Geri

   

 

 

İleri

 

7. Kalb İle Gıybet Etmek

 

Bil ki, (Mü’min hakkında) kötü zan beslemek haramdır. Bu söz ile yapılan gıybet gibidir. Bir insanın kötülüklerini söylemen gibi, bunu kendi nefsine söylemen ve ona kötü zan beslemen de haramdır. Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

 

“Zandan çok sakının. "

 

914- Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) yapılan rivâyete göre Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

 

"Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözün en yalanıdır."

Bu anlattığım manada hadisler çoktur. Yasak olan kötü zandan maksad, kalb ile işi kararlaştırmak ve başkası üzerinde kötülük kararı vermektir. Fakat kalbden geçenler ve nefis kuruntuları kararlaşmaz ve üzerinde devamlı olarak durulmazsa, âlimlerin ittifakı ile bağışlanmış sayılır. Çünkü bunun kalbe gelişinde ihtiyar yoktur. Kalbden ayrılmasında da bir yol yoktur. Peygamber efendimizden sabit olan şu hadis de bu manadadır:

 

 

 

 

915- Buhârî'de Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

Allahü teâlâ, ümmetimin nefislerinde yapmış oldukları kuruntu ile konuşmadıkça yahut onu yapmadıkça bunu onlardan bağışlamıştır."

Âlimler: Bundan maksad, hatıra gelip de yerleşmeyen gelip geçici fikirlerdir. Bu gibi haller gıybet olsun; yahut küfür olsun yahut bunlardan başkası olsun hüküm birdir. Küfrü benimsemek kasdı olmaksızın bir kimsenin kalbine sadece gelip geçici olarak küfür hatıratı düşer de sonra hemen onu atarsa kâfir olmaz ve bundan ona bir günah gerekmez, demiştir.

Biz vesvese bölümünde Sahîh olan hadis münasebetiyle bildirmiştik ki, ashâb:

“Yâ Resûlellah! Herhangi birimizin kalbine bir şey düşüyor da onu konuşup söylemeyi büyük günah buluyoruz? diye sordular. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Bu hâl, açık îman ifadesidir (çünkü insanın irade ve isteği ile meydana gelmiyor ve benimsenmiyor), buyurdu. Burada anlattıklarımızdan başka aynı manada nakiller vardır.

Bunların bağışlanmasının sebebi, onlardan sakınmak mümkün olmadığındandır. Mümkün olan şey, bunlar üzerinde durmamak ve üzerlerinde devamlı olarak durmaktan kaçınmaktır. Bunun içindir ki, bu kötü düşünceler üzerinde durmak ve kalbi bunlara bağlayıp kesinlik elde etmek haram kılınmıştır. İnsana ne zaman böyle bir gıybet düşüncesi yahut bundan başka günahlar arız olursa, bunlardan yüz çevirmek sureti ile onları engellemek ve engelleyici sebebleri hatırlamak vâcib olur.

İmâm Ebû Hâmid el-Gazali İhya'da şöyle demiştir: Kötü bir zan kalbine düşünce, bu Şeytanın senin kalbine bıraktığı vesvesesidir. Bunu yalanlaman gerekir; çünkü Şeytan en büyük bir fasıktır. Allahü teâlâ;

 

"Size bir fâsik bir haber getirdiği zaman (doğruluğunu) araştırın. Yoksa bilmeyerek Bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." buyurmuştur.

İblis'i doğrulamak caiz değildir. Eğer gıybet işinde fesada delâlet eden bir işaret varsa ve bunun hilafı da muhtemel ise, kötü zan beslemek caiz olmaz. Bir insanın kalbinde olan halin değişmesi kötü zan alâmetidir. Böylece adamdan nefret edersin, onu küçümsersin, ona olan iyi münasebetten gevşersin, ona ikramdan ve kötülüğünü örtmekten kaçınırsın. Çünkü Şeytan insanların en ufak bir hayal ile insanların kötülüklerini kalbe yaklaştırır ve bunun anlayış kabiliyetinden, zekândan ve uyanıklığından ileri geldiğini kalbine bırakır. Çünkü Mü’min Allah'ın nuru ile bakar. Gerçekte ise insan şeytanın aldatması ve sapıtması ile konuşmuş olur. Artık doğruluğuna güvenilir bir adam eğer bir kimse hakkında da sana haber verirse, adamı ne tasdik et, ne de yalanla. Çünkü doğrularsa, gıybete iştirak etmiş olursun. Eğer doğrulamazsan, haber vereni yalanlamış sayılırsın.

 

Her ne zaman bir müslim hakkında kalbine bir kötülük gelirse, ona ikramı ve onu korumayı daha çok yap. Çünkü bu tutum, Şeytan'ı öfkelendirir ve onu senden uzaklaştırır. Artık kardeşine duâ ile meşgul olursun diye korkarak böyle bir zan kalbine bırakmaz.

 

 

Her ne zaman şübhe edilmeyecek şekilde bir delille müslümanın bir kusurunu görürsen, ona gizlice öğüt ver ve asla şeytan seni aldatıp onu gıybet etmeye götürmesin.

Ona öğüt verince de, kusurunu gördüğünden dolayı sevinçli bir hâl ile öğüt verme.

Böyle yaparsan o sana büyüklük gözü ile sen de ona küçümseme gözü ile bakmış olursun. Sadece onu günahtan kurtarmayı kasdet.

Sen bir kusur yaptığın zaman nasıl üzgün olursan, ona karşı da hüzünlü ol. Senin öğütün olmaksızın adamın o kusuru terk etmesi, senin öğütünle terk etmesinden sana daha sevimli olması uygun düşer. Gazâlî'nin sözü budur.

Ben derim ki: Bir kimsenin gönlüne kötü bir zan düştüğü zaman onu kesip atmanın vâcib olduğunu söylemiştik. Bu şekilde davranış, şer'i bir ihtiyaç bulunmadığı içindir. Eğer bir şer'i ihtiyaç duyuluyorsa, adamın noksanlığı üzerinde düşünmek ve ondan kaçındırmak caiz olur. Nitekim gıybetten mubah olanlar bölümünde şahidlerin, ravilerin ve başkalarının kusurlarını açıklamanın caiz olduğunu söylemiştik.

٧- باب الغِيْبَةِ بالقَلْبِ

اعلم أن سوء الظنّ حرام مثل القول‏: فكما يحرم أن تحدّث غيرك بمساوىء إنسان، يحرم أن تحدّث نفسك بذلك وتسيء الظنّ به، قال اللّه تعالى‏:

{‏اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِنَ الظَّنِّ‏} ‏‏[‏الحجرات‏: ‏١٢‏]‏‏.‏

٩١٤- وروينا في صحيحي البخاري ومسلم، عن أبي هريرة رضي اللّه عنه؛ أن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم قال‏:

‏"‏إيَّاكُمْ وَالظَّنَّ فإنَّ الظَّنَّ أكْذِبُ الحَدِيثِ‏"‏‏.‏

والأحاديثُ بمعنى ما ذكرته كثيرة، والمراد بذلك عقدُ القلب (٤٢) ‏وحكمُهُ على غيرك بالسوء، فأما الخواطر وحديث النفس إذا لم يستقرَّ ويستمرّ عليه صاحبُه فمعفوٌ عنه باتفاق العلماء، لأنه لا اختيارَ له في وقوعه، ولا طريقَ له إلى الانفكاك عنه، وهذا هو المراد بما ثبتَ في الصحيح عن رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم أنه قال‏:

٩١٥- ‏"‏إنَّ اللّه تَجَاوَزَ لأُمَّتِي ما حَدَّثَتْ بِهِ أنْفُسَها ما لَمْ تَتَكَلَّم بِهِ أوْ تَعْمَلْ‏"‏ (٤٣)  قال العلماء‏: المراد به الخواطر التي لا تستقرّ‏.‏ قالوا‏: وسواءٌ كان ذلك الخاطِرُ غِيبة أو كفراً أو غيرَه؛ فمن خطرَ له الكفرُ مجرّد خَطَرٍ من غير تعمّدٍ لتحصيله، ثم صَرفه في الحال فليس بكافر ولا شيء عليه‏.‏

وقد قدّمنا في باب الوسوسة في الحديث الصحيح أنهم قالوا‏: يا رسولَ اللّه‏!‏ يجدُ أحدُنا ما يتعاظمُ أن يتكلَّمَ به، قال‏:

‏"‏ذلكَ صَرِيحُ الإِيمَانِ‏"‏ (٤٤) ‏‏"‏ وغير ذلك مما ذكرناه هناك وما هو في معناه‏.‏

وسببُ العفو ما ذكرناه من تعذّرٍ اجتنابه، وإنما الممكن اجتناب الاستمرار عليه فلهذا كان الاستمرار وعقد القلب حراماً‏.‏ ومهما عرضَ لك هذا الخاطرُ بالغيبة وغيرها من المعاصي وجبَ عليك دفعُه بالإِعراض عنه وذكر التأويلات الصارفة له عن ظاهره‏.‏

 

قال الإِمام أبو حامد الغزالي في الإِحياء‏ (٤٥)‏: إذا وقع في قلبك ظنّ السوء فهو من وسوسة الشيطان يلقيه إليك، فينبغي أن تُكذِّبه فإنه أفسقُ الفسّاق، وقد قال اللّه تعالى‏:

{‏إنْ جاءَكُمْ فاسِقٌ بِنَبَإ فَتَبَيَّنُوا أنْ تُصِيبُوا قَوْماً بِجَهالَةٍ فَتُصْبِحُوا على ما فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ‏} ‏‏[‏الحجرات‏: ‏٦‏]فلا يجوز تصديق إبليس، فإن كان هناك قرينة تدل على فساد واحتمل خلافه، لم تجز إساءة الظنّ؛ ومن علامة إساءة الظنّ أن يتغيَّر قلبُك معه عمّا كان عليه، فتنفرُ منه وتستثقله وتفتر عن مراعاته وإكرامه والاغتمام بسيّئته، فإنَّ الشيطانَ قد يقرِّبُ إلى القلب بأدنى خيالٍ مساوىءَ الناس، ويُلقي إليه أن هذا من فطنتك وذكائك وسرعة تنبّهك، وإن المؤمن ينظر بنور اللّه تعالى، وإنما هو على التحقيق ناطقٌ بغرور الشيطان وظلمته، وإن أخبرَكَ عدلٌ بذلك فلا تُصدِّقه ولا تُكذِّبه لئلا تُسيءَ الظنّ بأحدهما؛

ومهما خطرَ لك سوءٌ في مسلمٍ فزِدْ في مراعاته وإكرامه، فإن ذلك يُغيظُ الشيطانَ ويدفعُه عنك فلا يُلقي إليك مثلَه خِيفةً من اشتغالك بالدعاء له،

ومهما عرفتَ هفوةَ مسلم بحجّةٍ لا شكّ فيها فانصحْه في السرّ ولا يخدعنَّك الشيطانُ فيدعوك إلى اغتيابِه، وإذا وعظتَهُ فلا تعِظْه وأنت مسرورٌ باطّلاعِك على نقصِه فينظرُ إليك بعين التعظيم وتنظرُ إليه بالاستصغار، ولكن اقصدْ تخليصَه من الإِثم وأنت حزينٌ كما تحزنُ على نفسك إذا دخلَك نقصٌ، وينبغي أن يكون تركُه لذلك النقص بغير وعظك أحبّ إليك من تركه بوعظك‏.‏ هذا كلام الغزالي‏.‏

قلت‏: قد ذكرنا أنه يجبُ عليه إذا عرضَ له خاطرٌ بسوء الظن أن يقطعَه، وهذا إذا لم تدعُ إلى الفكر في ذلك مصلحةٌ شرعية، فإذا دعتْ جازَ الفكرُ في نقيصته والتنقيب عنها كما في جرح الشهود والرواة وغير ذلك مما ذكرناه في باب ما يُباح من الغيبة‏.‏