Geri

   

 

 

İleri

 

TELHÎSU’L-MİFTÂH 

Hatîb Kazvînî

Celâlüddîn el-Kazvînî Muhammed b. Abdirrahmân

Şâfiî (ö. 739/1339)

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, nimetlendiren, insanı bazı üstün özelliklerle diğer varlıklardan ayıran ve bilmediklerimizi bize öğreten Allah’a mahsustur. Salat ve selam, doğruyu söyleyenlerin en hayırlısı, kendisine hikmet ve hak ile batıl arasını ayıran (Kitab) verilenlerin en üstünü olan Efendimiz Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) ’a, temiz etbâ’ına ve seçkin ashabına olsun.

İmdi, belâgat ve ona bağlı olan ilimler, mertebe bakımından ilimlerin en üstünü sırca (nükteleri içermesi bakımından) en incesidir. Zira, bu ilim sayesinde Arap dilinin incelikleri, sırları anlaşılır ve yine (bu ilimle) Kur’an’ın nazmında bulunan îcâz yönündeki perdeler açılır.

 (Bu alanda) değerli, büyük alim Ebu Yakub Yusuf Es-Sekkâkî'nin yazdığı Miftâhu'l- Ulûm’un üçüncü kısmı – tertibi en güzel, yazılışı tam, temel kuralları toplama yönünden en zengini olduğundan- belâgat alanında tasnif edilen meşhur kitabların fayda bakımından en büyüğü idi.

Ancak o da fazlalıktan, gereksiz uzatmadan ve muğlak ifadeden korunmuş olmadığından kısaltılması mümkün, açıklama ve ayıklamaya da muhtaç olduğundan o (üçüncü kısım) daki kaideleri ihtiva eden, (ispat için) kendisine ihtiyaç duyulan örnekleri ve şahit (beyit) leri de içeren özet bir kitap yazdım. O araştırma ve düzenlemedeki gayretlerimi de eksik etmedim. Bunu, onun tertibinden daha kolay anlaşılır bir tertibe koydum. İsteklilerin çabuk elde etmesi ve kolay anlaması için lâfzını aşırı kısaltmaya da gitmedim.

Bazı yazarların kitaplarında muttali olduğum faydalı şeyleri ve hiçbir kimsenin ifadesinde – kendisine açıkça ve işareten – bulmadığım ek bilgileri de buna ilave ettim ve ona “Telhîsu'l-Miftâh” adını verdim.

Ben yalnız Allah’ın lütfundan, aslını faydalı kıldığı gibi, bu özet kitabı da faydalı kılmasını dilerim. O (Allah ), bu faydanın sahibi ve yine O, bana kâfi ve ne güzel vekildir!

1

Mukaddime

....... Fesâhat:

Fesâhat terimiyle kelime, kelâm ve mütekellim nitelendirilir.

....... Belâgat

Belâgat terimi ile de sadece son ikisi nitelendirilir.

....... Kelimenin fesehatı:

Kelimenin fesâhatı, tenâfuru’l-huruf’dan, garabetten ve muhafeletu’l-kıyâs2tan arınmasıdır.

....... Tenâfur:

 .......

“Örükleri, yukarıya doğru toplanmış” örneği (nde ....... kelimesi) gibi.

....... Garabet:

.......

“Kömür saçını ve süreyc burnunu gösterdiği vakti hatırla!” örneği (ndeki ....... ) gibi ki “zarafet ve düzgünlükte Süreyc kılıcı; parıltı ve ışıltıda ise kandil gibidir” demektir.

....... Muhalefet (u’l-kıyâs) :

.......

“Hamd, yüceler yücesi Allah’a mahsustur” örneği (ndeki ....... ) gibi. Ayrıca,

2

.......

 “Şahsiyeti saygın soyu şereflidir” (....... kelimesinde görüldüğü ) gibi (kelimenin fesâhatı için) kulağı tırmalamadan arınmış olması (nın gerekli olduğu) da söylenmiştir. Ancak bu husus tartışmalıdır.

....... Kelâmın fesâhatı:

Kelâmın fesâhatı, kelimelerinin fasih olmasının yanı sıra ....... zafu’t-te’lif (nahiv kurallarına aykırılık ), ....... tenâfuru’l-kelimat (kelimelerin bir araya gelmesinden doğan telaffuz uyumsuzluğu) ve ....... takid (düğümlü söz) den arınmasıdır.

....... Za'fu (‘t-te’lif) : ....... “Kölesi Zeyd'l dövdü” gibi.

....... Tenâfur (u’l-kelimat) :

.......

Harbin mezarının yanında başka hiçbir mezar yoktur” sözü ve

 .......

“Saygındır. Onu ne zaman övsem övsem insanlar benimle beraberken överim; ama onu ne zaman kınayacak kınayacak olsam yalnız başıma iken kınarım” sözü gibi.

....... Ta’kid: Sözün, herhangi bir engel nedeniyle, maksadı açıkça ifade etmemesidir. Ta’kid,

-Ya lafızların dizilişinde olur, el-Farazdak’ın Hişamın dayısı hakkındaki

3

 .......

“İnsanlar arasında, bir hükümdardan başka, ona benzeyen hiçbir canlı yoktur; onun annesinin babası ise onun babasıdır” sözü gibi ki (ifade aslında) ....... şeklindedir.

-Ya da (zihnin manaya) intikal (in) de olur. Başka birinin

 .......

“Bundan böyle evimin sizden uzak olmasını isteyeceğim ki yakın olasınız; gözlerin de donmak (yaş akıtmamak) için yaşlarını dökmektedir” sözü gibi.

Zira (zihin), şairin, gözlerin donmasından kastettiği (dostlarla buluşmanın verdiği) sevinçten (dolayı) yaşarmaması anlamında değil, (dostlardan uzak kalma esnasında ağlamak istediği halde) yaşarmaması (anlamı) na intikal etmektedir.

Bunlardan başka (kelâmın fesâhatı için) :

 .......

“ (Atım) çeviktir; onun için onun üzerinde ondan bir takım alametler vardır” örneğinde görülen (zamirlerdeki) aşırı tekrardan ve

.......

“Ey havmetu’l-cendelin kumsalının güvercini, haydi öt!” örneğinde görülen zincirleme izafetten arınmış olması (gerektiği) de söylenmiştir. Ancak bu husus tartışmalıdır.

....... MÜTEKELLİMİN FESÂHATI:

Kendisiyle maksadın, fasih (açık) bir lafızla ifade edilebilmesinin sağlandığı bir yetenektir.

....... KELÂMIN BELÂGATI:

Kelâmın BELÂGATı, fasih olmasının yanı sıra, muktazayı hale (ortama) uygunluğudur. Sözün söylendiği ortamların farklı olması nedeniyle, o (muktazayı hal) da çeşitlidir. Mesala belirsizleştirme, genelleme, öne alam ve zikretmekten her birinin ortamı, karşıtının ortamından farklıdr. Yine faslın (sözü birine bağlaçla bağlamanın) ortamı vaslın (sözü birbirine bağlaçla bağlamanın) ortamına, îcâzın (özlü

4

ifadenin) ortamı da karşıtının ortamına aykırıdır. Zeki kimseye hitap etmekle anlayışı kıt olana hitap etmek de böyledir.

Ayrıca her kelimenin birlikte olduğu kelimeyle beraber ayrı bir yeri (makamı) vardır. Sözün değerinin güzellik ve kabul görmedeki yüceliği, ortama uygunluğuyla; değerinin düşmesi ise ortama uygun olmamasıyladır. O halde muktazayı hal, uygun ortamın ta kendisidir. Bu yüzden belâgat, terkip oluşturmakla anlamı ifade etmesi açısından, lafızla ilgilidir. Bu (sözün muktezayı hale uygunluğu) çoğu kere fesâhat diye de adlandırılır.

Bunun (belâgatın) iki tarafı vardır:

Yüksek: İ’caz (benzerini söylemekten aciz bırakma) sınırı ve ona yakın olan.

Alçak: Bu öyle bir seviyedir ki, söz bu seviyenin biraz altındaki ile değiştirildiğinde, BELÂGATçılara göre, hayvan sesleri kategorisine girer.

Bu ikilinin arasında çok düzeyler vardır. Kelâmın belegatına, söze güzellik katan bir takım başka yöntemler de eklenir.

....... MÜTEKELLİMİN BELÂGATI:

Mütekellimin BELÂGATı: Kendisiyle BELÂGATlı bir söz kurabilen bir yetenektir. Bunlardan, her beliğ (söz) ün fasih olduğu ama her fasih (söz) ün beliğ olmadığı; BELÂGATın amacının da istenilen anlamı ifade etmede yanlıştan kaçınmak ve fasihi fasih olmayandan ayırt etmek olduğu anlaşıldı. İkincisinin (fasihi fasih olmayandan ayırt etmenin yollarından) bazıları, lügat veya sarf (morfoloji) yahut nahiv (sentaks) ilminde açıklanır; ya da duyu ile algılanır. Ancak bunlar, ta’kidul-manevi (anlamı düğümlü) olanları içermez.

Kendisiyle birincisinden (istenilen anlamı ifadede yanlıştan) kaçınılan (ilim) ....... ilmu’l meani, kendisiyle ta’kidul-maneviden (anlamı düğümlü olandan) kaçınılan (ilim) ....... ilmu’l beyan kendisiyle (sözü) güzelleştirme yöntemlerinin öğrenildiği ilim ise ....... ilmu’l bedi’dir. Birçokları, tümüne birden ....... ilmu’ beyan adını verir. Birincisine ilmu’l meani, son ikisine ilmu’l beyan; üçüne birden ilmu’l bedi adını verenler de vardır.

5