Geri

   

 

 

İleri

 

9. Sabah Namazında Kunüt

Bil ki, sabah namazında kunût (rükûdan kalkışta duâ, Şâfi’î mezhebine göre) şu hadîs-i şerife binaen sünnettir:

145- Enes'den (radıyallahü anh) rivâyet edilmiştir:

"Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, dünyadan ayrılıncaya kadar, sabah namazında "KUNÛT" yapmıştır." Bunu, Hâkim Ebû Abdullah, "Kitab-ı Erba'în"de rivâyet etmiş ve sahîh hadisdir, demiştir.[40]

Bil ki, bize göre (Şâfi’î mezhebinde) sabah namazında "Kunût" meşrudur ve müekked sünnettir. Bunu terk edenin namazı kabul olmaz; fakat kasden veya yanılarak terk edilmesiyle (Şâfi’îlerce) sehiv secdesi yapılır.

Beş vakit namazdan sabah namazının dışındaki namazlarda "kunût" yapılır mı? hususunda İmâm Şâfi’î için (Allah ona rahmet etsin) üç görüş vardır:

1- Bunlardan en sahîh ve meşhur olan birinci görüşe göre, müslümanlara umumî bir musibet geldiği zaman "Kunût" yaparlar, değilse yapmazlar.

2- Musîbet gelsin veya gelmesin mutlak olarak "kunût" yaparlar.

3- İster musîbet olsun, ister olmasın, sabah namazından başka diğer dört vakit namazda "kunût" yapılmaz. En doğrusunu Allah bilir.

Yine bize göre, ramazan ayının son yarısında, vitir namazının son rekâtında "Kunût" yapmak müstehabdır. Şafiî mezhebinde başka bir görüşte de, ramazan ayının tamamında vitir namazında "Kunût" yapılır. Üçüncü bir görüşte de, yıl boyunca kunût yapılır. Ebû Hanife'nin (Allah ona rahmet etsin) mezhebi de budur. Ancak Şafii mezhebinde âdet edinilen birinci görüştür. En iyisini Allah bilir.

Bize göre, sabah namazında "kunût" yapmanın yeri, ikinci rekâtta rükûdan kalktıktan sonradır. İmâm Mâlik (Allah ona rahmet etsin) demiştir ki, rükûdan önce "kunût" yapılır. İmâmlarımız demişlerdir ki, bir Şâfi’î, rükûdan önce kunût yapmış olursa, sahîh görüşe göre bu sayılmaz. Fakat sayıldığına dair mezhebimizde de bir görüş vardır. Bununla beraber en doğrusu, rükûdan sonra o kunût iade edilir ve yanılma (sehiv) secdesi yapılır. Secde yapılmaz da denmiştir.

Kunût Duâsının lâfzına gelince; o da, sahîh bir isnadla Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâ’î, İbn Mâce, Beyhakî ve bunlardan başka sünenlerde bize rivâyet edilen sahîh hadîsdeki şu ifadedir:

146- Hasan ibn Ali'den (radıyallahü anhüma) rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“Vitir namazında söylediğim şu sözleri, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem bana öğretti:

(Allah'ım! Beni, kendilerine hidâyet ihsan buyurduklarınla (Peygamberler, salihler ve şehidlerle) beraber hidâyette daim kıl. O kendilerine (dünya ve ahirette) afiyet verdiklerinle beraber bana afiyet ver. Beni, koruduğun kimselerle bir arada koru. Verdiğin şeyde bana bereket ihsan et. Hükmettiğin kötü şeyden beni koru; zira Sen hüküm verirsin, Senin hükmün üzerine çıkılmaz. Muhakkak ki, Senin himaye ettiğin zelil olmaz. Ey Rabbımız! Yücesin, münezzehsin..."[41]

Beyhakî’nin anlattığı bir rivâyet de şöyle: Ebû Talib'in oğlu Alî'nin (radıyallahü anh) oğlu Muhammed bin Hanefiyye demiştir: Bu duâ, o Duâdır ki, benim babam sabah namazının kunûtunda bunu okurdu.

Bu duânın sonunda:

“Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve sellem" (Allah'ım! Muhammed'e ve Muhammed'in âline rahmet et ve selâmet ver) demek, müstehabdır.

Nesâî'nin, hasen bir isnadla bu hadîsi rivâyetinde:

“Ve sallallahü alen-nebiyyi (Allah Peygambere rahmet etsin)" şeklindedir.

Âlimlerimiz demiştir ki, bir kimse, Ömer ibn Hattâb'dan (radıyallahü anh) rivâyet edilenle kunût yaparsa, güzel olur. O, sabah namazında rükûdan sonra kunût yaptı ve şöyle dedi:

(Allah'ım! Biz, Senden yardım isteriz ve bağışlamanı dileriz, nimetlerini inkâr etmeyiz. Sana îman ederiz, Sana isyan edeni terk ederiz. Allah'ım! Ancak Sana ibâdet ederiz, rızan için namaz kılar ve secde ederiz. Rızan için çalışır ve koşarız. Senin rahmetini umarız ve azabından korkarız. Gerçek Senin azabın elbette kâfirlere erişecektir.)

Allah'ım! Senin yolundan çeviren, peygamberlerini yalanlayan ve velilerini öldüren kâfirlere azab ver.

Allah'ım! Mü’min erkeklerle Mü’min kadınları, müslüman erkeklerle müslüman kadınları bağışla ve aralarını düzelt, kalblerini birleştir, kalblerine imân ve hikmet ver, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in dini üzere onları sabit kıl, kendilerinden almış olduğun sözü yerine getirmeye dair kendilerine ilham ver; onları Senin düşmanlarınla kendi düşmanlan üzerine muzaffer kıl. Ey Hak olan Allah! Bizi onlardan yap...)"

Bil ki, Hazreti Ömer'den (radıyallahü anh) nakledilen bir rivâyette:

“Allah'ım! Ehli kitab kâfirlerine azab et" şeklindedir; çünkü o zamanda, savaş bunlarla yapılıyordu. Bu zamanda ise:

“Kâfirlere azab et" sözünü seçmek daha uygundur; zira daha umumî bir mana taşır.

Âlimlerimiz demişlerdir ki, bu Hazreti Ömer'in kunûtu ile daha önce geçen kunûtu (Duâyı) birleştirmek ve beraber okumak müstehab olur. Eğer birleştirilecekse, Hazreti Ömer'in kunütunu sonraya almak daha doğrudur. Bunlardan bir tanesi okunacaksa, birinciyi seçmelidir. Ancak tek başına namaz kılan yahut belli bir cemaatı olup namazın uzatılmasına razı gelenler olursa, o zaman her iki Duâyı (kunûtu) okumak müstehab olur. En iyisini Allah bilir.

Şunu da bil ki, muhtar olan mezhebe göre, kunût için belirli bir Duâ yoktur; hangi Duâ ile duâ yapılırsa, kunût olur. Duâ manasını taşıyan Kur'an'dan bir veya bir kaç âyet okunmuş olursa, kunût yapılmış olur. Fakat daha faziletlisi, sünnet olarak nakledilenleri okumaktır. Bununla beraber, Şafiî mezhebinde bazı âlimler, kunût Duâsı muayyendir, başkasını okumak yeterli değildir, demişlerdir.

Bil ki, namaz kılmakta olan imâm ise, birinci kunût Duâsında geçen (Allahümmehdinî) sözünü, çoğul manasında olan (Allahümmehdinâ) şeklinde okuması müstehabdır. Diğer lâfızları da aynen çoğul olarak okumalıdır. Çoğul olarak değil de, müfred (tekil) okursa, kunût hasıl olur; fakat imâmın duâyı yalnız şahsına tahsis etmesi mekruh olduğa için, bu da mekruhtur. Nitekim Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

147- Sevban'dan (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kul, cemaatı bırakıp da yalnız kendi nefsine duâyı tahsis ederek cemaata imâm olmasın; eğer bunu yaparsa, cemaata hainlik yapmış olur.’[42]

Kunût Duâsında elleri kaldırmak ve onlarla yüzü meshetmek hususunda âlimlerimiz üç görüş üzere ihtilâf etmişlerdir. Bunların en doğrusu, elleri kaldırmak müstehabdir; yüz meshedilmez. İkincisi, eller kaldırılır ve yüz meshedilir. Üçüncüsü ise, eller kaldırılmaz ve yüz meshedilmez. Yüzden başka göğüs veya diğer azaların meshedilmeyeceği hususunda âlimler ittifak etmişlerdir. Daha doğrusu, bunu yapmak mekruhtur, demişlerdir.

Kunût'u (Duâyı) gizli ve aşikâr okuma işine gelince: Âlimlerimiz demişlerdir ki, namaz kılan kişi, yalnız başına ise, bunu gizli okur. Eğer imâm ise, çoğunluğun üzerinde bulunduğu sahîh ve muhtar görüşe göre, aşikâre okur.

İkinci görüşe göre, namazdaki diğer Duâlarda olduğu gibi, bu duâ da gizli okunur.

İmâma uyan kimse ise, imâm aşikâre okumuyorsa, diğer Duâlar gibi, gizli okur. Böylece gizlilikte imâma uymuş olur. Eğer imâm kunûtu aşikâre okuyor da, imâma uyan bunu işitiyorsa, imâmın duâsına "Âmîn" der ve övgü manasını taşıyan son kısmında imâma iştirak eder. Eğer imâmın okuyuşunu işitmiyorsa, gizlice kunût yapar. Bazıları da demiştir ki, yalnız "âmîn" der, yahut imâmın okuyuşunu duyunca ona iştirak eder. Fakat muhtar olan, birinci görüştür.

Sabah namazının dışındaki namazlarda nasıl kunût yapılır? Eğer kılınan namaz, akşam ve yatsı gibi, cehrî namaz ise, hüküm sabah namazının aynıdır; nitekim geçmiştir. Eğer kılınan namaz, öğle yahut ikindi namazı ise, bir görüşe göre kunût gizli yapılır, diğer bir görüşe göre de sabah namazında olduğu gibi yapılır.

"Bi'ri Ma'ûne" denilen yerde pusuya düşürülüp şehid edilen yetmiş kadar Hâfız sahabînin katilleri olan kâfirler aleyhine Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in duâ (kunût) etmelerine dair olan sahîh hadîsin zahirine bakılırsa, bütün namazlarda aşikâre kunût yapmak gerekir. Buhârî'nin Sahîh'inde, Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem, musibetlerin inişi hallerinde, kunûtu aşikâre yapardı.

--------------------

[1] Ebû Dâvud, Tirmizî. İbn Mâce.

[2] Beyhakî.

Bu zayıf, bir hadîstir. el-Haris el-A'ver demiştir ki, bunun za'fında ittifak vardır. İmâm Şa'bî derdi ki, el-Haris, yalancıdır. En doğrusunu Allah bilir.

[3] Nahl sûresi: 98

[4] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. İbn Mâce. Beyhakî.

[5] İbn-i Huzeyme ve Ebû Hatem b. Hibban Sahîhlerinde sahîh isnadla rivâyet etmişler ve hadîsin sahîh olduğuna hüküm vermişlerdir.

[6] Buhârî ve Müslim.

[7] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[8] Tîn sûresi: 8.

[9] Kıyâme sûresi: 40.

[10] A’râf sûresi: 185.

[11] A'lâ sûresi: 1.

[12] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[13] Sünen kitapları.

[14] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[15] Müslim.

[16] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[17] Ebû Dâvud. Nesâî. Tirmizî. Sahîh İsnadla.

[18] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[19] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[20] Müslim.

[21] Buhârî. Müslim.

[22] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.

[23] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[24] Müslim, Nesâî.

[25] Buhârî. Mtıvatta'. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[26] Müslim.

[27] Buhârî. Müslim

[28] Müslim.

[29] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[30] Ebû Dâvud. Nesâî. Tirmizî.

[31] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbn Mâce.

[32] Müslim. Muvatta'. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.

[33] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[34] Müslim.

[35] Müslim. Ebû Dâvud

[36] îsrâ sûresi: 108.

[37] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. Hâkim, el-Müstedrek.

[38] Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî.

[39] Sünen-i Beyhakî. Ebû Dâvud. Tirmizî. İbn Mâce. Hâkim.

[40] Hâkim, el-Müstedrek.

[41] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. İbn Mâce.

Tirmizî demiştir ki, bu, hasen hadîstir. Biz kunût hakkında Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den bundan daha güzel bir şey bilmiyoruz.

[42] Ebû Dâvud. Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki bu hasen bir hadistir.)

------------------