2. Duâ Etmenin Usul ve Âdabı
Fıkıh âlimlerinin, hadis âlimlerinin, önceki âlimlerle sonraki
âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre duâ etmek müstâhabdır.
Allahü telâlâ şöyle buyurmuştur:
(Rabbınız buyurdu ki, bana duâ edip isteyin,
kabul edip size vereyim.)
Yine Allahü teâlâ:
(Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin)
buyurmuştur.
Bu konuda âyetler çoktur ve meşhurdur.
Sahîh olan hadislere gelince bunlar ziyadesiyle bilinen şeylerdir,
anlatılmalarına da ihtiyaç yoktur. Biz yetecek kadar Duâları
ileride anlatacağiz. Başarı Allah'dandır.
İmâm Ebû'l-Kasim el-Kuşeyrî
(radıyallahü anh) Risale'sinde
şöyle demiştir:
Duâ mı, yoksa sükût ve rızâ mı daha faziletlidir? konusu üzerinde
insanlar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bir kısmı demiştir:
“Duâ ibâdettir." diye geçen hadise
dayanarak duâ daha faziletlidir. Çünkü duâ, Allah'a ihtiyacı
göstermektir.
Bir kısmı da: Kaderin hükmü altında sükût etmek ve sönük olmak daha
sağlamdır ve kaderin geçmiş hükmüne rızâ göstermek daha iyidir,
demişlerdir.
Bir kısmı da şöyle demiştir: Duâ ve rızânın her ikisini bir araya
getirmek için, dil ile duâya ve kalb ile rızâya sahib
bulunmalıdır.
Kuşeyrî şöyle demiştir: Vakıtlar
değişiktir. Bazı hâllerde duâ, sükûttan daha faziletlidir. Duâ
etmek edeb olur. Bazı hâllerde de sükut etmek, duâ etmekten daha
faziletli olur. O zaman sükût etmek edebdir. Bu ancak içinde
bulunan hâl ile anlaşılır. Eğer kalbinde duâya bir işaret
buluyorsa onun duâ etmesi daha iyidir. Eğer sükût etmeye bir
işaret buluyorsa, o zaman sükût etmek daha iyidir. Şöyle demek de
doğrudur: Bir iş ki, müslümanların onda payı olacaktır
yahut Allahü teâlâ'nın onda bir hakkı vardır (müslümanların
selâmetini istemek yahut Allah'ın
dinini ikame etmek gibi) o zaman duâ etmek daha iyidir; çünkü duâ
ibâdettir. Eğer işde şahsi bir pay varsa, sükut etmek daha iyidir.
Duânın şartlarından biri de yemeğin helâl olmasıdır.
Yahya ibn Muaz el-Razî şöyle derdi:
ben günah işler hâlde sana nasıl duâ ederim? Kerîm olduğun hâlde
de sana nasıl duâ etmem?
Kalbin huzur içinde olması da Duânın edeblerindendir. İnşâallah delili
gelecektir. Bazıları da demişlerdir ki, Duâdan maksad ihtiyacı
göstermektir. Yoksa Allahü teâlâ
dilediğini yapar.
İmâm Ebû Hâmid el-Gazâlî İhya'sında
şöyle demiştir:
Duânın edebleri ondur.
Birincisi: Arefe gününü, ramazan
ayını ve cuma gününü, gecenin son üçte birini ve seher
vakitlerini, şerefli zamanlar oldukları için gözetleyip seçmektir.
İkincisi: Bazı hâlleri fırsat bilip o
hâllerde duâ etmektir. Secde hâlinde, orduların karşılaşması
zamanında, yağmur yağarken, namaz ikametinde ve ondan sonra duâ
etmek gibi...
Ben derim
ki, kalbin yumuşaklığı hâlinde.
Üçüncüsü: Kıbleye yönelmek, iki eli
kaldırmak ve duâ sonunda elleri yüze sürmek.
Dördüncüsü: Gizli ve aşikâr arasında
sesi alçak tutmak.
Beşincisi: Taşkınlık hâline dönüşen
zorlama davranışlar yapmamaktır. En iyisi,
Peygamber ve ashâbından
nakledilen duâları yapmaktır. Herkes güzel duâ yapamayacağı için,
taşkınlığa düşmesinden korkulur.
Âlimlerden biri şöyle
demiştir: Zillet ve ihtiyaç dili ile duâ et, fesahat ve gösteriş
dili ile değil. Denilir ki: Âlimler
ve zâhidler yedi kelimeden fazla duâ yapmazlar. Bakara sûresinin
sonunda Allahü teâlânın
buyurduğu şu âyet buna şahidlik etmektedir:
"Rabbimiz, bizi muahaze etme..."
Allahü teâlâ hiç bir yerde
bundan daha fazla kullarının duâsından haber vermemiştir.
Ben derim ki, bunun benzeri,
İbrâhîm sûresinde olan Allahü teâlâ'nın
şu sözüdür:
"Hani İbrâhîm demişti: Rabbim! Bu beldeyi emniyet ve güven yeri yap.."
Derim ki, âlimlerin
çoğunluğunun görüşü, duâ konusunda kısıtlama yapmamaktır. Yedi
kelimeden ziyade duâ etmek de mekruh değildir. Doğrusu kayıdsız
olarak duâyı uzatmak müstehabdır.
Altıncısı: Yalvarmak, iç huzuru
duymak ve korkmaktır. Allahü teâlâ
şöyle buyurmuştur:
"Bütün peygamberler hayırlara
koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize karşı da
teslimiyet içinde itaatkârdırlar."
Yine Allahü teâlâ şöyle
buyurmuştur:
“Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin".
Yedincisi: Kesinlikle istemek ve
duânın kabul edildiğine inanmak, isteğinin kabulünü doğrulamak.
Bunun delilleri çoktur ve meşhurdur.
Süfyân ibn Uyeyne (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Sizden hiç
birinizi, kendi için bildiği günahı, duâ etmekten asla alıkonıasın;
çünkü Allahü teâlâ
mahlûkatın en kötüsü olan İblis'in:
"Rabbim, insanlar dirilecekleri güne (Kıyâmete)
kadar bana mühlet ver. Allah buyurdu: Sen mühlet verilenlerdensin.”
duâsını kabul etmiştir.
Sekizinci: Duâda ısrar etmek ve üç
defa tekrarlamaktır. Duânın kabulünü acele istememektir.
Dokuzuncu:
Allahü teâlâ’ınn ismini anarak
duâya başlamaktır. Ben derim
ki, Allahü teâlâ'ya hamd ve
senada bulunduktan sonra Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'e
salât getirmek ve yine böyle başlangıçta olduğu gibi aynen duâyı
tamamlamak.
Onuncusu: Bu en önemlisidir ve duânın
kabul edilmesinde esas ve asıl olandır. O da tevbe etmek, zulmü
terk etmek ve Allahü teâlâ'ya
yönelmektir.
Duânın Faydası ve Önemi:
Gazali şöyle demiştir; eğer
sorulursa; Allah'ın takdir ettiği hüküm geri çevrilmeyeceğine
göre, Duânın faydası nedir? Bil ki, Belâyı duâ ile geri çevirmek
de kader cümiesindendir. Duâ, belânın geri çevrilmesi için ve
rahmetin bulunması için bir sebebdir. Kalkanın, silâhı geri
çevirmeye, suyun, yeryüzünde nebatîn çıkmasına sebeb olması gibi.
Duâ ile belâ da böyledir. Silâhı taşimâmak, kaza ve kaderi itiraf
etmenin şartından değildir. Allahü
teâlâ, şöyle buyurmuştur:
"(Mü’minler) tedbirlerini alsınlar,
silahlarını takınsınlar."
Böylece Allahü teâlâ
işi takdir etti ve sebebini de takdir etmiştir. Duâda söylediğimiz
faydalar vardır. Anlattığımız fayda da kalb huzuru ve ihtiyaçtır.
Bu iki haslet ibâdetin ve marifetin başıdır. Allah en iyisini
bilendir. |
٢- باب في آدابِ الدعاء
اعلم أن المذهب المختار الذي عليه الفقهاء والمحدّثون وجماهير
العلماء من الطوائف كلها من السلف والخلف: أن الدعاء مستحبّ،
قال اللّه تعالى:
{وَقالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أسْتَجِبْ لَكُمْ}
[غافر: ٦٠]
وقال تعالى:
{ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً}
[الأعراف: ٥٥] والآيات في ذلك
كثيرة مشهورة.
وأما الأحاديث الصحيحة فهي أشهر من أن تُشهر، وأظهر من أن تُذكر، وقد
ذكرنا قريباً في الدعوات ما به أبلغ كفاية، وباللّه التوفيق.
وروينا في رسالة الإِمام أبي القاسم
القشيريّ رضي اللّه عنه
قال: اختلفَ الناسُ في أن الأفضل الدعاء أم السكوت والرضا؟ فمنهم
من قال: الدعاء عبادة للحديث السابق
"الدُّعاءُ هُوَ العِبادَة" (٤٣) ولأنَّ الدعاءَ إظهارُ
الافتقار إلى اللّه تعالى. وقالت طائفة: السكوت والخمودُ تحت
جريان الحكم أتمّ، والرضا بما سبق به القدر أولى. وقال قوم: يكون
صاحبُ دعاءٍ بلسانه ورضا بقلبه ليأتيَ بالأمرين جميعاً.
قال القشيري: والأولى أن
يُقال: الأوقات مختلفة؛ ففي بعض
الأحوال الدعاء أفضل من السكوت وهو الأدب، وفي بعض الأحوال السكوت
أفضل من الدعاء وهو الأدب، وإنما يُعرف ذلك بالوقت؛
فإذا وجدَ في قلبه إشارةً إلى الدعاء، فالدعاءُ أولى به؛
وإذا وجد إشارةً إلى السكوت فالسكوتُ أتمّ. قال: ويصحّ أن
يُقال ما كان للمسلمين فيه نصيب، أو
للّه سبحانه وتعالى فيه حقّ، فالدعاء أولى لكونه عبادة، وإن كان
لنفسك فيه حظّ فالسكوت أتمّ. قال: ومن شرائط الدعاء أن يكون
مطعمُه حلالاً.
وكان يحيى بن معاذ الرازي
رضي اللّه عنه يقول: كيف أدعوك
وأنا عاصٍ؟ وكيف لا أدعوك وأنت كريم؟.
ومن آدابه: حضور القلب، وسيأتي دليله إن شاء اللّه تعالى.
وقال بعضُهم: المراد بالدعاء
إظهارُ الفاقة، وإلا فاللّه سبحانه وتعالى يفعلُ ما يشاء.
وقال الإِمام أبو حامد الغزالي
في الإِحياء:
آدابُ الدعاء عشرة:
الأول:
أن يترصَّدَ الأزمان الشريفة؛ كيوم
عَرَفَة وشهر رمضان ويوم الجمعة والثلث الأخير من الليل ووقت
الأسحار.
الثاني:
أن يغتنمَ الأحوالَ الشريفة؛ كحالة
السجود، والتقاء الجيوش، ونزول الغيث، وإقامة الصلاة وبعدَها.
قلتُ:
وحالة رقّة القلب.
الثالث:
استقبالُ القبلة ورفعُ اليدين ويمسحُ بهما وجهه في آخره.
الرابع:
خفضُ الصوت بين المخافتة والجهر.
الخامس؛
أن لا يتكلَّف السجعَ وقد فسَّر به الاعتداء في الدعاء، والأولى أن
يقتصر على الدعوات المأثورة، فما كل أحد يُحسن الدعاءَ فيخاف عليه
الاعتداء. وقال بعضهم: ادعُ بلسان الذلّة والافتقار، لا بلسان
الفصاحة والانطلاق، ويُقال: إن العلماء والأبدال لا يزيدون في
الدعاء على سبع كلمات ويشهد له ما ذكره اللّه سبحانه وتعالى في آخر
سورة البقرة
{رَبَّنا لا تُؤَاخِذْنا} إلى
آخرها [البقرة: ٢٨٦] لم يخبر
سبحانه في موضع عن أدعية عباده بأكثر من ذلك.
قلتُ:
ومثلهُ قول اللّه سبحانه وتعالى في سورة إبراهيم
صلى اللّه عليه وسلم:
{وَإِذْ قالَ إِبْرَاهِيمُ: رَبِّ اجْعَلْ هَذَا البَلَدَ آمِناً}
إلى آخره [إبراهيم: ٣٥].
قلتُ:
والمختار الذي عليه جماهير العلماء أنه لا حجرَ في ذلك، ولا تُكرهُ
الزيادةُ على السبع، بل يُستحبّ الإِكثارُ من الدعاء مطلقاً.
السادس:
التضرّعُ والخشوعُ والرهبة، قال اللّه
تعالى:
{إنَّهُمْ كانُوا يُسارِعُونَ في الخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنا رَغَباً
وَرَهَباً وكانُوا لَنا خاشِعِينَ}
[الأنبياء: ٩٠]
وقال تعالى:
{ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً}
[الأعراف: ٥٥].
السابع:
أن يجزمَ بالطلب ويُوقن بالإِجابة ويصدقَ رجاءه فيها، ودلائلُه
كثيرةٌ مشهورة.
قال سفيان بن عُيينة رحمه اللّه:
لا يمنعنّ أحدَكم من الدعاء ما يعلمُه من نفسه، فإن اللّه تعالى أجاب
شرّ المخلوقين إبليس إذ
{قال أنْظِرْنِي إلى يَوْمِ يُبْعَثُونَ. قالَ إِنَّكَ منَ
المُنْظَرِينَ}
[الأعراف: ١٤ـ ١٥].
الثامن:
أن يُلحّ في الدعاء ويكرّره ثلاثاً ولا يستبطىء الإِجابة.
التاسع:
أن يفتتح الدعاء بذكر اللّه تعالى.
قلتُ:
وبالصلاة على رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم بعد الحمد للّه
تعالى والثناء عليه، ويختمه بذلك كله أيضاً.
العاشر:
وهو أهمّها والأصل في الإِجابة، وهو التوبةُ وردُّ المظالم والإِقبال
على اللّه تعالى.
فصل: [فائدة الدعاء]
قال الغزالي:
فإن قيل: فما فائدة الدعاء مع
أن القضاءَ لا مَرَدَّ له؟ فاعلم أن من جملة القضاء ردّ البلاء
بالدعاء، فالدعاءُ سببٌ لردّ البلاء ووجود الرحمة، كما أن الترسَ سبب
لدفع السلاح، والماءُ سببٌ لخروج النبات من الأرض؛
فكما أن الترسَ يدفع السهمَ فيتدافعان، فكذلك الدعاءُ
والبلاء، وليس من شرط الاعتراف بالقضاء أن لا يحملَ السلاح، وقد
قال اللّه تعالى:
{وَلْيَأخُذُوا حِذْرَهُمْ وَأسْلِحَتَهُمْ} [النساء:
١٠٢] فقدَّرَ اللّه تعالى الأمرَ وقدَّرَ سبَبه. وفيه من
الفوائد ما ذكرناه، وهو حضور القلب والافتقار، وهما نهاية العبادة
والمعرفة، واللّه أعلم. |