1 - MEÂNÎ İLMİ
BİRİNCİ SANAT MAANİ
İLMİ
İlmu’l-maani : Arapça
lafızların, kendisiyle muktezayı hale (ortama) uygunluğu sağlanan durumları
öğrenmeye yarayan bir ilimdir.
....... Maani ilmi sekiz
bölümle sınırlıdır:
1....... Haber
cümlelerinin durumu
2....... Müsnedün
ileyhin durumları
3....... Müsnedin
durumları
4....... Fiille ilgili
olanların durumları
5....... Kasr
6....... İnşa
7....... Fasl ve vasl
8....... Îcâz, itnab ve
musavat
Bunun (maani ilminin
sekiz bölümle sınırlı olmasının) sebebi (ni şu şekilde sıralamak mümkündür),
Kelâm:
-Ya haber (hüküm
bildiren cümle),
-Ya da inşa (istek
bildiren cümle) dır. Çünkü o, hükmün gerçekleşen olaya uygun olup olmama
yönü varsa haberdir, yoksa inşadır.
Haber için mutlaka
müsnedün ileyh (özne), bir müsned (yüklem) ve isnad (hüküm) gerekir.
Müsned, fiil veya fiil
anlamında olduğu zaman kendisi için bazen birtakım müteallikat (mef’ul v. b.
öğeler) ı olur.
İsnad ve taalluk
(ilintili olan öğeler) den her biri ya kasr (sınırlama) ile olur ya da
kasırsız olur.
Başka bir cümlenin
yanında olan her cümle, ya ona atfedilmiş ya da atfedilmemiştir.
6
Beliğ (edebi) söz,
herhangi bir fayda (temin etmek için) asıl maksattan ya fazladır veya fazla
değildir.
....... UYARI:
Haberin doğruluğu vak’aya (olaya) uygunluğu, yalanlığı ise (vak’aya uygun)
olmamasıdır.
Denmiştir ki, (haberin
doğruluğu ve yalanlığı) haberi veren kişinin inancına- hatalı da olsa- uygun
olup olmamasıdır. Yüce Allah’ın ....... “Şüphesiz münafıklar mutlaka
yalancıdırlar” sözünü delil göstermişlerdir. Bu delil, ayetteki anlamın,
“Onlar şehadetlerinde veya onu (şehadet diye) adlandırmalarında yahut kendi
batıl inanışlarına göre şehadete konu edilen (“Sen Allah’ın elçisisin”) söz
(ün) de (inanmadıkları için) yalancıdırlar” olduğu ileri sürülerek
reddedilmiştir.
Cahiz’e göre (haberin
doğruluğu), inancına uygun olmakla birlikte, vak’aya uygun olması;
(yalanlığı ise), inancına uygun olmamakla birlikte, vakıaya de uygun
olmasıdır. bu ikisinin dışında kalan (haber ise) ne doğrudur ne de yalandır.
(Cahiz buna) ....... “Allah’a bir yalan mı iftira etmekte, yoksa kendisinde
bir delilik mi var?” ayetini delil getirmiştir. Çünkü
ikincisi (olan....... “yoksa kendisinde
bir delilik mi var?” sözü) nden maksat –cinnet halindeki haber, yalanın
karşıtı olduğu için- yalan olmaması ; -kafirler o (peygamberin verdiği
haberin doğruluğu) na inanmadıkları için de- gerçek olmamasıdır. Bu
delil,....... “yoksa kendisnde bir delilik mi var?” sözünün) anlamı,
“....... Yoksa iftira etmedi mi?” olması nedeniyle reddedilmiş; deli asla
iftira edemeyeceği için “iftira etmemek” sözü, “delilik” (sözü) ile ifade
edilmiştir.
1-1 Haber Cümlelerinin
Durumları
Şüphe yok ki haber
verenin verdiği haberden maksadı, muhataba ya bir hükmü bildirmesi ya da
kendisinin o hususta bilgi sahibi olduğunu
7
ifade etmesidir.
Birincisi ....... haberin faydası,
ikincisi ise ....... haberin faydasının
gereği diye adlandırılır. Bazen o ikisini bilen kişi, bilgisinin gereğine
göre davranmaması yüzünden, bilmeyen konumuna indirilir. O takdirde sözün,
imkan ölçüsünde kısaltılması gerekir. Şöyle ki:
Eğer (muhatabın) zihni
hüküm ve onun hakkında tereddüttenhali ise, hükmü pekiştirenlere (te’kid
edatlarına) gerek duyulmaz.
Eğer hüküm hakkında
tereddüdü olup onu talep ediyorsa, hükmü bir pekiştirici (edat) ile takviye
etmek güzel olur.
Eğer inkar ediyorsa,
hükmü inkarı ölçüsünde pekiştirmek gerekir.
Nitekim yüce Allah, İda
aleyhisselam’ın elçilerinden naklen; onlar
birinci kez yakalandıklarında “....... muhakkak biz, size
gönderilmiş elçileriz” ikicisinde “ ....... muhakkak biz, gerçekten size
gönderilmiş elçileriz” buyurmuştur.
Birinci
bölüm ibtidai, ikincisi talebi,
üçüncüsü inkari ve sözü durumun
gereğine göre söyleme diye adlandırılır.
Çok kere söz durumun
gereğine aykırı söylenir ve soru sormayan kimse –kendisine habere işaret
eden ön bilgiler verilip de haberi isteyen mütereddidin yönelişi gibi
yöneldiğinde- soru soran gibi kabul edilir. ” ....... Bana zulmedenler
hakkında bir şey söyleme! Çünkü onlar boğulacaklardır” gibi.
İnkar etmeyen
–kendisinde inkar emarelerinden biri göründüğü zaman- inkar eden kabul
edilir:
.......
“Şakik, mızrağını enine
tutarak (karşımıza) geldi; (Şakik! Şunu bil ki) senin amacın oğullarında da
mızrak var!”
8
İnkar eden – düşündüğü
takdirde taktirde inkarından dönmesini sağlayacak şey bulunduğu zaman- inkar
etmeyen gibi kabul edilir. “ ....... Onda asla şüphe yoktur” gibi. Olumsuz
cümlelerde de aynı şeyler geçerlidir.
İsnad:
1.......
Akli Hakikat: Fiil veya fiil anlamlının mütekellime göre görünüşte ait
olduğu şeye (gerçek özne veya sözde özne) isnad edilmesidir. İnanan kimsenin
“....... Allah yeşillikleri bitirdi. ” ve inanmayan kimsenin “....... Bahar
yeşillikleri bitirdi. ”, senin de gelmediğini bile bile “ ....... Zeyd
geldi” demen gibi.
2
....... Akli Mecâz: Fiil veya fiil anlamlının, bir ipucu ile, ait olduğu
şeyin (gerçek özne veya sözde öznenin) dışında olan bir ilintilisine isnad
edilmesidir.
Fiilin çok sayıda
ilintileri vardır:
Fail, mefulün bih,
mastar, zaman, mekan ve sebep ile ilintili olur.
Fiilin faile ve mefulün
bihe isnadı, yukarıda geçtiği gibi, eğer fiil veya fiil anlamlı etken
olduğunda faile, edilgen olduğunda da mefulün bihe isnadı hakikattır. İlinti
nedeniyle, bunlardan (fail ve mef’ulün bihten) başkasına isnadı ise
mecâzdır. Onların “....... hoşnut bir hayat, ....... dopdolu bir sel,
....... duygulu bir şiir, ....... gündüzü oruçlu, ....... akan ırmak,
....... Hükümdar şehri yaptı” gibi. Bizim’....... bir ipucu ile “sözümüz
cahil (inanmayan) kimsenin daha önce geçen sözünü (mecâzın dışına) çıkarır.
Bu yüzden (şairin),
.......
“Günlerin ve gecelerin
geçmesi genci kocalttı, kocamışı da yok etti (öldürdü) ” sözü,
şairin zahiri anlamını kast etmediği
bilinmediğinden veya sanılmadığından, mecâza hamledilmemiştir. Nitekim
Ebu’n-Necm'ln,
9
.......
“Gecelerin geçmesi,
saçları (mı) birer birer baş (ım) dan ayırdı; artık ister yavaşlayın ister
çabuklaşın (ey geceler) !” sözündeki....... fiilin (....... gecelerin
geçmesine) isnadının, şairin bunun
ardından söylediği
.......
“Onu Allah’ın güneşe
‘doğ’ emrini vermesi yok etti” sözünden dolayı Mecâz olduğu delil
gösterilmiştir.
Mecâz-ı akli iki tarafı
(müsned/yüklem ve Müsnedün-ileyh/özne) açısından 4 kısma ayrılır:
1. İki tarafı da hakiki
olur ‘....... Bahar yeşillikleri bitirdi’ gibi.
2. İki tarafı da Mecâz
(-ı lugav) i olur. ‘....... Zamanın gençliği yeri diriltti’ gibi
3-4. İki tarafı farklı
(biri hakiki, diğeri mecâzi) olur.
Mecâzi aklinin Kur’an-ı
Kerim’de örneği çoktur:
-‘ ....... Zamanın
gençliği yeşillikleri bitirdi’ ve
-‘ ....... Bahar yeri
diriltti’ gibi.
Mecâz-ı akli (nin)
Kur’an-ı Kerim (örneği) çoktur;
-‘ ....... Onlara
Allah’ın ayetleri okunduğu zaman ayetler (sebebiyle Allah) imanlarını
arttırır’;
-“....... Oğullarını
boğazlıyor (boğazlatılıyor) ”,
10
“ ....... (Şeytan
vasıtasıyla Allah) Onlardan elbiselerini çıkarır. ”;
-“ ....... Çocukları ak
saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o gün (Allah) ”;
-‘ ....... Yer (Allah)
ağırlıklarını çıkardığında’ ayetlerinde görüldüğü gibi.
Bu
yalnız haber (cümlesin) e mahsus değildir, bilakis inşa’da (istek
cümlelerinde) de geçerlidir. ”....... Ey Haman (ın ustaları), ....... bana
bir kule yap (ın) !” ayetlerinde görüldüğü gibi.
Mecâz-ı akliye, daha
önce şiirde geçtiği üzere, lafzi veya -“....... Sevgin beni sana getirdi”
sözündeki gibi müsnedin Müsnedün-ileyh tarafından yapılmasının aklen
imkansız olması; “....... Bey orduyu hezimete uğrattı” sözündeki gibi
müsnedin Müsnedün-ileyh tarafından yapılmasını adeten imkansız olması ve “
....... Genci kocalttı” örneğindeki gibi sözün muvahhid (Allah’ın birliğine
inanan kişi) tarafından söylenmesi- (şeklinde) ma’nevi bir karine (ipucu)
gerekir.
Mecâzi aklinin
anlaşılması:
Açık olur. Yüce Allah’ın
“....... Onların ticareti kâr etmemiştir” (ayeti), “ ....... Onlar
ticaretlerinde kâr etmemişlerdir” demektir.
11
Gizli olur (düşünmeden
anlaşılamaz) . ”....... Seni görmek beni sevindirdi” sözünde görüldüğü gibi
ki, bu “....... Allah, seni gördüğümde beni sevindirdi” demektir. Yine
şairin,
.......
“Sen ona bakışını
artırdıkça onun yüzü de sana güzelliğini artırır” sözündeki gibi ki, bu
“....... Allah, sana onun yüzündeki güzelliği artırır” demektir.
Yukarıdaki örneklerin ve
benzerlerinin İsti'âre bi’l-Kinâye olduğu görüşünü benimseyen es-Sekkâkî,
Mecâz-ı akliyi inkar etmiştir. Ona göre, ....... bahardan maksad –
(yeşillikleri) bitirme işinin ona göre (....... bahara) yüklenmesi
karinesiyle- gerçek fail (Yüce Allah) dir. Diğer örnekler de bu kurala göre
değerlendirilmelidir. Es-Sekkâkî’nin bu
görüşü (aşağıdaki gerekçelerle) tartışmalıdır. Çünkü;
- Yüce Allah’ın “.......
hoşnut bir hayattadır” sözündeki “....... hayat” kelimesinden kasdedilenin,
ileride geleceği üzere, (hayatın) sahibi olmasını,
- Bir şeyin kendisine
muzaf olması caiz olmadığından “....... onun gündüzü oruçludur” örneğinde
izafetin sahibi olmamasını,
- Yapma emrinin Haman’a
(verilmiş) olmamasını,
- “ ....... Bahar
yeşillikleri bitirdi” örneğin (deki Rebi’ ismin) in (Allah anlamında
kullanılacağının Allah’tan) işitilmesini gerektirir.
Bu örneklerde
gerekenlerin tümü yoktur.
Ayrıca (es-Sekkâkî’nin
bu görüşü), teşbihin iki taraf (müşebbeh ve müşebbehunbihi) nın zikrini
kapsamasından dolayı, “....... gündüzü oruçlu” örneğiyle çürümektedir.
12
1-2 Müsnedün-ileyhin Durumları
Müsnedün-ileyhin Hazfi:
- Dış görünüş itibariyle
faydasız sözden kaçınmak için.
Akli ve lafzi delilden
ibaret iki delilin daha kuvvetlisine döndüğü izlenimini vermek için.
Şairin,
.......
“Sevdiğim bana nasılsın
dedi; (ben) hastayım dedim” sözü gibi.
- İpucu bulunduğunda
dinleyicinin dikkatini veya dikkatinin derecesini yoklamak için
- Müsnedün-ileyhi
dilinden yahut dilini ondan koruma intibaını vermek için.
- İhtiyaç duyulduğunda
kolayca inkar edebilmek için.
- Bilinmesi,
bilindiğinin iddia edilmesi hallerinde veya benzeri nedenlerle hazfedilir.
Müsnedün-ileyhin Zikri
- Zikredilmesi esas
olduğu için
- Karineye (ipucuna)
yeterince güvenilmemesi nedeniyle önlem almak için.
- Dinleyicinin kalın
kafalı olduğuna uyarıda bulunmak için.
- Daha fazla açıklama
yapmak ve (dinleyicinin zihnine ) yerleştirmek için.
- Duyulan saygıyı açığa
vurmak için.
- Hakaret etmek için.
- Anılmasını kutlu
saymak için.
Anılmasından zevk almak
için.
13
- Dinlenilmek
istenildiğinde sözü uzatmak için. “....... O, benim asamdır” gibi.
Müsnedün-ileyhin Marife
Yapılması
A. Zamir kullanmakla;
çünkü konum birinci (mütekellim),
ikinci (muhatap) veya
üçüncü (gaib) şahıs içindir.
Hitapta aslolan, belli
birine yapılmasıdır. Bazen, bütün muhatapları kapsamına alması için, belli
olmayana yapılır. ”....... Bir görsen o zaman suçluları, Rab’lerinin
huzurunda başlarını eğmişler” ayetindeki gibi ki, “....... Onların perişan
durumları görünüşte son noktaya varmıştır ki bu hitap, belli bir muhataba
mahsus değildir” demektir.
B. Özel isim
kullanmakla:
-Bizzat Müsnedün-ileyhi,
kendisine has bir isimle, ilk olarak dinleyicinin zihninde hazırlamak için.
’ ....... De ki. O Allah, tektir’ ayetindeki gibi.
-Yüceltmek ya da
aşağılamak için.
-Kinâye yapmak için.
-Kendisinden zevk
alındığını anlatmak için.
-Onunla teberrük için.
C. İsm-i mevsul
Kullanmakla:
14
-Muhatap, ilgi kurma
dışında, ona özgü durumları bilmediği için. ’....... Dün bizim yanımızda
bulunan, alim bir adamdır’ sözündeki gibi.
-İsmi açıkça söylemek
müstehcen düştüğü için.
- (Zihne ) daha fazla
yerleştirmek için. ’ ....... Evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden kam
almak istedi’ ayetindeki gibi.
-Büyütmek için. ’.......
Denizden kendilerini saran sardı. ’ ayetindeki gibi.
-Muhatabı bir yanlışa
karşı uyarmak için.
.......
‘Size kendilerini
kardeşleriniz gibi gösterenler var ya, sizin mahvolmanız onların
yüreklerinin susuzluğuna şifa verir. ’ beytindeki gibi.
-Haberin yapılış
biçimine işaret etmek için. ’....... Bana ibadet etmeyi kibirlerine
yediremeyenler, hor, hakir durumda cehenneme gireceklerdir’ ayetindeki gibi.
Sonra o, çoğu kere
- (Haberin ) şanının
yüceliğine işaret etmeye
.......
‘Gökleri yüce kılan
(Yüceler Yücesi), bizim için sütunları sağlam ve uzun olan bir ev yapmıştır’
gibi,
15
-Ya da (haberden)
başkasının şanının yüceliğine işaret etmeye;’ ....... Şu ‘ayb’ı
yalanlayanlar, asıl zarara uğrayanlar oldular’ ayetindeki gibi, vesile
yapılır.
D. İşaret ismi
kullanmakla:
-Müsnedün-ileyhi en
mükemmel bir biçimde başkalarından ayırt etmek için.
.......
‘Bu, iyilikleri
hususunda yegane ve eşsiz olan Ebu’s-Sakr’dır’ sözündeki gibi.
-Dinleyicinin kalın
kafalı olduğu ima etmek için.
.......
‘Ey Cerir, işte onlar
benim atalarımdır, meclisler bizi bir araya getirdiğinde (karşılıklı
atışırken) sen de (atalarından) onlar gibisini getir (de göreyim) !’
sözündeki gibi.
-Müsnedün-ileyhin
yakında, uzakta veya orta mesafedeki durumunu açıklamak için. ’....... Bu
Zeyd’dir’, ....... O Zeyd’dir’ veya ‘....... Şu Zeyd’dir’ sözündeki gibi.
-Müsnedün-ileyhi,
yakınlık (için olan işaret ismi) ile küçümsemek için. ‘....... İlahlarınızı
diline dolayan bu mudur?’ ayetindeki gibi.
-Müsnedün-ileyhi,
uzaklık (için olan işaret ismi) ile küçümsemek için. ’....... Elif lam Mim.
İşte o kitap. . ’ ayetlerindeki gibi.
16
Müsnedün-ileyhi (uzaklık
için olan işaret ismi ile) tahkir etmek için. ’ ....... O lanetli böyle
yaptı’ denildiği gibi.
-Müsnedün-ileyhi, takip
eden müşarunileyhin ardından gelen niteliklere layık olduğuna dair uyarıda
bulunmak için. ’ ....... İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve
onlar murada eren kurtulmuşlardır’ ayetindeki gibi.
E. Lam-ı ta’rif
kullanmakla:
- (Mütekellim ile
muhatap arasında) önceden bilinen bir şeye işaret etmek için. ’.......
Erkek, kız gibi değildir. ’ ayetindeki gibi. Bu, ’....... Onun (Hz.
Meryem'ln annesinin) istediği (erkek), ona verilen (kız) gibi değildir’
demektir.
-Müsnedün-ileyhin
cinsine işaret etmek için. ’....... Erkek (cinsi) kadından daha
hayırlıdır’sözündeki gibi.
-Bazen (bu ....... Lam-ı
ta’rif) zihindeki bilinirliğe itibar edilerek belirsin bir şeyi ifade etmek
için gelir. Ön bilgi olmadan “....... pazara gir” sözündeki gibi. Bu,
anlamca nekre (belirsiz) gibidir.
-Bazen (bu ....... Lam-ı
tar'lf) istiğrak (kapsama) ifade eder. ’ ....... İnsan mutlaka bir
ziyandadır. ’ Ayetindeki gibi.
Bu (istiğrak için olan
....... Lam-ı tar'lf) ikiye ayrılır:
17
a) Hakiki. “....... göze
görünmeyeni ve görüneni bilendir” ayetindeki gibi. Bu, “ ....... her
görünmeyeni ve görüneni (bilendir) ” demektir.
b) Örfi. “....... emir,
bütün kuyumcuları topladı” sözümüzdeki gibi ki, “ ....... şehrinin veya
ülkesinin kuyumcularını topladı” demektir.
Müfredin (tekil)
istiğrakı (ikil veya çoğuldan) daha geniştir. Bunun delili ise, evde bir
veya iki erkek bulunduğunda “ ....... hiç erkek yoktur” sözünün değil, “
....... evde erkekler yoktur” sözünün doğru olmasıdır.
İstiğrak ile ismin
müfred olması arasından katiyen bir aykırılık yoktur. Zira (istiğrak anlamı
taşıyan) harf, ismin başına tekillik anlamından soyutlanmış olarak gelir.
Ayrıca bireylerin toplamı değil, her birey anlamınadır. Bu bakımdan onun
(istiğrak anlamını taşıyan tekilin ), çoğul sıfatla nitelenmesi caiz olmaz.
F. İzafetle:
-İzafet,
(Müsnedün-ileyhi muhatabın zihnine getirmek için ) en kısa yol olduğu için.
.......
‘Sevgilim. Yemen kervanı
ile uzaklaşmaktadır. ’gibi.
-İzafet, gerek
muzafunileyh, gerek muzaf gerekse bunlardan başkasının şanını yüceltmeyi
içerdiği için. ’....... Kölem geldi’, ’ ....... Halifenin kölesi bindi’ ve ‘
....... Sultanın kölesi yanım-
18
dadır’ sözündeki gibi;
ya da (mezhur konumdakileri) küçümsemeyi içerdiği için olur. ’.......
Hacamatçının oğlu buradadır’ gibi.
Müsnedün-ileyhin nekre
yapılması
-Müferd (tekil) yapmak
için . ’ ....... Şehrin ta ucundan bir adam koşarak geşdi’ayetindeki gibi.
-Yüceltmek veya
küçümsemek için. Şairin,
.......
‘Onun kendisine ar
getirecek olan bütün hususlarda (büyük bir) engeli vardır; fakat iyilik
talep edenlere (iyiliğin dokunmasına en küçük) bir engeli yoktur’ sözü gibi.
-Çokluk ifade etmek
için. ’....... Onun elbette (çok) devesi ve (çok) koyunu vardır’ gibi.
-Azlık ifade etmek için.
’....... Allah’ın (küçük) bir hoşnutluğu bile büyüktür’ ayetindeki gibi.
-Yüceltmek ve çokluk
ifade etmek için de gelmiştir. ’ ....... Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden
önce birçok peygamberler de yalanlandı’ ayetindeki gibi, ‘ ....... çok
sayıda ve ulu mucizelere sahip (peygamberler) demektir.
19
Müsnedün-ileyhden başkasının nekre (belirsiz) leştirilmesi:
-Tekillik veya tür için. ’....... Allah, her canlıyı sudan yarattı’
-Tekillik
-Yüceltmek
için....... O halde Allah ve O’nun
elçisi tarafından açılacak bir savaştan haberiniz olsun" .
-Küçümsemek için. " ....... Sadece (basit) bir zandan ibaret
sanıyoruz"1 .
Müsnedün-ileyhin Sıfatlanması
(nitelenmesi) .
Sıfatın, müsnediinileyhi:
-Açıklayıcı ve anlamını açıcı olmasındandır....... Uzun,
geniş, derîn cisim onu içine alacak bir boşluğa
muhtaçtır”
sözündeki
gibi.
Anlamı açmada şâirin şu sözü de onun gibidir:
.......
“
Seni (sadece) işittiği halde
hakkında, sanki görmüş gibi, bir
kanaate sahip olan o parlak zeka (öldü)
.
-Belirleyici olmasındandır, ....... TüccarZeyd yanımızdadır” gibi.
. -Övmek
veya yermek için olmasındandır....... Bana alim
geldi'
veya ....... Bana câhil Zeyd geldi' gibi nitelenenin nitelik
zikredilmeden önce belirlendiği yerde
17Nûr,
45.
Bakara,
279
20
-Pekiştirmek için olmasındandır....... Geçen dün
büyük birgündü
gibi.
Müsnedün-ileyhinTe'kidi
(pekiştirilmesi) .
- (Zihne)
yerleştirmek için.
-Mecâz veya yanılma ya da kapsamama düşüncesini ortadan
kaldırmak için.
Müsnedün-ileyhin Atf-ı beyân
(ile izlenmes)
Kendisine özgü bir ad ile açıklanması içindir ....... Arka
daşm Hali t geldi'
gibi.
Müsnedün-ileyhten Bedel
Yapılması.
(Zihne) daha fazla yerleştirmek içindir....... Zeyd -kardeşin
bana geldi',
....... Topluluk -çoğunluğu- geldi' ve .......
Amr-elbisesi- soyuldu" gibi.
Müsnedün-ieyhe Atıf Yapılması.
-Müsnedün-ileyhi, sözü uzatmadan açıklamak için....... Bana
Zeyd' re Amr geldi' gibi.
-Müsnedi,
yine (sözü uzatmadan) açıklamak için.......
Bana Zeyd, ardından Amr geldi
veya ....... Bana Zeyd
sonra Amr geldi'
ya da ....... Bana topluluk, hatta
Halit bile geldi
gibi.
-Muhatabı (hükümde yanılgıdan) doğruya çevirmek için.......
Bana Zeyd
geldi, Amr değil'gibi.
21
-Hükmü
başka birine döndürmek için....... Bana Zeyd,
bilakis Amr geldi'
ve ....... Bana Amr gelmedi, bilakis
Zeyd geldi”
gibi.
-Kendi şüphesini ifade etmek veya (muhatabı) şüpheye düşürmek icin
: “ ....... Bana Zeyd veya Amr geldi” gibi.
Müsnedün-ileyhin (zamir-i fasl
ile) Fasl Edilmesi.
Müsnedün-ileyhi Müsnede tahsis etmek içindir.
Müsnedün-ileyhin Öne
Geçirilmesi.
Müsnedün-ileyhin zikredilmesi daha önemli olduğu içindir. Bu da:
-Onun (öne geçirilmesi) asıl olup ondan dönmeyi gerektiren bir şey
olmadığı içindir.
-Muhatabın zihninde yerleşmesi için olur. Çünkü mübtedadd. habert
bir teşvik vardır.
Şairin,
.......
Halkın hakkında hayret ettiği şey, cansızdan (topraktan) yaratılmış bir
canlıdır”
sözü gibi.
"-İyimserlik
veya kötümserlik sebebiyle sevinci veya üzüntüyü
çabuklaştırmak için. " ....... Sa 'd senin evindedir ve "
....... Katil, senin arkadaşının evindedir gibi.
-Onun hâlâ hatırda olduğu veya kendisinden hoşlanıldığı intibaını
vermek için.
-Ya da bunlara benzer sebeplerden dolayı.
Abdulkâhir'e
göre:
-Bazen (Müsnedün-ileyh) olumsuzluk harfini takip ettiğinde, kendisinin fiil
cümlesinden oluşan habere tahsis edildiğini ifade etmesi
22
için öne geçirilir:" ....... Bunu ben söylemedim" gibi ki, bu "
.......
O söylenmiş olmakla birlikte, onu ben söylemedim"
demektir.
Bu sebeple
"....... Bunu ne ben söyledim ne de benden
başkası, "
....... Yalnız ben, hiç kimseyi
görmedim"
20
ve " .......
Yalnız ben Zeyd'den başkasını dövmedim"
21
demek doğru
olmaz.
- (Müsnedün-ileyh) olumsuzluk harfini takip etmezse, müsnedün-İieyhin öne
geçirilmesi -başkasının yapılan işte tek başına olduğunu
veya Müsnedün-ileyhe ortaklığını zanneden kimseyi reddetmek üzere-tahsis
içindir. " ....... Sadece ben senin ihtiyacın hususunda
çabaladım"
gibi.
(Bu son iki maddenin) ilkinde ....... benden başkası değil
ikincisinde
ise ....... tek başıma
gibi bir ifade ile pekiştirme yapılır.
-Bazen hükmü kuvvetlendirmek için (Müsnedün-ileyh) öne geçirilir.......
O çok bol ihsanda bulunur”
gibi.
Fiil olumsuz olduğu zaman da böyledir. " ....... Sen yalan söylemezsin"
gibi. Çünkü bu (ifade) yalanı olumsuzlaştırmada "....... Yalan
söylemezsin"
(sözün) den daha kuvvetlidir. Aynı şekilde "....... Yalan
söylemezsin sen”den de (daha kuvvetlidir) . Çünkü ‘
....... .ya
da.......
sözü’,
hükmü değil, hakkında hüküm verileni pekiştirmek
içindir.
"
Çünkü bundan 'Benden başkası herkesi gördü1 anlamı çıkar.
21
Çünkü bundan'
23
Eğer fiil bir nekre (belirsiz) den sonra gelirse, takdim (Öne geçirme)
cinsin veya ferdin o fiile tahsisini ifade eder:" ....... Bana (sadece)
bir erkek geldi'
gibi ki, ....... Bir kadın ya da iki erkek değil'
demektir.
Onu (Abdulkâhir'l)
es-Sekkâkî
de bu hususta (takdimin tahsis ifadeetmesinde)
onaylamış olmakla birlikte, şöyle demiştir:"Takdîm,
|
(Müsnedün-ileyhİn) aslında yalnız anlamca fail olmak üzere sonrayabırakılmış
olmasının takdîri (varsayılması) caiz olduğunda ve takdiredildiğinde
ihtisas ifade eder....... Ben kalktım" gibi. Yoksa, takdîm
yalnızca hükmü kuvvetlendirmeyi sağlar. İster yukarıda geçtiği
gibi, te'hiri takdîr (var saymak) caiz
olup takdir edilmemiş olsun, isterse
(te'hiri takdir) caiz olmasın, ".......
Zeyd kalktı gibi.
Sekkâkî,
nekre (be!irsiz müsnedüilieyhi) " .......
Zulmedenler, aralarında gizlice fısıldaşırlar "
kabilinden yaparak, yanitahsis
bozulmasın diye, zamirden bedel olduğunu söyleyerek istisna
etmiştir; çünkü onun (tahsîsin) ondan (Müsnedün-ileyhin aslında yalnız
anlamca fail olmak üzere sonraya bırakılmış olmasının takdirinden)
başka hiçbir sebebi yoktur. Ma'rife ise
öyle değildir.
Sonra (Sekkâkî
) şöyle demiştir: Nekrenin (bu kabilden olmasının)
şartı, yukarıda geçen "....... Bana (sadece) bir erkek geldi' sözümüzdeki
gibi, tahsîse bir engelin bulunmamasıdır. Onların, “ .......
Köpeği şer
hırlattı”
sözü böyle
değildir.
Birinci
takdîre (cinsin tahsisine) göre ele alınırsa, 'hırlatan serdir,
hayır değildir' sözünün
kast edilmesi caiz olmadığındandır.
İkinci
takdîr e (ferdin tahsisine) göre ele alındığında ise, (iki şer
değil de bir şer hırlattı,
anlamında) kullanılma ihtimalinden uzak
22 Enbiyâ, 3.
24
olmasındandır. Çünkü imamlar (gramerciler), o sözün tahsis ifade
ettiğini açıklamışlar ve onu " ....... Köpeği sadece şer hırlattı"
sözüyle te'vil etmişlerdir. O halde bu iki görüşün arasını
bulmanın
yolu, şenin durumunu nekre yapmak suretiyle büyütmektir. Bu (görüş)
de tartışmalıdır. Çünkü takdîmin (fıilin önüne geçirmenin)
caiz olmaması hususunda lâfzı fail
(te'kîd, bedel gibi) ve ma'nevî fail kendi konumlarında kaldıkları
(fail fail, tâbi de tâbi olduğu) sürece aynıdır. Öyle ise lafzî (fail) i
değil, ma'nevî faili öne geçirmeyi caiz
görmek bir dayatmadır.
Sonra, takdîm (öne geçirme) takdir edilmezse (var sayılmazsa)
tahsisin olamayacağı
görüşünü kabul etmiyoruz. Çünkü, (Sekkâkî
'nin
de) zikrettiği gibi, takdîm takdîr edilmeden de (tahsis) meydana
gelmektedir.
Sonra
'hırlatan serdir, hayır değildi/ sözünün kasdedilmesi caiz olmadığı
görüşünü de kabul etmiyoruz.
Sonra (Sekkâkî
) şöyle demiştir: " ....... Zeyd ayaktadır ifadesi, zamir
içerdiği için, sağlamlıkta " ....... O ayağa kalktı" ifadesine yakındır.
(Sekkâkî
) onu (zamir içereni)
birinci,
ikinci
ve
üçüncü
şahısta değişmemesi
açısından ondan (zamirden) arınmışa benzetmiştir. Bundan dolayı onun cümle
olduğuna hükmetmemiş ve mebnîlikte cümle
muamelesi
de görmemiştir.
(Müsnedün-ileyhİn müsnede) takdiminin gerekli gibi görüldüğü
yerlerden bazısı da muhataptan
başkasına ta'riz (imây) i kasdetmeksizin
söylenen " ....... Sen
cimrilik yapmazsın, cömertdavranırsın"
anlamındaki ".......
Senin gibisi cimrilik yapmaz" ve " ....... Senden başkası
cömertlik yapmaz” örneklerinde geçen .......
25
ve ....... kelimeleridir. Çünkü
(bu örneklerde)
takdîm, maksadı daha
kolay
ifade etmektedir.
Denilmiştir ki, bazen
(....... kelimesinin muzâf olduğu müsnedün-ileyh),
umûm
(genellik)
ifade ettiği için öne geçirilir. "....... Hiçbir
insan ayağa kalkmadi'
gibi. Ancak tehir edildiğinde böyle değildir. “ ....... İnsanların hepsi
ayağa kalkmadi” gibi. Bu,
hükmün her fert hakkında değil, fertlerin toplamı hakkında olumsuzluğunu
ifade eder.
Bunun sebebi ise te'kîdin te'sîse
(pekiştirmenin yeni bir anlam
getirmeye)
tercihinin lâzım gelmemesi içindir. Zira olumsuzluk edatı yüklemin parçası
olan mûcibe-i muhmele
(yalm olumlu),
hükmü her
bireyden
değil de tümünden kaldıran sâiibe-i cüz'lyye
(tikel
olumsuz)
gücündedir. Sâlibe-i mühmel e
(yal in olumsuz)
ise, yahnm
(muhmele)
konusu, olumsuzluğun ardından geldiği için,
(hükmü)
her birey
hakkında
olumsuzluk gerektiren sâlibe-i külliyye
(tümel
ohımsuz)
gücündedir. Bu görüş de tartışmalıdır:
Çünkü
birinci
şekilde2"5
(bireylerin)
tümü,
ikinci
şekilde24 ise her
birey hakkındaki olumsuzluk;....... kelimesinin muzâf olduğu kelimeye
isnâd
(yükleme)
yapılması ile ifade edilmiştir. Bu
(anlamı sağlayan
isnâd)
ise kelimesine isnâd sebebiyle ortadan kalkmıştır. Böylece
te'kîd
değil, te'sîs
(meydana
gelmiş)
olur.
Çünkü
(sâlibe-i mühmele olan)
ikinci
şekil, her birey hakkında
olumsuzluk
ifade ettiği zaman, bireylerin tümü hakkında olumsuzluk ifade ettiği zaman,
bireylerin tümü hakkında da olumsuzluk ifade etmiş olur.......
kelimesi
ikincisine
(bireylerin tümü hakkın-
26
da
olumsuzluk ifade etmeye) hamledildiğinde te'sîs olmaz
(yeni bir
anlam getirmez)
.
Çünkü olumsuz nekre
(belirsiz),
genel anlam ifade ettiğinde " ....... Hiçbir insan ayağa kalkmadı”
sözümüz muhmele
(yahn)
değil küllî
(tümel)
bir olumsuz olur.
Abdulkâhir
demiştir ki "Eğer, ....... kelimesi
.......
Kişi temenni ettiği her şeyi elde edeme?
örneğindeki gibi, olumsuzluk
edatından sonra gelmesi sebebiyle olumsuzluk konumunda
olursa, Ya da “....... Topluluğun tümü bana gelmedi” veya
....... Topluluğun tümü bana gelmedi
yahut “ .......
Paraların tümünü almadım"
ya da "....... Paraların tümünü
almadım"
örneklerindeki gibi, olumsuz fiilin ma'mûlu olursa, bu
durumda olumsuzluk özellikle şumûle
(kapsama)
yönelir ve fiilin veya
vasfın, bir kısmı için sabit veya ilgili olduğunu ifade eder. Eğer böyle
olmazsa
(yani, lafzen olumsuzluk edatından önce gelmesi nedeniyle
olumsuz konumunda olmayıp olumsuz fiilin ma'mûlü de olmazsa)
umum ifade eder. Ashaptan Zu'lyedeyn Hz. Peygamber'e -sallallâhu
aleyhi ve sellem- : ....... Namaz mı kısaldı yoksa
unuttun
mu?'
dediği
zaman, ona:....... Hiçbiri olmadı demesi gibi. Şâirin şu sözü de
böyledir:
.......
"Ummu'l-Hiyâr
bana bir suç iddiasında bulundu, ki ben onların hiç
birini işlemedim".
27
Müsnedün-ileyhin Tehir
edilmesi,
makam müsnedin öne geçirilmesini
gerektirdiği içindir.
Yukarıda anlatılanların tümü, ortamın gereğidir.
Bazen söz,
ortamın
(gereğinin)
dışına çıkarılır ve açık isim yerine
zamir konulur. Arapların " ....... Ne iyi adam!” yerine
"....... Zcyd, ne iyi adamdır!”
sözündeki gibi, iki görüşden
birine [yani kelimesinin
hazfedilmiş mübtedanm haberi kabul edilmesine] göre
böyledir. Yine onların "....... şan'
ve " ....... kıssa” yerine,
(zamirin)
ardından
gelenin dinleyicinin zihninde iyice yer etmesi için, "
j.......
OlZeyd bilgindir demeleri gibi. Çünkü dinleyici, zamirden bir mana
anlamayınca onun ardından geleni bekler.
Bazen de
aksi olur
(zamir
yerine açık isim kullanılır)
.
Eğer
(zamir yerine kullanılan açık isim)
işaret ismi ise:
-Müsnedün-ileyhin ilginç bir hükme tahsis edilmesi sebebiyle, onu
(diğerlerinden)
ayırdetmeye tam bir özen gösterilmesi içindir. Şâirin
şu beytinde görüldüğü gibi:
.......
.......
“Nice anlayışlı kimseler vardır ki geçim sıkıntısı
çekmektedir; ve nice câhil, beceriksiz kimseler vardır ki, onları bolluk
ve refah içinde görürsün.
işte bu dunımj akılları hayrette bırakmış; usta ve otoriter âlimi
zındık etmiştir”.
-Muhatap ile alay etmek için. -Nitekim muhatap gözlerini kaybetmiş biri
olduğunda-.
28
-Muhatabın aşırı derecede ahmak veya zeki olduğuna işaret etmek
için.
-Müsnedün-ileyhin çok belirgin olduğunu iddia etmek için.
(Müsnedün-ileyh)
konusu dışında onun
(çok belirgin olduğunu)
iddia etmek için
(zamir yerine işaret ismi kullanıldığı)
da olur.
.......
"Hiçbir
hastalığın yokken, üzüleyim diye, ölümümü isteyerek hasta
gibi gölündün; o
(amacı)
na da erdin".
-Eğer
(zamir yerine kullanılan açık isim)
işaret İsminden başkası
ise:
-Müsnedün-ileyhin, zihinde daha çok yerleşmesi içindir.......
Deki; O Allah tektir. Allah Sanıedfher şey ona muhtaç) dır2:5
Onun,
(Müsnedün-ileyh konusu)
dışındaki benzeri şöyledir:"
Onu gerçeğin ifadesi olarak indirdik, o da gerçek bir
şekildi indi'27
-Dinleyicinin
içine korku salmak ve korkuyu artırmak içindir.
-Emir verilen kimsenin emre itaat iradesini kuvvetlendirmek
içindir.
Bu
(son)
iki şıkkın örneği, Halifelerin "
Müminlerin emiri, sana böyle
emrediyor28
sözü gibidir.
--------------------------
35
iİhlâs, 1-2.
26 Burada yerine denilmemiştir.
27
İsrâ, 105.
29
Müsnedün-ileyhin dışında
(emir verilen kimsenin emre itaat
iradesini
kuvvetlendirmek için zamir yerine açık isim)
kullanıldığının örneği, " ....... Bir
kere azmettin mi, artık Allah'adayan"29
âyetidir.
-Merhamet dilemek için
(de zamir yerine açık isim kullanılır)
.
Şâirin,
.......
"Allahım!Asi kulun sana geldi'
sözü gibi.
Sekkâkî
demiştir ki: Bu yalnız Müsnedün-ileyhe mahsus bir durum
olmadığı gibi, bu kadarla sınırlı da
değildir; aksine genel olarak
birinci,
ikinci
ve
üçüncü
şahıslardan her biri diğeri
(nin yeri)
ne
nakledilir ve bu nakle "iltifat" adı verilir. Şâirin,
.......
"Esmud'da
gecen uzadı30 sözü gibi.
İltifat
Meşhur
olan
(görüşe
göre)
iltifat, bir anlamı üç
(birinci,
ikinci ve üçüncü)
şahıstan herhangi biri ile ifade ettikten sonra anlatıma başka
biriyle devam etmektir. Bu
(görüş, Sekkâkî 'ninkinden)
daha özeldir.
İltifatın örnekleri:
-Birinci
şahıstan
ikinci
şahsa: ....... Ben
neden beni yaratana
kulluk etmeyeyim? Hepiniz ona döndürüleceksiniz31.
30
-
(Birinci şahıstan) üçüncü
şahsa : ‘’ ....... Muhakkak Biz sana Kevser'l verdik. Sen de Rabb'ln için
namaz kıl, kurban kes’’
-İkinci
şahıstan birinci şahsa:
.......
.......
‘’Güzel kadınları
arzulamada coşkulu olan kalp, gençliğin hemen ardından ihtiyarlık gelip
çatmışken bile seni şuna buna meylettirip gezdirdi.
Bana Leyla
(ile buluşma ) yı teklif ediyor; oysa onun
yaklaşma ve buluşma zamanı uzamış, aramıza nice engeller ve felaketler
girmiştir’’.
-
(İkinci şahıstan) üçüncü
şahsa:” ....... Hatta gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıp
götürdüklerinde. . . “
-Üçüncü
şahıstan birinci şahsa: “ .......
Allah O’durki, rüzgarları göndermiştir, derken bir bulut kaldırırlar. Derken
onu. . . sevk ederiz’’
-
(Üçüncü şahıstan) ikinci
şahsa:‘....... O din gününün sahibi Allah’a. Yalnızca Sana ibadet ederiz.......
’
31
İltifatın
(güzellik) yönü, sözün, bir üsluptan başka bir
üsluba geçirildiğinde dinleyicinin hoşuna gitmesi için yenileme bakımından daha
uyarıcı olmasıdır.
İltifatın kullanıldığı
yerler bazen, Fatiha Suresi’nde olduğu gibi, bir takım inceliklere mahsus olur.
Şöyle ki, kul içtenlikle hamde mustahak olanı (Yüce
Allah’ı) andığı zaman, iç aleminde O’na yönelmek için harekete geçiren
bir ruh hali bulur. O’nun yüce sıfatlarından herbirini andıkça, bu harekete
geçiren güç artar. Nihayet O’nun ceza gününde her şeyin sahibi olduğunu ifade
eden sonuncu (sıfata) ulaşınca, söz konusu
hareket veren güç, O’na yönelişi ve –son derece huşu ve bütün işlerinde
kendisinden yardım istemedeki teslimiyet içinde-bizzat O’na hitap etmeyi
gerektirir.
Sözün muktezay-ı zahirin
hilafı (ortamın dışı) na olduğu yerlerden biri
de, muhatabın sözünün –kasdedilmesinin daha uygun olduğu hususunda uyarıda
bulunmak amacıyla- maksadından başka bir anlama çekilmesi sebebiyle,
beklediğinden farklı bir cevapla karşılaşmasıdır. Kabe’sera’nınkendisini tehdit
ederek: “ ....... Seni mutlaka zincire vuracağım” diyen el-Haccac’a:
“....... Emir gibi biri, yağız at da verir kır at da verir”, yani “.......
Saltanat ve cömertlikte emir gibi olan birine, bağlamak değil ihsanda
bulunmak yaraşır” demesi gibi.
(Sözün
muktazay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden biri de) soru soranın,
sorusunun –kendi durumuna daha uygun olduğu veya kendisi için önemli olduğu
hususunda uyarıda bulunmak amacıyla- öğrenmek istediğinden başka bir anlama
çekilmesi sebebiyle, beklediğinden farklı bir cevapla karşılaşmasıdır. Yüce
Allah’ın, “ ....... Onlar sana hilallerin değişmesini soruyorlar. Deki:
32
Onlar, insanlar için ve
hac için vakit ölçüleridir”
sözü ve “ ....... Sana Allah yolunda neyi harcadıklarını sorarlar. De ki: Hayır
namına vereceğiniz nafaka, ana-baba, en yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda
kalmışlar içindir”
sözü gibi
(Sözün
muktezay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden ) biride, -mutlaka meydana
geleceğine işaret etmek amacıyla- gelecek zamanı geçmiş zaman kipi ile ifade
etmektedir. “ ....... Sura üfürüldüğü gün, göklerde ve yerlerde her kim varsa
hepsi çarpılıp yıkılmıştır (yıkılacaktır) “
Bir benzeride “ .......
Hesap günü mutlaka gerçekleşecektir”
ayetidir. Başka
bir benzeride “ ....... O, tüm insanların kendisi için
(kesinkes) toplanacağı bir gündür”
ayetidir.
(Sözün
muktezay-ı zahirin hilafına olduğu yerlerden) biride, kalb
(sözün parçalarının yerlerinideğiştirmek) tir.
“....... Deveyi havuza gönderdim” gibi.
Sekkâkî, onu (kalbi) mutlak olarak
(şartsız) kabul etmiş, ancak başkaları- ne
olursa olsun- reddetmişlerdir. Doğru olan, hoş bir anlam içerirse kabul
edilmesidir. Şairin,
.......
33
“Çevresi tozlu dumanlı
nice geniş çöller (geçtiğim) var ki, yerinin
rengi göğünü (yani göğünün rengi yerinin rengini)
andırıyordu” sözü gibi.
(Kalp)
hoş bir anlam içermezse reddedilir. Şairin,
.......
“Samanla karılmış çamuru
köşkle sıvadığın gibi” sözü gibi
1-3 Müsnedin Durumları
Müsnedin
hazfedilmesi, yukarıda (Müsnedün-ileyhin
hazfinde) geçen (sebep) lerden
dolayıdır. Şairin
.......
“Ben ve atım Kayyar orada
yabancıyız”sözü gibi . Şairin,
.......
“Biz yanımızda olana
razıyız, sende yanındakine razısın; ama görüş farklıdır”
sözü gibi.
Senin, “ ....... Zeyd
gitmektedir Amr de (gitmektedir) ” sözün
gibi.
Senin, “....... Çıktım bir
de baktım ki Zeyd (orada) ” sözün gibi.
Şairin,
.......
“ Şüphesiz
(bizim için bu dünyada) bir ev ve bir de
(ondan) göç etmek var” sözü gibiki .......
demektir.
34
Yüce Allah’ın, “De ki,
Rabb'lmin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız. . . ”sözü
gibi
Yüce Allah’ın: “ .......
Artık (bana düşen) güzelce sabretmektir”
sözünün ise, her iki duruma da 8hem müsnedin hem de müsnedün ileyhin
hazfedildiğine ) ihtimal vardır. Yani “....... Güzel sabır en güzeldir”
veya “Artık benim işim güzel bir sabırdır” demektir.
(Müsnedin
hazfedilebilmesi için) bir ipucu gerekir. Bu da sözün: -Mevcut olan bir
soruya cevap olarak söylenmesi, “ ....... Onlara gökleri ve yeri kim yarattı,
diye sorsan elbette, Allah (yarattı) derler”
Varsayılan
bir soruya cevap söylenmesi,
.......
“Yezid’e hasımlıkta aciz
olan ağlasın” gibidir.
Bu örneğin
(....... yani fiilin mechul siğasının kullanıldığı
cümlenin) diğerine (....... yani ma’lum
siğasının kullanıldığı cümleye) tercih edilmesinin sebebi:
-İsnadın önce icmalen
(kısaca) sonra tafsilen
(detaylıca) tekrarlanması.
....... kelimesinin
(temel öğe olup) fazlalık olmaması.
35
-Failin
(varsayılan soruya cevap olan ....... kelimesi
söylendiğinde) bilinmesi, beklenmeyen bir nimetin elde edilmesi gibidir;
zira cümlenin başlangıcı, failin zikredileceği intibaını vermektedir.
2. Müsnedin
zikredilmesi:
-Yukarıda
(Müsnedün-ileyhin zikredilmesinde)
geçen sebeplerden dolayıdır.
-Müsnedn ismi veya fiil
olduğunu belirlemek içindir.
3. Müsnedin
(cümle karşıtı) müfred olması:
-. Müsnedin,
hükmün kuvvetlendirilmesi ifade etmemekle birlikte sebebi olmamasındandır.
Sebebiden maksad, “ ....... Zeydin babası gitmektedir”
örneği gibi (Müsnedün-ileyhe
bağlantılı olması) dır.
4. Müsnedin fiil
olması ise, teceddüd (yenileme) ifade
etmekle birlikte, (müsned)
en kısa biçimde üç zamandan biri ile sınırlamak içindir.
Şairin,
.......
“Ukaza bir kabile geldikçe,
iz (imi) bulunması için ileri gelenlerini
gönderirler, öyle mi!” sözü gibi.
5. Müsned in isim
olması, (yenileme ve zamanla sınırlamadan iba-ret)
o iki şeyin olmadığını ifade etmek içindir. Şairin,
.......
“Sikke gümüş para bizim
kesemizle tanışıp dost olmaz, (çabucak harcandığı
için) kesemize sadece geçerken uğrar”
sözü gibi.
36
6. Fiilin mef’ul ve
benzeri (hal, temyiz vs. ) ile
sınırlanması, faydayı pekiştirmek içindir. “....... Zeyd gitmekteydi”
örneğinde sınırlanan ....... değil, ....... dır.
7.
(Fiilin mef’ul ve benzeri ile sınırlanmasının)
terk edilmesi, faydayı pekiştirmeyi önleyen bir engel bulunduğu içindir.
8. Fiilin şartla
sınırlandırılması, ancak şart edatları arasındaki farkların detaylıca
bilinmesiyle anlaşılabilen bir takım durumlardan dolayıdır ki, o da nahiv
ilminde açıklanmıştır; ancak yine de burada ....... ., ....... ., ve .......
incelememiz gerekmektedir.
....... ve ......., gelecek
zamanda şart içindir; ancak ‘nin asıl (manas) ı
şartın vukuunda kesinlik olmamasıdır. Nın asıl (manas)
ı ise şartın vukuunda kesinlik olmamasıdır. O bakımdan nadir
(en meydana gelen hükmünde) ....... kullanılır
ve mazi lâfzı daha ziyade ....... ile kullanılır. “ ....... Kendilerine
iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, derler; başlarına bir kötülük
gelirse, Musa ile yanındakilerin uğursuzluğuna verirlerdi”gibi.
Burada maksat, mutlak iyilik olduğu için ....... kelimesi cinsin belirlenmesi
şeklinde ma’rife yapılmıştır. Kötülük ise, iyiliğe nazaran nadirdir; bunun için
nekre yapılmıştır.
....... bazen de kesinlik
olan yerde kullanılır:
-Bilmezlikten gelmek
(için)
-Muhatabın
(inancının) kesin olmaması nedeniyle. Seni
yalanlayan kimseye: “ ....... Eğer ben doğruysam, sen yapacaksın?”demen gibi.
37
-Bilen bir kimseyi,
bilgisinin gereğini yapmadığından, bilmeyen yerine koymak için.
-Azarlamak ve makamın –şartı
aslından koparacak delilleri içerdiği için- ancak şartın varlığını muhal gibi
kabul etmekle o şarta uygun olabileceğini tasvir etmek içindir. “....... Siz
haddi aşan bir kavim olursanız şimdi sizden öğüdü kaldırıp bir kenara mı
atacağız?”
ayetindeki gibi ki, bu....... şeklinde okuyana göredir.
-Şart ile nitelenmeyeni
nitelenene taglip (baskın kılmak) için
(şartın vukuunda kesinlik olmayan yerde.......
getirilir)
Yüce Allah’ın, “....... Eğer
kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, . . . ”
sözü ise, her ikisi (azarlamak ve tasvir) için
de muhtemeldir.
Tağlip
(baskın kılmak), bir çok konuda uygulanabilir.
Yüce Allahın: “....... Ve içtenlikle itaat edenlerden”
sözü ve “....... Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir topluluksunuz”
sözü
gibi
Ve benzeri kelimeler de
tağlip türündendir.
....... ve....... ., bir
işi diğerine gelecekte bağlamak için olduklarından, her birinin iki
(şart ve cevap) cümlesi de gelecek zamanlı fiil
cümlesi olur; sadece bir nükte elde etmek için lafızca buna aykırı olabilir.
(Mesela:)
38
-Meydana gelmemiş olan bir
şeyi – sebepler kuvvetli olduğundan- meydana gelmiş gibi göstermek gayesiyle
olabilir.
-İleride meydana gelecek
olanı, vuku bulmuş gibi göstermek için olabilir.
-İyimserlik veya şartın
vuku bulması hususundaki isteğini göstermek için olabilir. “....... Eğer iyi
bir netice elde ettiysem (edersem) zaten maksat
odur” gibi. Çünkü istek sahibinin bir işin olması hususundaki arzusu
büyüdüğü zaman onu çokça tasavvur eder, bazen de o iş ona olmuş gibi gelir. Ona
örnek de (Yüce Allah’ın), “ ....... Eğer
namuslu kalmayı dilediyseler (dilerseler) . . .
”sözüdür.
Sekkâkî
demiştir ki:
(Meydana gelmemiş olan bir şeyi – sebepler kuvvetli
olduğu için – meydana gelmiş gibi göstermek ) Ta’riz için de
olabilir. “....... Andolsun ki, eğer
(Allah’a) ortak koşarsan bütün çalışman boşa gider”
gibi. Ta’riz
konusunda benzeri ise (Yüce Allah’ın),
“....... Neden beni yaratana kulluk etmeyeyim?”sözüdür
ki, “ ....... Neden sizi yaratana kulluk etmeyesiniz?demektir; delili ise
“....... O’na döndürüleceksiniz”
sözüdür.
Ta’rizin güzel yönü,
muhataplara öfkelerini artırmayacak tarzda gerçeği duyurmaktır. Bu tarz, onları
açıkça batıla nisbet etmeyip, konuşanın yalnızca kendisi için istediğini
muhatapları için de istemesi
39
nedeniyle samimi bir öğüt
olduğundan gerçeğin kabul edilmesine yardım eder.
“ ....... ”, şartın
bulunmadığı kesin olmakla beraber geçmiş zamanda şart içindir. Bu bakımdan
(şartın) iki (şart ve
cevap) cümlesinde işin meydana gelmemesi ve geçmiş zamanlı olması
gerekir.
“ ....... ”'ln “ .......
Şayet o, birçok işlerde size itaat etseydi, haliniz yaman olurdu”
örneğinde muzari fiilin başına gelmesi, fiilin geçmiş zamanda aralıklarla devam
ettiğinin kast edilmesindendir. Nitekim Yüce Allah’ın, “ ....... Asıl Allah
onlarla alay ediyor”
sözünde de öyledir.
Bir de “ ....... Bir görsen
onları, ateşin başında durduklarında”
örneğinde (in) muzari fiilin başına gelmesi,
haber vermesinde asla tartışma olmayan (Yüce Allah)
’ın sözü olduğu için muzarinin, mazi konumuna getirilmesindendir. Nitekim
“....... Bir zaman gelecek, küfredenler, (Müslüman
olsaydılar diye) arzu çekecekler”
ayetinde de öyledir.
(.......
'ln muzari fiilin başına gelmesi), tabloyu zihinde canlandırmak için de
olur. Yüce Allah’ın o göz kamaştırıcı gücüne dalalet eden harikulade tabloyu göz
önüne getirmek için. “ ....... Derken bir bulut kaldırır”
buyurduğu gibi.
40
9. Müsnedin Nekre
(belirsiz) olarak gelmesi:
-Sınırlama ve belirlemenin
olmaması istendiği için. “ ....... Zeyd katiptir, Amr da
şairdir” sözündeki gibi.
-Büyütmek için. “ .......
Korunacaklar için hidayetin ta kendisidir”.
-Tahkir için.
10. Müsnedin izafet ve
niteleme ile hususileştirme
-yukarıda geçtiği gibi-
faydanın daha mükemmel olması içindir. Onu (müsnedin
izafet ve niteleme ile hususileştirilmesini) terk etmek ise, yukarıda
geçenden açıkça anlaşılmaktadır.
11. Müsnedin Ma’rife
(belirli) olarak gelmesi:
Dinleyicinin
ma’rifetleştirme yollarından biriyle bildiği bir duruma ait hükmü yahut hükmün
gereğini, yine ma’rifetleştirme yollarından biriyle kendisi tarafından
bilinmekte (olan birinci durumun)
benzeri başka bir durum ile dinleyiciye ifade etmek içindir. -Lâm-ı tarifin ahd
(i harici) veya cins için olması itibariyle –“
....... Zeyd senin kardeşindir”, “ ....... Amr gidicidir” ve bu örneklerin aksi
(....... ve ....... ) gibi.
İkincisi
(lâm-ı tarifin cins için olması itibarı), bazen
cinsin bir şeye gerçek kasr (sınırlanması) ını
ifade eder. “ ....... Zeyd, yegana emirdir” gibi. Ya da o şeyin o cins içinde
mükemmelliği nedeniyle mübalağa için olur. “ ....... Sadece Amr cesurdur”
(gibi) .
Denildi ki: İsim, şahsa
delalet ettiği için mübteda; sıfat ise nisbî bir duruma delalet ettiğinden haber
olmak için tayin edilmiştir. Bu görüş,
41
mananın, sıfatın sahibi
olan şahsın ismin de sahibi olduğu, delili ile reddedilmiştir.
12. Müsnedin cümle
olması:
-
(Hükmün) kuvvetli olması için.
-Müsned, sebebi olduğu için
–daha önce geçtiği gibi-.
13. Cümlenin isim
cümlesi, fiil cümlesi ve şart cümlesi olması,
(detayı) yukarıda geçen nedenlerden dolayıdır. Zarf cümlesi olması
ise, fiil cümlesini kısaltmak içindir; zira zarf cümlesinde, -sahih olan görüşe
göre-fiil takdir edilmiştir.
14. Müsnedin Tehiri
(sonraya bırakılması) –daha önce geçtiği gibi-
Müsnedün-ileyhin zikredilmesi daha önemli olduğu içindir.
15. Müsnedin Takdimi
(öne geçirilmesi) :
-Müsnedün-ileyhe tahsis
edilmesi sebebiyledir. “ ....... Sadece onda baş ağrısı yoktur”
gibi ki, “ ....... Dünya şaraplarının aksine” demektir. Bu sebeple “ .......
Onda hiç şüphe yoktur”
örneğinde –Yüce Allah’ın diğer kitaplarında şüphenin varlığını ifade etmesin
diye, zarf öne geçirilmemiştir.
-Onun başlangıçta sıfat
değil, haber olduğuna dair uyarıda bulunmak için.
Şairin,
.......
“Onun, büyüklerinin
nihayeti olmayan nice himmetleri vardır. En küçük himmeti ise sürekli zamandan
daha büyüktür” sözü gibi.
-İyimserlik için.
42
-Müsnedün-ileyhin anılmasına
teşvik için. Şairin,
.......
“Dünya, üç şeyin aydınlığı,
ile aydınlanmaktadır: Kuşluk güneşi, Ebu İshak ve ay”.
....... UYARI
Bu bölümde ve ondan
öncekinde –zikr, hazf ve diğer- zikredilenler- den pek çoğu yalnız o ikisine
(müsned ve müsnedüleyhe) mahsus değildir. Zeki
olan kimse, o iki konudaki bu durumu iyice kavrarsa, diğer konularda da bunları
değerlendirmesi kolay olur.
1-4 Fiile İlişik Olanların
Durumları
Fiilin mef’ul ile ilişkisi,
fiilin fail ile ilişkisi gibidir. Fail ve mef’ulun fiil ile birlikte
zikredilmesinden maksat, fiilin her biriyle olan ilişkisini ifade etmektir;
sadece fiilin mutlak manada meydana geldiğini ifade etmek değildir. Mef’ulün
bih, fail (özne) sini almış geçişli fiil ile
birlikte zikredilmediğinde maksat, mutlak manada fiilin fail tarafından
işlendiğini ispat veya nefyetmek ise (geçişli fiil)
geçişsiz fiil konumuna indirilir ve ona bir mef’ul takdir edilmez. Çünkü takdir
edilen, zikredilen gibidir.
(Müteaddi
fiilin lâzım konumuna indirilmesi) iki kısımdır. Çünkü fiil ya genel
olarak bir ipucunun kendisine delalet ettiği hususi bir mef’ule müteallik olan
fiilden Kinâye yapılır ya da yapılmaz. İkincisi,
Yüce Allah’ın ....... De ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
sözü gibi.
43
Sekkâkî
demiştir ki: eğer
makam, kesin kanıt istene bir makam değil de sadece kanaat ile yetinilen sözlü
bir makam ise, (hükümde eşit olanlardan birini
diğerine ) tercihi önlemek için genelleme ile birlikte,
(fiilin fail tarafından işlendiğini veya
işlenmediğini) ifade eder. Birincisi
(yani fiilin, genel olarak bir ipucunun kendisine
delalet ettiği hususi bir mef’ule müteallik olan fiilden Kinâye yapılması)
Buhturi’nin el-Mu’tezz Billah hakkındaki şu sözü gibidir:
.......
“Onu kıskananların üzüntüsü
ve düşmanlarının kini, gözü olanların görmesi ve kulağı olanların işitmesidir”
ki, görmesi ve duyması olup onun iyiliklerini ve liderliğe başkasının değil,
layık olduğuna delalet eden haberlerini idrak ederek onunla kavga etmeye bir yol
bulamaması demektir.
Eğer böyle olmazsa
(yalnızca fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği
değil de fiilin zikredilmeyen mef’ul ile ilişkisi kasdedilirse ),
ipuçlarına göre (mef’ulun) takdir edilmesi
gerekir.
Sonra
(mef’ulun bih'ln) hazf
(i) :
-Mef’ulün bih’e taallukunda
garabet olmadığı sürece, dileme fiilinde olduğu gibi, sözü kapalı söyledikten
sonra açıklamak maksadıyla olur. ” ....... O dileseydi sizi hep birden doğru
yola iletirdi”
gibi. Ancak,
.......
“Eğer kan ağlamak da istesem
ağlayabilirim” örneği öyle değildir (yani dileme
fiilinin mef’ulun bih’e taallukunda garabet olursa hazf edilemez) .
Şairin,
44
.......
“Aşk, bende tefekkürümden
başka bir şey bırakmadı; şimdi ağlamak bile istesem tefekkür ağlayacağım” sözüne
gelince, bu söz ondan (dileme fiilinin mef’ulun bih’e
taallukunda garabet olduğu için hazfedilmemesi kabilinden) değildir;
çünkü birincisinden maksat gerçek
ağlamadır.
-Başlangıçta kast
edilmeyenin kast edilmiş olması düşüncesini ortadan kaldırmak için
(mef’ulun bih hazfedilir) .
Şairin
.......
“Sen nice katlanılmaz
olayları ve zamanın (bıçak) kemiğe dayanıncaya
kadar başıma getirdiği felaketleri önlemişsindir” sözü gibi. Çünkü et
zikredilmiş olsa, ondan sonra gelen 'ln zikredilmesinden önce bıçağın henüz
kemiğe dayanmadığı akla gelebilir.
-
(İkinci) fiilin (mef’ule giden zamirde
değil de mef’ulün) bizzat açıkça söylenen lâfzında vukua gelmesine tam
bir özen gösterildiğini izhar etmek için, - (ikinci)
fiilin, mef’ulün bizzat açıkça söylenen lâfzı üzerinde vukuunu içerecek şekilde-
ikinci defa zikredilmesi istendiğinden
(birinci fiilden sonra) mef’ul
hazfedilir. Şairin,
.......
“Soyluluk, şeref ve
alicenaplıkta (bir benzer) aradık ise de sana
bir benzer bulamadık” sözü gibi.
Bu örnekte, mef’ulün
hazfinin sebebinin, benzerini arama isteğini memduha karşı söylemeyi terk etmek
olması da caizdir.
-Mef’ulu –sözü kısaltmakla
birlikte- genelleştirmek için. “ ....... Elem veren şey sendendi” sözünde olduğu
gibi ki, “ ....... herkese” demektir.
45
Bunun bir örneği de.......
Allah selam yurduna (cennete ) çağırıyor”ayetidir.
-İpucu bulunduğu zaman,
sadece sözü kısaltmak için. ” ....... Ona (kulak)
verdim”, “ ....... kulağımı”demektir.
Bunun bir örneği de “
....... göster bana (zatını), San’a bakayım”
ayetidir ki, “ ....... zatını”demektir.
-Fasılalara riayet etmek
için: “ ....... Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı da”
gibi ki, (. . . ) demektir.
-Söylenmesi çirkin görüldüğü
için. Aişe validemizin – Allah ondan razı olsun-: ....... Ne ben ondan
(avret yerini) gördüm, ne o benden
(avret yerimi ) gördü sözü gibi ki, “ .......
avret yerini” demektir.
-Ya da başka b, ir nükte
için.
Fiilin, Mef ‘ulünün ve
benzerinin öne geçirilmesi:
Mef’ulun tayininde yapılacak
yanlışı önlemek içindir. Senin herhangi bir insanı tanıdığına ve onun Zeyd’den
başkası olduğuna inana kimseye: “ ....... Sadece Zeyd'l tanıdım” sözün gibi. Bu
sözü pekiştirmek için “ ....... başkasını değil” dersin. Bunun için “ .......
Ben sadece Zeyd'l dövmedim, ama ona ikram ettim” denmez. “
46
....... Zeyd'l, onu
tanıdım/Sadece Zeyd'l, onu tanıdım” örneğine gelince, - mansubdan önce müfesser
(açıklanan) fiil
(....... ) takdir edilirse- bu bir te’kid
(pekiştirme) olur. Yoksa (müfesser, yani
açıklanan fiil mansubdan önce değil de sonra takdir edilirse) tahsis
(sınırlama ) yapılmış olur.
“ ....... Semud’a gelince,
Biz onlara yolu gösterdik”
örneği ise, yalnızca tahsis (sınırlama) ifade
eder.
“ ....... Sadece Zeyd’e
uğradım” sözün de öyledir.
Tahsis, çoğunlukla, takdim
için gereklidir. Bu yüzden “ ....... Yalnızca Sana kulluk ederiz ve yalnızca
Senden yardım dileriz”
ayetinin anlamının “ . . . İbadeti ve yardım dilemeyi sana tahsis ederiz”
olduğu, yine “....... Kesinlikle Allah’ın huzurunda toplanacaksınız”
ayetinin anlamının da“ ....... yalnızca O’nun huzurunda toplanacaksınız,
başkasının huzurunda değil” olduğu söylenir.
Takdim, bu örneklerin
tümünde, tahsisden başka bir de öne geçirilene özen gösterildiğini ifade eder.
Bunun için “ ....... Allah’ın adıyla” örneğinde (fiil)
sonradan takdir edilmiştir. “ ....... Oku Rabb'lnin adıyla!”
şeklinde getirilmesine (yapılan itiraza) :
Burada önemli olan okumaktır ve ....... ‘nin muta’allakı
ikinci (gizli)
....... ‘dır, diye cevap verilmiştir. Birincinin
anlamı, ....... İyice oku!” dur.
47
Fiilin Bazı Ma’müllerinin,
Diğerlerinin Önüne Geçirilmesi:
_Asıl olan, öne geçirme
olduğu içindir ve ondan dönmeyi gerekli kılan bir şey de yoktur. “ ....... Zeyd
Amr’ı dövdü” örneğindeki fail ve “ ....... Zeyd’e para verdim” örneğindeki
birinci mef’ul gibi.
-Zikredilmesi daha önemli
olduğu içindir. “ ....... Hariciyi falanca öldürdü” sözün gibi.
-Tehir edilmesi sebebiyle
anlamı açıklamada bir bozukluk meydana geliyorsa. “ ....... Firavun ailesinden,
imanını saklayan mümin bir adam…dedi”
Çünkü bu ayette “ ....... ” sözü (....... ‘dan )
sonraya bırakılmış olsa, kesinlikle onun “ ....... ” nun dolaylı tümleci olduğu
düşünülür ve o adamın Firavun ailesinden olduğu anlaşılmazdı.
-Tehir edilmesi, fasılaya
riayet gibi, tenasubda bir bozukluk meydana getiriyorsa. “ ....... Birden Musa,
içinde bir tür korku duydu”
1-5 Kasr
Kasr,
....... Hakiki
....... Gayr-i hakiki
olur
Bunların her biri de ikiye
ayrılır:
48
1....... Müsnedün-ileyhin
müsnede (öznenin yükleme) tahsis edilmesi.
2....... Müsnedin
Müsnedün-ileyhe (yüklemin özneye) tahsis
edilmesi.
Burada
(sıfattan) kasdedilen
(nahivdeki) niteleme değil, manevi sıfattır.
Hakiki Kasrdan
birincisi
(....... Müsnedün-ileyhin müsnede tahsis edilmesi), “ ....... Zeyd sadece
katiptir” örneğindeki gibi, Zeyd'ln katiplikten başka hiçbir nitelikle
nitelenmediği kasdedildiğinde olur. Bu tür kasr-bir şeyin niteliklerini ihata
etmek mümkün olmadığından-neredeyse hiç bulunmaz.
İkincisi
(....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe tahsis edilmesi)
ise çoktur. “ ....... Evde sadece Zeyd vardır” gibi. Bazen bununla
–zikredilenden başkasını nazar-ı itibara almamak için mübalağa kasdedilir.
Gayr-i Hakiki Kasrdan
birincisi
(....... Müsnedün-ileyhin müsnede tahsis edilmesi ) : Bir durumu
(muhatabın müşterek olduğuna inandığı belirli
sıfatlardan) sadece bir sıfata veya (muhatabın
varlığına inandığı değer) bir sıfatın yerine tahsis etmektir.
İkincisi
(....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe tahsis edilmesi)
ise, bir sıfatı (muhatabın müşterek olduğuna inandığı
belirli durumlardan) sadece bir duruma veya
(muhatabın varlığına inandığı diğer) bir durumun yerine tahsis etmektir.
Bunlardan her biri de yine
iki çeşittir.
Her birinin her iki türünün
birincisinde
(yani, bir şeyin yalnızca bir şeye tahsis edilmesinde) muhatap, ortaklığa
(yani, bir mevsufta iki sıfat ya da bir sıfatta iki
mevsufun ortak olduğuna) inanmaktadır ki,
49
buna –ortaklığı kaldırdığı
için - ....... tekleştirme kasrı adı verilir.
İkincisinde
ise (muhatap mütekellimin tespit ettiği hükmün)
aksine inanmaktadır ki, buna –muhatabın inandığı yargıyı ters çevirdiği için-
....... ters çevrilmiş kasr adı verilir. Ya da muhatap katında her ikisi de eşit
olur ki, buna da Belirleme kasrı denilir.
....... Müsnedün-ileyhin
müsnede:
-kasr-ı ifrad ile tahsis
edilmesinin şartı, iki sıfatın birbiriyle çelişmemesidir;
-kasr-ı kalb ile tahsis
edilmesinin şartı, iki sıfatın kesinkes birbirine zıt olmasıdır.
Kasr-ı ta’yin ise daha
geneldir.
Kasr yapmanın bir takım
yolları vardır. Bazıları (şunlardır) :
1....... Atıf.
A.
(....... Müsnedün-ileyhin müsnede ) kasrı:
- ....... Tekleştirme kasr.
“ ....... Zeyd şairdir, katipdeğildir”
veya “ ....... Zeyd katip değil, bilakis şairdir”
sözü gibi.
- ....... Ters çevrilmiş
kasr. “ ....... Zeyd ayaktadır, oturmuyor” veya “ ....... Zeyd oturmuyor,
bilakis ayaktadır”.
B.
(....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Zeyd
şairdir, Amr değil” veya “ ....... Amr
şair değildir, bilakis Zeyd
(şair) dir”.
2....... Olumsuzluk ve
istisna.
50
A.
....... Müsnedün-ileyhin müsnede) kasrı:
_ ....... tekleştirme kasrı:
“ ....... Zeyd sadece şairdir”.
- ....... ters çevrilmiş
kasr: “ ....... Zeyd sadece ayaktadır”.
B. ....... Müsnedin
Müsnedün-ileyhe) kasrı (hem ifrad hem kalb yönünden) : “ .......
Şair, ancak Zeyd’dir”.
3....... ancak, yalnızca:
A. ....... Müsnedünilehyin
müsnede) kasrı:
_ ....... tekleştirme kasrı:
“ ....... Zeyd sadece katiptir”.
- ....... ters çevrilmiş
kasrı: “ ....... Zeyd sadece ayaktadır”.
B. ....... Müsnedin
Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Ayakta olan sadece Zeyd’dir”.
....... ‘nın kasr ifade
etmesi ve anlamını içermesi sebebiyledir (Bu ise)
:
-Tefsircilerin - .......
‘nin nasbı ile- “....... O, size yalnız hayvan ölüsünü
(ve…) yasakladı” şeklinde olduğu sözünden dolayıdır. Bu
(anlam), _yukarıda geçtiği gibi- ....... nin
ref ile okunduğu kıratına da uygundur.
-Gramercilerin, .......
kendisinden sonra zikredileni olumlu, ondan başkasını da olumsuz kılmak ve
kendisi ile zamirin münfasıl
51
(ayrık)
olmasının sahih olması içindir, sözü sebebiyledir. Farazdak şöyle demiştir:
.......
“
(Sadece) benim, gerçeği savunan ve şerefinizi himaye eden! Onların
şereflerini ancak ben veya benim gibisi müdafa eder”.
4....... Öne geçirme.
A.
(....... Müsnedün-ileyhin müsede) kasrı: “ ....... Ben ancak
Temim’liyim”.
B.
(....... Müsnedin Müsnedün-ileyhe) kasrı: “ ....... Senin önemli işine
ancak ben yeterim”.
Bu yollar, bazı bakımlardan
farklılık arzeder; dördüncüsünün
(öne geçirmenin kasra) delaleti sözün anlamı
iledir; diğerleri ise vaz’ iledir (yani cümlede
öğelerin konumundan anlaşılır) .
Birincisinde
(atıf ile kasr yapmada) asl olan, -yukarıda
geçtiği gibi- olumluluğa ve olumsuzluğa delalet eden ifadenin bulunmasıdır ki,
bu ifade ancak itnab (sözü uzatma) kusurundan
kaçınmak için terk edilebilir. Örneğin “ ....... Zeyd sentaksı, morfolojiyi ve
aruzu bilir” veya “ ....... Zeyd, sentaksı bilir, Amr ve Bekir de
(bilir) ” denildiği gibi, her ikisinde de “
....... Zeyd, yalnızca sentaksı bilir” veya (.......
‘nun) benzeri ile söylenebilir.
Geriye kalanlarda
(kasrın üç yolunda) asl olan,
(olumsuzca değil de) yalnız olumluya dair
ifadenin bulunmasıdır.
Olumsuzluk ise
ikinci (yol olan
olumsuzluk ve istisna) ile birlikte bulunmaz; çünkü
(atıf edatı olan) “....... ” ile olumsuz
yapmanın şartı, kendisinden önce başka bir edatla olumsuzluk bulunmamasıdır.
(Atıf
52
edatı olan) ......., son
ikisi (....... ve takdim yoluyla kasr) ile
birlikte bulunur. Örneğin: “ ....... Ben ancak Temim’liyim, Kays’lı değilim” ve
“ ....... Ancak o bana gelir, Amr değil” denilir. Çünkü her ikisinde de
olumsuzluk açıkça ifade edilmemiştir. Nitekim “ ....... Amr değil, Zeyd
gelmekten kaçındı” denildiği gibi.
Sekkâkî
’ye göre,
(atıf edatı olan) ....... ‘nın
üçüncü (....... )
ile birlikte olmasının şartı, vasfın mevsufa (müsnedin
Müsnedün-ileyhe) tahsis edilmemesidir. “ ....... Sadece işitmesi olanlar
davete icabet eder”
gibi.
Abdulhakir’e göre
(vasfın mevsufa) tahsis edildiği yerde,
başkalarında güzel olduğu gibi, güzel olmaz. Bu görüş,
(Sekkâkî’nin görüşünden) doğruya daha yakındır.
İkincisinin
(olumsuzluk ve istisna yolu ile kasrın) aslı,
bu metodun kendisi için kullandığı hükmün, muhatap tarafından bilinmemesi ve
inkar ediliyor olmasıdır. Üçüncü
(....... ile kasr), bunun aksidir. Örneğin
uzakta bir silüet gördüğünde, onun başka biri olduğu inancında israr eden
arkadaşına: “ ....... O ancak Zeyd’dir” demen gibi.
Bazen bilinen, uygun bir
gerekçeyle, bilinmeyen konumuna indirilir ve onun için
ikinci
(olumsuzluk ve istisna yolu ile kasr) :
-Kasr-ı ifrad olarak
kullanılır. “ ....... Muhammed, ancak bir peygamberdir”
gibi ki, yalnızca peygamberliğe tahsis edilip onun ötesinde ahirete intikal
etmekten muaf tutulmadığı anlamına gelmektir. Ashabın, Peygamber'ln vefatını
büyük bir kayıp olarak görmeleri, onun vefatını inkar etme konumuna
indirilmiştir.
53
-Ya da kasr-ı kalb olarak
kullanılır. “ ....... Siz de ancak bizim gibi bir insansınız”
gibi ki bunun sebebi, muhataplar peygamberlik davasında israr etmekle birlikte,
bu sözü söyleyenlerin (inkarcıların), peygamber
kesinlikle insan olmaz diye inanmalarıdır. Peygamberlerin, “ ....... Biz de
ancak sizin gibi bir beşeriz”
sözü ise, (kendilerinde) peygamberliğin
bulunmadığını kabul etmek değil, hasmın susturulması istendiğinde fırsat vererek
onun sürçmesini sağlamak içindir. Yine senin, bunu bilen ve itiraf eden bir
kimseye, ona şefkat göstermesini isteyerek: “ ....... O ancak senin kardeşindir”
demen gibi.
Bazen bilinmeyen, açık
olduğu iddiasıyla, bilinen konumuna indirilir ve onun için
(....... ) kullanılır. “ ....... Biz ancak
düzelticileriz”
gibi. Bu yüzden, onları reddetmek için gördüğün gibi pekiştirilmiş olarak “
....... Ha! Doğrusu bunlar ortalığı karıştıranlardır”
şeklinde gelmiştir.
....... ‘nın atfa
üstünlüğü, kendisiyle iki hükmün birden (ardından
zikredilenin olumluluğu ve onun dışındakilerin olumsuzluğunun)
anlaşılmasıdır.
....... ‘nın kullanıldığı
en güzel yer ta’rizdir. “ ....... Ancak akıl sahipleri idrak eder”
gibi. Bu, kafirlerin aşırı cehaletleri yüzün-
54
den hayvanlar gibi
olduklarına bir ta’rizdir. Onların düşünmesini ümit etmek, hayvanların
düşünmesini ümit etmek gibidir.
Kasr, -yukarıda da geçtiği
üzere- mübteda ve haber arasında meydana geldiği gibi, fiil ve fail ve bunların
dışındakiler arasında da olur.
İstisnada maksurunaleyh
(kendisine kasr yapılan), istisna edatı ile
birlikte (maksurdan) sonraya bırakılır. Bu
ikisinin (maksurunaleyh ile istisna edatının)
aynı durum ve yerlerinde kalarak (yani maksurunaleyhin
istisna edatının peşinde gelerek maksur üzerine) takdimleri ise
(caiz olmakla beraber) –sıfatın tamamlanmadan
önce kasredilmesini gerektirdiği için- azdır. “ ....... Zeyd sadece Amr’ı dövdü,
” ....... Amr’ı sadece Zeyd dövdü” gibi.
Bunların hepsinin nedeni,
istisna-i müferrağda (müstesna minhin hazfedildiği ve
müstesnanın amillerin gerektirdiğine göre i’rab edildiği istisnada)
olumsuzluğun, cinsi ve sıfatı bakımından müstesnaya uygun genel anlamlı bir
mukadder (varsayılan) müstesna minhe
yönelmesidir. O mukadder (müstesna minh) den
ile bir şey olumlulaştırılınca kasr meydana gelir.
....... ‘da maksurunaleyh
sonraya bırakılır. “ ....... Zeyd, sadece Amr’ı dövdü” dersin....... İle olan
maksurunaleyhin, karışıklığa meydan vermemek için, diğerlerinden öne geçirilmesi
caiz olmaz.
....... Kelimesi de her iki
kasrı (mevsufun sıfata ve sıfatın mevsufa ifrad, kalb
ve ta’yin şeklindeki kasrı) ifade etme ve (atıf
harfi) ....... ile birlikte kullanılmasının caiz olmaması bakımlarından
....... gibidir.
1-6 İnşa
İnşa, eğer istek ifade
ederse, istek vaktinde meydana gelmemiş olan bir talebi gerektirir.
55
İnşanın türleri çoktur.
Onlardan bazıları:
1....... Temenni
Onun için konulmuş olan
lâfız ....... ‘dir Temenni edilenin meydana gelmesinin mümkün olması şart
değildir. Mesela: “ ....... Keşke gençlik geri dönse” dersin.
Bazen ....... ile de
temenni yapılır. Hiçbir şefaatçının olmadığını bilen
(kişi) nin, ....... Keşke benim bir şefaatçım
olsa” demesi gibi.
Bazen ....... ile de
temenni yapılır. “ ....... Keşke gelseydin de bana anlatsaydın”,
(....... ‘nin) nasbı ile.
Sekkâkî
(demiştir ki) :
Sanki, tendim (pişman etme) ve teşvik
harfleri-ki “....... ” ve ha’nın hemzeye kalbi ile “ ....... ”, “ ....... ” ile
“ ....... ” dır-de zaid “ ....... ” ve “ . . . ”ile birleştirildikleri halde, “
....... ” ve “ ....... ” den alınmışlardır. Bu birleşme, “ ....... ” ve “
....... ”in temenni anlamını içermesi sebebiyle, bu temenniden:
-Mazide pişman kılma
anlamının türemesi: ....... Keşke Zeyd’e ikram etseydin!” gibi.
-Muzaride ise teşvik
anlamının türemesi içindir: “ ....... Keşke kalksan!” gibi.
Bazen “ ....... ” ile de
temenni yapılır ve ona –arzularanın gerçekleşmesi uzak olduğu için- “ ....... ”
hükmü verilir (yani cevabındaki muzari fiil gizli bir
“ ....... ” ile nasbedilir), nasb ile “ ....... Keşke hac yapsam da seni
ziyaret etsem” gibi.
2....... Soru
56
Soru için konulmuş lafızlar,
“ ....... ” dir.
A. “ ....... Hemze”
-Tasdik, yani
(hüküm hakkında olumlu veya olumsuz) onay
istemek, içindir. “ ....... Zeyd ayakta mıdır?” sözün gibi.
-Tasavvur
(birden fazla hükümden birinin belirlenmesi istemek)
içindir: “ ....... Kapdaki pekmez midir, yoksa bal mıdır?” ve “ ....... Pekmezin
küpte midir, yoksa tulumda mıdır?” gibi.
Bu nedenle
(yani hemzenin tasavvur istemek için gelmesi
nedeniyle) “ ....... Zeyd mi kalktı?” ve “ ....... Amr’ı mı tanıdın?”
örnekleri çirkin olmamıştır.
Hemze’yle hakkında soru
sorulan, hemzeyi takip eden (kelime) dir. “
....... Zeyd'i dövdün mü?” örneğindeki fiil “ ....... Sen mi dövdün?”
örneğindeki fail ve “ ....... Zeyd'i mi dövdün?” örneğindeki mef’ul gibi.
B. “ ....... Hel”:
Sadece tasdik
(hüküm hakkında olumlu ve olumsuz onay) istemek
içindir. “ ....... Zeyd kalktı mı?”, “ ....... Amr oturuyor mu?” gibi.
Bu nedenle
(“ ....... ”in yalnızca tasdik istemek için gelmesi
nedeniyle) : “ ....... Zeyd mi kalktı yoksa Amr mı?” demek caiz olmamış;
“ ....... Zeyd'l mi dövdün?” demek ise çirkin sayılmıştır. Zira
(mef’ulü fiilin) önüne geçirmek, aynı fiilin
tasdikinin
57
(tekrar)
meydana gelmesini gerektirir. Ancak “ ....... Zeyd'l mi dövdün?” örneği, “
....... ”den önce müfesser (açıklanan fiil) in
takdir edilmesi caiz olduğu için, (çirkin)
değildir.
Sekkâkî,
“ ....... Bir adam bildi mi?” örneğinin çirkin düşmesini bu nedene bağlamıştır.
(Bu nedenle) onun, “ ....... Zeyd mi bildi?”
örneğini çirkin görmemesi gerekir.
Sekkâkî
’den başkaları anılan
iki örneğin çirkin görülmesine gerekçe olarak, “ ....... ” in aslında “ . . . ”
anlamında olup (“ ....... ”in başındaki)
hemzenin ise, soruda çok kullanılmasından dolayı atılmış olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
“ ....... ” muzari fiili
gelecek zamana tahsis eder. Bu yüzden “ ....... Zeyd'l, kardeşin olduğu halde,
döver misin?” doğru olduğu gibi, “ ....... Zeyd'l, kardeşin olduğu halde, döver
misin?” doğru değildir.
“ ....... ” in, onay isteme
ve muzari fiili gelecek zamana tahsis etme özelliği nedeniyle, fiil gibi zamanla
ilgili olduğu açık olan şeyle daha çok irtibatı vardır. Bu nedenle “ .......
Şimdi siz, şükrediyor musunuz?”
sözü, şükür talebini “ ....... ” ve “ ....... ” den daha iyi ifade etmiştir.
Çünkü gelecekte yenilecek şeyi sabit bir durum konumunda göstermek, onun meydana
gelmesine aşırı özen gösterildiğini daha iyi ifade eder. Yine –her ne kadar
(isim cümlesi olduğundan) subut için olsa da-
şükür talebini “ ....... ” sözünden de iyi ifade eder. Çünkü “. . . ”, fiili “.
. . ” hemzeden daha çok ister; bu bakımdan fiilin “. . . ” ile
(getirilmesinin) terki, bunu (yani meydana
58
geleceğine aşırı özen
gösterildiğini) açıkça göstermektedir. Bundan (“
....... ”in fiili “ . . . ” hemzeden daha çok istemesinden) dolayı “
....... Zeyd gidiyor mu?” sözü ancak beliğ biri tarafından söylenmesi şartıyla
güzel olur.
“ ....... ” iki kısımdır:
....... -Basit: Kendisiyle
bir şeyin varlığı talep edilir. “ ....... Hareket var mıdır?” sözümüz gibi.
....... -Bileşik:
Kendisiyle bir şeyin bir şey için varlığı (veya
yokluğu) talep edilir. “ ....... Hareket sürekli midir?” sözümüz gibi.
C. Geriye kalan
(soru edat) ları yalnızca tasavvur
(birden fazla hükümden birinin belirlenmesini)
istemek içindir.
Denilmiştir ki:
“ ....... Ne?” ile
_İsmin açıklanması istenir.
“ ....... Anka nedir?” sözümüz gibi.
_Adlandırılanın ne olduğu
sorulur. “ ....... Hareket nedir?” sözümüz gibi.
Tertipte
(sıralamada) basit “ ....... ”, bu iki “
....... ” arasında bulunur.
“ ....... Kim?” ile, bilen
birine arız olan durum talep edilir. “ ....... Evdeki kimdir?” sözümüz gibi.
Sekkâkî
şöyle demiştir: “
....... ” ile,
_Cins hakkında soru sorulur.
“ ....... Yanında ne var?” dersin ki, bu “ ....... Yanında eşya cinslerinden
hangisi var?” demektir. Bunun cevabı, “ ....... Bir kitap
(var) ” ve benzeridir.
59
-Sıfat hakkında soru
sorulur. “....... Zeyd nedir?” dersin, cevabı da “....... Cömert”ve
benzeridir.
“....... Kim?” ile ilim
sahibi olanların cinsi sorulur. “ ....... Cebrail kimdir?” dersin ki,
“....... İnsanmıdır, melek midir yoksa cin midir?” demektir.
Sekkâkî’nin
bu görüşü tartışmalıdır.
“....... Hangi” ile,
her ikisini de kapsayan bir durumda, ortak olan iki şeyden birinin belirlenmesi
sorulur. “....... Bu iki topluluktan hangisi makamca daha iyidir?”
gibi ki “. . .
Biz mi yoksa Muhammedi'ln arkadaşları mı?”demektir.
“. . . Kaç?”
ile, sayı sorulur. “....... İsrailoğullarına, kendilerine ne kadar açık
mucize verdiğimizi sor”
gibi.
“....... Nasıl?” ile,
durum sorulur.
“....... Nerede?”
ile, yer sorulur.
“....... Ne zaman?”
ile, zaman sorulur.
“....... Ne zaman?”
ile, gelecek
zaman sorulur. Denilirki o, büyütme yerlerinde de kullanılır. Yüce Allah’ın
“....... O kıyamet günü ne zaman, diye sorar”
sözü gibi.
“....... Nasıl/nereden?”:
60
-Bazen “....... Nasıl”
anlamında kullanılır. “....... Tarlanıza dilediğiniz gibi varın”
gibi.
-Bazen “....... Nereden”
anlamında kullanılır. “ ....... (Ey Meryem)
bu sana nereden?”
gibi
Bu kelimeler, çoğu kere soru
dışında da kullanılır:
....... “Yavaş bulmak:”
“....... Seni kaç kere çağırdım!” gibi.
....... Hayret: “.......
Bana ne oluyor,
Hüdhüd’ü göremiyorum!”
gibi
....... Yanlış yola
sapmaya karşı uyarıda bulunmak:”....... Nereye gidiyorsunuz!”
gibi
....... Tehdit:
Edebe aykırı davranan
kimseye, (muhatabın) bildiği bir olayla ilgili
olarak “....... Falancayı terbiye etmedim mi!” demen gibi
....... İtirafa zorlamak:
itiraf edilmesi
isteneni –yukarıda geçtiği gibi- hemzenin ardından getirmekle olur.
....... İnkar etmek
(de
inkar edileni hemzenin ardından getirmek-le olur)
. “....... Allah’tan başkasına mı dua edersiniz”
gibi
.
61
Hemzenin inkar için
kullanılmasına bir örnek de “ ....... Allah kuluna kafi değil midir!”
gibi ki “....... Allah, kuluna kafidir” demektir. Çünkü olumsuzu inkar etmek onu
olumsuz yapmaktır. Olumsuzun olumsuzlaştırılması ise olumluluktur. “Buradaki
hemze, başına olumsuzluk edatı gelen (ifadesi)
ni kabule zorlamak içindir; yoksa ....... deki olumsuzluğu itirafa zorlamak için
değildir diyenin maksadı da budur.
Fiilin inkar edilmesi için
başka bir şekil daha vardır. O da, Zeyd ile Amr arasında dövme işini tekrarlayan
kimseye: “....... Zeyd'l mi yoksa Amr’ı mı dövdün?” demek gibi.
İnkar:
A. Azarlamak için olur; yani
-“Olması uygun olmadı”
anlamında “....... Rabbine isyan mı ettin?” gibi.
-“Olması uygun olmaz”
anlamında “....... Rabbine isyan mı edeceksin?” gibi
B. Yalanlamak için olur.
-“Olmadı” demek olur.
“....... Rabbiniz sizi oğullarla seçkin bir duruma mı getirdi!”
gibi
-“Olmadı” demek olur.
“....... Biz sizi ona zorlayacak mıyız!”
gibi.
62
7....... Alay etmek:
“....... Namazın mı sana atalarımızın taptıklarını terketmemizi emrediyor!”
gibi
8....... Küçümsemek:”
....... Bu (da) kim?!” gibi
9....... Korkutmak
için. İbn Abbas’ın, soru lâfzı ve ....... kelimesinin ötresi ile “.......
Andolsun ki, israiloğullarını o horlayıcı azaptan kurtarmıştık. Kimdir Firavun?”
kıraatı gibi .
Bunun için “....... Şüphesiz o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi”
dedi
10....... Uzak saymak
: “....... Onlara düşünmek, ibret almak nerede? Kendilerine apaçık anlatan
bir peygamber geldi de sonra ondan döndüler”
III....... Emir.
-Onun sigasının “.......
Zeyd gelsin” örneğindeki gibi ....... (lam)
lı, “....... Amr’a ikram et” ve “....... Bekr’e süre ver” örneklerindeki gibi
....... (lam) sız olarak, fiilin yaptırım
şeklinde istenmesi için konulmuş olduğu açıktır. Çünkü onun sigası duyulduğunda
akla ilk gelen budur.
-Bazen
(yaptırım şeklindeki istekten) başka amaçla da
kullanılır:
....... -Serbest bırakma :
“....... Ya hasan’la yada ibn Sirin’le otur” gibi
63
....... -Tehdit: “.......
Dilediğinizi yapın!”
....... -Aciz bırakmak:
“....... Haydi, onun gibisinden bir sure getirin!”
....... -Boyun eğdirmek:
“....... Sefil Maymunlar olun!”
....... -Hakaret:
“....... İster taş, ister demir olun”
....... -Eşitlemek:
“....... İster sabredin ister etmeyin”
....... -Temenni:
.......
“Ey uzun gece açılsana!”
gibi
....... -Dua: “.......
Rabbim, beni Bağışla!” gibi.
....... -Rica . Mevkice
seninle aynı düzeyde olana, yaptırım amacı olmadan” “....... yap” demen gibi.
Sekkâkî
demiştir ki: Emrin hakkı, derhal yerine getirmektir. Çünkü, istekten
anlaşılan odur ve bir şeyin, aksi emredildikten sonra, emredilmesi esnasında
akla ilk gelen, birincisini değiştirmek
olup, ikisini birden yapmak ve ikisinden birini ertelemek değildir.
Sekkâkî’nin bu sözü tartışmalıdır.
64
IV. Nehy
Nehy
için bir tek harf vardır. O
da “....... Yapma”sözündeki cezm eden ....... dır. Nehy de
yaptırım hususunda emir gibidir. Ancak bazen bırakma terk etmeyi isteme dışında
da kullanılır, ....... Tehdit gibi. Emrine uyan uymayan birine “.......
Emrime uyma (bakayım) !” demen gibi.
Bu dört
(temenni, istifham, emir ve nehy) den sonra
takdir etmek caizdir:
-“....... Keşke malım
olsa da harcasam!” sözünde görüldüğü gibi ki “ ....... Eğer onunla
rızıklanırsam, onu harcarım” demektir.
-“....... Evin nerede,
seni ziyaret edeyim”. Bu “....... Eğer onu bana tanıtırsan seni ziyaret
ederim” demektir.
-“....... Bana ikram et,
sana ikram edeyim”. Bu “....... Sen bana ikram edersen ben de sana ikram
ederim”
demektir.
-“....... Bana sövme,
senin için hayırlı olur”. Bu da “ ....... Eğer bana sövmezsen senin için
hayırlı olur” demektir.
....... Arz, .......
İnsene, hayırla karşılassın”
sözündeki gibidir ki, istifhamdan türemiştir.
Bunların dışındaki yerlerde
de ipucu bulunduğunda şartın takdir edilmesi caizdir. “....... Yoksa onlar
O’ndan
65
başka dostlar mı
edindiler? Fakat gerçek dost ancak Allah’tır ‘’
gibi ki,
‘’....... Eğer gerçek dostlar istiyorlarsa’’ demektir.
IV....... Nida.
Bazen nida sigası kendi
anlamının dışında kullanılır. Bunlar:.......
-Teşvik: Zulme
uğradığını söyleyen bir şahsa ’’....... Ey Mazlum!’’ sözündeki gibi.
....... -Tahsis:
Erkekler arasından kendisini hususileştirerek ‘’....... Ben böyle yaparım ey
adam!’’ sözündeki gibi.
Haberin İnşa Yerinde
Kullanılabilmesi:
-Uğurlu saymak için
-Olmasına aşırı istekli
olduğunu göstermek için. Yukarıda geçtiği gibi.
Belâgat erbabının mazi
sigasıyla dua etmesi, her ikisinin de muhtemeldir.
-Emir kipini kullanmaktan
kaçındığı için.
-Muhatabı –istek sahibinin
yalanlamasından hoşlanmayan biri olması sebebiyle- isteneni kabule zorlanmak
için.
....... UYARI
Geçen beş bölümde
(isnad, Müsnedün-ileyhin ve benzerleri ) anılan
hususların pek çoğunda inşa, haber gibidir. Basiret sahipleri bu durumu göz
önünde bulundursun!
66
1-7 Ayırma ve Bağlama
....... Bağlama:
Bazı cümleleri bazısına atfetmektir.
....... Ayırma: Atfı terk
etmektir.
Bir cümle bir cümleden sonra
geldiğinde, birincisinin ya irapta
mahalli vardır veya yoktur.
I. İrapta mahalli olması
durumunda, eğer ikinci cümlenin ona irab
yönünden ortak edilmesi kasdedilirse, ikinci
cümle birinci cümleye, müfred gibi,
atfedilir. Vav ve benzeriyle atfın makbul olmasının şartı, iki cümle arasında
ortak bir yönün bulunmasıdır. ‘’....... zeyd yazar ve şiir nazmeder. ’’ Veya
....... verir de vermez de der gibi’’ Bu yüzden Ebu Temmam’ın şu sözü kusurlu
bulunmuştur:
.......
‘’ Hayır ‘ Ayrılık
acısının gayet acı ve Ebu’l-Hüseyn'ln de cömert olduğunu bilen
(Yüce Allah) a andolsun’’
Değilse
(ikinci cümlenin birincisine irab
yönünden ortak edilmesi kasdedilmezse)
ikinci cümle birinci cümleden
ayrılır. ‘’ ....... Kendi şeytanları ile baş başa kaldıklarında ‘ Emin olun
biz sizinle beraberiz, biz ancak alay diyoruz’ derler. Asıl Allah onlarla alay
ediyor’’
gibi.......
cümlesi üzerine atfedilmiştir ; çünkü onların
(münafıkların ) sözlerinden değildir.
İkinci
ihtimale (birinci cümlenin irapta mahalli
olmadığına ) göre;
67
—İkinci
cümlenin birinci cümleye) vâvdan
başka bir atıf harfinin
manası ile bağlanması
istendiğinde, takip veya mühlet kasdedilirse (o
harf ile)
atıf yapılır....... Zeyd girdi ardından Amr çıktı”
veya "....... sonra Amr çıktı” gibi.
—
Değilse (ikinci cümlenin birinci cümleye
vâvdan başka bir atıf
harfinin manası
ile bağlanması istenmezse)
:
a.
Eğer
birinci cümlede,
ikinci cümleye verilmesi kastedilmeyen
bir
hüküm bulunuyorsa (atıf terke dilip) fasl
yapılır.......
Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında. . .
gibi. Bu ayeti takip eden
“....... Asıl Allah
onlarla alay ediyor sözü, yukarıda belirtilen
nedenle zarf ile hususîleşmede ortak
olmaması için ....... dediler ki sözüne atfedilmemiştir.
b.
Değilse
(eğer birinci cümlede, ikinci cümleye
verilmesi kastedilmeyen bir hüküm bulunmuyorsa) iki cümle arasında
(fasl yapıldığında maksadın aksini düşündüren)
bir îhâm olmaksızın:
-tam
bir ayrılık, tam bir bağlantı veya bu ikisine benzerlik
varsa, yine (atıf terkedilip) fasl yapılır.
-
(tam bir ayrılık, tam bir bağlantı veya bu ikisine)
yoksa
vasl
(atıf) taayyün eder.
....... Tam ayrılık:
-İki
cümlenin,
-Lafzen veya manen haber ve inşâ bakımından farklı
olmasından;
68
.......
"Önderleri, durun
savaşalım
(Veya şu
şarabı içelim)
dedi' gibi.
—Veya
yalnızca manen (haber ve inşa bakımından farklı
olmasından)
; "....... Falanca öldü, Allah ona rahmet etsin”
gibi.
Ya
da iki cümlenin arasında -ileride geleceği gibi-
(onları bir
hükümde
birleştirecek) hiçbir
ortak yön bulunmamasındandır.
....... Tam bağlantı:
1. Mecâzî bir anlam veya
yanlışlıkla söyleme düşüncesini ortadan
kaldırmak için, ikinci cümlenin
birinci cümleyi te'kid edici
(pekiştirici) olmasındandır:
-....... Onda şüphe yok!
gibi. Yüce Allah'ın kitabının
kemalde en yüce seviyeye ulaşması nedeniyle. . . mübteda, haber
(olan....... )
de lâm ile ma'rife kılınarak vasfında mübalağa yapılınca;
işiten kimsenin düşünmeden
evvel gelişigüzel söylenmiş olduğunu
düşünmesi caiz olacağından -o yanlış düşünceyi ortadan kaldırmak
için-....... ya tâbi kılınmıştır
(....... cümlesinin .......
île olan)
konumu, ....... Bana Zeyd geldi, bizzat kendisi'
örneğindeki ....... kendisi
(manevî tekîdi) nin konumu gibidir.
-....... Korunacaklar
için hidâyetin tâ kendisi sözü gibi ki
onun anlamı "o (Kur'ân) hidâyete erdirmede
künhü idrak edilemeyecek bir dereceye erişmiştir ki, sırf hidâyet gibi
olmuştur" demektir.
69
İşte bu....... sözünün anlamıdır. Çünkü -yukarıda geçtiği gibi
onun anlamı, kâmil kitap
olup, kemalinden kastedilen hidayetteki
kemalidir; zira semavi kitapların kemal derecelerindeki farkları, ancak
hidâyet ölçüsüne göredir.......
Korunacaklar için hidayetin ta
kendisi sözünün konumu, ".......
Bana Zeyd geldi, Zeyd'
sözündeki ikinci" kelimesinin
konumu gibidir.
2. Makam, maksadın
içtenlikle istenen veya tiksindirici yahut tuhaf ya da hoş bir şey olması gibi
bir nükteden dolayı, maksada özen gösterilmesini gerektirdiği halde,
birinci cümlenin -ikinci
cümlenin aksine- istenilen anlamın tamamını
ifade etmemesi veya ifade edemiyor
gibi olması sebebiyle ikinci cümlenin
birinci cümleden bedel olmasındandır
....... O, size o bildiğiniz
şeyleri verdi. Size davarlar ve oğullar verdi. (Cennet
gibi) bahçeler ve pınarlar
verdi. " sözündeki gibi. Burada
maksat, Yüce Allah'ın nimetlerine karşı uyanda bulunmaktır.
İkincisini, ....... inatçı muhatapların
bilgilerine havale edilmeden Allah'ın nimetlerine
detaylıca delâlet etmesi sebebiyle,
istenilen anlamı daha iyi ifade
etmektedir....... Konumu, ikincinin
birincinin kapsamına
girdiği için “....... Zeyd, onun yüzü
hoşuma gitti" örneğindeki sözünün konumu gibidir. Ve şâirin,
.......
"Ben ona derim ki, ya git asla yanımızda durma ya da içi dışı bir
Müslüman ol/'
sözü
gibi.
Burada
“....... git sözü ile kastedilen, o kişinin yanında durması
sebebiyle hoşnutsuzluğunu tam olarak açığa vurmaktır.......
70
”Asla
yanımızda durma!”
sözü,
te'kîd ile beraber (hoşnutsuzluğu tam
olarak açığa
vurmaya) mutabakatı
sebebiyle, istenilen anlamı daha iyi ifade
etmektedir. …. . . Sözünün konumu, -aralarında yakınlık olmasına rağmen
ikâmet etmemenin göç etmeye zıt olması ve kapsamı
içinde bulunmaması sebebiyle- ....... Ev,
onun güzelliği hoşuma gitti”
örneğindeki "… sözünün konumu
gibidir.
3.
Birinci (cümle)
nin kapalı olması nedeniyle, (ikinci cümlenin)
birinci
cümle için (atf-ı) beyân olması " …. .
Derken şeytan ona vesvese
verdi:'Ey Adem, sana sonsuzluk ağacını ve
çürümesi olmayan bir saltanatı göstereyim
mi?1 dedi”
gibi.
……sözünün konumu, şâirin
"Hafsın babası Ömer Allah'a and içti"
sözündeki “…. ”in konumu
gibidir.
İkinci
cümlenin birinci cümleden kesilmiş gibi
olmasına gelince, (bu)
ikinci cümlenin
birinci cümle üzerine atfedilme s inin
başka cümle üzerine atfedildiği şüphesine yol açmasındandır. Bu sebeple fasl
(atfı terk etmek), kat'
(kesmek) diye adlandırılmıştırÖrneği;
.......
"Selmâ,
benim onun yerine başka bir sevgili istediğimi sanıyor,
bana
kalırsa yanlışlık yapıyor”. .
Bu
(beyitte vâv'ın terki), isti'nâfa
(başlangıç cümlesi olmaya) da
muhtemeldir.
71
İkinci
cümlenin birinci cümlenin gerektirdiği
bir soruya cevap olmasındandır. Bu yüzden
birinci cümle soru konumuna getirilip,
ikinci cümle -cevabın sorudan
ayrıldığı gibi- birinci cümleden ayrılır
(atıf yapılmaz) .
Sekkâkî
:
(Varsayılan bu soru) dinleyiciyi soru sormaktan
kurtarmak
veya
ondan bir şey duymamak gibi bir nükteden dolayı, meydana
gelmiş gibi kabul edilir. Fasl, bu sebeple (ikinci
cümlenin, birincisinin
gerektirdiği bir sorunun cevabı olması sebebiyle)
isti'nâf diye
adlandırılır, ikinci
(cümle) de böyledir
(isti'nâf diye adlandırılır,
demiştir)
.
İsti'nâf üç türlüdür; çünkü
soru:
-Ya hükmün genel sebebi
hakkında olur.
.......
"Sevgilim bana, nasılsın, dedi; hastayım, (sebebi ise)
sürekli
uykusuzluk ve uzun uzadıya üzüntülü olmaktır, dedim".......
gibi
ki, "
....... Neden hastasın?' veya "....... Hastalığının sebebi nedir?'
demektir.
-Yahut özel bir sebep hakkında olur. ".......
Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis gerçekten kötülüğü
emreder’
gibi.
Sanki ....... Nefis kötülüğü emredici
midir?1
denilmiştir.
Bu
tür, -yukarıda geçtiği gibi- hükmün te'kîdini gerektirir-
72
Ya da bu ikisinden başkası
hakkında olur. "....... 'Selâm/' dediler.
Oda 'selâm/'ded/'39
gibi ki, "....... O ne dedi?'
demektir.
Şâirin,
.......
"Kınayanlar,
benim aşk acısı içinde olduğumu sandılar. Onlar bu
kanaatlerinde doğru çıktılar, ama benim aşk acım yok olup gidecekdeğildir"
sözü
de bu kabildendir.
İsti'nâfın kısımlarından biri de kendisinden isti'nâf yapılanın admm
tekrarlanması ile söylenen sözdün
iyilik ettin ....... Zeyd iyiliğe lâyıktıf
gibi.
Yine
isti'nâfın kısımlarından biri, kendisinden isti'nâf yapılanın
sıfatı üzerine bina edilen sözdür .......
Zeyde
iyilik ettin. Eski arkadaşın da buna lâyıktıf
gibi.
Bu daha
edebîdir.
Bazen
isti'nâfın başlangıcı hazfedilir.......
Oralarda sabah ve akşam O Teşbîh edilir, nice erler ki, . .,,
"4 gibi. Bir
görüşe göre ....... Ne
iyi adamdır, Zeyd/" sözü de bu
kabildendir.
Bazen
isti'nâfın tamamı hazfedilir. Bu da
-Ya yerine bir şeyin kâim
olmasıyla birlikte olur. Şâirin
.......
73
"Siz, Kureyş'ln kardeşleriniz olduğunu iddia ettiniz
(ise de yalancı
çıktınız)
; zira onların (yaz ve kış ticareti)
antlaşmaları var, sizin yok'
sözü gibi.
-Ya
da yerine bir şey kâim olmaksızın olur....... Ne güzel
döşeyiciler (iz) ?
gibi.
Bir görüşe göre ....... biz"' demektir.
Vasi
yapmak, yanlış yapmayı gidermek içindir. Onların .......
Hayır, Allah sana yardım
etsin sözü gibi.
(Tam
bağlantı ile tam ayrılık arasında) ortalama için olan vasla
gelince, aralannda birleştirici bulunan iki cümlenin haber veya
inşâ
(istek) olmada lafzen ve manen veya yalnız
manen ittifak
ettiklerinde olur. Yüce Allah'ın ....... Onlar her zaman Allah'a hile
yapmağa çalışırlar. Allah da hilelerini başlarına geçirir" sözü; .......
Şüphesiz ki, iyiler Na 'lm
(cenneti) içindedirler ve şüphesiz
kötüler de cehennemdedirler"
sözü; ....... Yiyin, için; ancak israf' etmeyin sözü ve
O'nun
....... Bir vakit İsrail oğullarından şöyle söz
almıştık;'Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya, yakınlığı olanlara,
öksüzlere ve çaresizlere de iyilik yapacaksınız; insanlara güzel söz söyleyin"
sözü gibi ki, ....... veya ....... anlamına .......
demektir.
74
İki cümlenin arasındaki
birleştiricinin, iki Müsnedün-ileyhin ve iki
müsnedin tamamının gözetilmesiyle olması gerekir .......
Zeyd şiir söyler ve yazar ....... Verir ve
vermez ....... Zeyd şâirdir, Amr ise
kâtiptif ve ....... Zeyd
uzundur, Amr ise kısadıf
gibi ki, (Zeyd
ile Amr) arasındaki bir münasebetten
dolayıdır. Ancak aralarında bir münasebet
olmaksızın ....... Zeyd
şairdir, Amr ise katiptir"
ve ister aralarında münasebet olsun
ister olmasın ....... Zeyd şâirdir, Amr ise uzundu/'
örnekleri öyle değildir.
Sekkâkî
(demiştir ki) : İki
şeyin arasındaki birleştirici,
-Aralarında zihinde tasarlanan bir birlik veya benzerlik olması
sebebiyle aklî olur. Çünkü
akıl, benzer iki şeyi dıştaki somutlaşmadan soyutlayarak
(aralarındaki) ikiliği ortadan kaldırır.
Ya da
(aralarında) -illet
(sebep) ile ma'lûl (sebeplenen) in yahut
en
az
ile en çok arasındaki gibi- tezâyüf (birinin
düşünülmesi ancak
diğerinin düşünülmesine kıyâsla mümkün olan bir ilgi)
olması
sebebiyle (aklî olur) .
-Aralarında, beyaz ve sarı renkleri gibi, yan benzerlik olması
sebebiyle vehmî olur. Çünkü vehm (hayal) o iki
şeyi benzer iki şey biçiminde gösterir. Bu yüzden
şairin şu sözündeki üç şeyin arasını
birleştirmek güzel olmuştur:
.......
"Dünyanın, nuruyla aydınlandığı üç şey vardır; kuşluk güneşi, Ebû
İshâk
bir de ay\
Ya da
aralarında, beyazlık-siyahlık, iman-küfür ve beyaz-siyah,
mü'min-kafîr gibi, sıfatlarla nitelenenlerde görüldüğü üzere tezat
olması
sebebiyle (vehmî olur) . Yahut gök-yer,
birinci-ikinci
gibi yarı
75
tezat olması sebebiyle
(ve/rm/olur) . Çünkü hayal, tezadı ve yarı
tezadı tezâyüf konumuna getirir. Bu yüzden
zıddı, zıddı ile birlikte /raürlan-maya da*a yakın bulursun.
-
(İki şeyin) tasa mır edilmelerinin arasında,
/hayalde geçen bir
yakınlaşma olması sebebiyle, /hayâl/ olur. Hayaldeki yakınlaşmanın
sebepleri çeşitlidir. Onun için /hayalde
sabit olan şekiller de terettüb
(sırayla meydana gelme) ve açıklık bakımından
farklıdır. îlmu'l-me'ânfyi
bilenin, birleştiriciyi, özellikle de
hayâl/ olanını bilmeye fazlasıyla iAtiyacı cardır. Çünkü /hayâl/
(birleştirici) nin
(eşyanın arasım) birleştirmesi alışkanlık ve
adetin akışına göredir. -
Vaslın güzelliklerinden biri
de iki cümle arasında
-İsim
ve fiil cümlesi olma bakımından uyum olmasıdır;
-İki
fiil cümlesi arasında -bir engel bulunması dışında- mâzilik ve
muzârilik bakımından bir
uygunluk olmasıdır.
Ek:
Hâl-i müntakıle'nin aslı, vâvsız olmasıdır. Çünkü o, anlamca
(hal)
sahibine haber gibi bir hüküm ve sıfat gibi onun niteleyicisidir.
Ancak ha\, cümle olduğu zaman bu asla
muhalefet edilir (ve vav ile
gelir)
. Zira hâl olan cümle ifadede bağımsız bir cümle olması bakımından
kendisini hal\ sahibine bağlayacak bir bağa ihtiyaç duyar.
Zamir ve vâvdan her biri bağ olmaya uygundur
ve (bu bağda) aslolan -müfred
(hâl) de, haberde ve sıfatta yalnızca zamirle
yetinilmesi delili ile- zamirdir.
Eğer
(haI olan)
cümle hâl sahibinin zamirinden yoksun ise, onda
vâv'm bulunması gereklidir.
Kendisinden hâl yapılması caiz olan isme
(giden)
zamirden yoksun olan her cümlenin o isimden vâv ileha\ olması
sahih olur. Ancak ....... Amr konuşurken Zeyd
geldi1
örneğindeki gibi olumlu muzâri fiil ile
başlayan cümlenin -ileride gelecek
nedenle- (vav ile hal yapılması) caiz
değildir.
Eğer
(hâl olan cümle, M\ sahibinin zamirinden
yoksun) değilse
76
-Eğer
(cümle), fiili olumlu muzâri olan bir fiil
cümlesi ise
(başına)
vâvın gelmesi mümkün değildir....... Yaptığını çok
görerek başa kakma"46
gibi. Çünkü
(hâlde) aslolan müfred olmaktır. O
(müfred hâl) ise kayıt kılındığı şeye (yani
hâlin âmilinin meydana geliş zamanına)
mukârin kalıcı olmayan bir sıfatın meydana gelişine delâlet eder. O
(olumlu muzâri) de öyledir.
(Hâlin, kalıcı olmayan bir sıfatın)
meydana gelişi (ne
delâlet etmesi) olumlu fiil olmasından, (kayıt
kılındığı şeye ) mukâreneti ise
muzâri olmasından dolayıdır.
(Arapların
sözlerinde) gelen ....... yüzüne vurarak
kalktım"
sözü
ile şâirin,
.......
"
Onların güçlerinden korktuğumda Mâlik'l kendilerine rehin ederek
(kaçıp)
kurtuldum1'
sözüne
gelince, mübtedânm hazfı üzere geldiği,
yani
(aslının) " ....... olduğu söylenmiştir.
Birincinin
şâz (kural dışı),
ikincinin ise zarûret
(-i şiir) olduğu da söylenmiştir.
Abdulkâhir
şöyle demiştir: Vâv, her ikisinde de atıf içindir. Aslı .......
olup
şimdiki zamanın hikâyesini yapmak için
mazı lâfzından muzâri lâfzına çevirilmiştir.
-Eğer
fiil olumsuz (muzâri) ise, muzâri olduğu için
mukâre-nete,
olumsuz olduğu için meydana gelmemeye delâlet etmesinden
dolayı her ikisi de (başına vâvm gelmesi de gelmemesi
de) caizdir.
(Vâv ile gelmesi)
İbn Zekvân'm (nûn'u) tahfif ile ....... Siz
yine doğru ve dürüst olmaya devam edin ve
kendini bilmeyenlerin
77
yoluna) uymayın"41
kıraati gibi. Yine (vâv'sız gelmesi) " .......
Biz ne
diye Allah'a inanmayalım"
gibi.
-Yine
lafzen veya ma'nen mâzî olursa (vâv'ın gelmesi de
gelmemesi de)
caiz olur. Yüce Allah'ın .......
ihtiyarlık gelip çatmış iken benim nasıl bir oğlum olur?'
sözü
....... ya da (savaşmayı) havsalalarına
sığdıramayarak size gelmiş olanlara50
sözü, ....... bana bir
beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olur?'sözü
....... sonrada kendilerine hiçbir
keder dokunmaksızm Allah'tan bir nimet ve lütuf"ile geri döndüler"52
sözü ve ....... Yoksa siz, sizden önce
geçenlerin örnek durumları
başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız?1
sözü gibi.
Olumlu (mâzî fiilde vâvm gelmesinin de gelmemesinin de
caiz
olmasının
sebebi), olumlu fiil
olduğu için (kalıcı olmayan bir sıfatın)
meydana gelişine delâlet etmesinden, mâzî olduğu için de mukârenet anlamı
taşımamasındandır. Bunun için, zahir veya mukadder bir "....... ile
olması şart koşulmuştur.
78
Olumsuz
(mâzî fiilde vâvın gelmesinin de gelmemesinin de caiz
olmasının sebebi) ise, mukârenete delâlet edip meydana gelişe delâlet
etmemes indendir.
Birincisi
(mukârenete delâlet etmesi),
....... 'nın istiğraka
(olumsuzluğun başlangıcından sözün söylendiği ana
kadar), ....... 'nın
dışındakilerin
ise -aslolan, devamlılığı olmakla beraber- (konuşma
anından)
önce
geçen bir olumsuzluktan dolayıdır. O nedenle, olumsuzluğun inkıtaına dâir bir
kayıt bulunmadığında mukârenete delâlet meydana
gelir.
Olumlu (mazi) ise bunun aksinedir. Çünkü fiilin
konulusu
ı
yenilik ifade etmek içindir. Bu söz, yokluğun devam etmesinin
herhangi bir sebebe ihtiyaç duymamasını ifade eder; ancak varlığın
devam
etmesi bunun aksinedir. İkincisi
(meydana gelişe delâlet
etmemesi)
ise, olumsuz olmasındandır.
-Eğer
(hâl) isim cümlesi olursa, meşhur olan
(görüş), -olumlu
mâzîde geçenin aksine- vâvın
terkedilmesidir....... Onunla
ağız ağıza konuştum"
gibi.
İsim cümlesinde isti'nâf
(yeniden başlama) görüntüsü bulunmakla birlikte
olumsuzluğa delâlet etmemesi nedeniyle, vâvm gelmesi daha
uygundur. Bu yüzden bir bağ
(vâv) m ilâvesi güzel olur.......
Siz de artık bile bile tutup da Allah 'a
ortaklar koşmayın"54
gibi.
Abdulkâhir
şöyle demiştir: Eğer (hâl olan isim cümlesinde)
mübte-da hal sahibinin zamiri olursa, vâvm
gelmesi vaciptir....... Zeyd
koşarak geldi' gibi.
Eğer
....... Omuzunda bir kılıç olduğu halde" gibisi hâl,
yapılırsa, o durumda vâvm terkedildiği çoktur.
79
.......
"Gecenin karanlığından bir miktarı üzerimde bulunduğu halde,
doğan
ile birlikte çıktım"
gibi.
Mübtedânın başına bir harf gelmesinden dolayı vâvın terkedilmesi
güzel olur. Şâirin,
.......
‘Sen, beni etrafımda oğullarım kükremiş arslanlar gibi olduğu
halde göreceksin, dedim"
sözü gibi.
Bir
diğeri (yani vâv'ın terki), isim cümlesi müfred
(bir hâl) den
sonra bulunduğu için olur.
Şâirin,
.......
"Allah seni, sağ salim olduğun ve giysin de saygın ve yüce olduğu
halde
başımızda bıraksın"
sözü
gibi.
1-8
Îcâz, İtnab ve Müsavat
Sekkâkî
(şöyle
demiştir) : Îcâz ve
itnâb, nisbî (göreli) oldukları için,
onlar hakkında ancak kesinleştirme ve
sınırlamayı terk ve örfî bir durum
üzerine bina etmek suretiyle konuşulabilir. Örfîden maksat orta düzey
insanların seviyesidir. Yani, onların anlamlan ifade etmede
(örf ve)
âdetlerinin akışı içindeki sözleridir. O (sözler)
ise belâgat konusunda ne övülür ne
de yerilir.
....... Îcâz:
Maksadı, alışılmış ifadeden daha azı ile karşılamaktır.
80
.......
İtnâb:
Maksadı,
(alışılmış ifadeden) daha çoğu ile
karşılamaktır.
(Sekkâkî
) sonra şöyle demiştir: İhtisar (sözü kısaltma)
göreli
olduğu için, bu konuda, bazen yukarıda geçene (yani
alışılmışın ondan
daha uzun
olduğuna) bazen de
makamın (mütekellim tarafından)
zikredilenden daha ayrıntılı bir söze lâyık
olmasına bakılır. (Sekkâkî 'nin) bu
(görüşü) tartışmalıdır. Çünkü bir şeyin göreli
olması, anlamını ortaya çıkarmanın
zorlaşmasını gerektirmez. Sonra sözü
(îcâz ve itnâbta)
alışılmışın ve ayrıntılı söylemenin üzerine bina etmek,
(onu) cehalete reddetmektir.
(Doğruya)
en yakını şöyle denilmesidir: Maksadı ifade etmenin
yollarından makbul olanı,
(maksadın) aslını kendisine eşit veya ondan
eksik- (ancak)
yeterli lâfızla ya da bir faydadan dolayı ondan fazla
(lâfızla) ifade etmektir. Yeterli (sözü)
ile, ihlâl (sözün asıl maksattan
eksik olmasın) dan kaçınılmıştır. Şâirin,
.......
"Cehaletin gölgesinde (rahat) yaşamak,
(aklın gölgesinde) sıkıntı
içinde yaşamaktan hayırlıdır"
sözü
gibi. (....... 'den sonra) ....... Rahat'
ve
(....... den sonra ) ....... Aklım
gölgesinde" demek
istemiştir (ki,
beyit bu anlamı ifadeye yeterli olmadığı için ihlâl
meydana gelmiştir)
.
"Fayda" (sözü) ile, şâirin,
.......
"Onun sözünü yalandan ve yalandan ibaret buldu"
sözü
gibi
tatvîl (sözü uzatmak) tan,
.......
81
"Sonunda ölüm olmasa ne cesaretin, ne cömertliğin ve ne de
zorluklara göğüs germenin bir fazileti olmazdı"
sözündeki ".......
cömertlik'
gibi
haşv-i müfsid (anlamı bozan ekleme) den55
ve şâirin,
.......
"Ben bugünü ve ondan önceki dünü bilirim"
sözü
gibi haşv-i gayr-i
müfsid (anlamı bozmayan ekleme) den
kaçınılmıştır.
.......
Müsavat;.......
Oysa kötü tuzak yalnızca
sahibinin başına geçer1' ve şâirin,
.......
"Kendimi senden uzak ve (kaçıp kurtulabileceğim)
geniş bir yerde hayâl
etsem de sen beni idrâk edip kuşatan gece gibisin"
gibi.
....... Îcâz iki kısımdır:
I....... Îcâzu'1-kasr:
Hazf ile olmayan
(kısaltma) dır ....... Sizin için kısasta
hayat vardır’ gibi. Şüphesiz, bunda
hiçbir hazif olmadığı halde mânâsı çok,
lâfzı azdır. (Yüce Allah'a ait)
bu sözün Araplara göre bu anlamdaki en veciz
söz olan ....... öldürmek, öldürmeyi ortadan kaldırır" sözüne
üstünlüğü
-Harflerinin,
benzeri (ifade) nin harflerinden az olması,
Çünkü
insanın ölmeyeceğini düşünmesi, malını harcamayı kolaylaştırmayıp
bilakis ileride hayatını devam ettirmek için ihtiyatlı davranmasını gerektirir.
Bu
bakımdan cömertlik' kelimesinin,
cesaret ve zorluklara göğüs germe
esnasında söylenmesi faydalı olmadığı gibi
zararlı olmuştur
82
-Maksad
(hayat) a açıkça delâlet etmesi,
-....... kelimesinin nekreliğinin ifade ettiği ta'zîm iledir. Çünkü kısas,
insanların, bir
kişiye bedel olarak bir topluluğu öldürmelerine engel
olmuştur. (.......
kelimesinin nekreliğinden) öldürülen ve öldüren için
-caydırıcılık sebebiyle- hasıl olan nev'lyyet
(bir tür hayat anlamı),
efradını kapsamına alması, tekrardan
soyutlanması, bir hazfedüeni takdir etmeye ihtiyacı olmaması, mutabakat
(tezat sanatını içermesi)
iledir.
II....... Îcâzu'l-hazf:
Hazf
ile yapılan (kısaltma) dır.
1.
Hazfedilen, cümlenin,
-Muzâf (tamlanan) olan bir cüzü olur. ".......
Köye sor ‘ gibi.
-Mevsûf
(olan bir cüzü) olur.
.......
"Ben (durumu) açık olanın oğluyum"
gibi
ki, ....... (durumu) açık
olan bir adamın"
demektir.
-Sıfat (olan bir cüzü) olur....... Çünkü
ötelerinde bütün sağlam gemileri gasp edip alan bir hükümdar vardı’
gibi
ki, -öncesinin delaleti sebebiyle....... sağlam" ve benzeri
(ibaresi
hazfedilmiş)
demektir.
-Şart olur. Yukarıda geçtiği60 gibi.
-Şartın cevabı olur. Bu da
83
-Ya
sadece sözü kısaltmak içindir.......
Onlara: Önünüzdekini ve arkanızdakini gözetip korunun ki rahmete erişesiniz'
denildiği zaman"
gibi
ki, devamının
delaletiyle " ....... Yüz çevirdiler"' (ibaresi
hazfedilmiş) demektir.
-Ya
da onun bir vasfın ihata edemeyeceği bir şey olduğuna
delâlet etmesi veya dinleyicinin her ihtimali tasarlamasını sağlamak)
için olur. Her ikisinin
örneği....... Ateşin başında
durdurulduklarında bir görsen"62.
-Anılanlardan başkası olur.......
Fetihten önce harcayıp çarpışanlarınız diğerleriyle bir olmaz'163
gibi
ki,
sonrasının delaletiyle ....... her kim fetihten önce
harcayıp çarpıştıysa"
(ibaresi hazfedilmiş)
demektir.
2.
(Hazfedilen) :
-Zikrolunan sebebten müsebbeb bir cümle olur.......
Hakkı hak olarak tanıtsın ve
batılı ortadan kaldırsın diye" .......
Yaptığını yap/'
(ibaresi hazfedilmiş)
demektir.
-Zikrolunan için sebep olan bir cümle olur....... Bunun
üzerine. . . fışkırdı'65
gibi ki, ".......
(Musa) ona onunla
(asâ ile) vurdu" ibaresi takdir
edilirse (böyle olur) .
84
Burada:.......
Eğer onunla vurursan mutlaka fışkırıt
(ibaresin) in takdîr edilmesi de caizdir.
-O ikisinden
(müsebbeb ve sebepten) başkası olur.......
Bakınız, ne güzel döşeyiciler
(iz) 66
gibi ki, yukarıda geçti.
3.
(Hazfedilen), bir cümleden daha çok olur.......
Ben
size onun tabirini haber veririm, beni gönderin"
gibi
ki,
(aradan)
....... rüyayı tabir
ettirmek üzere Yûsuf a
(gönderin beni dedi), öyle yaptılar, o da ona
geldi ve dedi ki: 'Ey Yûsuf. . . "
(ibaresi
hazfedilmiş) demektir
Hazif iki şekilde yapılır:
-Hazfedilenin yerine bir şey koymamakla. Yukarıda (ki
örneklerde)
geçtiği gibi.
-
(Hazfedilenin yerine bir şey) koymakla
....... Ve eğer seni yalanlıyorlarsa, bundan önce . birçok peygamberler de
yalanlandım
gibi ki ....... üzülme, sabret
demektir.
Hazfın delilleri çoktur:
-Aklın, hazif yapıldığına ve sözden açıkça kastedilenin de
hazfedilenin belirlenmesine delâlet etmesidir....... Size ölü
(eti yemek)
haram kılındı69
gibi
85
-Her ikisine de
(hem hazif yapıldığında hem de hazfedilenin
belirlenmesine) aklın delâlet etmesidir. ” ....... Rabb'ln
(in emri) geldi”
gibi ki, “ ....... Emri veya azabı” (ibaresi
hazfedilmiş) demektir.
-Aklın
(hazfe) ve örfün
(hazfedilenin) belirlenmesine delâlet etmesidir. “ ....... İşte, beni
hakkında kınadığınız bu delikanlı!”
gibi ki, (burada hazfedilenin) ” .......
Onun aşkından yüreğinin zarı çatlamış” sözüne nazaran ” ....... Sevgisi
hakkında” “ ....... Delikanlısının nefsinden murad istiyormuş” sözüne
nazaran “ ....... Ondan murad isteyişinde” ve her ikisini de içermesi
için “ ....... Onun durumu hakkında“ ibaresinin takdîr edilmesi
muhtemeldir. Örf, ikincisini
(“ ....... Ondan murad isteyişinde”
ibaresini) gösterir. Çünkü aşırı sevginin sahibi, aşkının kendisini
kahretmesi sebebi ile, genellikle kınanmaz.
-İşe başlamak. ” .......
Allah’ın adıyla” gibi. Bunda besmelenin kendisi için başlangıç yapıldığı şey
takdir edilîr.
-İktirân
(sözün eyleme yakın olması) . Arapların evlenen
kimseye “ ....... Uğurlu ve oğullu olsun!” demeleri gibi ki, ” .......
Evlendin” demektir.
İtnâb:
-Anlamın farklı iki biçimde
gösterilmesi veya zihinde daha sağlam yer tutması ya da onu öğrenme zevkinin
mükemmel olması amacıyla sözü kapalı söyledikten sonra açıklamakla olur.......
Ey
86
Rabb'lm, benim göğsüme
genişlik ver!”
gibi. Burada “ ....... Benim için genişlik ver” sözü, talepte bulunana
ait (kapalı) bir şeyin genişlemesini istemeyi;
“ ....... Kalbime” sözü ise, o şeyin açıklamasını ifade eder.
İki görüşten birine
(mahsûsu, mahzûf mübtedanın haberi yapana) göre
“ ....... Ni’me bâbı” da ondan (kapalı
söyledikten sonra açıklamadan) dır. Çünkü kısaltma istenmiş olsaydı,
elbette “ ....... Zeyd ne güzel” demek yeterdi.
....... Ni’me bâbı’nın
zikredilen (kapalı söyledikten sonra açıklaman)
in dışındaki güzel yönü, sözü (îcâz ile itnâb
arasında) denge pozisyonunda göstermesi ve (bu)
iki zıddı bir araya getirme intibâını vermesidir.
....... Tevşî’ de ondan
(kapalı söyledikten sonra açıklamaktan) dır. O,
ikincisi
birinciye atfedilmiş iki isimle açıklanmış bir tesniyenin sözün
sonunda getirilmesidir. “ ....... İnsanoğlu yaşlanır ve onunla birlikte iki
özellik gençleşir: Hırs ve bitmez arzular”
gibi.
-Sanki özel, genelin
cinsinden değilmiş gibi özelin üstünlüğüne işaret etmek için, vasıftaki
değişikliği zattaki değişiklik konumuna indirmek suretiyle yapılır:” .......
Namazlara, özellikle orta namaza devem edin”
gibi.
87
-Bir
nükteden dolayı tekrar yapmakla (da) yapılır. “
....... Öyle değil ileride bileceksiniz!”
ayetlerinde
ihtarın pekiştirilmesi gibi. (Burada) ” .......
“ nin getirilmesinde, ikinci ihtarın
(birinciden) daha beliğ olduğuna delâlet
vardır.
-İgâl,
beyti nükte ifade eden bir şeyle bitirmektir ki, onsuz da mana tamamlanr,
denilmiştir. Bu da,
-Şair
(Hansâ) nın
.......
“Gerçekten Sahr öyle
biridir ki, doru yolun yolcuları ona uyarlar. O, zirvesinde ateş yakılmış olan
yüce bir dağ gibidir”
sözünde mübâlağanın ilave edlmesi,
-ve
şairin,
.......
“Çadırlarımızın ve hayvan
takımlarımızın etrafındaki yabani hayvan gözleri, delinmemiş Yemen boncukları
gibidir” sözünde
teşbihi pekiştirmek için ilave edilmesi gibi.
İgâlin şiire mahsus olmadığı
söylenmiş ve Yüce Allah’ın “ ....... Uyun sizden bir ücret istemeyen o
zâtlaraki, onlar doğru yola ermişlerdir”
sözü örnek verilmiştir.
-Tezyîl ile yapılır ki
cümleyi pekiştirmek için, kendi anlamını içeren başka bir cümle ile takip
etmektir. O da iki türlüdür:
88
Darb-ı mesel durumuna
getirilmemiş olan. “ ....... Bunu onların nankörlüklerinin cezası yaptık ve
Biz, hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız”
gibi.
Darb-ı mesel durumuna
getirilmiş olan. ” ....... De ki: Hak geldi bâtıl yok oldu; gerçekten bâtıl
yok olucudur”
gibi.
Tezyîl
(başka bir açıdan iki türlüdür) : Ya söylenen
(lafz) ı pekiştirmek için olur.
(....... …. ) âyeti gibi; ya da anlamı
pekiştirmek için olur. Şairin,
.......
“Bir kusurunu hoş
görmediğin halde, hiçbir kardeşin sevgisini devam ettiremezsin. Hangi insan
kusursuzdur ki?”sözü
gibi.
-Tekmil ile yapılır ki buna
....... İhtirâs da denir. O da, maksada aykırılık intibâını veren bir sözde o
intibâı ortadan kaldıran bir sözün getirilmesidir.
Şairin,
.......
“Senin yurdunu, bahar
yağmuru ve sürekli yağan yağmur zarar vermeden sulasın!”
Sözü ve
(Yüce Allah’ın) ....... Mü’minlere karşı
boyunlarını aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıdadır”
sözü gibi.
89
-Tetmîm
ile yapılır ki o da, maksada aykırılık intibâını vermeyen bir sözde, mübalâğa
gibi bir nükteden dolayı, fazla bir sözün getirilmesidir. “ ....... Seve seve
yemek yedirirler”
sözünde (zamirin ....... ‘a raci olduğu) bir
görüşe göre olup “ ....... “ demektir.
-İtirâz
ile yapılır ki o da söz arasında veya anlamca birbirine bağlı iki cümlenin
arasına, kapalılığı kaldırmanın dışındaki bir nükteden dolayı, irâbda mahalli
olmayan bir veya daha çok cümlenin getirilmesidir. (Bu
nükte), Yüce Alllah’ın “ ....... Allah’a kızlar isnâd ediyorlar-o
bundan münezzehtir-kendilerine ise canlarının istediğini”sözündeki
tenzîh, şairin
.......
“Şüphesiz seksen yaş
–Allah seni de yetiştirsin- kulağımı tercümana muhtâc etti”
sözündeki dua ve şairin
.......
“Bilesin ki –Kişinin ilmi
kendisine faydalıdır- her ne takdîr olunmuşsa elbette başa gelecektir”
sözündeki tenbîh gibi.
İki cümle arasında bir
cümleden daha fazla olarak gelen (ara cümle
örneklerinden) biri de Yüce Alllah’ın “ ....... Allah’ın emrettiği
yerden onlara varın. Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de
sever. Kadınlarınız sizin için bir tarladır”
sözü, dür. ’....... Kadınlarınız sizin için bir tarladır’ sözü, ‘.......
Allah’ın emrettiği yerden onlara varın’ sözünü açıklayıcıdır.
90
Bir grup
(belâgat alimi), ara cümlede nüktenin
zikredilenden başka da olabileceğini söylemişler, sonra onlardan bazıları da
onun (ara cümlenin), kendisine bağlı bir cümle
tarafından takip edilmeyen bir cümlenin sonunda bulunmasını caiz görmüşlerdir
ki, bu durumda itirâz tezyîl ve tekmîlin bazı şekillerini de kapsamına alır.
-Bazıları ise itirâzın
cümleden başka bir şey olduğunu söylemişlerdi ki, bu durumda itirâz tetmîmin ve
Tekmîlin bazı şekillerini de kapsamına alır.
-Zikredilenlerden başkası
ile yapılır. Yüce Allah’ın “ ....... Arşı taşıyanlar ve onun çevresindekiler
Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na iman ederler”
sözü gibi. Şayet
ihtisâr yapılsaydı “ ....... O’na iman ederler” sözü zikredilmezdi;çünkü
onların varlığına inanan kimse, imanlarını inkâr etmez.
(....... O’na iman ederler) sözünün
zikredilmesinin güzelliği, ona teşvik için imanın şerefini açıklamaktadır.
Şunu bil ki, söz bazen,
temel anlamda kendisine eşit olan başka bir söze nisbetle, harflerinin çokluğuna
ve azlığına göre îcâz ve itnâb ile vasıflandırılır. Şâirin:
.......
“Onuru gerektiren bir
durum olduğunda dünyadan yüz çevirir”
sözü ve (başka bir şâirin),
.......
“Eğer onur ve yücelik
yoksulluk tarafında olduğunda ben, servet tarafına meyletmem”
sözü gibi.
91
Yüce Allah’ın “ .......
O, yaptığın dan sorumlu olamaz, onlar ise sorumludurlar”
sözü ve hamâsî (bir şâir) in:
.......
“Biz, dilersek insanların
sözünü reddedebiliriz; fakat biz konuştuğumuzda onlar, sözümüzü reddedemezler”
sözü de o kâbildendir.
92 |