Geri

   

 

 

İleri

 

10. Namazda Teşehhud (Tahiyyat Oturuşu) ve Okunacak duâlar

Bil ki, iki rekâttan ibaret namazlarda -sabah ve nafile namazları gibi- yalnız ve teşehhüd (tahiyyata oturuş) vardır. Eğer namaz iki veya üç rekâtlı olursa, bunlarda iki teşehhüd vardır ki, bunlara birinci ve ikinci teşehhüd edinilir. Mesbûk olan (namazın bazı rekâtında imâma yetişemeyen) kimse için üç teşehhüd mümkün olduğu gibi, akşam namazında da ona dört teşehhüd gerekebilir. Meselâ: İmâma, akşam namazının ikinci rekâtının rükû'undan sonra yetişen bir mesbûk, ikinci rekâtın teşehhüdünde imâma uyar, ondan sonraki ikinciye de uyar, (böylece imâmla iki teşehhüd yapmış olur). İkinci rekâtın rükû'una yetişmediğinden, iki rekât kazaya bırakmış ve imâmla yalnız bir rekât kılmış olur. İmâm selâm yerdikten sonra kılamadığı iki rekâtı yerine getirmek için kalkar; bir rekât kıldıktan sonra teşehhüde oturur; çünkü onun ikinci rekâtı oluyor. Sonra üçüncü rekâtı kılar ve arkasında oturur, teşehhüd yapar. Böylece teşehhüdleri dört adet olur.

Bir kimse dört rekâttan fazla, yüz rekât gibi nafile namaz kılmaya niyet etmiş olursa, muhtar olan iki teşehhüdden fazla yapmamaktır. Niyet ettiği miktar namazdan iki rekât kıldıktan sonra teşehhüde oturur. Sonra iki rekât daha kılarak ikinci teşehhüde oturur ve selâm verir.

Âlimlerimizden bir cemaat demiştir ki, iki teşehhüdden fazla yapmak caiz olmaz ve iki teşehhüd arasında da iki rekâttan ziyade yapılmaz. Ancak iki teşehhüd arasında (akşam namazında olduğu gibi) bir rekât olur. İki teşehhüde ilave yapılsa, yahut, iki teşehhüt arasında iki rekâttan çok yapsa, namazı batıl olur. Diğer bazı âlimler de demişlerdir ki, her rekâtta teşehhüd yapmak caizdir; fakat doğru olan, her iki rekâtta bir teşehhüd yapmaktır, her bir rekâtta değil... En doğrusunu Allah bilir.

Bil ki, son (ikinci) teşehhüd, Şâfi’î, Hanbelî ve pek çok âlimlere göre vâcibdir. İmâm Mâlik ve Ebû Hanife'ye göre sünnettir. (Burada ya musannif yanılmıştır, yahut matbaa hatası olmuştur. Çünkü son oturuş, Hanefî mezhebinde farzdır, sünnet olduğuna kail bir imâma metinlerde rastlanmamaktadır. Ancak birinci oturuş (teşehhüd) vâcib ise de, İmâm Tahavî ve İmâm Kerhî, bunun sünnet olduğunu söylemektedirler. Hanefî âlimlerinin bu birinci oturuşta ihtilâfları vardır.)

Birinci teşehhüd ise, Şafiî, Mâlikî, Hanefî (beyan edilen ihtilâfla) ve çoklarına göre sünnettir. İmâm Ahmed'e göre de vâcibdir. Şâfiî mezhebine göre, bir kimse bu teşehhüdü terk ederse, namazı sahîh olur; ancak ister kasden ve ister yanılarak terk etmiş olsun, yanılma secdesi yapar. En doğrusunu Allah bilir.

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den Sabit Olan Teşehhüd duâları Şu Üçüdür

148- Birincisi, İbn Mes’ûd'un (radıyallahü anh), Resûlüllah Sallallahü aleyhi ve sellem'den yaptığı rivâyettir:

(Gerçek mülk ve azamet Allah'a mahsustur, bütün ibâdetler ve tertemiz zikirlerle ameller de... Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun, ey Peygamber!... Allah'ın selâmeti bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun... Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına sahicilik ederim ve yine şahidlik ederim ki, Muhammed, Allah'ın kuludur ve onun Resûlüdür)"[1]

149- İkincisi, İbn Abbâs'ın (radıyallahü anhüma) Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivâyet ettiğidir:

(Mübarek olan ulu sıfatlar, bütün ibâdetler ve tertemiz zikirlerle ameller Allah'a mahsustur. Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun, ey peygamber!... Allah'ın selâmeti, bizim üzerimize ve Allah'ın salih kullan üzerine olsun... Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına şahidlik ederim ve yine şahidlik ederim ki, Muhammed Allah'ın Resûlüdür)"[2]

150- Üçüncüsü, Ebû Mûsa el-Eş'ârî'nin (radıyallahü anh), Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den rivâyetidir.

Bütün kemal sıfatları, bütün ibâdet ve tertemiz zikirlerle ameller Allah'a mahsustur. Allah'ın selâmeti, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun, ey Peygamber!... Bizim de üzerimize ve Allah'ın salih kullarının üzerine de selâm olsun. Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına ve Muhammed O'nun kulu ve Resûlü olduğuna şahidlik ederim"[3]

151- Kasım'dan güzel bir isnadla rivâyet edildiğine göre denmiştir ki, Âişe (radıyallahü anha) bana öğreterek, bu Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in Teşehhüdüdür dedi:

…………………"[4]

Bu rivâyette güzel bir fayda vardır ki, o da, peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in teşehhüdü, bizim teşehhüdümüzün lâfzıdır.

152- Abdurrahmân ibn Ömer'den sahîh isnadlarla rivâyet edildiğine göre, babası Ömer'in minberde insanlara teşehhüdü öğreterek şöyle dediğini işitmiştir: Teşehhüd için şunu deyiniz:

(Mülk ve azamet Allah'a mahsustur, çok sevablar Allah'a mahsustur, tertemiz zikir ve ibâdetler Allah'a mahsustur. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun, ey peygamber!... Selam bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına şahidlik ederim. Ve yine şahidlik ederim ki, Muhammed O1-nun kuludur ve Resûlüdür.)"[5]

153- Hazret-i Âişe'den (radıyallahü anha) rivâyet edildiğine göre, o teşehhüd ettiği zaman şöyle söylerdi:

Diğer bir rivâyete göre de; Hazret-i Âişe'nin (radıyallahü anha) şöyle teşehhüd ettiği rivâyeti de vardır:

…………………."[6]

154- İbn Ömer'den (radıyallahü anhüma) yapılan rivâyete göre, İbn Ömer teşehhüd ederek şöyle söylerdi:

…………. "[7] En iyisini Allah bilir.

Bunlar teşehhüdün nevileridir. Beyhakî demiştir ki, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den sabit olan bu husustaki Hadisler üç tanedir: İbn Mes'ûd Hazretlerinin hadîsi, İbn Abbâs Hazretlerinin hadîsi ve Ebû Mûsa Hazretlerinin hadîsi... Bu, Beyhakî'nin sözüdür. Ondan başkası da demiştir ki, bu üç hadîs Sahîhtir; ancak en Sahîhleri, İbn Mes'ûd Hazretlerinin rivâyet ettiği hadîstir.

Bil ki, zikri geçen teşehhüdlerden herhangi biri ile teşehhüd yapılırsa caizdir. İmâmımız Şâfi’î ve ondan başka âlimler (Allah hepsinden razı olsun) böyle kabul etmişlerdir. İmâm Şâfi’î Hazretlerine göre bu teşehhüdlerin en faziletlisi, İbn Abbâs'ın (radıyallahü anhüma) hadîsidir. Çünkü onda (Mübârekât) sözü ziyadedir.

Bu teşehhüdlerde genişlik ve muhayyerlik olmasından dolayı ravilerin lâfızları değişik olmuştur. En iyisini Allah bilir.

En uygun olan, ilk üç teşehhüdden birini tam olarak okumaktır. Acaba okunan bu teşehhüdün bir kısım lâfızlarım kaldırmak kifâyet eder mi? Bu hususta tafsilât vardır:

Bilinmelidir ki, teşehhüdde geçen "Mübârekât, Salavât, Tayyibât, Zâkiyât" lâfızları sünnettir, şart değildir. Eğer bunlar kaldırılarak:

“Et-tihayyâtu lillâhi, esselâmü aleyke eyyühennebiyyu..." sonuna kadar okunmuş olursa, bunun cevazında bizde muhalefet yoktur. Fakat:

“esselâmü aleyke eyyühennebiyyu..." sonuna kadar okunması vâcibdir; bundan hiç bir şey kaldırmak caiz değildir; yalnız:

“Ve rahmetullâhi ve berekâtühu" lâfızları üzerinde âlimlerimizin üç görüşü vardır:

1- Bu iki lâfızdan hiç birini kaldırmak caiz değildir ve bu görüş en sahîh olandır. Çünkü hadîs-i şerifler bu lâfızlar üzerinde ittifak etmektedirler.

2- İki lâfzı da kaldırmak caiz olur.

3- "Berekâtuhu" lâfzının kaldırılması caizdir; "Rahmetullâhi" sözünün kaldırılması değil...

Âlimlerimizden Ebû Abbas b. Süreye şöyle demiştir. Teşehhüdü yalnız şu sözlerle ifade etmek caiz olur:

“Ettehiyyâtü lillâhi. Selâmün aleyke eyyühennebiyyu. Selâmün alâ ibâdillâhis-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enne muhammeden resûlüllah." Rivâyetlerin çoğunda "el-selâm = esselâm" kelimesi, lamı tarifledir. Bazı rivâyetlerde ise (burada geçtiği gibi), lamı tarifsiz "Selâmün" şeklindedir. Yani iki yerde lamı tarifli veya lamı tarifsiz geçer. Bunların ikisi de caiz ise de, âlimlerimize göre lamı tariflisi daha faziletlidir; çünkü bu rivâyet daha çoktur ve harfler de bunda ziyade olduğundan ihtiyat bundadır.

Tahiyyattan önce "Besmele" getirme işine gelince; "Nesâî ve Beyhaki sünenlerinde ve bu ikisinden başkasında "Besmele"nin isbatı merfu' hadîs olarak bize rivâyet edilmiştir. Nitekim İbn Ömer'in teşehhüdünde geçmişti. Fakat hadîs âlimlerinden Buhârî, Nesâ’î ve bunlardan başkası demiştir ki, besmeleyi ziyade olarak söylemek, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den sahîh olarak sabit olmuş değildir. Bunun içindir ki, âlimlerimizin çoğunluğu, teşehhüdde "Besmele" getirmek müstehab değildir, demişlerdir. Bir kısım âlimlerimiz de müstehab olur, demişlerdir. Muhtar olan, besmeleyi getirmemektir; çünkü teşehhüdü rivâyet eden ashâbın çoğunluğu, besmeleyi rivâyet etmemişlerdir.

Bil ki, teşehhüd duâsı okunurken, sıra üzere okumak (kelimelerin yerini değiştirmemek) müstehabdır; vâcib değildir. Âlimlerin çoğunluğuna göre, muhtar olan sahîh mezhebde, bir kısım kelimeleri bir kısmı üzerine takdim etmek caizdir. imâm Şâfi’î (Allah ona rahmet etsin), ÜMM kitabında böyle kaydetmiştir. Fakat, Fâtiha lâfızlarında olduğu gibi, bunda da caiz olmaz, diyen olmuştur. Ancak bazı rivâyetlerde, Besmelenin Şehâdet lafzı üzerine takdîm edilmiş olması, işin cevazına delâlet eder. Nitekim daha önce geçtiği üzere bazı rivâyetlerde de, Besmele sonraya bırakılmıştır.

Fâtiha sûresi ise, lâfız ve tertib bakımından da mu'cizdir; onun lâfızlarının yerini değiştirmek caiz olmaz. Bir de, Arapça okumasını bilen kimse için, yabancı dil ile teşehhüd yapmak caiz değildir. Arapça okuyamayan kimse, kendi lisanı ile okur ve İftitah tekbîri bahsinde belirtiğimiz gibi, Arabçasını öğrenir.

Teşehhüdün gizli okunması, müslümanların icmaına binaen sünnettir.

155- Abdullah b. Mes’ûd'dan (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

"Teşehhüdü gizli okumak, sünnettendir. "[8]