (....... yani ma’lum siğasının kullanıldığı cümleye) tercih edilmesinin sebebi:

-İsnadın önce icmalen (kısaca) sonra tafsilen (detaylıca) tekrarlanması.

....... kelimesinin (temel öğe olup) fazlalık olmaması.

35

-Failin (varsayılan soruya cevap olan ....... kelimesi söylendiğinde) bilinmesi, beklenmeyen bir nimetin elde edilmesi gibidir; zira cümlenin başlangıcı, failin zikredileceği intibaını vermektedir.

 2. Müsnedin zikredilmesi:

-Yukarıda (Müsnedün-ileyhin zikredilmesinde) geçen sebeplerden dolayıdır.

-Müsnedn ismi veya fiil olduğunu belirlemek içindir.

3. Müsnedin (cümle karşıtı) müfred olması:

 -. Müsnedin, hükmün kuvvetlendirilmesi ifade etmemekle birlikte sebebi olmamasındandır. Sebebiden maksad, “ ....... Zeydin babası gitmektedir” örneği gibi (Müsnedün-ileyhe bağlantılı olması) dır.

 4. Müsnedin fiil olması ise, teceddüd (yenileme) ifade etmekle birlikte, (müsned) en kısa biçimde üç zamandan biri ile sınırlamak içindir. Şairin,

 .......

“Ukaza bir kabile geldikçe, iz (imi) bulunması için ileri gelenlerini gönderirler, öyle mi!” sözü gibi.

 5. Müsned in isim olması, (yenileme ve zamanla sınırlamadan iba-ret) o iki şeyin olmadığını ifade etmek içindir. Şairin,

 .......

“Sikke gümüş para bizim kesemizle tanışıp dost olmaz, (çabucak harcandığı için) kesemize sadece geçerken uğrar” sözü gibi.

36

 6. Fiilin mef’ul ve benzeri (hal, temyiz vs. ) ile sınırlanması, faydayı pekiştirmek içindir. “....... Zeyd gitmekteydi” örneğinde sınırlanan ....... değil, ....... dır.

 7. (Fiilin mef’ul ve benzeri ile sınırlanmasının) terk edilmesi, faydayı pekiştirmeyi önleyen bir engel bulunduğu içindir.

 8. Fiilin şartla sınırlandırılması, ancak şart edatları arasındaki farkların detaylıca bilinmesiyle anlaşılabilen bir takım durumlardan dolayıdır ki, o da nahiv ilminde açıklanmıştır; ancak yine de burada ....... ., ....... ., ve ....... incelememiz gerekmektedir.

 ....... ve ......., gelecek zamanda şart içindir; ancak ‘nin asıl (manas) ı şartın vukuunda kesinlik olmamasıdır. Nın asıl (manas) ı ise şartın vukuunda kesinlik olmamasıdır. O bakımdan nadir (en meydana gelen hükmünde) ....... kullanılır ve mazi lâfzı daha ziyade ....... ile kullanılır. “ ....... Kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, derler; başlarına bir kötülük gelirse, Musa ile yanındakilerin uğursuzluğuna verirlerdi”[13]gibi. Burada maksat, mutlak iyilik olduğu için ....... kelimesi cinsin belirlenmesi şeklinde ma’rife yapılmıştır. Kötülük ise, iyiliğe nazaran nadirdir; bunun için nekre yapılmıştır.

 ....... bazen de kesinlik olan yerde kullanılır:

-Bilmezlikten gelmek (için)

-Muhatabın (inancının) kesin olmaması nedeniyle. Seni yalanlayan kimseye: “ ....... Eğer ben doğruysam, sen yapacaksın?”demen gibi.

37

-Bilen bir kimseyi, bilgisinin gereğini yapmadığından, bilmeyen yerine koymak için.

-Azarlamak ve makamın –şartı aslından koparacak delilleri içerdiği için- ancak şartın varlığını muhal gibi kabul etmekle o şarta uygun olabileceğini tasvir etmek içindir. “....... Siz haddi aşan bir kavim olursanız şimdi sizden öğüdü kaldırıp bir kenara mı atacağız?”[14] ayetindeki gibi ki, bu....... şeklinde okuyana göredir.

-Şart ile nitelenmeyeni nitelenene taglip (baskın kılmak) için (şartın vukuunda kesinlik olmayan yerde....... getirilir)

Yüce Allah’ın, “....... Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, . . . ”[15] sözü ise, her ikisi (azarlamak ve tasvir) için de muhtemeldir.

Tağlip (baskın kılmak), bir çok konuda uygulanabilir. Yüce Allahın: “....... Ve içtenlikle itaat edenlerden”[16] sözü ve “....... Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir topluluksunuz” [17]sözü gibi

 Ve benzeri kelimeler de tağlip türündendir.

 ....... ve....... ., bir işi diğerine gelecekte bağlamak için olduklarından, her birinin iki (şart ve cevap) cümlesi de gelecek zamanlı fiil cümlesi olur; sadece bir nükte elde etmek için lafızca buna aykırı olabilir. (Mesela:)

38

 -Meydana gelmemiş olan bir şeyi – sebepler kuvvetli olduğundan- meydana gelmiş gibi göstermek gayesiyle olabilir.

 -İleride meydana gelecek olanı, vuku bulmuş gibi göstermek için olabilir.

 -İyimserlik veya şartın vuku bulması hususundaki isteğini göstermek için olabilir. “....... Eğer iyi bir netice elde ettiysem (edersem) zaten maksat odur” gibi. Çünkü istek sahibinin bir işin olması hususundaki arzusu büyüdüğü zaman onu çokça tasavvur eder, bazen de o iş ona olmuş gibi gelir. Ona örnek de (Yüce Allah’ın), “ ....... Eğer namuslu kalmayı dilediyseler (dilerseler) . . . ”[18]sözüdür.

Sekkâkî demiştir ki: (Meydana gelmemiş olan bir şeyi – sebepler kuvvetli olduğu için – meydana gelmiş gibi göstermek ) Ta’riz için de olabilir. “....... Andolsun ki, eğer (Allah’a) ortak koşarsan bütün çalışman boşa gider”[19] gibi. Ta’riz konusunda benzeri ise (Yüce Allah’ın), “....... Neden beni yaratana kulluk etmeyeyim?”[20]sözüdür ki, “ ....... Neden sizi yaratana kulluk etmeyesiniz?demektir; delili ise “....... O’na döndürüleceksiniz[21] sözüdür.

Ta’rizin güzel yönü, muhataplara öfkelerini artırmayacak tarzda gerçeği duyurmaktır. Bu tarz, onları açıkça batıla nisbet etmeyip, konuşanın yalnızca kendisi için istediğini muhatapları için de istemesi

39

nedeniyle samimi bir öğüt olduğundan gerçeğin kabul edilmesine yardım eder.

“ ....... ”, şartın bulunmadığı kesin olmakla beraber geçmiş zamanda şart içindir. Bu bakımdan (şartın) iki (şart ve cevap) cümlesinde işin meydana gelmemesi ve geçmiş zamanlı olması gerekir.

“ ....... ”'ln “ ....... Şayet o, birçok işlerde size itaat etseydi, haliniz yaman olurdu”[22] örneğinde muzari fiilin başına gelmesi, fiilin geçmiş zamanda aralıklarla devam ettiğinin kast edilmesindendir. Nitekim Yüce Allah’ın, “ ....... Asıl Allah onlarla alay ediyor”[23] sözünde de öyledir.

Bir de “ ....... Bir görsen onları, ateşin başında durduklarında”[24] örneğinde (in) muzari fiilin başına gelmesi, haber vermesinde asla tartışma olmayan (Yüce Allah) ’ın sözü olduğu için muzarinin, mazi konumuna getirilmesindendir. Nitekim “....... Bir zaman gelecek, küfredenler, (Müslüman olsaydılar diye) arzu çekecekler”[25] ayetinde de öyledir.

 (....... 'ln muzari fiilin başına gelmesi), tabloyu zihinde canlandırmak için de olur. Yüce Allah’ın o göz kamaştırıcı gücüne dalalet eden harikulade tabloyu göz önüne getirmek için. “ ....... Derken bir bulut kaldırır”[26] buyurduğu gibi.

40

9. Müsnedin Nekre (belirsiz) olarak gelmesi:

-Sınırlama ve belirlemenin olmaması istendiği için. “ ....... Zeyd katiptir, Amr da şairdir” sözündeki gibi.

-Büyütmek için. “ ....... Korunacaklar için hidayetin ta kendisidir”[27].

-Tahkir için.

10. Müsnedin izafet ve niteleme ile hususileştirme

-yukarıda geçtiği gibi- faydanın daha mükemmel olması içindir. Onu (müsnedin izafet ve niteleme ile hususileştirilmesini) terk etmek ise, yukarıda geçenden açıkça anlaşılmaktadır.

11. Müsnedin Ma’rife (belirli) olarak gelmesi:

Dinleyicinin ma’rifetleştirme yollarından biriyle bildiği bir duruma ait hükmü yahut hükmün gereğini, yine ma’rifetleştirme yollarından biriyle kendisi tarafından bilinmekte (olan birinci durumun) benzeri başka bir durum ile dinleyiciye ifade etmek içindir. -Lâm-ı tarifin ahd (i harici) veya cins için olması itibariyle –“ ....... Zeyd senin kardeşindir”, “ ....... Amr gidicidir” ve bu örneklerin aksi (....... ve ....... ) gibi.

İkincisi (lâm-ı tarifin cins için olması itibarı), bazen cinsin bir şeye gerçek kasr (sınırlanması) ını ifade eder. “ ....... Zeyd, yegana emirdir” gibi. Ya da o şeyin o cins içinde mükemmelliği nedeniyle mübalağa için olur. “ ....... Sadece Amr cesurdur” (gibi) .

Denildi ki: İsim, şahsa delalet ettiği için mübteda; sıfat ise nisbî bir duruma delalet ettiğinden haber olmak için tayin edilmiştir. Bu görüş,

41

 mananın, sıfatın sahibi olan şahsın ismin de sahibi olduğu, delili ile reddedilmiştir.

12. Müsnedin cümle olması:

- (Hükmün) kuvvetli olması için.

-Müsned, sebebi olduğu için –daha önce geçtiği gibi-.

13. Cümlenin isim cümlesi, fiil cümlesi ve şart cümlesi olması, (detayı) yukarıda geçen nedenlerden dolayıdır. Zarf cümlesi olması ise, fiil cümlesini kısaltmak içindir; zira zarf cümlesinde, -sahih olan görüşe göre-fiil takdir edilmiştir.

14. Müsnedin Tehiri (sonraya bırakılması) –daha önce geçtiği gibi- Müsnedün-ileyhin zikredilmesi daha önemli olduğu içindir.

15. Müsnedin Takdimi (öne geçirilmesi) :

-Müsnedün-ileyhe tahsis edilmesi sebebiyledir. “ ....... Sadece onda baş ağrısı yoktur”[28] gibi ki, “ ....... Dünya şaraplarının aksine” demektir. Bu sebeple “ ....... Onda hiç şüphe yoktur”[29] örneğinde –Yüce Allah’ın diğer kitaplarında şüphenin varlığını ifade etmesin diye, zarf öne geçirilmemiştir.

-Onun başlangıçta sıfat değil, haber olduğuna dair uyarıda bulunmak için. Şairin,

 .......

 “Onun, büyüklerinin nihayeti olmayan nice himmetleri vardır. En küçük himmeti ise sürekli zamandan daha büyüktür” sözü gibi.

-İyimserlik için.

42

-Müsnedün-ileyhin anılmasına teşvik için. Şairin,

 .......

“Dünya, üç şeyin aydınlığı, ile aydınlanmaktadır: Kuşluk güneşi, Ebu İshak ve ay”.

 ....... UYARI

Bu bölümde ve ondan öncekinde –zikr, hazf ve diğer- zikredilenler- den pek çoğu yalnız o ikisine (müsned ve müsnedüleyhe) mahsus değildir. Zeki olan kimse, o iki konudaki bu durumu iyice kavrarsa, diğer konularda da bunları değerlendirmesi kolay olur.

1-4 Fiile İlişik Olanların Durumları

Fiilin mef’ul ile ilişkisi, fiilin fail ile ilişkisi gibidir. Fail ve mef’ulun fiil ile birlikte zikredilmesinden maksat, fiilin her biriyle olan ilişkisini ifade etmektir; sadece fiilin mutlak manada meydana geldiğini ifade etmek değildir. Mef’ulün bih, fail (özne) sini almış geçişli fiil ile birlikte zikredilmediğinde maksat, mutlak manada fiilin fail tarafından işlendiğini ispat veya nefyetmek ise (geçişli fiil) geçişsiz fiil konumuna indirilir ve ona bir mef’ul takdir edilmez. Çünkü takdir edilen, zikredilen gibidir.

 (Müteaddi fiilin lâzım konumuna indirilmesi) iki kısımdır. Çünkü fiil ya genel olarak bir ipucunun kendisine delalet ettiği hususi bir mef’ule müteallik olan fiilden Kinâye yapılır ya da yapılmaz. İkincisi, Yüce Allah’ın ....... De ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[30] sözü gibi.

43

Sekkâkî demiştir ki: eğer makam, kesin kanıt istene bir makam değil de sadece kanaat ile yetinilen sözlü bir makam ise, (hükümde eşit olanlardan birini diğerine ) tercihi önlemek için genelleme ile birlikte, (fiilin fail tarafından işlendiğini veya işlenmediğini) ifade eder. Birincisi (yani fiilin, genel olarak bir ipucunun kendisine delalet ettiği hususi bir mef’ule müteallik olan fiilden Kinâye yapılması) Buhturi’nin el-Mu’tezz Billah hakkındaki şu sözü gibidir:

 .......

“Onu kıskananların üzüntüsü ve düşmanlarının kini, gözü olanların görmesi ve kulağı olanların işitmesidir” ki, görmesi ve duyması olup onun iyiliklerini ve liderliğe başkasının değil, layık olduğuna delalet eden haberlerini idrak ederek onunla kavga etmeye bir yol bulamaması demektir.

Eğer böyle olmazsa (yalnızca fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği değil de fiilin zikredilmeyen mef’ul ile ilişkisi kasdedilirse ), ipuçlarına göre (mef’ulun) takdir edilmesi gerekir.

Sonra (mef’ulun bih'ln) hazf (i) :

-Mef’ulün bih’e taallukunda garabet olmadığı sürece, dileme fiilinde olduğu gibi, sözü kapalı söyledikten sonra açıklamak maksadıyla olur. ” ....... O dileseydi sizi hep birden doğru yola iletirdi”[31] gibi. Ancak,

 .......

“Eğer kan ağlamak da istesem ağlayabilirim” örneği öyle değildir (yani dileme fiilinin mef’ulun bih’e taallukunda garabet olursa hazf edilemez) . Şairin,

44

 .......

“Aşk, bende tefekkürümden başka bir şey bırakmadı; şimdi ağlamak bile istesem tefekkür ağlayacağım” sözüne gelince, bu söz ondan (dileme fiilinin mef’ulun bih’e taallukunda garabet olduğu için hazfedilmemesi kabilinden) değildir; çünkü birincisinden maksat gerçek ağlamadır.

-Başlangıçta kast edilmeyenin kast edilmiş olması düşüncesini ortadan kaldırmak için (mef’ulun bih hazfedilir) . Şairin

 .......

“Sen nice katlanılmaz olayları ve zamanın (bıçak) kemiğe dayanıncaya kadar başıma getirdiği felaketleri önlemişsindir” sözü gibi. Çünkü et zikredilmiş olsa, ondan sonra gelen 'ln zikredilmesinden önce bıçağın henüz kemiğe dayanmadığı akla gelebilir.

- (İkinci) fiilin (mef’ule giden zamirde değil de mef’ulün) bizzat açıkça söylenen lâfzında vukua gelmesine tam bir özen gösterildiğini izhar etmek için, - (ikinci) fiilin, mef’ulün bizzat açıkça söylenen lâfzı üzerinde vukuunu içerecek şekilde- ikinci defa zikredilmesi istendiğinden (birinci fiilden sonra) mef’ul hazfedilir. Şairin,

 .......

“Soyluluk, şeref ve alicenaplıkta (bir benzer) aradık ise de sana bir benzer bulamadık” sözü gibi.

Bu örnekte, mef’ulün hazfinin sebebinin, benzerini arama isteğini memduha karşı söylemeyi terk etmek olması da caizdir.

-Mef’ulu –sözü kısaltmakla birlikte- genelleştirmek için. “ ....... Elem veren şey sendendi” sözünde olduğu gibi ki, “ ....... herkese” demektir.

45

Bunun bir örneği de....... Allah selam yurduna (cennete ) çağırıyor”[32]ayetidir.

-İpucu bulunduğu zaman, sadece sözü kısaltmak için. ” ....... Ona (kulak) verdim”, “ ....... kulağımı”demektir.

Bunun bir örneği de “ ....... göster bana (zatını), San’a bakayım”[33] ayetidir ki, “ ....... zatını”demektir.

-Fasılalara riayet etmek için: “ ....... Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı da”[34] gibi ki, (. . . ) demektir.

-Söylenmesi çirkin görüldüğü için. Aişe validemizin – Allah ondan razı olsun-: ....... Ne ben ondan (avret yerini) gördüm, ne o benden (avret yerimi ) gördü sözü gibi ki, “ ....... avret yerini” demektir.

-Ya da başka b, ir nükte için.

Fiilin, Mef ‘ulünün ve benzerinin öne geçirilmesi:

Mef’ulun tayininde yapılacak yanlışı önlemek içindir. Senin herhangi bir insanı tanıdığına ve onun Zeyd’den başkası olduğuna inana kimseye: “ ....... Sadece Zeyd'l tanıdım” sözün gibi. Bu sözü pekiştirmek için “ ....... başkasını değil” dersin. Bunun için “ ....... Ben sadece Zeyd'l dövmedim, ama ona ikram ettim” denmez. “

46

 ....... Zeyd'l, onu tanıdım/Sadece Zeyd'l, onu tanıdım” örneğine gelince, - mansubdan önce müfesser (açıklanan) fiil (....... ) takdir edilirse- bu bir te’kid (pekiştirme) olur. Yoksa (müfesser, yani açıklanan fiil mansubdan önce değil de sonra takdir edilirse) tahsis (sınırlama ) yapılmış olur.

“ ....... Semud’a gelince, Biz onlara yolu gösterdik”[35] örneği ise, yalnızca tahsis (sınırlama) ifade eder.

“ ....... Sadece Zeyd’e uğradım” sözün de öyledir.

Tahsis, çoğunlukla, takdim için gereklidir. Bu yüzden “ ....... Yalnızca Sana kulluk ederiz ve yalnızca Senden yardım dileriz”[36] ayetinin anlamının “ . . . İbadeti ve yardım dilemeyi sana tahsis ederiz” olduğu, yine “....... Kesinlikle Allah’ın huzurunda toplanacaksınız”[37] ayetinin anlamının da“ ....... yalnızca O’nun huzurunda toplanacaksınız, başkasının huzurunda değil” olduğu söylenir.

Takdim, bu örneklerin tümünde, tahsisden başka bir de öne geçirilene özen gösterildiğini ifade eder. Bunun için “ ....... Allah’ın adıyla” örneğinde (fiil) sonradan takdir edilmiştir. “ ....... Oku Rabb'lnin adıyla!”[38] şeklinde getirilmesine (yapılan itiraza) : Burada önemli olan okumaktır ve ....... ‘nin muta’allakı ikinci (gizli) ....... ‘dır, diye cevap verilmiştir. Birincinin anlamı, ....... İyice oku!” dur.

47

Fiilin Bazı Ma’müllerinin, Diğerlerinin Önüne Geçirilmesi:

_Asıl olan, öne geçirme olduğu içindir ve ondan dönmeyi gerekli kılan bir şey de yoktur. “ ....... Zeyd Amr’ı dövdü” örneğindeki fail ve “ ....... Zeyd’e para verdim” örneğindeki birinci mef’ul gibi.

-Zikredilmesi daha önemli olduğu içindir. “ ....... Hariciyi falanca öldürdü” sözün gibi.

-Tehir edilmesi sebebiyle anlamı açıklamada bir bozukluk meydana geliyorsa. “ ....... Firavun ailesinden, imanını saklayan mümin bir adam…dedi”[39] Çünkü bu ayette “ ....... ” sözü (....... ‘dan ) sonraya bırakılmış olsa, kesinlikle onun “ ....... ” nun dolaylı tümleci olduğu düşünülür ve o adamın Firavun ailesinden olduğu anlaşılmazdı.

-Tehir edilmesi, fasılaya riayet gibi, tenasubda bir bozukluk meydana getiriyorsa. “ ....... Birden Musa, içinde bir tür korku duydu”[40]

1-5 Kasr

Kasr,

 ....... Hakiki

 ....... Gayr-i hakiki olur

Bunların her biri de ikiye ayrılır:

48

1....... Müsnedün-ileyhin müsnede (öznenin yükleme) tahsis edilmesi.

2....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe (yüklemin özneye) tahsis edilmesi.

Burada (sıfattan) kasdedilen (nahivdeki) niteleme değil, manevi sıfattır.

Hakiki Kasrdan birincisi (....... Müsnedün-ileyhin müsnede tahsis edilmesi), “ ....... Zeyd sadece katiptir” örneğindeki gibi, Zeyd'ln katiplikten başka hiçbir nitelikle nitelenmediği kasdedildiğinde olur. Bu tür kasr-bir şeyin niteliklerini ihata etmek mümkün olmadığından-neredeyse hiç bulunmaz.

İkincisi (....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe tahsis edilmesi) ise çoktur. “ ....... Evde sadece Zeyd vardır” gibi. Bazen bununla –zikredilenden başkasını nazar-ı itibara almamak için mübalağa kasdedilir.

Gayr-i Hakiki Kasrdan birincisi (....... Müsnedün-ileyhin müsnede tahsis edilmesi ) : Bir durumu (muhatabın müşterek olduğuna inandığı belirli sıfatlardan) sadece bir sıfata veya (muhatabın varlığına inandığı değer) bir sıfatın yerine tahsis etmektir.

İkincisi (....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe tahsis edilmesi) ise, bir sıfatı (muhatabın müşterek olduğuna inandığı belirli durumlardan) sadece bir duruma veya (muhatabın varlığına inandığı diğer) bir durumun yerine tahsis etmektir.

Bunlardan her biri de yine iki çeşittir.

Her birinin her iki türünün birincisinde (yani, bir şeyin yalnızca bir şeye tahsis edilmesinde) muhatap, ortaklığa (yani, bir mevsufta iki sıfat ya da bir sıfatta iki mevsufun ortak olduğuna) inanmaktadır ki,

49

buna –ortaklığı kaldırdığı için - ....... tekleştirme kasrı adı verilir.

İkincisinde ise (muhatap mütekellimin tespit ettiği hükmün) aksine inanmaktadır ki, buna –muhatabın inandığı yargıyı ters çevirdiği için- ....... ters çevrilmiş kasr adı verilir. Ya da muhatap katında her ikisi de eşit olur ki, buna da Belirleme kasrı denilir.

 ....... Müsnedün-ileyhin müsnede:

-kasr-ı ifrad ile tahsis edilmesinin şartı, iki sıfatın birbiriyle çelişmemesidir;

-kasr-ı kalb ile tahsis edilmesinin şartı, iki sıfatın kesinkes birbirine zıt olmasıdır.

Kasr-ı ta’yin ise daha geneldir.

Kasr yapmanın bir takım yolları vardır. Bazıları (şunlardır) :

1....... Atıf.

A. (....... Müsnedün-ileyhin müsnede ) kasrı:

- ....... Tekleştirme kasr. “ ....... Zeyd şairdir, katipdeğildir” veya “ ....... Zeyd katip değil, bilakis şairdir” sözü gibi.

- ....... Ters çevrilmiş kasr. “ ....... Zeyd ayaktadır, oturmuyor” veya “ ....... Zeyd oturmuyor, bilakis ayaktadır”.

B. (....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Zeyd şairdir, Amr değil” veya “ ....... Amr şair değildir, bilakis Zeyd (şair) dir”.

2....... Olumsuzluk ve istisna.

50

A. ....... Müsnedün-ileyhin müsnede) kasrı:

_ ....... tekleştirme kasrı: “ ....... Zeyd sadece şairdir”.

- ....... ters çevrilmiş kasr: “ ....... Zeyd sadece ayaktadır”.

B. ....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı (hem ifrad hem kalb yönünden) : “ ....... Şair, ancak Zeyd’dir”.

3....... ancak, yalnızca:

A. ....... Müsnedünilehyin müsnede) kasrı:

_ ....... tekleştirme kasrı: “ ....... Zeyd sadece katiptir”.

- ....... ters çevrilmiş kasrı: “ ....... Zeyd sadece ayaktadır”.

B. ....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Ayakta olan sadece Zeyd’dir”.

 ....... ‘nın kasr ifade etmesi ve anlamını içermesi sebebiyledir (Bu ise) :

-Tefsircilerin - ....... ‘nin nasbı ile- “....... O, size yalnız hayvan ölüsünü (ve…) yasakladı” şeklinde olduğu sözünden dolayıdır. Bu (anlam), _yukarıda geçtiği gibi- ....... nin ref ile okunduğu kıratına da uygundur.

-Gramercilerin, ....... kendisinden sonra zikredileni olumlu, ondan başkasını da olumsuz kılmak ve kendisi ile zamirin münfasıl

51

 (ayrık) olmasının sahih olması içindir, sözü sebebiyledir. Farazdak şöyle demiştir:

 .......

(Sadece) benim, gerçeği savunan ve şerefinizi himaye eden! Onların şereflerini ancak ben veya benim gibisi müdafa eder”.

4....... Öne geçirme.

A. (....... Müsnedün-ileyhin müsede) kasrı: “ ....... Ben ancak Temim’liyim”.

B. (....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Senin önemli işine ancak ben yeterim”.

Bu yollar, bazı bakımlardan farklılık arzeder; dördüncüsünün (öne geçirmenin kasra) delaleti sözün anlamı iledir; diğerleri ise vaz’ iledir (yani cümlede öğelerin konumundan anlaşılır) .

 Birincisinde (atıf ile kasr yapmada) asl olan, -yukarıda geçtiği gibi- olumluluğa ve olumsuzluğa delalet eden ifadenin bulunmasıdır ki, bu ifade ancak itnab (sözü uzatma) kusurundan kaçınmak için terk edilebilir. Örneğin “ ....... Zeyd sentaksı, morfolojiyi ve aruzu bilir” veya “ ....... Zeyd, sentaksı bilir, Amr ve Bekir de (bilir) ” denildiği gibi, her ikisinde de “ ....... Zeyd, yalnızca sentaksı bilir” veya (....... ‘nun) benzeri ile söylenebilir.

 Geriye kalanlarda (kasrın üç yolunda) asl olan, (olumsuzca değil de) yalnız olumluya dair ifadenin bulunmasıdır.

Olumsuzluk ise ikinci (yol olan olumsuzluk ve istisna) ile birlikte bulunmaz; çünkü (atıf edatı olan) “....... ” ile olumsuz yapmanın şartı, kendisinden önce başka bir edatla olumsuzluk bulunmamasıdır. (Atıf

52

 edatı olan) ......., son ikisi (....... ve takdim yoluyla kasr) ile birlikte bulunur. Örneğin: “ ....... Ben ancak Temim’liyim, Kays’lı değilim” ve “ ....... Ancak o bana gelir, Amr değil” denilir. Çünkü her ikisinde de olumsuzluk açıkça ifade edilmemiştir. Nitekim “ ....... Amr değil, Zeyd gelmekten kaçındı” denildiği gibi.

Sekkâkî ’ye göre, (atıf edatı olan) ....... ‘nın üçüncü (....... ) ile birlikte olmasının şartı, vasfın mevsufa (müsnedin Müsnedün-ileyhe) tahsis edilmemesidir. “ ....... Sadece işitmesi olanlar davete icabet eder”[41] gibi.

Abdulhakir’e göre (vasfın mevsufa) tahsis edildiği yerde, başkalarında güzel olduğu gibi, güzel olmaz. Bu görüş, (Sekkâkî’nin görüşünden) doğruya daha yakındır.

İkincisinin (olumsuzluk ve istisna yolu ile kasrın) aslı, bu metodun kendisi için kullandığı hükmün, muhatap tarafından bilinmemesi ve inkar ediliyor olmasıdır. Üçüncü (....... ile kasr), bunun aksidir. Örneğin uzakta bir silüet gördüğünde, onun başka biri olduğu inancında israr eden arkadaşına: “ ....... O ancak Zeyd’dir” demen gibi.

Bazen bilinen, uygun bir gerekçeyle, bilinmeyen konumuna indirilir ve onun için ikinci (olumsuzluk ve istisna yolu ile kasr) :

-Kasr-ı ifrad olarak kullanılır. “ ....... Muhammed, ancak bir peygamberdir”[42] gibi ki, yalnızca peygamberliğe tahsis edilip onun ötesinde ahirete intikal etmekten muaf tutulmadığı anlamına gelmektir. Ashabın, Peygamber'ln vefatını büyük bir kayıp olarak görmeleri, onun vefatını inkar etme konumuna indirilmiştir.

53

-Ya da kasr-ı kalb olarak kullanılır. “ ....... Siz de ancak bizim gibi bir insansınız”[43] gibi ki bunun sebebi, muhataplar peygamberlik davasında israr etmekle birlikte, bu sözü söyleyenlerin (inkarcıların), peygamber kesinlikle insan olmaz diye inanmalarıdır. Peygamberlerin, “ ....... Biz de ancak sizin gibi bir beşeriz”[44] sözü ise, (kendilerinde) peygamberliğin bulunmadığını kabul etmek değil, hasmın susturulması istendiğinde fırsat vererek onun sürçmesini sağlamak içindir. Yine senin, bunu bilen ve itiraf eden bir kimseye, ona şefkat göstermesini isteyerek: “ ....... O ancak senin kardeşindir” demen gibi.

Bazen bilinmeyen, açık olduğu iddiasıyla, bilinen konumuna indirilir ve onun için (....... ) kullanılır. “ ....... Biz ancak düzelticileriz”[45] gibi. Bu yüzden, onları reddetmek için gördüğün gibi pekiştirilmiş olarak “ ....... Ha! Doğrusu bunlar ortalığı karıştıranlardır”[46] şeklinde gelmiştir.

 ....... ‘nın atfa üstünlüğü, kendisiyle iki hükmün birden (ardından zikredilenin olumluluğu ve onun dışındakilerin olumsuzluğunun) anlaşılmasıdır.

 ....... ‘nın kullanıldığı en güzel yer ta’rizdir. “ ....... Ancak akıl sahipleri idrak eder”[47] gibi. Bu, kafirlerin aşırı cehaletleri yüzün-

54

den hayvanlar gibi olduklarına bir ta’rizdir. Onların düşünmesini ümit etmek, hayvanların düşünmesini ümit etmek gibidir.

Kasr, -yukarıda da geçtiği üzere- mübteda ve haber arasında meydana geldiği gibi, fiil ve fail ve bunların dışındakiler arasında da olur.

İstisnada maksurunaleyh (kendisine kasr yapılan), istisna edatı ile birlikte (maksurdan) sonraya bırakılır. Bu ikisinin (maksurunaleyh ile istisna edatının) aynı durum ve yerlerinde kalarak (yani maksurunaleyhin istisna edatının peşinde gelerek maksur üzerine) takdimleri ise (caiz olmakla beraber) –sıfatın tamamlanmadan önce kasredilmesini gerektirdiği için- azdır. “ ....... Zeyd sadece Amr’ı dövdü, ” ....... Amr’ı sadece Zeyd dövdü” gibi.

Bunların hepsinin nedeni, istisna-i müferrağda (müstesna minhin hazfedildiği ve müstesnanın amillerin gerektirdiğine göre i’rab edildiği istisnada) olumsuzluğun, cinsi ve sıfatı bakımından müstesnaya uygun genel anlamlı bir mukadder (varsayılan) müstesna minhe yönelmesidir. O mukadder (müstesna minh) den ile bir şey olumlulaştırılınca kasr meydana gelir.

 ....... ‘da maksurunaleyh sonraya bırakılır. “ ....... Zeyd, sadece Amr’ı dövdü” dersin....... İle olan maksurunaleyhin, karışıklığa meydan vermemek için, diğerlerinden öne geçirilmesi caiz olmaz.

....... Kelimesi de her iki kasrı (mevsufun sıfata ve sıfatın mevsufa ifrad, kalb ve ta’yin şeklindeki kasrı) ifade etme ve (atıf harfi) ....... ile birlikte kullanılmasının caiz olmaması bakımlarından ....... gibidir.

 

1-6 İnşa

İnşa, eğer istek ifade ederse, istek vaktinde meydana gelmemiş olan bir talebi gerektirir.

55

İnşanın türleri çoktur. Onlardan bazıları:

1....... Temenni

Onun için konulmuş olan lâfız ....... ‘dir Temenni edilenin meydana gelmesinin mümkün olması şart değildir. Mesela: “ ....... Keşke gençlik geri dönse” dersin.

Bazen ....... ile de temenni yapılır. Hiçbir şefaatçının olmadığını bilen (kişi) nin, ....... Keşke benim bir şefaatçım olsa” demesi gibi.

Bazen ....... ile de temenni yapılır. “ ....... Keşke gelseydin de bana anlatsaydın”, (....... ‘nin) nasbı ile.

Sekkâkî (demiştir ki) : Sanki, tendim (pişman etme) ve teşvik harfleri-ki “....... ” ve ha’nın hemzeye kalbi ile “ ....... ”, “ ....... ” ile “ ....... ” dır-de zaid “ ....... ” ve “ . . . ”ile birleştirildikleri halde, “ ....... ” ve “ ....... ” den alınmışlardır. Bu birleşme, “ ....... ” ve “ ....... ”in temenni anlamını içermesi sebebiyle, bu temenniden:

-Mazide pişman kılma anlamının türemesi: ....... Keşke Zeyd’e ikram etseydin!” gibi.

-Muzaride ise teşvik anlamının türemesi içindir: “ ....... Keşke kalksan!” gibi.

Bazen “ ....... ” ile de temenni yapılır ve ona –arzularanın gerçekleşmesi uzak olduğu için- “ ....... ” hükmü verilir (yani cevabındaki muzari fiil gizli bir “ ....... ” ile nasbedilir), nasb ile “ ....... Keşke hac yapsam da seni ziyaret etsem” gibi.

2....... Soru

56

Soru için konulmuş lafızlar, “ ....... ” dir.

A. “ ....... Hemze”

-Tasdik, yani (hüküm hakkında olumlu veya olumsuz) onay istemek, içindir. “ ....... Zeyd ayakta mıdır?” sözün gibi.

-Tasavvur (birden fazla hükümden birinin belirlenmesi istemek) içindir: “ ....... Kapdaki pekmez midir, yoksa bal mıdır?” ve “ ....... Pekmezin küpte midir, yoksa tulumda mıdır?” gibi.

Bu nedenle (yani hemzenin tasavvur istemek için gelmesi nedeniyle) “ ....... Zeyd mi kalktı?” ve “ ....... Amr’ı mı tanıdın?” örnekleri çirkin olmamıştır.

Hemze’yle hakkında soru sorulan, hemzeyi takip eden (kelime) dir. “ ....... Zeyd'i dövdün mü?” örneğindeki fiil “ ....... Sen mi dövdün?” örneğindeki fail ve “ ....... Zeyd'i mi dövdün?” örneğindeki mef’ul gibi.

B. “ ....... Hel”:

Sadece tasdik (hüküm hakkında olumlu ve olumsuz onay) istemek içindir. “ ....... Zeyd kalktı mı?”, “ ....... Amr oturuyor mu?” gibi.

Bu nedenle (“ ....... ”in yalnızca tasdik istemek için gelmesi nedeniyle) : “ ....... Zeyd mi kalktı yoksa Amr mı?” demek caiz olmamış; “ ....... Zeyd'l mi dövdün?” demek ise çirkin sayılmıştır. Zira (mef’ulü fiilin) önüne geçirmek, aynı fiilin tasdikinin

57

 (tekrar) meydana gelmesini gerektirir. Ancak “ ....... Zeyd'l mi dövdün?” örneği, “ ....... ”den önce müfesser (açıklanan fiil) in takdir edilmesi caiz olduğu için, (çirkin) değildir.

Sekkâkî, “ ....... Bir adam bildi mi?” örneğinin çirkin düşmesini bu nedene bağlamıştır. (Bu nedenle) onun, “ ....... Zeyd mi bildi?” örneğini çirkin görmemesi gerekir.

Sekkâkî ’den başkaları anılan iki örneğin çirkin görülmesine gerekçe olarak, “ ....... ” in aslında “ . . . ” anlamında olup (“ ....... ”in başındaki) hemzenin ise, soruda çok kullanılmasından dolayı atılmış olduğunu ileri sürmüşlerdir.

“ ....... ” muzari fiili gelecek zamana tahsis eder. Bu yüzden “ ....... Zeyd'l, kardeşin olduğu halde, döver misin?” doğru olduğu gibi, “ ....... Zeyd'l, kardeşin olduğu halde, döver misin?” doğru değildir.

“ ....... ” in, onay isteme ve muzari fiili gelecek zamana tahsis etme özelliği nedeniyle, fiil gibi zamanla ilgili olduğu açık olan şeyle daha çok irtibatı vardır. Bu nedenle “ ....... Şimdi siz, şükrediyor musunuz?”[48] sözü, şükür talebini “ ....... ” ve “ ....... ” den daha iyi ifade etmiştir. Çünkü gelecekte yenilecek şeyi sabit bir durum konumunda göstermek, onun meydana gelmesine aşırı özen gösterildiğini daha iyi ifade eder. Yine –her ne kadar (isim cümlesi olduğundan) subut için olsa da- şükür talebini “ ....... ” sözünden de iyi ifade eder. Çünkü “. . . ”, fiili “. . . ” hemzeden daha çok ister; bu bakımdan fiilin “. . . ” ile (getirilmesinin) terki, bunu (yani meydana

58

geleceğine aşırı özen gösterildiğini) açıkça göstermektedir. Bundan (“ ....... ”in fiili “ . . . ” hemzeden daha çok istemesinden) dolayı “ ....... Zeyd gidiyor mu?” sözü ancak beliğ biri tarafından söylenmesi şartıyla güzel olur.

“ ....... ” iki kısımdır:

 ....... -Basit: Kendisiyle bir şeyin varlığı talep edilir. “ ....... Hareket var mıdır?” sözümüz gibi.

 ....... -Bileşik: Kendisiyle bir şeyin bir şey için varlığı (veya yokluğu) talep edilir. “ ....... Hareket sürekli midir?” sözümüz gibi.

C. Geriye kalan (soru edat) ları yalnızca tasavvur (birden fazla hükümden birinin belirlenmesini) istemek içindir.

Denilmiştir ki:

“ ....... Ne?” ile

_İsmin açıklanması istenir. “ ....... Anka nedir?” sözümüz gibi.

_Adlandırılanın ne olduğu sorulur. “ ....... Hareket nedir?” sözümüz gibi.

Tertipte (sıralamada) basit “ ....... ”, bu iki “ ....... ” arasında bulunur.

“ ....... Kim?” ile, bilen birine arız olan durum talep edilir. “ ....... Evdeki kimdir?” sözümüz gibi.

Sekkâkî şöyle demiştir: “ ....... ” ile,

_Cins hakkında soru sorulur. “ ....... Yanında ne var?” dersin ki, bu “ ....... Yanında eşya cinslerinden hangisi var?” demektir. Bunun cevabı, “ ....... Bir kitap (var) ” ve benzeridir.

59

-Sıfat hakkında soru sorulur. “....... Zeyd nedir?” dersin, cevabı da “....... Cömert”ve benzeridir.

“....... Kim?” ile ilim sahibi olanların cinsi sorulur. “ ....... Cebrail kimdir?” dersin ki, “....... İnsanmıdır, melek midir yoksa cin midir?” demektir.

Sekkâkî’nin bu görüşü tartışmalıdır.

 “....... Hangi” ile, her ikisini de kapsayan bir durumda, ortak olan iki şeyden birinin belirlenmesi sorulur. “....... Bu iki topluluktan hangisi makamca daha iyidir?”10 gibi ki “. . . Biz mi yoksa Muhammedi'ln arkadaşları mı?”demektir.

“. . . Kaç?” ile, sayı sorulur. “....... İsrailoğullarına, kendilerine ne kadar açık mucize verdiğimizi sor” 11gibi.

 

“....... Nasıl?” ile, durum sorulur.

“....... Nerede?” ile, yer sorulur.

“....... Ne zaman?” ile, zaman sorulur.

“....... Ne zaman?” ile, gelecek zaman sorulur. Denilirki o, büyütme yerlerinde de kullanılır. Yüce Allah’ın “....... O kıyamet günü ne zaman, diye sorar”12 sözü gibi.

“....... Nasıl/nereden?”:

60

-Bazen “....... Nasıl” anlamında kullanılır. “....... Tarlanıza dilediğiniz gibi varın 13gibi.

-Bazen “....... Nereden” anlamında kullanılır. “ ....... (Ey Meryem) bu sana nereden?”14 gibi

Bu kelimeler, çoğu kere soru dışında da kullanılır:

....... “Yavaş bulmak:” “....... Seni kaç kere çağırdım!” gibi.

....... Hayret: “....... Bana ne oluyor, Hüdhüd’ü göremiyorum!”15 gibi

....... Yanlış yola sapmaya karşı uyarıda bulunmak:”....... Nereye gidiyorsunuz!”16 gibi

....... Tehdit: Edebe aykırı davranan kimseye, (muhatabın) bildiği bir olayla ilgili olarak “....... Falancayı terbiye etmedim mi!” demen gibi

....... İtirafa zorlamak: itiraf edilmesi isteneni –yukarıda geçtiği gibi- hemzenin ardından getirmekle olur.

....... İnkar etmek (de inkar edileni hemzenin ardından getirmek-le olur) . “....... Allah’tan başkasına mı dua edersiniz” 17gibi .

61

Hemzenin inkar için kullanılmasına bir örnek de “ ....... Allah kuluna kafi değil midir!”18 gibi ki “....... Allah, kuluna kafidir” demektir. Çünkü olumsuzu inkar etmek onu olumsuz yapmaktır. Olumsuzun olumsuzlaştırılması ise olumluluktur. “Buradaki hemze, başına olumsuzluk edatı gelen (ifadesi) ni kabule zorlamak içindir; yoksa ....... deki olumsuzluğu itirafa zorlamak için değildir diyenin maksadı da budur.

Fiilin inkar edilmesi için başka bir şekil daha vardır. O da, Zeyd ile Amr arasında dövme işini tekrarlayan kimseye: “....... Zeyd'l mi yoksa Amr’ı mı dövdün?” demek gibi.

İnkar:

A. Azarlamak için olur; yani

-“Olması uygun olmadı” anlamında “....... Rabbine isyan mı ettin?” gibi.

-“Olması uygun olmaz” anlamında “....... Rabbine isyan mı edeceksin?” gibi

B. Yalanlamak için olur.

-“Olmadı” demek olur. “....... Rabbiniz sizi oğullarla seçkin bir duruma mı getirdi!”19 gibi

-“Olmadı” demek olur. “....... Biz sizi ona zorlayacak mıyız!”20 gibi.

62

 7....... Alay etmek: “....... Namazın mı sana atalarımızın taptıklarını terketmemizi emrediyor!”21 gibi

 8....... Küçümsemek:” ....... Bu (da) kim?!” gibi

 9....... Korkutmak için. İbn Abbas’ın, soru lâfzı ve ....... kelimesinin ötresi ile “....... Andolsun ki, israiloğullarını o horlayıcı azaptan kurtarmıştık. Kimdir Firavun?”22 kıraatı gibi . Bunun için “....... Şüphesiz o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi” 23dedi

 10....... Uzak saymak : “....... Onlara düşünmek, ibret almak nerede? Kendilerine apaçık anlatan bir peygamber geldi de sonra ondan döndüler”24

 III....... Emir.

 -Onun sigasının “....... Zeyd gelsin” örneğindeki gibi ....... (lam) lı, “....... Amr’a ikram et” ve “....... Bekr’e süre ver” örneklerindeki gibi ....... (lam) sız olarak, fiilin yaptırım şeklinde istenmesi için konulmuş olduğu açıktır. Çünkü onun sigası duyulduğunda akla ilk gelen budur.

 -Bazen (yaptırım şeklindeki istekten) başka amaçla da kullanılır:

 ....... -Serbest bırakma : “....... Ya hasan’la yada ibn Sirin’le otur” gibi

63

 ....... -Tehdit: “....... Dilediğinizi yapın!”25

 ....... -Aciz bırakmak: “....... Haydi, onun gibisinden bir sure getirin!”26

 ....... -Boyun eğdirmek: “....... Sefil Maymunlar olun!”27

 ....... -Hakaret: “....... İster taş, ister demir olun”28

 ....... -Eşitlemek: “....... İster sabredin ister etmeyin”29

 ....... -Temenni:

 .......

Ey uzun gece açılsana!” gibi

 ....... -Dua: “....... Rabbim, beni Bağışla!” gibi.

 ....... -Rica . Mevkice seninle aynı düzeyde olana, yaptırım amacı olmadan” “....... yap” demen gibi.

 Sekkâkî demiştir ki: Emrin hakkı, derhal yerine getirmektir. Çünkü, istekten anlaşılan odur ve bir şeyin, aksi emredildikten sonra, emredilmesi esnasında akla ilk gelen, birincisini değiştirmek olup, ikisini birden yapmak ve ikisinden birini ertelemek değildir. Sekkâkî’nin bu sözü tartışmalıdır.

64

 IV. Nehy

 Nehy için bir tek harf vardır. O da “....... Yapma”sözündeki cezm eden ....... dır. Nehy de yaptırım hususunda emir gibidir. Ancak bazen bırakma terk etmeyi isteme dışında da kullanılır, ....... Tehdit gibi. Emrine uyan uymayan birine “....... Emrime uyma (bakayım) !” demen gibi.

 Bu dört (temenni, istifham, emir ve nehy) den sonra takdir etmek caizdir:

 -“....... Keşke malım olsa da harcasam!” sözünde görüldüğü gibi ki “ ....... Eğer onunla rızıklanırsam, onu harcarım” demektir.

 -“....... Evin nerede, seni ziyaret edeyim”. Bu “....... Eğer onu bana tanıtırsan seni ziyaret ederim” demektir.

 -“....... Bana ikram et, sana ikram edeyim”. Bu “....... Sen bana ikram edersen ben de sana ikram 30ederim” demektir.

 -“....... Bana sövme, senin için hayırlı olur”. Bu da “ ....... Eğer bana sövmezsen senin için hayırlı olur” demektir.

 ....... Arz, ....... İnsene, hayırla karşılassın” sözündeki gibidir ki, istifhamdan türemiştir.

 Bunların dışındaki yerlerde de ipucu bulunduğunda şartın takdir edilmesi caizdir. “....... Yoksa onlar O’ndan

65

 başka dostlar mı edindiler? Fakat gerçek dost ancak Allah’tır ‘’30 gibi ki, ‘’....... Eğer gerçek dostlar istiyorlarsa’’ demektir.

 IV....... Nida.

 Bazen nida sigası kendi anlamının dışında kullanılır. Bunlar:.......

 -Teşvik: Zulme uğradığını söyleyen bir şahsa ’’....... Ey Mazlum!’’ sözündeki gibi.

 ....... -Tahsis: Erkekler arasından kendisini hususileştirerek ‘’....... Ben böyle yaparım ey adam!’’ sözündeki gibi.

 Haberin İnşa Yerinde Kullanılabilmesi:

-Uğurlu saymak için

-Olmasına aşırı istekli olduğunu göstermek için. Yukarıda geçtiği gibi.

 Belâgat erbabının mazi sigasıyla dua etmesi, her ikisinin de muhtemeldir.

 

 -Emir kipini kullanmaktan kaçındığı için.

 -Muhatabı –istek sahibinin yalanlamasından hoşlanmayan biri olması sebebiyle- isteneni kabule zorlanmak için.

 ....... UYARI

 Geçen beş bölümde (isnad, Müsnedün-ileyhin ve benzerleri ) anılan hususların pek çoğunda inşa, haber gibidir. Basiret sahipleri bu durumu göz önünde bulundursun!

66

1-7 Ayırma ve Bağlama

 ....... Bağlama: Bazı cümleleri bazısına atfetmektir.

 ....... Ayırma: Atfı terk etmektir.

Bir cümle bir cümleden sonra geldiğinde, birincisinin ya irapta mahalli vardır veya yoktur.

I. İrapta mahalli olması durumunda, eğer ikinci cümlenin ona irab yönünden ortak edilmesi kasdedilirse, ikinci cümle birinci cümleye, müfred gibi, atfedilir. Vav ve benzeriyle atfın makbul olmasının şartı, iki cümle arasında ortak bir yönün bulunmasıdır. ‘’....... zeyd yazar ve şiir nazmeder. ’’ Veya ....... verir de vermez de der gibi’’ Bu yüzden Ebu Temmam’ın şu sözü kusurlu bulunmuştur:

 .......

‘’ Hayır ‘ Ayrılık acısının gayet acı ve Ebu’l-Hüseyn'ln de cömert olduğunu bilen (Yüce Allah) a andolsun’’

 

 Değilse (ikinci cümlenin birincisine irab yönünden ortak edilmesi kasdedilmezse) ikinci cümle birinci cümleden ayrılır. ‘’ ....... Kendi şeytanları ile baş başa kaldıklarında ‘ Emin olun biz sizinle beraberiz, biz ancak alay diyoruz’ derler. Asıl Allah onlarla alay ediyor’’31 gibi....... cümlesi üzerine atfedilmiştir ; çünkü onların (münafıkların ) sözlerinden değildir.

İkinci ihtimale (birinci cümlenin irapta mahalli olmadığına ) göre;

67

 İkinci cümlenin birinci cümleye) vâvdan başka bir atıf harfinin manası ile bağlanması istendiğinde, takip veya mühlet kasdedilirse (o harf ile) atıf yapılır....... Zeyd girdi ardından Amr çıktı” veya "....... sonra Amr çıktı” gibi.

— Değilse (ikinci cümlenin birinci cümleye vâvdan başka bir atıf harfinin manası ile bağlanması istenmezse) :

a. Eğer birinci cümlede, ikinci cümleye verilmesi kastedilmeyen bir hüküm bulunuyorsa (atıf terke dilip) fasl yapılır....... Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında. . . gibi. Bu ayeti takip eden “....... Asıl Allah onlarla alay ediyor sözü, yukarıda belirtilen nedenle zarf ile hususîleşmede ortak olmaması için ....... dediler ki sözüne atfedilmemiştir.

b. Değilse (eğer birinci cümlede, ikinci cümleye verilmesi kastedilmeyen bir hüküm bulunmuyorsa) iki cümle arasında (fasl yapıldığında maksadın aksini düşündüren) bir îhâm olmaksızın:

 -tam bir ayrılık, tam bir bağlantı veya bu ikisine benzerlik varsa, yine (atıf terkedilip) fasl yapılır.

- (tam bir ayrılık, tam bir bağlantı veya bu ikisine) yoksa vasl (atıf) taayyün eder.

 ....... Tam ayrılık:

-İki cümlenin,

-Lafzen veya manen haber ve inşâ bakımından farklı olmasından;

68

 .......

"Önderleri, durun savaşalım (Veya şu şarabı içelim) dedi' gibi.

—Veya yalnızca manen (haber ve inşa bakımından farklı olmasından) ; "....... Falanca öldü, Allah ona rahmet etsin” gibi.

 Ya da iki cümlenin arasında -ileride geleceği gibi- (onları bir hükümde birleştirecek) hiçbir ortak yön bulunmamasındandır.

 ....... Tam bağlantı:

 1. Mecâzî bir anlam veya yanlışlıkla söyleme düşüncesini ortadan kaldırmak için, ikinci cümlenin birinci cümleyi te'kid edici (pekiştirici) olmasındandır:

 -....... Onda şüphe yok! gibi. Yüce Allah'ın kitabının kemalde en yüce seviyeye ulaşması nedeniyle. . . mübteda, haber (olan....... ) de lâm ile ma'rife kılınarak vasfında mübalağa yapılınca; işiten kimsenin düşünmeden evvel gelişigüzel söylenmiş olduğunu düşünmesi caiz olacağından -o yanlış düşünceyi ortadan kaldırmak için-....... ya tâbi kılınmıştır (....... cümlesinin ....... île olan) konumu, ....... Bana Zeyd geldi, bizzat kendisi' örneğindeki ....... kendisi (manevî tekîdi) nin konumu gibidir.

-....... Korunacaklar için hidâyetin tâ kendisi sözü gibi ki onun anlamı "o (Kur'ân) hidâyete erdirmede künhü idrak edileme­yecek bir dereceye erişmiştir ki, sırf hidâyet gibi olmuştur" demektir.

69

 İşte bu....... sözünün anlamıdır. Çünkü -yukarıda geçtiği gibi onun anlamı, kâmil kitap olup, kemalinden kastedilen hidayetteki kemalidir; zira semavi kitapların kemal derecelerindeki farkları, ancak hidâyet ölçüsüne göredir....... Korunacaklar için hidayetin ta kendisi sözünün konumu, "....... Bana Zeyd geldi, Zeyd' sözündeki ikinci" kelimesinin konumu gibidir.

2. Makam, maksadın içtenlikle istenen veya tiksindirici yahut tuhaf ya da hoş bir şey olması gibi bir nükteden dolayı, maksada özen gösterilmesini gerektirdiği halde, birinci cümlenin -ikinci cümlenin aksine- istenilen anlamın tamamını ifade etmemesi veya ifade edemiyor gibi olması sebebiyle ikinci cümlenin birinci cümleden bedel olmasındandır ....... O, size o bildiğiniz şeyleri verdi. Size davarlar ve oğullar verdi. (Cennet gibi) bahçeler ve pınarlar verdi. " sözündeki gibi. Burada maksat, Yüce Allah'ın nimetlerine karşı uyanda bulunmaktır. İkincisini, ....... inatçı muhatapların bilgilerine havale edilmeden Allah'ın nimetlerine detaylıca delâlet etmesi sebebiyle, istenilen anlamı daha iyi ifade etmektedir....... Konumu, ikincinin birincinin kapsamına girdiği için “....... Zeyd, onun yüzü hoşuma gitti" örneğindeki sözünün konumu gibidir. Ve şâirin,

 .......

"Ben ona derim ki, ya git asla yanımızda durma ya da içi dışı bir Müslüman ol/' sözü gibi.

Burada “....... git sözü ile kastedilen, o kişinin yanında durması sebebiyle hoşnutsuzluğunu tam olarak açığa vurmaktır.......

70

Asla yanımızda durma!” sözü, te'kîd ile beraber (hoşnutsuzluğu tam olarak açığa vurmaya) mutabakatı sebebiyle, istenilen anlamı daha iyi ifade etmektedir. …. . . Sözünün konumu, -aralarında yakınlık olmasına rağmen ikâmet etmemenin göç etmeye zıt olması ve kapsamı içinde bulunmaması sebebiyle- ....... Ev, onun güzelliği hoşuma gitti” örneğindeki "… sözünün konumu gibidir.

3. Birinci (cümle) nin kapalı olması nedeniyle, (ikinci cümlenin) birinci cümle için (atf-ı) beyân olması " …. . Derken şeytan ona vesvese verdi:'Ey Adem, sana sonsuzluk ağacını ve çürümesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?1 dedi” gibi.

 ……sözünün konumu, şâirin

"Hafsın babası Ömer Allah'a and içti" sözündeki “…. ”in konumu gibidir.

 İkinci cümlenin birinci cümleden kesilmiş gibi olmasına gelince, (bu) ikinci cümlenin birinci cümle üzerine atfedilme s inin başka cümle üzerine atfedildiği şüphesine yol açmasındandır. Bu sebeple fasl (atfı terk etmek), kat' (kesmek) diye adlandırılmıştırÖrneği;

 .......

 "Selmâ, benim onun yerine başka bir sevgili istediğimi sanıyor, bana kalırsa yanlışlık yapıyor”. .

Bu (beyitte vâv'ın terki), isti'nâfa (başlangıç cümlesi olmaya) da muhtemeldir.

71

 İkinci cümlenin birinci cümlenin gerektirdiği bir soruya cevap olmasındandır. Bu yüzden birinci cümle soru konumuna getirilip, ikinci cümle -cevabın sorudan ayrıldığı gibi- birinci cümleden ayrılır (atıf yapılmaz) .

Sekkâkî : (Varsayılan bu soru) dinleyiciyi soru sormaktan kurtarmak veya ondan bir şey duymamak gibi bir nükteden dolayı, meydana gelmiş gibi kabul edilir. Fasl, bu sebeple (ikinci cümlenin, birincisinin gerektirdiği bir sorunun cevabı olması sebebiyle) isti'nâf diye adlandırılır, ikinci (cümle) de böyledir (isti'nâf diye adlandırılır, demiştir) .

İsti'nâf üç türlüdür; çünkü soru:

-Ya hükmün genel sebebi hakkında olur.

 .......

"Sevgilim bana, nasılsın, dedi; hastayım, (sebebi ise) sürekli uykusuzluk ve uzun uzadıya üzüntülü olmaktır, dedim"....... gibi ki, "

....... Neden hastasın?' veya "....... Hastalığının sebebi nedir?' demektir.

-Yahut özel bir sebep hakkında olur. "....... Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis gerçekten kötülüğü emreder gibi. Sanki ....... Nefis kötülüğü emredici midir?1 denilmiştir.

Bu tür, -yukarıda geçtiği gibi- hükmün te'kîdini gerektirir-

72

Ya da bu ikisinden başkası hakkında olur. "....... 'Selâm/' dediler. Oda 'selâm/'ded/'39 gibi ki, "....... O ne dedi?' demektir.

Şâirin,

 .......

"Kınayanlar, benim aşk acısı içinde olduğumu sandılar. Onlar bu kanaatlerinde doğru çıktılar, ama benim aşk acım yok olup gidecekdeğildir" sözü de bu kabildendir.

İsti'nâfın kısımlarından biri de kendisinden isti'nâf yapılanın admm tekrarlanması ile söylenen sözdün iyilik ettin ....... Zeyd iyiliğe lâyıktıf gibi.

Yine isti'nâfın kısımlarından biri, kendisinden isti'nâf yapılanın sıfatı üzerine bina edilen sözdür ....... Zeyde iyilik ettin. Eski arkadaşın da buna lâyıktıf gibi. Bu daha edebîdir.

Bazen isti'nâfın başlangıcı hazfedilir....... Oralarda sabah ve akşam O Teşbîh edilir, nice erler ki, . .,, "4 gibi. Bir görüşe göre ....... Ne iyi adamdır, Zeyd/" sözü de bu kabildendir.

Bazen isti'nâfın tamamı hazfedilir. Bu da

 -Ya yerine bir şeyin kâim olmasıyla birlikte olur. Şâirin

 .......

73

"Siz, Kureyş'ln kardeşleriniz olduğunu iddia ettiniz (ise de yalancı çıktınız) ; zira onların (yaz ve kış ticareti) antlaşmaları var, sizin yok' sözü gibi.

-Ya da yerine bir şey kâim olmaksızın olur....... Ne güzel döşeyiciler (iz) ? gibi. Bir görüşe göre ....... biz"' demektir.

Vasi yapmak, yanlış yapmayı gidermek içindir. Onların ....... Hayır, Allah sana yardım etsin sözü gibi.

 (Tam bağlantı ile tam ayrılık arasında) ortalama için olan vasla gelince, aralannda birleştirici bulunan iki cümlenin haber veya inşâ (istek) olmada lafzen ve manen veya yalnız manen ittifak ettiklerinde olur. Yüce Allah'ın ....... Onlar her zaman Allah'a hile yapmağa çalışırlar. Allah da hilelerini başlarına geçirir" sözü; ....... Şüphesiz ki, iyiler Na 'lm (cenneti) içindedirler ve şüphesiz kötüler de cehennemdedirler" sözü; ....... Yiyin, için; ancak israf' etmeyin sözü ve O'nun ....... Bir vakit İsrail oğullarından şöyle söz almıştık;'Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve çaresizlere de iyilik yapacaksınız; insanlara güzel söz söyleyin" sözü gibi ki, ....... veya ....... anlamına ....... demektir.

74

İki cümlenin arasındaki birleştiricinin, iki Müsnedün-ileyhin ve iki müsnedin tamamının gözetilmesiyle olması gerekir ....... Zeyd şiir söyler ve yazar ....... Verir ve vermez ....... Zeyd şâirdir, Amr ise kâtiptif ve ....... Zeyd uzundur, Amr ise kısadıf gibi ki, (Zeyd ile Amr) arasındaki bir münasebetten dolayıdır. Ancak aralarında bir münasebet olmaksızın ....... Zeyd şairdir, Amr ise katiptir" ve ister aralarında münasebet olsun ister olmasın ....... Zeyd şâirdir, Amr ise uzundu/' örnekleri öyle değildir.

Sekkâkî (demiştir ki) : İki şeyin arasındaki birleştirici,

-Aralarında zihinde tasarlanan bir birlik veya benzerlik olması sebebiyle aklî olur. Çünkü akıl, benzer iki şeyi dıştaki somutlaşmadan soyutlayarak (aralarındaki) ikiliği ortadan kaldırır.

Ya da (aralarında) -illet (sebep) ile ma'lûl (sebeplenen) in yahut en az ile en çok arasındaki gibi- tezâyüf (birinin düşünülmesi ancak diğerinin düşünülmesine kıyâsla mümkün olan bir ilgi) olması sebebiyle (aklî olur) .

-Aralarında, beyaz ve sarı renkleri gibi, yan benzerlik olması sebebiyle vehmî olur. Çünkü vehm (hayal) o iki şeyi benzer iki şey biçiminde gösterir. Bu yüzden şairin şu sözündeki üç şeyin arasını birleştirmek güzel olmuştur:

 .......

"Dünyanın, nuruyla aydınlandığı üç şey vardır; kuşluk güneşi, Ebû İshâk bir de ay\

Ya da aralarında, beyazlık-siyahlık, iman-küfür ve beyaz-siyah, mü'min-kafîr gibi, sıfatlarla nitelenenlerde görüldüğü üzere tezat olması sebebiyle (vehmî olur) . Yahut gök-yer, birinci-ikinci gibi yarı

75

tezat olması sebebiyle (ve/rm/olur) . Çünkü hayal, tezadı ve yarı tezadı tezâyüf konumuna getirir. Bu yüzden zıddı, zıddı ile birlikte /raürlan-maya da*a yakın bulursun.

- (İki şeyin) tasa mır edilmelerinin arasında, /hayalde geçen bir yakınlaşma olması sebebiyle, /hayâl/ olur. Hayaldeki yakınlaşmanın sebepleri çeşitlidir. Onun için /hayalde sabit olan şekiller de terettüb (sırayla meydana gelme) ve açıklık bakımından farklıdır. îlmu'l-me'ânfyi bilenin, birleştiriciyi, özellikle de hayâl/ olanını bilmeye fazlasıyla iAtiyacı cardır. Çünkü /hayâl/ (birleştirici) nin (eşyanın arasım) birleştirmesi alışkanlık ve adetin akışına göredir. -

Vaslın güzelliklerinden biri de iki cümle arasında

-İsim ve fiil cümlesi olma bakımından uyum olmasıdır;

-İki fiil cümlesi arasında -bir engel bulunması dışında- mâzilik ve muzârilik bakımından bir uygunluk olmasıdır.

Ek: Hâl-i müntakıle'nin aslı, vâvsız olmasıdır. Çünkü o, anlamca (hal) sahibine haber gibi bir hüküm ve sıfat gibi onun niteleyicisidir. Ancak ha\, cümle olduğu zaman bu asla muhalefet edilir (ve vav ile gelir) . Zira hâl olan cümle ifadede bağımsız bir cümle olması bakımından kendisini hal\ sahibine bağlayacak bir bağa ihtiyaç duyar. Zamir ve vâvdan her biri bağ olmaya uygundur ve (bu bağda) aslolan -müfred (hâl) de, haberde ve sıfatta yalnızca zamirle yetinilmesi delili ile- zamirdir.

Eğer (haI olan) cümle hâl sahibinin zamirinden yoksun ise, onda vâv'm bulunması gereklidir. Kendisinden hâl yapılması caiz olan isme (giden) zamirden yoksun olan her cümlenin o isimden vâv ileha\ olması sahih olur. Ancak ....... Amr konuşurken Zeyd geldi1 örneğindeki gibi olumlu muzâri fiil ile başlayan cümlenin -ileride gelecek nedenle- (vav ile hal yapılması) caiz değildir.

Eğer (hâl olan cümle, M\ sahibinin zamirinden yoksun) değilse

76

-Eğer (cümle), fiili olumlu muzâri olan bir fiil cümlesi ise (başına) vâvın gelmesi mümkün değildir....... Yaptığını çok görerek başa kakma"46 gibi. Çünkü (hâlde) aslolan müfred olmaktır. O (müfred hâl) ise kayıt kılındığı şeye (yani hâlin âmilinin meydana geliş zamanına) mukârin kalıcı olmayan bir sıfatın meydana gelişine delâlet eder. O (olumlu muzâri) de öyledir. (Hâlin, kalıcı olmayan bir sıfatın) meydana gelişi (ne delâlet etmesi) olumlu fiil olmasından, (kayıt kılındığı şeye ) mukâreneti ise muzâri olmasından dolayıdır.

 (Arapların sözlerinde) gelen ....... yüzüne vurarak kalktım" sözü ile şâirin,

 .......

" Onların güçlerinden korktuğumda Mâlik'l kendilerine rehin ederek (kaçıp) kurtuldum1' sözüne gelince, mübtedânm hazfı üzere geldiği, yani (aslının) " ....... olduğu söylenmiştir. Birincinin şâz (kural dışı), ikincinin ise zarûret (-i şiir) olduğu da söylenmiştir.

Abdulkâhir şöyle demiştir: Vâv, her ikisinde de atıf içindir. Aslı ....... olup şimdiki zamanın hikâyesini yapmak için mazı lâfzından muzâri lâfzına çevirilmiştir.

-Eğer fiil olumsuz (muzâri) ise, muzâri olduğu için mukâre-nete, olumsuz olduğu için meydana gelmemeye delâlet etmesinden dolayı her ikisi de (başına vâvm gelmesi de gelmemesi de) caizdir. (Vâv ile gelmesi) İbn Zekvân'm (nûn'u) tahfif ile ....... Siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin ve kendini bilmeyenlerin

77

yoluna) uymayın"41 kıraati gibi. Yine (vâv'sız gelmesi) " ....... Biz ne diye Allah'a inanmayalım" gibi.

-Yine lafzen veya ma'nen mâzî olursa (vâv'ın gelmesi de gelmemesi de) caiz olur. Yüce Allah'ın ....... ihtiyarlık gelip çatmış iken benim nasıl bir oğlum olur?' sözü ....... ya da (savaşmayı) havsalalarına sığdıramayarak size gelmiş olanlara50 sözü, ....... bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olur?'sözü ....... sonrada kendilerine hiçbir keder dokunmaksızm Allah'tan bir nimet ve lütuf"ile geri döndüler"52 sözü ve ....... Yoksa siz, sizden önce geçenlerin örnek durumları başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?1 sözü gibi.

Olumlu (mâzî fiilde vâvm gelmesinin de gelmemesinin de caiz olmasının sebebi), olumlu fiil olduğu için (kalıcı olmayan bir sıfatın) meydana gelişine delâlet etmesinden, mâzî olduğu için de mukârenet anlamı taşımamasındandır. Bunun için, zahir veya mukadder bir "....... ile olması şart koşulmuştur.

78

Olumsuz (mâzî fiilde vâvın gelmesinin de gelmemesinin de caiz olmasının sebebi) ise, mukârenete delâlet edip meydana gelişe delâlet etmemes indendir.

Birincisi (mukârenete delâlet etmesi), ....... 'nın istiğraka (olumsuz­luğun başlangıcından sözün söylendiği ana kadar), ....... 'nın dışındaki­lerin ise -aslolan, devamlılığı olmakla beraber- (konuşma anından) önce geçen bir olumsuzluktan dolayıdır. O nedenle, olumsuzluğun inkıtaına dâir bir kayıt bulunmadığında mukârenete delâlet meydana gelir. Olumlu (mazi) ise bunun aksinedir. Çünkü fiilin konulusu ı yenilik ifade etmek içindir. Bu söz, yokluğun devam etmesinin herhangi bir sebebe ihtiyaç duymamasını ifade eder; ancak varlığın devam etmesi bunun aksinedir. İkincisi (meydana gelişe delâlet etmemesi) ise, olumsuz olmasındandır.

-Eğer (hâl) isim cümlesi olursa, meşhur olan (görüş), -olumlu mâzîde geçenin aksine- vâvın terkedilmesidir....... Onunla ağız ağıza konuştum" gibi.

İsim cümlesinde isti'nâf (yeniden başlama) görüntüsü bulunmakla birlikte olumsuzluğa delâlet etmemesi nedeniyle, vâvm gelmesi daha uygundur. Bu yüzden bir bağ (vâv) m ilâvesi güzel olur....... Siz de artık bile bile tutup da Allah 'a ortaklar koşmayın"54 gibi.

Abdulkâhir şöyle demiştir: Eğer (hâl olan isim cümlesinde) mübte-da hal sahibinin zamiri olursa, vâvm gelmesi vaciptir....... Zeyd koşarak geldi' gibi.

Eğer ....... Omuzunda bir kılıç olduğu halde" gibisi hâl, yapılırsa, o durumda vâvm terkedildiği çoktur.

79

 .......

"Gecenin karanlığından bir miktarı üzerimde bulunduğu halde, doğan ile birlikte çıktım" gibi.

Mübtedânın başına bir harf gelmesinden dolayı vâvın terkedilmesi güzel olur. Şâirin,

 .......

‘Sen, beni etrafımda oğullarım kükremiş arslanlar gibi olduğu halde göreceksin, dedim" sözü gibi.

Bir diğeri (yani vâv'ın terki), isim cümlesi müfred (bir hâl) den sonra bulunduğu için olur. Şâirin,

 .......

"Allah seni, sağ salim olduğun ve giysin de saygın ve yüce olduğu halde başımızda bıraksın" sözü gibi.

1-8 Îcâz, İtnab ve Müsavat

Sekkâkî (şöyle demiştir) : Îcâz ve itnâb, nisbî (göreli) oldukları için, onlar hakkında ancak kesinleştirme ve sınırlamayı terk ve örfî bir durum üzerine bina etmek suretiyle konuşulabilir. Örfîden maksat orta düzey insanların seviyesidir. Yani, onların anlamlan ifade etmede (örf ve) âdetlerinin akışı içindeki sözleridir. O (sözler) ise belâgat konu­sunda ne övülür ne de yerilir.

....... Îcâz: Maksadı, alışılmış ifadeden daha azı ile karşılamaktır.

80

....... İtnâb: Maksadı, (alışılmış ifadeden) daha çoğu ile karşılamaktır.

 (Sekkâkî ) sonra şöyle demiştir: İhtisar (sözü kısaltma) göreli olduğu için, bu konuda, bazen yukarıda geçene (yani alışılmışın ondan daha uzun olduğuna) bazen de makamın (mütekellim tarafından) zikredilenden daha ayrıntılı bir söze lâyık olmasına bakılır. (Sekkâkî 'nin) bu (görüşü) tartışmalıdır. Çünkü bir şeyin göreli olması, anlamını ortaya çıkarmanın zorlaşmasını gerektirmez. Sonra sözü (îcâz ve itnâbta) alışılmışın ve ayrıntılı söylemenin üzerine bina etmek, (onu) cehalete reddetmektir.

 (Doğruya) en yakını şöyle denilmesidir: Maksadı ifade etmenin yollarından makbul olanı, (maksadın) aslını kendisine eşit veya ondan eksik- (ancak) yeterli lâfızla ya da bir faydadan dolayı ondan fazla (lâfızla) ifade etmektir. Yeterli (sözü) ile, ihlâl (sözün asıl maksattan eksik olmasın) dan kaçınılmıştır. Şâirin,

 .......

"Cehaletin gölgesinde (rahat) yaşamak, (aklın gölgesinde) sıkıntı içinde yaşamaktan hayırlıdır" sözü gibi. (....... 'den sonra) ....... Rahat' ve (....... den sonra ) ....... Aklım gölgesinde" demek istemiştir (ki, beyit bu anlamı ifadeye yeterli olmadığı için ihlâl meydana gelmiştir) .

"Fayda" (sözü) ile, şâirin,

 .......

"Onun sözünü yalandan ve yalandan ibaret buldu" sözü gibi tatvîl (sözü uzatmak) tan,

 .......

81

"Sonunda ölüm olmasa ne cesaretin, ne cömertliğin ve ne de zorluklara göğüs germenin bir fazileti olmazdı" sözündeki "....... cömertlik' gibi haşv-i müfsid (anlamı bozan ekleme) den55 ve şâirin,

 .......

"Ben bugünü ve ondan önceki dünü bilirim" sözü gibi haşv-i gayr-i müfsid (anlamı bozmayan ekleme) den kaçınılmıştır.

....... Müsavat;....... Oysa kötü tuzak yalnızca sahibinin başına geçer1' ve şâirin,

 .......

"Kendimi senden uzak ve (kaçıp kurtulabileceğim) geniş bir yerde hayâl etsem de sen beni idrâk edip kuşatan gece gibisin" gibi.

....... Îcâz iki kısımdır:

I....... Îcâzu'1-kasr: Hazf ile olmayan (kısaltma) dır ....... Sizin için kısasta hayat vardır’ gibi. Şüphesiz, bunda hiçbir hazif olmadığı halde mânâsı çok, lâfzı azdır. (Yüce Allah'a ait) bu sözün Araplara göre bu anlamdaki en veciz söz olan ....... öldürmek, öldürmeyi ortadan kaldırır" sözüne üstünlüğü

 -Harflerinin, benzeri (ifade) nin harflerinden az olması,

 Çünkü insanın ölmeyeceğini düşünmesi, malını harcamayı kolaylaştırmayıp bilakis ileride hayatını devam ettirmek için ihtiyatlı davranmasını gerektirir. Bu bakımdan cömertlik' kelimesinin, cesaret ve zorluklara göğüs germe esnasında söylenmesi faydalı olmadığı gibi zararlı olmuştur

82

-Maksad (hayat) a açıkça delâlet etmesi,

-....... kelimesinin nekreliğinin ifade ettiği ta'zîm iledir. Çünkü kısas, insanların, bir kişiye bedel olarak bir topluluğu öldürmelerine engel olmuştur. (....... kelimesinin nekreliğinden) öldürülen ve öldüren için -caydırıcılık sebebiyle- hasıl olan nev'lyyet (bir tür hayat anlamı), efradını kapsamına alması, tekrardan soyutlanması, bir hazfedüeni takdir etmeye ihtiyacı olmaması, mutabakat (tezat sanatını içermesi) iledir.

II....... Îcâzu'l-hazf: Hazf ile yapılan (kısaltma) dır.

1. Hazfedilen, cümlenin,

-Muzâf (tamlanan) olan bir cüzü olur. "....... Köye sor ‘ gibi.

-Mevsûf (olan bir cüzü) olur.

 .......

"Ben (durumu) açık olanın oğluyum" gibi ki, ....... (durumu) açık olan bir adamın" demektir.

-Sıfat (olan bir cüzü) olur....... Çünkü ötelerinde bütün sağlam gemileri gasp edip alan bir hükümdar vardı gibi ki, -öncesinin delaleti sebebiyle....... sağlam" ve benzeri (ibaresi hazfedilmiş) demektir.

-Şart olur. Yukarıda geçtiği60 gibi. -Şartın cevabı olur. Bu da

83

-Ya sadece sözü kısaltmak içindir....... Onlara: Önünüzdekini ve arkanızdakini gözetip korunun ki rahmete erişesiniz' denildiği zaman" gibi ki, devamının delaletiyle " ....... Yüz çevirdiler"' (ibaresi hazfedilmiş) demektir.

-Ya da onun bir vasfın ihata edemeyeceği bir şey olduğuna delâlet etmesi veya dinleyicinin her ihtimali tasarlamasını sağlamak) için olur. Her ikisinin örneği....... Ateşin başında durdurulduklarında bir görsen"62.

-Anılanlardan başkası olur....... Fetihten önce harcayıp çarpışanlarınız diğerleriyle bir olmaz'163 gibi ki, sonrasının delaletiyle ....... her kim fetihten önce harcayıp çarpıştıysa" (ibaresi hazfedilmiş) demektir.

2. (Hazfedilen) :

-Zikrolunan sebebten müsebbeb bir cümle olur....... Hakkı hak olarak tanıtsın ve batılı ortadan kaldırsın diye" ....... Yaptığını yap/' (ibaresi hazfedilmiş) demektir.

-Zikrolunan için sebep olan bir cümle olur....... Bunun üzerine. . . fışkırdı'65 gibi ki, "....... (Musa) ona onunla (asâ ile) vurdu" ibaresi takdir edilirse (böyle olur) .

84

 Burada:....... Eğer onunla vurursan mutlaka fışkırıt (ibaresin) in takdîr edilmesi de caizdir.

-O ikisinden (müsebbeb ve sebepten) başkası olur....... Bakınız, ne güzel döşeyiciler (iz) 66 gibi ki, yukarıda geçti.

3. (Hazfedilen), bir cümleden daha çok olur....... Ben size onun tabirini haber veririm, beni gönderin" gibi ki, (aradan) ....... rüyayı tabir ettirmek üzere Yûsuf a (gönderin beni dedi), öyle yaptılar, o da ona geldi ve dedi ki: 'Ey Yûsuf. . . " (ibaresi hazfedilmiş) demektir

Hazif iki şekilde yapılır:

-Hazfedilenin yerine bir şey koymamakla. Yukarıda (ki örneklerde) geçtiği gibi.

- (Hazfedilenin yerine bir şey) koymakla ....... Ve eğer seni yalanlıyorlarsa, bundan önce . birçok peygamberler de yalanlandım gibi ki ....... üzülme, sabret demektir.

Hazfın delilleri çoktur:

-Aklın, hazif yapıldığına ve sözden açıkça kastedilenin de hazfedilenin belirlenmesine delâlet etmesidir....... Size ölü (eti yemek) haram kılındı69 gibi

85

-Her ikisine de (hem hazif yapıldığında hem de hazfedilenin belirlenmesine) aklın delâlet etmesidir. ” ....... Rabb'ln (in emri) geldi[49] gibi ki, “ ....... Emri veya azabı(ibaresi hazfedilmiş) demektir.

-Aklın (hazfe) ve örfün (hazfedilenin) belirlenmesine delâlet etmesidir. “ ....... İşte, beni hakkında kınadığınız bu delikanlı!”[50] gibi ki, (burada hazfedilenin) ” ....... Onun aşkından yüreğinin zarı çatlamış” sözüne nazaran ” ....... Sevgisi hakkında” “ ....... Delikanlısının nefsinden murad istiyormuş” sözüne nazaran “ ....... Ondan murad isteyişinde” ve her ikisini de içermesi için “ ....... Onun durumu hakkında“ ibaresinin takdîr edilmesi muhtemeldir. Örf, ikincisini (“ ....... Ondan murad isteyişinde” ibaresini) gösterir. Çünkü aşırı sevginin sahibi, aşkının kendisini kahretmesi sebebi ile, genellikle kınanmaz.

-İşe başlamak. ” ....... Allah’ın adıyla” gibi. Bunda besmelenin kendisi için başlangıç yapıldığı şey takdir edilîr.

-İktirân (sözün eyleme yakın olması) . Arapların evlenen kimseye “ ....... Uğurlu ve oğullu olsun!” demeleri gibi ki, ” ....... Evlendin” demektir.

İtnâb:

-Anlamın farklı iki biçimde gösterilmesi veya zihinde daha sağlam yer tutması ya da onu öğrenme zevkinin mükemmel olması amacıyla sözü kapalı söyledikten sonra açıklamakla olur....... Ey

86

 

Rabb'lm, benim göğsüme genişlik ver!”[51] gibi. Burada “ ....... Benim için genişlik ver” sözü, talepte bulunana ait (kapalı) bir şeyin genişlemesini istemeyi; “ ....... Kalbime” sözü ise, o şeyin açıklamasını ifade eder.

İki görüşten birine (mahsûsu, mahzûf mübtedanın haberi yapana) göre “ ....... Ni’me bâbı” da ondan (kapalı söyledikten sonra açıklamadan) dır. Çünkü kısaltma istenmiş olsaydı, elbette “ ....... Zeyd ne güzel” demek yeterdi.

 ....... Ni’me bâbı’nın zikredilen (kapalı söyledikten sonra açıklaman) in dışındaki güzel yönü, sözü (îcâz ile itnâb arasında) denge pozisyonunda göstermesi ve (bu) iki zıddı bir araya getirme intibâını vermesidir.

 ....... Tevşî’ de ondan (kapalı söyledikten sonra açıklamaktan) dır. O, ikincisi birinciye atfedilmiş iki isimle açıklanmış bir tesniyenin sözün sonunda getirilmesidir. “ ....... İnsanoğlu yaşlanır ve onunla birlikte iki özellik gençleşir: Hırs ve bitmez arzular”[52] gibi.

-Sanki özel, genelin cinsinden değilmiş gibi özelin üstünlüğüne işaret etmek için, vasıftaki değişikliği zattaki değişiklik konumuna indirmek suretiyle yapılır:” ....... Namazlara, özellikle orta namaza devem edin[53] gibi.

87

-Bir nükteden dolayı tekrar yapmakla (da) yapılır. “ ....... Öyle değil ileride bileceksiniz!”[54] ayetlerinde ihtarın pekiştirilmesi gibi. (Burada) ” ....... “ nin getirilmesinde, ikinci ihtarın (birinciden) daha beliğ olduğuna delâlet vardır.

-İgâl, beyti nükte ifade eden bir şeyle bitirmektir ki, onsuz da mana tamamlanr, denilmiştir. Bu da,

-Şair (Hansâ) nın

 .......

 

“Gerçekten Sahr öyle biridir ki, doru yolun yolcuları ona uyarlar. O, zirvesinde ateş yakılmış olan yüce bir dağ gibidir” sözünde mübâlağanın ilave edlmesi,

-ve şairin,

 .......

“Çadırlarımızın ve hayvan takımlarımızın etrafındaki yabani hayvan gözleri, delinmemiş Yemen boncukları gibidir” sözünde teşbihi pekiştirmek için ilave edilmesi gibi.

İgâlin şiire mahsus olmadığı söylenmiş ve Yüce Allah’ın “ ....... Uyun sizden bir ücret istemeyen o zâtlaraki, onlar doğru yola ermişlerdir”[55] sözü örnek verilmiştir.

-Tezyîl ile yapılır ki cümleyi pekiştirmek için, kendi anlamını içeren başka bir cümle ile takip etmektir. O da iki türlüdür:

88

Darb-ı mesel durumuna getirilmemiş olan. “ ....... Bunu onların nankörlüklerinin cezası yaptık ve Biz, hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız”[56] gibi.

Darb-ı mesel durumuna getirilmiş olan. ” ....... De ki: Hak geldi bâtıl yok oldu; gerçekten bâtıl yok olucudur”[57] gibi.

Tezyîl (başka bir açıdan iki türlüdür) : Ya söylenen (lafz) ı pekiştirmek için olur. (....... …. ) âyeti gibi; ya da anlamı pekiştirmek için olur. Şairin,

 .......

“Bir kusurunu hoş görmediğin halde, hiçbir kardeşin sevgisini devam ettiremezsin. Hangi insan kusursuzdur ki?”sözü gibi.

-Tekmil ile yapılır ki buna ....... İhtirâs da denir. O da, maksada aykırılık intibâını veren bir sözde o intibâı ortadan kaldıran bir sözün getirilmesidir. Şairin,

 .......

 

“Senin yurdunu, bahar yağmuru ve sürekli yağan yağmur zarar vermeden sulasın!” Sözü ve (Yüce Allah’ın) ....... Mü’minlere karşı boyunlarını aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıdadır”[58] sözü gibi.

89

-Tetmîm ile yapılır ki o da, maksada aykırılık intibâını vermeyen bir sözde, mübalâğa gibi bir nükteden dolayı, fazla bir sözün getirilmesidir. “ ....... Seve seve yemek yedirirler”[59] sözünde (zamirin ....... ‘a raci olduğu) bir görüşe göre olup “ ....... “ demektir.

-İtirâz ile yapılır ki o da söz arasında veya anlamca birbirine bağlı iki cümlenin arasına, kapalılığı kaldırmanın dışındaki bir nükteden dolayı, irâbda mahalli olmayan bir veya daha çok cümlenin getirilmesidir. (Bu nükte), Yüce Alllah’ın “ ....... Allah’a kızlar isnâd ediyorlar-o bundan münezzehtir-kendilerine ise canlarının istediğini”[60]sözündeki tenzîh, şairin

 .......

 “Şüphesiz seksen yaş –Allah seni de yetiştirsin- kulağımı tercümana muhtâc etti” sözündeki dua ve şairin

 .......

“Bilesin ki –Kişinin ilmi kendisine faydalıdır- her ne takdîr olunmuşsa elbette başa gelecektir” sözündeki tenbîh gibi.

İki cümle arasında bir cümleden daha fazla olarak gelen (ara cümle örneklerinden) biri de Yüce Alllah’ın “ ....... Allah’ın emrettiği yerden onlara varın. Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever. Kadınlarınız sizin için bir tarladır”[61] sözü, dür. ’....... Kadınlarınız sizin için bir tarladır’ sözü, ‘....... Allah’ın emrettiği yerden onlara varın’ sözünü açıklayıcıdır.

90

Bir grup (belâgat alimi), ara cümlede nüktenin zikredilenden başka da olabileceğini söylemişler, sonra onlardan bazıları da onun (ara cümlenin), kendisine bağlı bir cümle tarafından takip edilmeyen bir cümlenin sonunda bulunmasını caiz görmüşlerdir ki, bu durumda itirâz tezyîl ve tekmîlin bazı şekillerini de kapsamına alır.

-Bazıları ise itirâzın cümleden başka bir şey olduğunu söylemişlerdi ki, bu durumda itirâz tetmîmin ve Tekmîlin bazı şekillerini de kapsamına alır.

-Zikredilenlerden başkası ile yapılır. Yüce Allah’ın “ ....... Arşı taşıyanlar ve onun çevresindekiler Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na iman ederler”[62] sözü gibi. Şayet ihtisâr yapılsaydı “ ....... O’na iman ederler” sözü zikredilmezdi;çünkü onların varlığına inanan kimse, imanlarını inkâr etmez. (....... O’na iman ederler) sözünün zikredilmesinin güzelliği, ona teşvik için imanın şerefini açıklamaktadır.

Şunu bil ki, söz bazen, temel anlamda kendisine eşit olan başka bir söze nisbetle, harflerinin çokluğuna ve azlığına göre îcâz ve itnâb ile vasıflandırılır. Şâirin:

 .......

“Onuru gerektiren bir durum olduğunda dünyadan yüz çevirir” sözü ve (başka bir şâirin),

 .......

“Eğer onur ve yücelik yoksulluk tarafında olduğunda ben, servet tarafına meyletmem” sözü gibi.

91

Yüce Allah’ın “ ....... O, yaptığın dan sorumlu olamaz, onlar ise sorumludurlar”[63] sözü ve hamâsî (bir şâir) in:

 .......

“Biz, dilersek insanların sözünü reddedebiliriz; fakat biz konuştuğumuzda onlar, sözümüzü reddedemezler” sözü de o kâbildendir.

92